17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kültürel mirasın dijitalleşti Din, tanrı ve tüccarlar rilmesi ve bir proje deneyimi gi ve Belge Yönetimi Bölümü. Eposta: [email protected] Prof. Dr. Bülent Yılmaz Hacettepe Üniversitesi Bil B ilgi ve iletişim teknolojilerinin hesap edilemez gelişiminin yaşandığı günümüz dünyasında kültürel ürünlerin kayıtları yazı, resim, ses, film, vb. biçimlerde elektronik ortamda saklanmaya ve erişime açılmaya başlanmıştır. Bilgi üretiminin geçmişe oranla, deyim yerindeyse “akıl almaz” artışı, bilginin kayıt, depolama ve erişimi konusunda yeni ortamlar, olanaklar ve aynı zamanda riskler yaratmaktadır. 1950’lere kadar dünyamızda kırk yılda ikiye katlanan bilginin neredeyse bir yılda ikiye katlanma hızına ulaşması, hatta, bunun 510 yıl içinde 65 güne ineceği öngörüsü, bilginin geleceğine ilişkin çeşitli boyutları düşünmemizi zorunlu kılmaktadır. nsanlığın ürettiği bilgiyi saklayamaz, çokluğundan ve iyi düzenlenememesinden dolayı erişemez duruma gelme olasılığı gerçekten küçük değildir. Dünyanın en büyük ulusal kütüphanesi olan Amerikan Kongre Kütüphanesinin kuruluşundan bu yana yaklaşık 130 yılda biriktirdiği 170 milyon bilgi materyal sayısını, geçmişi 35 yıla uzanan internet web ortamında var olan yaklaşık 550 milyar belge ile karşılaştırmak, dünyada her yıl 37000 Kongre Kütüphanesi kadar bilgi üretildiğini görmek bilginin üretimi, depolanması ve erişimi ile ilgili gelecek fotoğrafına ilişkin ipuçlarını vermektedir. Üretilen bu boyuttaki bilginin önemlice bir bölümü, literatürde “bilimsel bilgi dışındaki bilgi” olarak sınıflandırılan ve kültürel miras olarak da adlandırılan kültür ürünlerine aittir. Kütüphane, arşiv, müze gibi kültürel bellek kuruluşlarında düzenlenen, saklanan ve erişime sunulan kültürel miras için yeni kayıt ve erişim ortamı “dijital ortam” olarak adlandırılmaktadır. Dolayısıyla, kültürel miras ürünleri hızla dijital ortama aktarılmakta ve erişime açılmaktadır. Bugün dünyanın en büyük dijital kütüphanesi (portalı) olan Europeana 34 yılda 15 milyon kültürel kayda ulaşmış ve kayıt sayısı her gün hızla artmaktadır. Evinizdeki ya da işyerinizdeki bilgisayardan internet aracılığıyla örneğin Picasso’nun bir tablosuna, British Museum’daki bir heykelin fotoğrafına ya da Nâzım Hikmet’in bir şiirinin kendi sesinden kaydına istediğiniz gün ve saatte erişebilmek anlamına gelen dijital ortam kültürel mirasa erişim için çok önemli bir olanak anlamına gelmektedir. kiye ortaklığında yürütülen Proje çerçevesinde Türkiye’den 4 uzman dijitalleştirme konusunda eğitici olmak üzere yetiştirildi; üst düzey 5 bürokrat ve uygulayıcı yurt dışında dijitalleştirme konusunda bir inceleme/gözlem gezisine katıldı; açık kaynak kodlu bir elektronik arşiv oluşturuldu; Türkiye’deki kütüphane, arşiv, müze ve benzeri bellek kuruluşlarında çalışan 727 uzman yine dijitalleştirme konusunda uzaktan eğitimden geçirildi ve Milli Kütüphane ile Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne ait 50 000 kaydın Europeana’ya aktarım protokolü imzalandı ve bu süreç tamamlanmaya çalışılıyor. Şu anda, binden fazla kültürel kurumun içerikleriyle destek sağladığı, 150’den fazla kurumun ise ağları aracılığı ile bu içeriği paylaştığı Europeana’da Türkiye’den gönderilmiş/Türkiye kaynaklı dijital materyal var. Proje süreci tamamlandığında bu eksiklik, “yolu açma” anlamında gerçekleştirilmiş olacak. Projemizde, içeriği AB tarafından oluşturulan uzaktan eğitim üç düzeyde sertifikalandırılarak gerçekleştirildi ve Türkiye’de muhtemelen ilk kez bir proje çerçevesinde ve Hacettepe Üniversitesi sunucusu aracılığıyla 727 kişiye internet üzerinden uzaktan eğitim verilerek dijitalleştirme eğitim altyapısı güçlendirildi. Bu uzaktan eğitimin önümüzdeki dönemde de sürdürülmesi planlanmakta. Türkiye açısından son derece başarılı olmuş bu Projede şu sonuçların alındığı söylenebilir: • Türkiye’de, dijitalleştirme ve dünya perspektifi diyebileceğimiz Europeana konusunda çeşitli düzey kişi ve kurumlarda farkındalık yaratılmaya çalışıldı. • Türkiye’de kütüphane, arşiv ve müzeler bellek kuruluşları adı altında ilk kez aynı projeye katıldı. • Türkiye’de bu boyutta bir uzaktan eğitim deneyimi ve başarısı gerçekleştirildi. • Dijitalleştirme için Türkiye’de eğitim altyapısına önemli bir katkı sağlandı. • Kendi bilgi ve becerimizle açık kaynak kodlu bir açık arşiv kurma deneyimi gerçekleşti. • Projede Türkiye’nin başarısı ile aynı konuda yeni bir AB proje girişimi başlatıldı. •Ancak, Proje, dijitalleştirme konusunda Türkiye’ye ilişkin sorunların varlığını da ortaya çıkardı. Buna göre, dijitalleştirme konusunda; • Ulusal bir politika yok. • Kurumlarda muhafazakâr tutum, çekingenlik, üst düzeylerde “atlatıcı” bürokratik refleksler var. • Kurumlar arasında iletişim ve işbirliği eksikliği var. •Telif hakları konusunda sürece katılmamaya gerekçe oluşturacak biçimde aşırı duyarlılıklar söz konusu. •Bilgi kaynaklarının tanımlanması ve dijitalleştirilmesi sürecine ilişkin teknik standartlar karışık. • Uluslararası perspektif açısından farkındalık eksikliği bulunuyor. Europeana’ya kayıt aktarım süreci karmaşık ve zor bir süreçtir. Bu konuda “ulusal toplayıcı” uygulaması daha akılcıdır. Geleceği “görmek” ve hatta “öngörmek” bilgi açısından söz konusu olduğunda ayrı bir duyarlılık gerekir. Çünkü, bilgi her şeydir ve her şey bilgidir. Ayrıca, Anadolu gibi dünyanın en zengin kültürel mirasına sahip coğrafyalarından birisinde çağdaş ulusal kimliğimizi oluşturma ve dünyaya göstermede kullanmak için dijitalleştirme aracını etkinleştirmenin yollarını yaratmak zorundayız. S ALINAN SONUÇLAR CBT 1269/ 19 15 Temmuz 2011 Türkiye’de kütüphane, arşiv ve müzeler ellerindeki kültürel miras sayılan bilgi kaynaklarını kendi çabalarıyla dijitalleştirmeye ve erişime açmaya çalışmakta. Ulusal politikanın ve standartlarını belirlenemediği bir ortamda gerçekleşen bu çabalar sonucu Milli Kütüphane, Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü gibi ulusal kuruluşlarımız ve müzeler, araştırma kuruluşları gibi diğer kurumlarımız da bu yönde belirli ölçüde yol almış görünüyor. Hacettepe Üniversitesi kurumsal sahipliğinde 20092011 yılları arasında gerçekleştirdiğimiz AB 7. Çerçeve projesi olan ve “Bilgi Teknolojilerinin Değişen Yetenekleri Aracılığıyla Kültürel Bilgi Dolaşımının Hızlandırılması” olarak adlandırdığımız AccessIT Projesi (www.accessit.hacettepe.edu.tr) ülkemize bu konuda önemli bir deneyim kazandırdı. ngiltere, Polonya, Yunanistan, Sırbistan ve Tür TÜRK YE’DE ACCESSIT PROJES Yasemin Çin, [email protected] aygıdeğer Celal Şengör, “Zümrütten Akisler” köşenizde yazdığınız “dinler de dahil sorgulanmaya kapalı ...” sözünüz ve “Bilim ve demokrasi” başlıklı yazınızda, dine bakış açınızla ilgili, Tanrı’nın Kitabı Kur’an’dan edindiğim “din” konusunda, kendi düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Asırlardır, dünya genelinde ve ülkemiz özelinde,”din”den beslenenlerin (buna, HıristiyanYahudi din adamları (?!) da dahil), gerçek “din”in öğrenilip, kendilerine kulluğun bitmesi tehlikesine karşı uydurdukları ve empoze edip dayattıkları “din sorgulanamaz!” sözünün ardına sığındıkları “din”, gerçekte, Tanrı’nın ahlaki öğütlerinden ve sonsuz yaşama dair uyarılarından ibaret ilkelerden oluşuyor. Tüm dinlerin ortak özelliği; sadece Yaratıcı’ya bağlı kalarak, yani kula kulluk etmeden, Tanrı’nın gönderdiği ilahi kitaplardaki öğütleri ile, gerçek erdem, ahlak sahibi insanı oluşturan ilkelerin yerine getirilmesini sağlamak. Ama maalesef ki, tarihi süreç içinde ve günümüzde, “din”i siyasi, ticari ve kişisel çıkarları için kullananlar, ahlak kavramını bir tarafa bırakıp, şekilsel bir kaç ibadeti özünden ayırıp, sömürülür, kullanılır hale getirmişler. Tanrı, Kitabı Kur’an’ın pek çok ayetinde; “Bir öğütler Kitabı” olduğunu söyler. “Din”, Kur’an’a göre, sömürülmemesi, kullanılmaması, dayatılıp zorlanmaması (Bakara suresi, 256.ayet) gereken, bireysel bilinçli bir tercih konusudur. Kula kulluğun ön planda, tarikat, cemaat liderlerinin, şirketleşmiş Diyanetin fetvalarının (?!) geçerli olduğu ülkemizde; halk, dini, ticari, siyasi ve kişisel çıkarları için sömürenler ile “kâr” yani “paraya” tapanlar tarafından sürekli kullanılmaktadır. Dini kullananlar ile paraya tapanlar işbirliği yaparak, siyasi birliktelikleri ile gücü ellerine geçirmiş bulunuyorlar. Yıllarca ve hâlâ Arapça okutulması dayatma zulmü ile insanlar, Tanrı’nın Kitabı Kur’an’dan uzak tutulmuşlar ki, içeriği bilinmesin ve insanlar kolay kandırılsın. Altı bin küsur ayetten oluşan Kur’an, sanki sadece kadının namusundan(?!), kılıkkıyafet, başörtüsünden(?!) ve çok eşlilikten(?!) ibaretmiş gibi! Tanrı, Kitabı Kur’an’da; muhteşem güzellikte ahlaki öğüt, tavsiye, önerilerde bulunurken, dünya ve sonsuz yaşama dair de uyarılarını yapmakta, sürekli işletilmesini, kullanılmasını istediği akıldan bahsetmektedir. şte Kur’an’da Tanrı, yarattığı kullarına, sadece Kendisine bağlı kalarak, işletilen, kullanılan akılları ile kula kul olma onursuzluğundan kurtulmalarının ve özgürlüklerine kavuşmalarının ilkelerini verir. Her hal ve şartta adaletli, adil ve dürüst olunmasını isteyen, insanı gerçek insan yapacak bu ilkeler (Maide,8Nisa,135 gibi); nedense, ağızlarından “dini(?!)” sözler düşmeyenler, din tacirleri, siyasetçileri tarafından hiç işletilmemektedir. Özellikle, büyük deha Atatürk’ün ilkelerini belirlediği “laik Cumhuriyet”in, biz kadınlara kazandırdığı imkânların farkındalığı ve sonsuz minnettarlığı içerisindeyim. “ slâm Cumhuriyeti (?!)” diye adlandırılan ülkelerin; kadınlarının örtülü, erkeklerinin de sarıklı, cüppeli olmaları ve uyguladıkları yönetimsel dinci, yobaz şartların adına da “ slâm” demeleri, Tanrı’nın Kitabı Kur’an’da ilkelerini verdiği ve tanımladığı gerçek slâm ile hiç örtüşmemektedir. Çünkü slâm; insanı insan yapan değerleri, ilkeleri içeren, sadece Yaratıcısına bağlılık içinde, kula kul olma onursuzluğunu reddedip özgür olan, özgür kalan, barış, esenlik, huzur, mutluluk, iyi niyet, iyi düşünceler içinde, Yaratıcısını tanımaya çalışan bireylerin var olması, insanlığa faydalı işler yapılması, ilim üretilmesi, evrenin sırlarının bilimsel çalışmalarla çözülmesi demektir. Tüm dinlerin adıdır slâm. Tüm peygamberler, slâm’ın ilkelerini anlatmışlardır. (Tanrı’nın TEK olduğu, hiçbir şeyin, hiçbir kimseninPeygamber bile olsa Tanrı’ya aracı olmaması gerektiği.) Ayıran, farklı isimler adı altında pazarlayan ve bunlardan maddesel kazanç elde eden, özellikle din adamları (?!) ve din tacirleridir. F. Gülen vb. din tacirlerleri için; Tanrı uyarısını, Kitabı Kur’an’da, Âlî K mran suresi,78 ve 79. ayetlerinde şöyle yapar: “Kitap verilenlerden bazıları, Allah’ın Kitabında olmayanı, Kitaptan sanasınız diye, çoşkulu bir dille anlatarak,Kitaba/Allah’ın Kelâmına benzetmeye çalışırlar. Allah’ın sözü olmadığı halde, “Allah böyle buyuruyor” derler. Bile bile Allah adına yalan söylerler. Hâlbuki Allah’ın kendisine kitap, bilgelik ve peygamberlik verdiği hiçbir insan kalkıp, “Allah’tan sonra bana da kulluk ediniz” diye insanları kendisine bağlamaya çağırmaz. Tam tersine. “Okuduğunuz ve öğrettiğiniz Kitap gereğince,Allah’tan başkasını Rabler edinmeyin. Yalnızca Allah’ın kulları olun” der.” F.Gülen vb.leri, kendi kitaplarını, kasetlerini, sözlerini, bağlılarına, tartışmasız, sorgu sualsiz kabul ettirmekte, sözde Allah ve Kur’an demekte ama kendilerine tam bağlı kullarla, sürekli mazlumezilenmiş gibi, “amaca götüren her yol mubah” mantığı ile adaletten, insanı insan yapan ahlaki erdemlerden, dürüstlükten uzak işler yapmaktadırlar. Yani sorgulanamayan, Tanrı’nın gerçek dini değil, F.Gülen’in kutsallaştırılmış (?!) kişiliğidir, sözleridir. Ayet alıntılarını, Mustafa Sağ’ın, Evrensel Çağrı Kur’an Mealinden yaptım. Yalın, açık, anlaşılır Türkçe ve bilimsel bir bakış açısı ile yapılmış bir çeviri. lginizi çeker umuduyla!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle