02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dini deneyimler beynin bellek bölgesini küçültüyor Son yapılan bir araştırma, dini inanç spektrumunun zıt iki kutbunda yer alan kişilerin beyinlerindeki hipokampus bölgesinin atrofiye (hacim azalması, küçülme) olduğunu ortaya çıkarttı. Başka bir deyişle, yoğun dini deneyimler ile herhangi bir dine bağlı olmama durumunda hipokampus bölgesi küçülüyor. Artık işyerinde çekinmeden ağlayabilirsiniz! Baştarafı 13. sayfadan devam ğunu da ortaya koyuyor. şyerinde öfkeye kapıldıklarını belirten kadınların, özellikle de 1844 yaşları arasındaki kadınların sayısı erkekleri gölgede bıraksa da, erkeklerin öfkelerini daha çok dışa vurma eğiliminde oldukları görülüyor ki, bu da onların bu davranışla kendilerini daha güvende hissettiklerini gösteriyor. Gözyaşlarını koyveren kadınlar daha sonra bunun acısını çok daha derinden yaşıyor ve bu da öfkelerinin içten içe yeniden ateşlenmesine neden oluyor. Toplumsal ruhbilim uzmanı Carol Tavris’e göre, insanın öfkeyi dışa vurmasının etkili olabilmesi için, kişinin durumla ilgili denetim duygusunu onarması gerekiyor. 2007 yılında, Yale ve Northwestern Üniversitesi’nde yapılan üç araştırmanın sonucunda da, en kötü çalışanların öfkesini dışa vuran kadınlar oldukları, işe alırken öfkesiz erkek elemanlara kıyasla öfkeli erkeklerin yeğlendiği görüldü. Dahası, kadında öfke kişiliğinin bir parçası sayılırken, erkeklerin duygusal tepkilerinin haklı gerekçelere dayandığı inancının ağır bastığına tanık olunuyor. Duygular işteki performansımızı en az bilişsel beyin işlevleri kadar etkiliyor. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden Antonio Damasio ve başkaları tarafından yapılan araştırmalar, duygular olmaksızın kararlar almanın olanaksız olduğunu ortaya koyuyor. Gerçek anlamda duygusal zekâ, duyarlı ve nazik olmanın, konferans salonunda esen havayı kavramanın, ya da bir meslektaşın sorun çözmede daha analitik mi yoksa dışavurumcu bir yaklaşım mı sergilediğini fark etmenin çok ötesinde bir anlam içeriyor. şyeri hiç günümüzdeki denli değişken, özel yaşam ile meslek yaşamı arasındaki sınırlar hiç bu denli belirsiz olmamıştı. Belli bir durum karşısında farklı tepki seçeneklerini öngörmekle kalmayıp, işyerindeki hemen hemen tüm karşılıklı alışverişlerin ardında, gözle görülmeyen çarpıcı duygusal gerçeklerin olduğunu kavrayabilme yeteneğine, her zamankinden çok ve ivedilikle gereksinmemiz var. Böyle bir yeteneğe sahip olmanın hem kişisel, hem mesleksel ödülleri var. Araştırmada deneklerin %69’u işyerinde duygusal davranmanın o kişilere çok daha insancıl bir görünüm kazandırdığına işaret ederken, tüm çalışanların %88 gibi oldukça yüksek bir oranı (kadınların %93 erkeklerin %83’ü) işyerinde başkalarının duygularına duyarlı davranmanın bir erdem olduğu görüşünde birleşiyorlar. Kısacası, bizleri biz yapan duygular. Yönetim danışmanı Erika Andersen’in de belirttiği gibi, “Kimse işyerinde ağlamaya can atmıyor, ama insanların sabrının kimi zaman taşabileceği gerçeğini kabul ettiğimizde bu olguyla çok daha rahatlıkla başa çıkabiliriz. şyerinde ağlamak dönüştürücü bir etki yaratır ve değişime kapı açabilir.” Rita Urgan, Time’dan özet, 11 Nisan 2011 D uke Üniversitesi’nden Amy Owen ve ekibinin beyin ile din arasındaki ilişki konusunda yürüttüğü araştırmanın sonuçları, 30 Mart tarihli PloSONE isimli online dergide “Dini Etmenler ve leri Yaşlarda Hipokampusta Küçülme” başlığı altında yayımlandı. Makaleye göre, belirli bir dini gruba dahil olanlar ile herhangi bir dine bağlı olmayan kişilerin beyinlerindeki hipokampus bölgesinde küçülme olması büyük bir olasılık. Hipokampus kısa vadeli anıları, uzun vadeli anılara dönüştürmekte yaşamsal bir rol oynar. Aslında Alzheimer’lı hastaların kalıcı anılar oluşturamamasının nedeni hipokampuslarının atrofiye olmasıdır. Bu organ ayrıca hareketleri de etkiler. Özetle hipokampusun küçülmesi 1) yeni anıların oluşturulmasında 2) insanların yön tayininde sorun yaşamalarına yol açar. Sonuçlar, köklü değişiklikler yaratan dini deneyimlere bağlı olarak, kişilerin hipokampus bölgesinde belirgin bir küçülme olduğunu gösteriyordu. Aynı zamanda Protestanların Yenidendoğuş tarikatına (Bunlara genel çerçeve içinde Evanjelik Protestanlar da deniyor) bağlı olanlar ile Katoliklerde bu küçülmenin, bu tarikata bağlı olmayan Protestanlara göre daha belirgin olduğu saptandı. Araştırmayı yürütenler, hipokampal bölgedeki küçülmenin strese bağlı olabileceğini düşünüyorlar. Bu varsayım, dini azınlıklara mensup kişiler ile inançlarını sürekli olarak sorgulayanları kapsıyor, çünkü yazarlara göre bu kişiler daha yüksek bir stres düzeyi ile baş etmek zorunda kalıyorlar. Sonuçta daha fazla stres hormonu salgılıyorlar. Bu da zaman içinde hipokampusun boyutlarını etkiliyor. Varsayım bazı dindarların ve herhangi bir dine bağlı olmayanlarda görülen küçük hipokampus bulgusunu açıklıyor. Çok sayıda çalışma bundan önce din ve mistik duyguların zihinsel yapı üzerinde olumlu etkilerinin olduğunu gösteriyordu. Ancak olumsuz etkileriyle ilgili çok sayıda örneğin ortaya çıkmış olması bilim adamlarını ileri araştırmalar yapmaya itiyor. Gözlemlere göre bazı dini gruplara bağlı insanlar baskı altında ve azınlık psikolojisi altında stres yüklüler. Ayrıca Tanrı’yı cezalandırıcı bir güç olarak algılamaları da stres yaratan bir başka etmendir. “Dini” ve “ruhani acılar”ı saf fiziksel acılardan ayırt etmek çok zor olduğu için bütün bunlar beyin üzerinde negatif etki yaratıyor. Bu son çalışma çok önemli bir konuda yeni pencerelerin açılmasına zemin hazırlıyor; beyin ve din arasındaki ilişki hakkında daha fazla düşünmemizi sağlıyor. Nöroteoloji olarak isimlendirilen bu yeni araştırma alanı, din, mistisizm ve beyin hakkında daha fazla bilgi sahibi olmamıza yardımcı olacak. Dolayısıyla dinin beyin üzerindeki uzun ve kısa vadeleri etkileri konusunda ileri çalışmalar gerekli. Türkçesi: Reyhan Oksay Kaynak: www.plosone.org, March 2011, Vol. 6, Issue 3, e17006 www.ibcsr.org/index.php?view=article&cadit=25%3Aresearchnews&id=332% www.scientificamerican.com/article.cfm?...religiousexperiencesshrinkpart ...brain ATROF NEDENLER Oysa daha önce yapılmış çok sayıda çalışma, dinin, beyin fonksiyonları üzerinde, endişe ve depresyon durumunda yararlı etkilerinin olduğunu gösteriyordu. Bu nedenle bu son çalışma büyük şaşkınlık yarattı. ÖNCEK ÇALIŞMALAR ŞTE BAŞARIMI ETK L YOR LG NÇ B R SAPTAMA Daha önce yapılan çalışmaların bir kısmı, meditasyon ve dua etme gibi ibadet şekillerinin beyin üzerindeki akut etkisini değerlendirirken, daha az bir kısmı da din ile beyin arasındaki uzun vadeli etkileşimi irdeliyordu. Bütün bu araştırmalar, yoğun bir şekilde ibadet eden insanların beyin hacimleri ile ibadet etmeyen insanların beyinleri arasındaki farka odaklanmıştı. Owen ve ekibi çalışmalarında manyetik rezonans görüntülemeden (MRI) yararlanarak hipokampusun boyutlarını ölçtü. Bu, duygular ile bellek oluşumundan sorumlu olan beyin bölgesidir. Çalışmada 58 yaşının üzerindeki 268 kadın ve erkeğin MR’ları incelendi ve kendilerine dini inançlarıyla ilgi sorular soruldu. Owen ve ekibinin çalışmasının eskilerden en önemli farkı, spesifik olarak dindar ve dindar olmayan kişilere odaklanmasıdır. Çalışmanın bir diğer özelliği de denekleri, yaşamlarında büyük değişiklik yaratan dini deneyler yaşayıp yaşamamalarına bağlı olarak iki gruba ayırmasıdır. D NDAR OLANLAR VE OLMAYANLAR CBT 1265 / 15 17 Haziran 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle