Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HUKUK POL T KASI Hayrettin Ökçesiz hayret@akdeniz.edu.tr Hayatı olma’nın yolu nedir? Doğrusu soruyu, hayatı olamadığımızın halleri nelerdir? diye sormalıdır. Bu halleri terk ettikten sonra olacağımız şeydir belki hayat. Soruyu bu terkin yolları üzerine sormalı. Elektrogitarın manyetik alanından ne ölçüde etkilenir? Yüksel Atakan, Dr., Radyasyon FizikçisiAlmanya, ybatakan@gmail.com KALP P LL ya da METAL KAPAKÇIKLI B R G TAR ST CBT 1265/16 17 Haziran 2011 Değerli Hocam Adnan Güriz’in anısına… Olan hayatın zaten içerisindeyken, sorun, bizim ona bilincimizde, duyuncumuzda ulaşamamamızdır. Kendimizi onda bir kez daha yitirmek yerine, hep yeniden bulmak için; sorumluluk duymak için hayatı olmak… Sorun bu. Bu bilince götürecek bir ahlak var mı? Bu ahlakı yaşanır kılacak; bunun siyasetine ulaşmamızı sağlayacak bir hukuk var mı? Her şeyi kökünden başlayarak düşünmek gerekiyor. Hayata götüren bir ahlak ve hukuk ahlakı hep olageldi. İnsanlığa mal olmuş öyle metinler, bildirgeler, anlam içerikleri var ki, bu ahlakı en yalın, en sürükleyici biçimde dile getiriyorlar. Felsefenin ağır, ağdalı sözleri karşısında bunlar başka bir dille konuşuyorlar. İnsanlığın daralan, kararan ufkunu genişletip, aydınlatıyorlar. Düşün ve eylem ustalarına esin kaynağı oluyorlar. Bunların devrimleri nasıl ateşlediğini, yürekleri nasıl umutla, aşkla doldurduğunu kendinize sorduğunuz hiç olmadı mı? Bunlara herkes, hele şimdi bir göz atmalı değil midir? Bunlar insanlığın mağara resimleriydi. Bunlar hayatı olmanın manifestolarıydı. Hayatı olmanın akarsularıydı… Bunları yeniden bir süzelim, damıtalım. Göreceğimiz şey, tadacağımız şey bizi deniz kılacak, hayatın kendisi kılacak! O anda yeni bir hayat; ya da hayat yeni başlayacak! Meltem Yılmaz’ın John Berger ile yaptığı ve “İnsanlık Onuru için Devrim” başlıklı söyleşide (Cumhuriyet, 6.6.2011) düşünür şöyle diyor: “bugün dünyada neler yaşandığına bakarsak, dünyayı derinden etkileyen kararların siyasi liderler değil, ticari ortaklar tarafından verildiğini görürüz. Finansal kapitalizmle ilgilenen kişilerden söz ediyorum. Onlar üzerinde direkt bir kontrol gücümüz de yok. Onlar bizimle temas halinde olan, bildiğimiz anlamda liderler değiller ve hayatımız anormal bir biçimde onların etkisi altında. Onların değer verdiği tek şey, kâr”. İşte buradan hep o çıkmaz anayola çıkıyoruz ve en acı, en ağır felaketlerin karanlık diplerinde kendimizi yeniden buluyoruz. Bugün bu finansal kapitalizmin çıkmazlarında sürüklenirken, korkularımızla tortulaşmış kısır zihniyetimizi, kısa devrelerimizi bu düşmüşlüğün nedenlerine eklemeyi unutmamalıyız. Özgürlük korkumuz, tüketim ve tahrip hırsımız; kölece, kulca bir güvenlik arayışımız, alçaltan korkaklığımız; bunları besleyen, çoğaltan karabilincimiz… tüm bunlar, bizi yerlerde ne sürüklüyorsa, onun ekmeğine yağ sürüyor. Bizi hayatı olmaya götürecek olan ilk önce, ne pahasına olursa olsun, doğru olanı bilmeye çalışmak ve doğru olanı eylemekte kararlı olmak değil midir, binbir kurnazlık yerine; bağnazlık ve ödleklik yerine! Bizi oraya götürecek olan hukuk bu eylemimizin içini, dışını kurup, kurgulayan; geliştirip, koruyan bir hukuk olmayacak mıdır? Hayatı olmak istenci, hayatın yokoluş tehlikeleri karşısında yüksek bir sorumluluk bilincini; bunun güçlü, etkili bir pratiğini gerekli kılıyor. Elbette bu bilincin bizden yüksek düzeyde bir özveri istediğinin ayırdında olmalı. Buna hazır ve istekli olmaksızın söyleyeceğimiz her söz çirkin ve gülünç olur. Hukukun denek taşı olan Adalet’in, küçük büyük demeden, tüm eylemelerimizde kesintisiz var olabilmesi için “hayatı olmak”, “hayatı korumak” arayışıyla birlikte duyumsanması, düşünülmesi zorunlu görünüyor. Büyük ölçekte sosyal adaletin, kendi aramızdaki adaletin, düzenin adaletinin bugün kaynağı ve ölçütü artık böylesi bir bilinçtir, istençtir. Hayatı olamama’nın terki yollarından birisi adaletin yalnızca birbirimize karşı değil, doğaya karşı bir sorumlulukla birlikte düşünülmesidir. “Hayatı olma”nın önce, doğuranımız yeryüzüne içten bir bağlılıkla başlayacağını söylemeliyim. Gökyüzünde yıldızlardan başka şeyler gösterenlerin bizi bu hayata, sözde başka hayatlar adına yabancılaştırmasının daima sömürünün ve tahakkümün çirkin bir hesabı olduğunu göz ardı etmeden “Hayatı olma”nın sanat, düşün, bilim manifestolarını, bir muhalif kültür olarak, yılmadan kara zihniyetin karşısına koymalıdır. Hayatı olmak doğakültür geriliminde insanın kendi kendisini olma fırsatını elde edebildiği bir yönelimdir. İnsanlığa kendi içimizde açacağımız bu kapıdan yürüyebileceğiz. Yine Hayatı Olmak K alplerinde ’kalp pili’ ya da metal kalp kapakçığı gibi aygıtlar taşıyanların trafo ve yüksek gerilim hatlarından, büyük iş motorlarından, büyük güçteki elektrikli aletlerden, baz istasyonlarından uzak durmalarını ve cep telefonlarını az kullanmalarını doktorların önerdiği biliniyor. Kalbinde bu çeşit aygıtlar taşıyan bir gitarist için, ‘elektrogitarın manyetik alanı ne derece etkilidir ve etki önemliyse, manyetik alandan korunmanın yolu nedir?’ sorusunun yanıtına ise literatürde rastlanmıyor. Bir elektrogitarın çalgı telleri altındaki küçük elektromanyetik bobinlerin çekirdekleri dışardan bir etki olmadan (örneğin tellere dokunulmadan) kararlı (statik/değişmeyen) manyetik alanlar oluşturuyor ve bobinlerden bir elektrik akımı geçmiyor. Ancak tel, gitar çalınırken, titreştiğinde bu kararlı manyetik alanın kararlılığı bozuluyor ve telin titreşim frekansıyla uyumlu olarak değişen ‘dinamik manyetik alan’ elektromıknatısın sarımlarında, elektriksel endüksiyon akımı doğuruyor. 1 cm. kadar boydaki bu küçücük elektromıknatıslar, bazı gitarlarda her bir telin altında 1 adet olmak üzere 6 adetlik bir diziyken başkalarında 2, 3 ve 4 dizi (4 x 6=24 adet) ve hatta çift saplı gitarlarda bunun iki katı olabiliyor. Manyetik alan değişimi küçük olmasına rağmen, bobinin uçları arasında birkaç milivolt’tan 100 milivolt’a kadar bir potansiyel (voltaj) farkı doğuyor ve bu da elektrogitarın işlevi için yeterli oluyor. Bobinde oluşan bu elektrik akımı, yükselteçle (amplifikatör) yükseltildikten sonra hoporlörde tekrar sese çevriliyor. Manyetik alandaki değişim, iletkenlerde elektrik akımı oluştururken insan vücudu da epey iletken olduğundan vücutta da elektriksel akımlar oluşturuyor. Vücuttaki elektriksel akımların büyüklüğü, manyetik alanın frekansına, manyetik akı yoğunluğuna, kapsama alanına göre değişiyor. Düşük frekanslı elektriksel alanların vücut yüzeyinde elektriksel akımlar yaratarak büyük ölçüde enerjilerini elektriksel yüklere aktarıp, yitirip tutulmasına ve vücut içinde dışardakinin ancak milyonda biri kadar bir alan şiddeti oluşturabilmesine karşın, düşük frekanslı bir manyetik alan vücudun derinliklerine kadar kolayca girerek vücutta endüksiyon akımları oluşturuyor. Değişken manyetik alanların oldukça zor olan zırhlanması ancak özel malzemeyle sağlanabiliyor ve ölçümlerle etkinliğinin denenmesi gerekiyor. Elektrogitarın cinsine ve çalınmasına göre tellerin frekansı 80 ile 1200 Hertz arasında değişebiliyor. Gitar içindeki ses boşluğunda manyetik akı yoğunluğu literatürde genellikle 10 ile 100 miliTesla dolayında veriliyor. 2 dizi elektromıknatısların bulunduğu bir gitarın arka ve ön yüzünde gitar çalınırken yaptığımız ölçümlerde manyetik akı yoğunluğu 200 ile 500 nanoTesla arasında değişiyor. Gitarın 3040 cm. yakınında bu değerler yarıdan aza iniyor. Çalınırken gitarın vücutta genellikle tutulduğu yere göre, manyetik akı yoğunluğunun ne kadar azaldığı gitarın cinsine (kaç dizi elektromıknatısın hangi manyetik akı yoğunluğunda olmasına) yaydığı manyetik alanların frekanslarına, yapıldığı malzemeye göre değişmekle birlikte 1000 nanoTesla(=1 mikroTesla)’nın pek aşılmayacağı beklenir. Buna rağmen çok dizili elektrogitarlarda ölçümler özel elektromanyetik ölçüm aletleriyle yapıldıktan sonra, gerekirse ya da istenirse, vücuda takılan dozimetrelerle de günlük alınan dozlar belirlenebilir. Bu frekanslarda vücuda etki yönünden, elektromanyetik alanlarda görevli olan kişiler için‚ yönlendirici sınır değer’ 50 mikroTesla kadar olmakla birlikte kalplerinde kalp pili ve diğer elektronik aletler taşıyanlar için 20 mikroTesla’nın altında kalınması önerilmektedir. Gitaristin, gitarı vücudun genellikle neresinde tuttuğu ve günde kaç saat kullandığı da, önlemlerin gerekip gerekmediği konusunda karar vermede önemlidir. Gitarın, çalınırken vücuda dayanan arka yüzünde ve kalp bölgesinde yapılacak elektromanyetik alan şiddeti ve akı yoğunlukları ölçümleri, 5 mikroTesla’dan daha yüksek değerler gösteriyorsa, koruyucu bir önlem olarak, elektromanyetik dalgaları yansıtıcı ya da soğurucu uygun malzemelerin, ya gitarda bobinlerin bulunduğu bölümün arka yüzüne ya da örneğin bir yeleğin kalp bölgesine denk gelen iç cebine konması yararlı olabilir (örneğin 10 cm. x 15 cm. kadar büyüklükte ve birkaç mm eninde bir plaka ya da folyo). Manyetik alanları soğurmak pek kolay olmadığından piyasadaki metal karışımlı “işlev polimerleri” gibi malzemeleri ancak ölçümlerle deneyerek satın almak ve kullanmak yerinde olur (**). Hatta bu amaçla satılan özel boyalar önce bir kartona sürülüp gitarın arkasında denenmeli, gitar çalınırken ölçümler yaparak manyetik alanları ne ölçüde tuttuğu saptanmalı. Elektrogitarın yaydığı genellikle düşük düzeydeki manyetik alanların, çevremizdeki çok çeşitli kaynaklardan gelen manyetik alanlarla karşılaştırıldığında fazla olmayacağı beklenir. Örneğin düşük voltajda çalışan halojen elektrik ampullerinden geçen akım şiddetinin yüksek olması sonucu oluşan manyetik alan şiddeti, elektrogitarınkinden çok daha fazla olabilir. Burada belirleyici olan uzaklık ve etkilenme süresidir. Yarım metre uzaklıkta bile bunların etkisi çok azalır. Elektrogitarın arka yüzünde ölçülen manyetik akı yoğunluğu kalp bölgesinde nano Tesla düzeyinde kalıyorsa ve elektrogitar aşırı derece kullanılmıyorsa genellikle herhangi olumsuz bir etki beklenmez ve önlem de gerekmez. (*) Tesla: Manyetik alan akı yoğunluğu birimi 1 Tesla = 1 Volt.s/m2 (1 mikroTesla = 106 Tesla) Manyetik malzemenin bulunmadığı bir ortamdaki (örneğin vücuttaki) manyetik alan şiddetiyle (Ampere/metre) manyetik akı (Tesla) arasında: 1 mikroTesla = 4 .107 Amp/m) (**) Atakan, Y., Polimerler, Merak ettikleriniz, Tübitak Bilim Teknik, s. 13, Ocak 2011.