Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Sağlıkta dönüşüm’; ama nasıl bir dönüşüm? Bir ilin sağlık müdürü bir gün devlet hastanesi Başhekimini ziyaret eder. Biraz hal hatırdan sonra, “işler nasıl” diye sorar. “İşler çok iyi efendim” diye yanıtlar başhekim, “neredeyse bütün yataklar dolu, polikliniklerde de her gün binden fazla hasta bakıyoruz”. Sağlık müdürünün kafası karışır, “nasıl yani” der, “insanlar ne kadar çok hastalanırsa işler o kadar iyi mi oluyor?” Prof.Dr. Ferit Koçoğlu Halk Sağlığı Uzmanı Cumhuriyet Üniversitesi, fkocoglu@gmail.com sına dönüşmüşe benzemektedir. Kurtuluş Savaşını yapanların ve Cumhuriyetimizi kuranların ruhunu yansıtan UHK’nin bu maddesi maalesef bugüne kadar hayata geçirilememiştir. Devlet yöneticileri hastalıkları kaçınılmaz doğal olaylar olarak görmüşler ve tedaviyi ön plana alan yatırımlar yapmışlardır. Hastalıkların önüne geçmek yerine hastaların peşinden koşmayı tercih etmişlerdir. şin en kötü tarafı, tıp eğitiminin de bu anlayışa uygun şekilde düzenlenmiş olmasıdır. Bu anlayışla yetişen bir tıp mensubu yarın sağlık bakanı olduğunda ya da bir tıp fakültesinde öğretim üyesi olduğunda mevcut anlayışın sürmesini sağlayacaktır. Bu arada insanlar, önlenebilir hastalıklara yakalanıp ıstırap çekecekler, ölecekler, halkın vergilerinden oluşan devlet kaynakları “dipsiz bir kuyuya boşaltılır gibi” tedaviye harcanacak ve halkın devletten beklediği birçok hizmet başka baharlara ertelenecektir. Bakış açısı ne olursa olsun, yöneticilerin aşağıdaki hususları daima göz önünde tutması gerekir. Devlet çarkı vatandaşın dolaylı veya dolaysız olarak ödediği vergiler ile dönmektedir. Vergiler, halkın hükümetlere sağlık, eğitim, adalet, Ü l k e l er KBMG BÖH Ort. Ömür Okur yazarlık güvenlik vb. temel hizmetleri yürütsün diye verdiği “emaKüba 1170 (ABD $) Binde 6 78 yıl Yüzde 96 net” paralardır. Yöneticiler bu “emanet” parayı israf etSri Lanka 1160 “ “ 12 74 “ “ 91 meden, en iyi şekilde kullanmakla yükümlüdür. Paraguay 1280 “ “ 20 71 “ “ Toplumların beklentilerine kıyasla kaynaklar her yerFilistin 1110 “ “ 21 73 “ “ 92 de ve her zaman yetersizdir. Önemli olan, bu kıt kayVietnam 620 “ “ 16 71 “ “ 93 naklarla olabilecek en fazla (azami) faydayı sağlamakMoldova 880 “ “ 14 69 “ “ 98 tır. Bu nedenle önceliklerin iyi belirlenmesi gerekTÜRKİYE 4710 “ “ 26 69 “ “ 87 mektedir. Sağlık hizmetleri insanların ağrılarını, acılarını KBMG = kişi başına milli gelir. (Gelir dağılımının adaletsiz olduğu yerlerde bu değer sadece dindirmekten öte bir şeydir, ülke kalkınma planlarının ülkenin kaynakları hakkında bir fikir verir.); BÖH= bebek ölüm hızı; Ort.Ömür= doğuşta bekönemli bir ayağıdır. Bir ülke ancak sağlıklı ve üretken lenen yaşam süresi. vatandaşlarının çabalarıyla ayakta kalabilir ve kalkıNot: Yukarıda belirtilen kaynağın verilerine göre ülkemizden daha yoksul olan 32 ülkede BÖH nabilir. (1) bizdekinden düşüktür. Her türlü insan faaliyeti sağlığı bir şekilde etkiler. Bir halk deyişinde belirtildiği gibi, “her işin başı sağlık” SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM ise özeltüzel tüm kuruluşlar faaliyetlerini planlar ve yürütürSağlık Bakanlığı 2003 yılından itibaren “sağlıkta dönüşüm” ken her şeyden önce o faaliyetin sağlığı tehdit eden risklerini sloganıyla sağlık hizmetlerinde köklü bir değişikliğe başlamış kontrol altına almalıdır. Bu nedenle sağlık hizmetleri yalnıztır. Kısaca “sağlık hizmetlerinin ticari bir metaya dönüşümü” ca sağlıkçıların işi değildir. Hastalıkların büyük bir kısmı önşeklinde tanımlayabileceğimiz bu değişim, yukarıda sözü edi lenebilir nedenlere bağlıdır. Bu nedenleri ortadan kaldırmayıp, len sağlık müdürünün bakış açısından başhekimin bakış açı yalnızca hastaları tedaviye çalışmak, “bataklığı kurutmak yensanlar dünyayı bakış açılarına göre biçimlendirirler. Devleti yöneten kimselerin hayata bakış açıları büyük önem taşımaktadır. Çünkü ülkede hizmetlerin nasıl planlanacağına ve yürütüleceğine bu kişiler karar verecektir. Karar verici konumundaki sağlık yöneticileri yukarıdaki başhekim gibi düşünüyorlarsa sağlık hizmetlerinin organizasyonu başka, sağlık müdürü gibi düşünüyorlarsa başka olacaktır. 1930 yılında çıkarılmış olan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun birinci maddesi, devletin sağlığa hangi açıdan bakması gerektiğini gösteren ideal bir metindir. UHK Madde 1. “Memleketin sıhhi şartlarını ıslah ve milletin sıhhatine zarar veren bütün hastalıklar veya sair muzır amillerle mücadele etmek ve müstakbel neslin sıhhatli olarak yetişmesini temin ve halkı tıbbi ve içtimai muavenete mazhar eylemek umumi devlet hizmetlerindendir.” Sağlık hizmetlerinin amacı, özetle; Hastalık nedenlerini ortadan kaldırmak Yeni neslin sağlıklı yetişmesini sağlamak rine tek tek sivrisineklerle uğraşmaya” benzer. Sağlıkta dönüşüm gereklidir ama bu her şeyden önce bir zihniyet dönüşümü olmalıdır: UHK’nin 1. maddesindeki bakış açısını yeniden keşfetmemiz gerekmektedir. Yani, hastalık nedenlerinin ortadan kaldırılmasına öncelik verilmelidir. Böylece, insanların gereksiz yere ıstırap çekmeleri önlendiği gibi, tanı ve tedaviye harcanacak kaynakların halkın refah düzeyini yükseltecek başka alanlara aktarılması sağlanabilecektir. Hastalık nedenlerinin ortadan kaldırılması: Hemen hiçbir hastalığın tek bir nedeni yoktur. Hastalıkların çevremizdeki fiziksel, kimyasal, biyolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik birçok etmenin ortaklaşa etkileri sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir. Patoloji biliminin kurucusu Rudolph Virchov (18211902) “sağlığın sosyoekonomik koşullarla da ilgili olduğunu, yalnızca hekimlik hizmetleriyle geliştirilemeyeceğini” dile getirmiştir (1). Sağlığı olumsuz etkileyen kötü yaşam biçimlerinin başında kötü beslenme, sigara ve hareketsizlik gelmektedir. Ülkemizde yapılan Ulusal Hastalık Yükü araştırmasına göre, 2000 yılında meydana gelen yaklaşık 430 bin ölümden 372 bininin (% 85) yaşam biçimleriyle ilişkili risk faktörlerinin kontrolüyle önlenebileceği tahmin edilmektedir (2). nsanlara sağlıklı yaşam davranışlarının kazandırılması için birçok bakanlığın ortaklaşa, eşzamanlı, sürekli ve etkili bir şekilde eğitim, denetim ve (subvansiyon, vergi indirimi, destekleme alımı vb.) teşvik programları yürütmesi gerekir. (Temizlik, doğru beslenme, spor vb. yaşamsal alışkanlıkların kazandırılması için ilkokul eğitimi iyi bir fırsattır. Bunun için ilkokul eğitim programlarının köklü bir şekilde yeniden düzenlenmesi gerekir.) Hastalıkların ve ölümlerin azlığı/çokluğu her şeyden önce bir yönetim olayıdır. Hedeflerin ve önceliklerin iyi belirlenmesi ve mevcut para ve insangücü kaynaklarının iyi kullanımıyla toplumun sağlık düzeyinde ciddi iyileşmeler sağlanabilir. Tabloda görüleceği üzere, kişi başına milli geliri bizimkinden çok daha düşük olan bazı ülkelerde bebek ölüm hızı, ortalama ömür ve yetişkinlerde okuryazarlık oranları ülkemizdekinden daha iyidir. Bu, ülkemizde para ve insangücü kaynaklarının iyi yönetilemediğini (israf edildiğini) göstermektedir. Bazı ülkelerde kişi başına milli gelir, bebek ölüm hızları, ortalama ömür ve yetişkinlerde okuryazarlık (3) KAYNAKLAR Fişek N. Halk Sağlığına Giriş. Çağ Matbaası, Ankara, 1983 Ulusal Hastalık Yükü ve MaliyetEtkililik Projesi Sonuç Raporları, RSHM. Ankara, 2004 UNICEF , The State of the World’s Children 2007, NYUSA Elektromanyetik kirlilik ve kanser riski? 4 CBT 1255/ 18 8 Nisan 2011 Yüksel Atakan, Almanya, Dr. Radyasyon Fizikçisi, ybatakan@gmail.com Mart 2011 günlü derginizde yayımlanan yukardaki başlıklı yazımla ilgili olarak Sayın Prof.Dr. Kayıhan Pala derginizde 18 Mart günü bir yazıyla eleştirilerde bulundu. Sayın Pala, özellikle açıklamak için yazdığım bir cümleye dayanarak eleştiriler yaparken yazımın bu cümleyle ilgili ondan sonraki tüm açıklamalarımı ve kaynaklarda verdiğim yazıları göz ardı ederek, Hardel araştırması gibi bulguları doğrulanamayan araştırmaları yazısına dayanak yaptı. Bu nedenle Sayın Pala’ya önerim, önce yazımı (yazımın derginizde yer darlığından olacak yayımlanamayan aşağıdaki dip notundaki bölümüyle birlikte) ve kaynaklarda verdiğim diğer yazıları, özellikle bu konuda dünyada en üst ve saygın kuruluş olan Uluslararası yonlayıcı Olmayan Radyasyondan Korunma Kurulu’nun (ICNIRP) bilimsel raporlarını dikkate alması ve ilerde bu çeşit yazılarla toplumu eksik bilgilendirmemesidir. ‘Toplumu yanılttığım!’ eleştirisine gelince: Elektromanyetik dalgaların (EM) ısıl olmayan etkileriyle ilgili tüm yazılarımda, ‘bazı araştırmalarda bazı bulgular olduğu ileri sürülmesine karşın, bunlar henüz sınanıp kesinleşmemiştir. Buna rağmen, ko ruyucu bir önlem olarak EM dalgalardan olduğunca uzak durulması, cep telefonlarının çok daha az kullanılması’ gerektiği vurgulanır /2, 3/. Bilindiği gibi bilimde gözlem ve karşılaştırmalarla sonuçlar çıkarılır ve bunlar sınanır. Örneğin Sayın Pala’nın atıf yaptığı Hardel araştırmasının sonuçlarını 13 ülkenin araştırmacılarının katıldığı ve 11 yıl süren nterfon araştırması doğrulayamamıştır (Bkz 1). Kapsamlı araştırmalarla doğrulanamayan, Hardel araştırması gibi daha başka yüzlerce araştırma vardır. Yazımda belirttiğim gibi her bir ‘’bulgu var’ araştırmasına karşın ‘o bulguyu doğrulayamıyoruz’ sonuçlu iki kat daha çok bilimsel araştırma var. Daha kapsamlı araştırmalar ve ICNIRP /4/ raporları ve tüm yazılarım gözden geçirildiğinde EM dalgaların etkilerinin, henüz bulgular doğrulanmasa da yok sayılmadığı, durumun olduğu gibi verildiği, görülür. Bu nedenle Sayın Pala’nın ‘yokluğun kanıtı’ yakıştırması yazdıklarımı en azından anlamamaktır. Sayın Pala’nın: ‘Cep telefonu kullanımı ile baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, yorgunluk vb. bazı sağlık sorunları arasındaki ilişki ise bugün artık neredeyse tartışılmaktan çıkmış durumdadır’ saptamasının ise bilimsel hiçbir dayanağı yoktur. Bu savlarla ilgili olarak, ‘sınanmış bir bulgu’ bulunmazken, bunu bir bilim insanı olarak neye dayanarak söyleyebiliyor? Eğer böyle bir ilişki olsaydı, bunu önce ICNIRP yayımlardı, tıpkı ısıl etkinin varlığını yayımladığı gibi. Derginizdeki yer darlığından diğer yakıştırmalarını kendisine iade etmekle yetiniyorum. 4 Mart günkü yazımın yayımlanmayan son bölümü: ‘Bu nedenlerle yurdumuzda da bu konudaki çalışmalarla ilgili raporlarda EM dalgaların kanser, uykusuzluk gibi ısıl olmayan etkileri açıklanırken daha ölçülü (ihtiyatlı) davranılmalı, bazı bulgular olmasına rağmen bunların ortaya çıkma olasılığının düşük olduğu, bu konudaki bilimsel çalışmaların henüz sınanarak kesinlik kazanmadığı vurgulanmalı, buna rağmen koruyucu önlemlerin yararlı olacağı önerilmelidir’ Kaynaklar: /1/ Cep telefonu kullanımı beyinde tümör oluşturuyor mu? Cumhuriyet Bilim Teknoloji dergisi 22.01.2010, Atakan, Y. ( nterfon’la ilgili bu yazıda Hardel çalışmasına da atıf vardır.) /2/ Atakan, Y., “Cep telefonlarından yayılan dalgalar vücudumuzu nasıl etkiliyor?” Tübitak Bilim Teknik, Mart 2010. /3/ Mobil iletişim nasıl sağlanıyor? TÜB TAK Bilim Teknik dergisi Aralık 2010, Atakan.Y. /4/ ICNIRP 9/2009 ( yonlayıcı olmayan radyasyondan korunmayla ilgili uluslararası üst kurul ki tüm ülkeler bu raporlardaki bulgu ve önerilere göre kendi ulusal limitlerini belirlemekteler.)