02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KT SAT PENCEREMDEN Siyanür ile altıngümüş işleme Türkiye’de tümüyle yasaklanmalı! Kütahya’nın Tavşanlı ilçesi yakınlarındaki Eti Gümüş A.Ş’nin atık havuzlarında meydana gelen yıkımın ardından siyanür tehdidinin ortaya çıkması, çevre köylerde büyük kaygı uyandırdı. Akademisyenler ve çevreciler bu kazanın büyük bir çevre felaketinin yalnızca habercisi olduğunu, aslında Türkiye’de siyanür ile altın/gümüş gibi değerli maden üretiminin kesinlikle ve derhal yasaklanması gerektiğini düşünüyor. Reyhan Oksay Oktay Yenal [email protected] Dünyadaki iktisadi bunalım (kriz) sürdükce öyle görünüyor ki bunalımın iki yönü birbirine karıştırılıyor. Bir yanda iktisadi büyümenin lokomotifi Batı ve Kuzeyden Doğu ve Güneye kaymış bulunuyor. Dünya İktisadi Bunalımının İki Yüzü Bununla ilgisi zayıf olan diğer bunalım, dünya ülkelerinde süren işsizlik ve gelir dağılımının bozulması. Bu durumda iktisat ilminin de, belki dünya düzeninin de kendini yenilemesi gerektiği kuşkusuz. Ancak daha önce, bunalımdan ne kasdettiğimizi açık olarak ortaya koymak gerekiyor. Tarihe baktığımız zaman dünyanın kuruluşundan beri süren durgun bir ekonominin, bir lokma bır hırka ekonomisinin ve durgun nüfusun insanlık tarihinde binlerce yıl sürdüğünü, ancak 17 ve 18ci yüzyıllarda Sanayi Devrimi ile değişmeğe başladığını, bazı ülkelerin teknik ilerlemelerle refahlarını artırdıklarını, bir başka grup ülkenin ise iktisaden geri kaldığını görüyoruz. Demek ki gelişmiş sanayi ülkeleri ile gelişmemiş ülke ayırımının en çok üç yüz yıl geçmişi var. Bu arada bazı ülkeler hızla büyüdü, bazıları ise geri kaldı. Avrupa büyüdü, Avrupanın uzantısı olan Amerika ve Okyanusya büyüdü, daha sonra da Japonya ve Rusya kıpırdanmağa başladı. Öte yandan Osmanlı devleti gibi, Asya, Afrika ve Güney Amerika’da bir çok ülke fakir kaldılar. Büyüyen ülkelerde nüfus ve refah artarken geri kalmış fakir ülkelerde ne nüfus ne de refah arttı. Osmanlı’nın Bu günkü Türkiye sınırları içindeki nüfusu 16.’cı yüzyılda 20 milyon civarında idi. Dört yüzyıllık Osmanlı saltanatından sonra bile Atatürk Cumhuriyetinin devraldığı nüfus da ancak o kadardı ve oldukça yoksul idi. Denilebilir ki Sanayi Devrimi, esas olarak, kapitalist dünya düzeninin başarısı idi. Gerçi bu arada bu sistemi hakça bulmayan düşünürler de ortaya çıktı ve daha merkezci bir dünya düzenini denediler; ama Sovyet Rusya’nın iflası ile bu tecrübeye iltifat da azaldı. Burada kalkınma hızlarını nelerin tayin ettiği konusuna girmeyeceğiz. Yalnız ülkelerin birbirinden nasıl etkilendiği konusunda iktisatçıların bildikleri bir şey vardı: Göçler yoluyla gelişme hızları etkilenebiliyordu. Nitekim ABD’nin 18 ve 19.cu yüzyıllarda büyümesi buna güzel misaldi. Ne yazık ki milliyetçiliğin artması ile ülkeler arasında emek göçü önüne çeşitli engeller koyuldu ve bu yolla büyüme 19 ve 20. yüzyılda durdu. Ancak iki iktisatcı, Lerner ve Samuelson, 193040’larda, ülkeler arasında emek göçü olmasa bile, ülkeler arasında ticaret serbest ise yine ülkeler arasında gelirlerin eşitlenebileceğini gösterdiler. Bu teorem ülkeler arasında teknoloji benzerliği olması şartına dayandığı için, uzun süre gerçekte örnekleri görülmedi. Şimdi ise olan budur: İktİsadi büyüme, ücretleri yüksek olan ülkelerde yavaşlamakta, ücretleri düşük olan ekonomilerde de artmaktadır. Öyle görünüyor ki Batı’nın ve Kuzey’in büyüme hızları yavaşlayacak. Bu, ne gibi ayarlanma sorunlarına yol açacak? Geri kalmış ülkeler hızla kalkınacaklar, yani zenginleşecekler, ama Avrupa uygarlığına benzer bir dünya düzeni, mutlu bir sistem kurabilecekler mi? Bakalım. Özetlersek, dünya bunalımının bu yönü, gelişen sanayileşmemiş ülke ekonomileri bakımından iyi bir fırsat, sanayileşmiş ülkeler bakımından ise önemli ayarlanma sorunları yaratmış bulunuyor. Fakat dünya iktisadi bunalımının bir başka yönü daha var. Dünya büyüme lokomotifinin Doğu ve Güneye kayması yanında bir de hemen bütün ekonomilerde gelir dağılımının bozulduğu ve işsizliğin arttığı görünüyor. Bunu teorik olarak, Karl Marx’daki, kapitalist sistemin içinden çöküşü teoremleri ile izah edenler olduğu gibi, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde buna, denetlenmeyen bir kapitalizmin sonucu olarak bakanlar da var. Kimi iktisatçı çare olarak finans mimarisini düzeltmeğe çalışırken, kimileri de devlet – piyasa dengeleri üzerinde fikir yürütüyor. Artık öyle görülüyor ki, dünyada İkinci Dünya Savaşı’ndan beri artan ve son yıllarda büyük ölçülere ulaşan vahşi kapitalizmin fazla ömrü yok. Öte yandan, merkezden yürütülen cinsten sosyalizmin de uygulamada başarılı olmadığı artık aşikâr. O zaman bana öyle geliyor ki yeni dünya düzeni Sosyal Demokrasiler düzeni üzerine kurulmalı. Sosyal demokrasi ise bir yandan Adam Smith ve Pigou tarzında kapitalizmi kabul ederken, bunu denetleyecek devlet rolünü ve sosyal adaleti, piyasa ile dengeleştiren bir sistemdir. Bunun unsurları gelecek yazımızın konusu olacak. Y ıldızlar SSS Holding bünyesinde yer alan Eti Gümüş A.Ş.’ye ait tesisteki 4 kademeli siyanürlü su atık barajındaki setlerden birinin çökmesi, barajın ikincisinin de zarar görmesi üzerine baraj içindeki siyanürün çevreye yayılma tehlikesi belirdi. Alibey beldesi ile Gümüş, Kızılcakaya, Dulkadır, Karaağaç köyleri sakinleri, siyanürün bölge sularına karışması durumunda toplu ölümlerin meydana geleceğinden ve köylerini boşaltmak zorunda kalacaklarından kaygı duyuyorlar. Bir çevre felaketine neden olmadan tesisin durdurulmasının yeterli olmadığını, tamamen kapatılmasını talep ediyorlar. Üretimin durdurulduğu tesiste bulunan 4’üncü set 1.5 metre yükseltilerek siyanürlü suyun bir kısmı buraya verildi. Yapımına başlanan 5.barajın tamamlanmasının ardından siyanürlü suların buraya aktarılacağı bildirildi. Çevre ve Or ÖNLEMLER NE KADAR ETK L ? değeri 9.6’nın altına düşerse siyanür sıvı formdan, gaz formuna dönüşür ve bu halde çevre ve yaşayan canlılar için çok büyük tehlike oluşturur. Duman tesisin çevreye verdiği zararı şöyle anlatıyor: “Siyanürle gümüş işleme teknolojisi pekmez yapar gibi açıkta yapıldığından buharlaşma yoluyla atmosfere karışan zehirli gazlar (hidrojen siyanür) yağmur ile birlikte toprağa düşer, yer altı sularına ve toprağa karışır; oradan besin zinciri yoluyla yüz yıllarca sürecek bir çevre kirliliği yaratır. Atmosfere çıkan siyanürün yarılanma ömrü 276 gündür. Emisyon sürekli olduğu için atmosfere taşıyabileceğinden fazla miktarda siyanür taşınıyor. Sonunda bunlar yağmurla yere iniyor. Bugün üretim dursa, doğanın kendisini toparlaması için çok yüzyıl geçmesi gerek.” Duman şu anda kullanılmakta olan siyanürler altıngümüş çıkartma teknolojisinin artık terk edilmesi gerektiğine inanıyor: “Bu 150 yıllık kepazelik sona ermeli. Siyanürle işleme yerine kullanılacak alternatif modern metotlar sayesinde verimlilik ciddi oranda düşmeden çevreye zararsız üretim yapmak mümkün. Gelişmiş ülkelerin içinde bu yöntemi kullanan ABD, Kanada, Avustralya ve Güney Afrika. Buralarda da hep yerli halkın bulunduğu bölgelerde yapılıyor. Dünyanın en güvenli sayılan siyanürlü altın işletmelerinde bile çevre felaketleri gözleniyor. Oysa diğer gelişmiş ülkelerde üretim maliyetini %30 oranında arttıran, ancak çevreye zarar vermeyen yeni teknolojiler kullanılıyor. Bence Türkiye bu liç sistemini bırakarak, tüm üçüncü dünya ülkelerine örnek olması ve bu yöntemi kullanmamaları yönünde uyarması gerek.” Duman, atık havuzlarında biriken 25 milyon ton siyanürlü atığın atmosfere ve toprağa karışmaması için herhangi bir önlem alınıp alınamayacağı yönündeki sorumuzu şöyle yanıtladı: “Atık havuzlarının sızıntının önlenmesi mümkün değil. Havuzlarda sızdırmazlık için kullanılan jeomembranların ömrü 20 yıl. Kaldı ki eski havuzların suyunu boşaltıp, tabanını jeomembranla kaplamak mümkün değil. Ancak yeni açılan havuzlarda bu önlem alınabilir.” “Türkiye’de altın ve gümüş çıkartan şirketlerin madencilikle ilgisi yok. Bu, sınai bir işlem” diye konuşan Duman, bu nedenle siyanürle altın/gümüş işleyen tesislerin madencilik ile ilgili yasalara tabi tutulduğunu, oysa endüstriyel faaliyetlere uygulanan yasalara uymaları gerektiğini söylüyor. Dolayısıyla çıkan atıkların arıtılma gerekliliği de otomatikman ortadan kalkmış oluyor. ALTERNAT F YÖNTEMLER CBT 1261/ 7 20 Mayıs 2011 man Bakanı Veysel Eroğlu, Eti Gümüş A.Ş. yetkilileri ve Kütahya valiliği, kazaya yol açan sızıntının tamamen kontrol altına alındığını, siyanürlü suyun çevreye ve insan sağlığına en küçük bir zararının dokunmayacağı yönünde açıklamalarda bulundular. TÜ Kimya Metalurji Fakültesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. smail Duman ise bütün bu önlemlerin şu anda varolan tehlikeyi önlemeye yönelik olduğunu, ancak tesisisin kuruluşundan bu yana kullanılan teknolojiye koşut olarak çevre için büyük bir tehdit oluşturduğunu belirtiyor. “Pekmez yapar gibi açık havada siyanürle işlem yapılmaz” diye konuşan Duman, “Havuzların içinde asitli ve ağır metalli çözelti bulunuyor. Dipte sedimente olan bu çamur günışığı ile temas etmediği için foto oksidasyona uğramaz, çünkü siyanür ancak ışık etkisi ile parçalanır. Havuzlarda biriken suyun arıtılması mümkün değil. Çünkü yarısı katı, yarısı sıvı bir atık arıtılamaz; katalitik etki yapar. Dolayısıyla bir çevre felaketinin önlenmesi için tek yol, tesisin faaliyetine son vermesidir” diyor. Duman’ın verdiği bilgiye göre siyanür, sodyum siyanür tuzunun suda çözülmüş halidir. PH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle