17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POL T K B L M Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Hem gücümüz yok hem de Allah’ın günü önümüze çıkana efeleniyoruz. Kim bizi ciddiye alır? Ateş Olsan Cirmin Kadar Yer Yakarsın... Başbakan ne zaman İsrail’e, Fransa’ya, AB’ye efelense hep bu söz aklıma gelir: Ateş olsan cirmin (hacmin) kadar yer yakarsın... Tam da “biz Ortadoğu’da önemli aktörüz”, “AB bizsiz küresel aktör olamaz” havalarındayken Libya meselesinde düştüğümüz duruma bakın... ABD’nin başını çektiği bir sistemin, yeni bir dünya nizamı kurmak için doğrudan ve pervasızca, kaba güce başvurduğu bir dönemde biz hangi gücümüze dayanarak sağa sola horozlanıyoruz, dayılanıyoruz, bilmiyorum. Açıkça belli ki, o kaba gücün ardında askeri güç var; o gücü besleyen ekonomik güç ve teknoloji gücü var. Ya bizim? Dişlerini geçirebildikleri her ülkede hegemonyalarını kurma peşinde olanların ve bunun için kaba güce başvuranların elbette savunulacak bir yanları olamaz. Karşınızdakiler, Ortadoğu’nun, Libya’nın petrolüne bütünüyle el koyabilmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Ekonomik çıkarları için feda etmeyecekleri hiçbir insanlık değeri de yok. Elbette buna karşı durmak gerekir. Ama karşı duranın da ardında bir güç olmalı. Hem bu güç yok hem de “Allah’ın günü”, önümüze çıkana efeleniyoruz. Kim bizi ciddiye alır? Tesadüfe bakın ki, tam şu Libya meselesinde yine böyle esip gürlerken ‘gerçek gücümüz’ yeniden ortalığa dökülüverdi. Haber 25 Mart günlü yayın organlarında yer aldı: “Türkiye’nin Amerika’dan almayı planladığı, 16 milyar dolarlık 100 adet F35 savaş uçağı ihalesini ertelemesinin nedeninin Amerika’nın uçaklara ait uçuş kodlarını ve yazılım bilgilerini vermek istememesi olduğu öğrenildi. ...Uçuş kodlarına sahip olmadan uçaklara tam anlamıyla hâkim olunamıyor. Kodlara sahip olan, uçakları dışarıdan yönlendirebiliyor. Yani uçakları etkisiz hale getirebiliyor...” (CNN Türk ve diğerleri.) Haberin devamından öğreniyoruz ki, Başbakan Erdoğan‘ın da katıldığı Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısında Genelkurmay Başkanı Koşaner, “Bu iş F16’lara benzemesin” uyarısında bulunmuş. Biliyorsunuz, “Türkiye’nin 80’li yıllarda ABD’den satın aldığı F16 savaş uçakları çok tartışılmıştı. Söz konusu uçaklardaki yazılım kodlarını ABD yine bugünkü gibi Türkiye’ye vermeyi reddetmişti. Uçakların tüm dostdüşman tanımlamaları ABD’nin kontrolündeydi. Türkiye şimdi, F16’lara milli yazılım yüklenmesi için çalışmalarını sürdürüyor[!]” F35 ihalesiyle ilgili sorun yeni ortaya çıkmış değil. 2008 yılında Meclis’te konuyla ilgili görüşmeler yapılırken yetkililer uyarılmıştı. Emekli büyükelçi ve CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, “projeyle ilgili ciddi bir yazılım sorununun bulunduğuna” işaretle şunları söylemişti: “Savaş uçaklarını düşmanın radarlarına ve silahlarına karşı koruyan sistem, bu uçakların sahip oldukları elektronik karşı önlem veya elektronik harp sistemleridir. Yazılım kodları da bu sistemlerin beynini oluşturuyor. Uygun yazılım kodlarıyla donatılmadan, bir savaş uçağının düşman füzelerini zamanında teşhis etmesi ve buna karşı anında önlem alması mümkün değildir. Türkiye savaş uçaklarının yazılım kodlarıyla ilgili ABD ile dört kez sorun yaşadı. F16’larda bunu gördük, savaş helikopterlerinde gördük... Türk tarafı hep Amerika’nın bu politikasının bir süre sonra değişeceği hayaliyle yaşadı. Fakat, 1986’dan bu yana 22 yıl geçmiş olmasına rağmen Amerika’nın politikası değişmedi ve Türkiye de bu sorunu halledemedi.” 22 yıl az zaman değil; halletmeliydik. Çok daha öncesinden başlayarak, ulusal savunma sistemimizi kendi sanayi ve teknoloji gücümüze dayandırmalıydık. Ülkenin başbakanı ‘yeni Osmanlıcılık’ gibi boş, emperyal hayaller peşinde koşarken sağa sola efelensin diye değil elbette... Bulunduğumuz coğrafyada, laisizm ve demokrasinin gerçekten özenilecek bir örneği olarak ulusal varlığımızı sürdürebilmenin ve yine bu coğrafyada adil ve kalıcı bir barışın tesisine gerçekten katkıda bulunabilmenin güvencesi olarak bunu yapmalıydık... Nükleer santralları toryum mu kurtaracak? Japonya’nın Fukuşima nükleer santralındaki kriz, bazılarına göre nükleer enerjinin ölüm fermanıydı. Ne var ki karbon emisyonu açısından diğer enerji kaynaklarına göre daha temiz bir sicile sahip olan nükleer enerjiden tümüyle vazgeçmenin de ne denli doğru bir karar olduğu tartışmalı. Toryum bazlı reaktörlerin, nükleer enerji üretiminde ortaya çıkabilecek tehlikeleri büyük ölçüde ortadan kaldırabileceğini düşünen bazı enerji uzmanları, toryumun geleceğin yakıtı olduğunu ileri sürüyor. Şu anda başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere Çin ve Hindistan’da toryum elementi üzerinde kapsamlı ve ayrıntılı araştırmalar yapılıyor. ir gün gelecek gezegenimiz tüm enerjisini toryumdan sağlayacak”. Bu iddialı öngörü internette “Toryum Enerjisi” adlı web sayfasında (http://www.energyfromthorium.com/)yeni nesil enerji kaynaklarına ilişkin görüşlerini açıklayan Kirk Sorensen’e ait. Bu örgörüyü zamanında çok abartılı bulanlar, Fukuşima Daiiçi nükleer enerji santralındaki kazadan sonra bugün toryuma kurtarıcı gözüyle bakıyor. Sorensen ve diğer “toryum severler”, uranyum veya plutonyum ile çalışan reaktörlerin yerine toryumun kullanıldığı reaktörlere öncelik tanınmasını öneriyor. Bu teknolojinin uranyum ve plutonyum yakıt bazlı konvansiyonel santralardan çok farklı bir teknolojiye sahip olmakla birlikte, Fukuşima reaktörlerinde yaşanan sorunlara benzer aksaklıklara yol açmayacağı iddia ediliyor. Ayrıca toryum teknolojisinin daha az miktarda radyoaktif atık üreteceği belirtiliyor. ABD’de toryuma dayalı enerji çözümlerinin hayata geçirilmesi için özel ve kamu sektörünü hedef alan kampanyalar yürüten Sorensen, toryumun güvenilirlik açısından diğer nükleer yakıtlardan daha üstün olduğuna inanıyor. Sorensen bu konuda yalnız değil. Konvansiyonel reaktörlerde kullanılan uranyum235’ten daha bol miktarda bu “B lunan toryumun iklim değişikliği tehlikesi ile karşı karşıya kalan dünyamız için daha iyi bir seçenek olduğu düşünülüyor. ngiltere’de Manchester Üniversitesi’nden parçacık fizikçisi Roger Barlow, karbon yakıtı tüketimine vakit geçirmeden son verilmesi gerektiğine inanıyor. “Yenilenebilir enerjiler, ihtiyacımız olan enerjiyi sağlamaya yetmeyecek. Bu durumda nükleer enerji kullanımı kaçınılmaz olacak” diyor. Sıvı florid toryum reaktör (LFTR), aslında lityum florid gibi erimiş tuzun içinde eriyik halde bulunan toryum elementi ile doldurulmuş bir odadır. Tuz, birkaç yüz derece (santigrat) sıcaklıktadır. Toryum kendi başına çok az radyoaktiftir, dolayısıyla nükleer reaksiyonu başlatmak için çok küçük miktarlarda uranyum233 ilave edilir. Uranyum235 gibi, bu da radyoaktiftir ve fizyon oluşturur; sonucunda nötronun yanı sıra ısı da çıkartır. Nötronlar toryum atomlarına çarpar ve bu atomları daha fazla miktarlarda U233’e dönüştürür ve bu süreçte yine ısı üretir. Bunun sonucunda U233 fizyon yapar ve daha fazla nötron çıkartır (Bknz. Diyagram). Sorensen bu süreci şöyle özetliyor: “Bu, toryumu sürekli olarak U233’e dönüştüren, yanmasını TORYUM REAKTÖRÜ CBT 1255/ 6 8 Nisan 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle