Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Türkiye’de barajlar, yeni HES projeleri ve geleceğimiz Keban Barajı kurtarma kazı ve araştırmalarının başarılı bir şekilde hayata geçmesini sağlayan, yaşamının son anına kadar yüreği ülkemiz arkeolojisi için büyük bir sevgi ve ilgiyle çarpan 19 Nisan 2011’de kaybettiğimiz Sevgili Kemal Kurdaş’ın aziz anısına.. Nezih Başgelen, Arkeolog/Editör Halfeti’de 179697 tarihli Lâtifzade Hamamı da sulara gömüldü. K amusal yatırımlar bir ülkenin kalkınması açısından önemli büyük projelerdir. Günümüz dünyasındaki çağdaş devlet anlayışı bu tür büyük yatırımların kültürel ve doğal mirasa en az zarar verecek şekilde yapılmasını öngörmekte ve projeler de bu yönde hayata geçirilmektedir. Öte yandan başta Malta Sözleşmesi olmak üzere, uluslararası düzeyde taraf olduğumuz antlaşmalar da, arazi üzerinde yapılacak her türlü yatırımın, kültürel mirası yok etmeden gerçekleştirilmesini temel ilke olarak kabul etmektedir. Türkiye gibi inanılmaz çeşitlilikte kültürel ve doğal mirasa sahip bir ülkenin bu zenginliğini tam anlamıyla bilme, koruma ve geleceğe aktarma açısından sorumluluğu hiçbir gerekçe ile göz ardı edilmemelidir. Ülkemizde bugüne kadar kültürel ve doğal varlıkların sağlıklı bir envanteri yapılmadığı gibi bunu gerçekleştirecek ve uygulayacak bir arazi teşkilatı da kurulamamıştır. Var olan bilgilerin de resmi alanda sistematik bir veri tabanı olmadığından büyük yatırımların hangi değerleri Erenköy’ün ilkokulu da sular altında kaldı. etkileyeceği çoğu kez uygulamaya geçildikten sonra kısacası fil züccaciye dükkanına girip ortalığı birbirine kattığında anlaşılabilmektedir. Bu yüzden de her fırsatta övündüğümüz, geçmişten geleceğe aktarmamız gereken kültürel ve doğal mirasımızın önemli bölümünü, bir daha yerine konmamak üzere kendi elimizle tarihten siliyoruz. Günümüzde kullandığımız bilgisayarlar bile yaptığımız bir işlemi silerken, ikiüç aşamada bunu yapmayı gerçekten isteyip istemediğimizi soruyor. Kültürel ve doğal mirasımızı gerçekten bu kadar kolay silmek ya da düşünmeden yok etmek istiyor muyuz? Zengin bir kültürel ve doğal mirasa sahip olmak, aynı zamanda bunu tam anlamıyla tanıma, bilme, koruma, geleceğe aktarma sorumluluğunu da vermektedir, yok etme hakkını değil. Cumhuriyet döneminin ilk barajı Ankara şehrinin içme suyunu temin etmek amacıyla, 1930 yılında başlanıp 1936’da tamamlanan Çubuk I barajıdır. Ardından 1938’de Aksu üzerinde Gölbaşı (Bursa), 1941’de Uzandı üzerinde Gebere (Niğde) yapılmış, 1955’de stanbul’da tamamlanan Elmalı II barajına kadar da başka baraj inşa edilmemiştir. 1956’da işletmeye açılan Sakarya üzerindeki Sarıyar (Ankara) ile Seyhan Nehri üzerinde yapılan Seyhan (Adana) enerji üretimi amaçlı ilk barajlarımızdır. (Başgelen 2001) LK BARAJ VE YÜZEY ARAŞTIRMA CBT 1258/8 29 Nisan 2011 Kasım 2010 itibarıyla bugüne kadar işletmeye açılan barajlarımızın sayısı 200’ü bulmuştur. nşa halindeki barajlarımızın sayısı ise 101’dir. Projesi hazır olan yada hazırlanmakta olan barajlarımızın sayısı da 100’ü aşmaktadır. Baraj göl alanında kalacak kültürel değerler ile ilgili olarak arkeoloji açıdan yüzey araştırması ilk kez Mahmut Akok tarafından 1956 yılında Seyhan Barajı’nda yapıldı. 1956’dan günümüze risk altında olan 293 baraj göl alanında sistematik çalışma yapılanlar ise: Keban, 19651975 (Elazığ), ArslantaşKaratepe, 19751984 (Adana), Karayaka, 19761987 (Diyarbakır), Kestel, 19831988 ( zmir), Atatürk, 19831992 (Şanlıurfa), Kralkızı, 19851997 (Batman), Batman 19861998 (Batman), Dicle, 19861997 (Diyarbakır), Tahtalı, 19861996 ( zmir), Bayramiç, 19861996 (Çanakkale), Erzincan, 19911997 (Erzincan), Yortanlı, 1993 .... ( zmir), Kargamış, 19962000 (Gaziantep), Birecik,19962001 (Şanlıurfa). Kargamış ile yapım aşamasında olan Ilısu ve Cizre Barajları’nın göl alanlarında Keban’dan sonra en kapsamlı sistematik kurtarma kazıları başlatılmış halen sürdürülmektedir. 1967 yılında başlayan ve 1976 yılına kadar süren Keban baraj gölü kurtarma projesinin ise gerek ülkemiz arkeolojisi gerekse dünya arkeoloji tarihi açısından ayrıcalıklı bir yeri var. Mısır’da Nil üzerindeki Assuan Barajı kurtarma çalışmaları ile hemen hemen aynı yıllarda başlayan Keban projesi, uluslararası işbirliğinin ilk ve en iyi organize edilmiş örneklerinden biri olarak arkeoloji tarihine geçti. Keban kurtarma kazılarına katılan Türk ve yabancı bilim adamları yalnızca bu bölgedeki eserleri kurtarmakla kalmadı, yeni arkeolojik teknikler ve arkeometri imkânlarını da ilk kez bu projenin içinde değerlendirdi. Keban Barajı kurtarma kazı ve araştırmaları Türk arkeolojisi için önemli bir dönüşüm noktası oldu. Bu proje çerçevesinde ilk kez yabancı ekiplerle aynı bölge içinde çalışan Türk ekipleri bilimsel bir rekabet ortamı içinde uluslararası düzeyde başarılı saha çalışmaları gerçekleştirdiler. Birçok genç bilim adamı da Keban kurtarma kazılarındaki çalışmalarıyla adlarını bilim dünyasına duyurarak günümüze kadar gelen bir geleneği başlattı. Keban bir bakıma çağdaş kazı ve arkeometri yöntemlerinin Türk arkeolojisinde uygulanmasının başlamasını da simgelemektedir. Jeofizik, zooloji, botanik, jeoloji, nükleer fizik, kimya, çevre bilimleri gibi birçok uygulamalı fen dalları arkeoloji ile ilk kez bu proje kazılarında birlikte uygulama alanı buldu. Keban Barajı göl alanındaki kazı ve araştırmalar arkeolojinin yalnızca güzel eserler bulan değil, insanın yaşadığı doğal çevre ortamı içinde kültürel ve sosyal evrimi ile günümüze nasıl geldiğini araştıran, sorunları ortaya koyarak geleceğe nasıl bakmamız gerektiğini düşündüren bir bilim dalı olarak değerlendirilmesini de sağlamıştır. Arkeoloji açısından Keban’la başlayan bu atılımın ikinci basamağını Karakaya ve Atatürk göl barajları oluşturdu. Malatya Ovası, Kömürhan Boğazı, Kahta ve Samsat çevresini içeren bu iki büyük baraj projesini sırasında yapılan yüzey araş Birecik Baraj Alanı, sulara gömülen Erenköy’ün minaresi. tırmaları, oluşacak baraj göl alanlarında 552 eski yerleşim yerinin olduğunu ortaya koydu. 1978 yılında başlayan uluslararası düzeydeki kurtarma kazıları, Keban projesinde olduğu gibi çok önemli sonuçlar verdi. Özellikle Atatürk baraj alanında Samsat, Lidar, Kurban Höyük, Nevali Çori gibi çok büyük merkezlerin olması bu merkezlerin zaman darlığı nedeniyle yeterince ortaya çıkmasını engellemişse de, yapılan çalışmalar Yukarı Fırat Vadisi’nin insanlığın ortak kültür mirası için ne denli büyük bir öneme sahip olduğunu tüm kanıtlarıyla sergiledi. Daha sonra, Dicle üzerinde gene GAP kapsamında yapılan baraj göl alanlarında da arkeolojik kurtarma çalışmalarına başlandı, bölgenin doğusunun da en az batısı kadar büyük bir öneme sahip olduğu anlaşıldı. GAP Türkiye’nin kalkınması için vazgeçilmez büyük bir yatırımdır. Çağdaş bir devlet anlayışı bu tür büyük yatırımların insanlığın ortak kültür mirasının en az zarar verecek bir şekilde yapılmasının, zorunlu olarak suların altında kalacak kalıntılar kadar önemli olan bilginin kurtarılmasını öngörmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin arkeolojik alanda gerçekleştirmiş olduğu en kapsamlı projeler olan Fırat ve Dicle kurtarma çalışmaları, şimdiye kadar kültür tarihçilerinin göz ardı ettiği Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun öneminin anlaşılmasını sağladı, uygarlık tarihinin en önemli kalıntılarını ortaya çıkarttı. 1988 yılından itibaren Fırat üzerindeki Birecik, Kargamış baraj göl alanları ile Dicle üzerindeki Ilısu, Dicle baraj göl alanlarında yapılan arkeolojik tarama çalışmaları varlığı daha önceden bilinmeyen 250 kadar eski yerleşimi saptadı. Başlanan kurtarma kazılarında bu yörelerdeki kültür varlıklarının Güney Mezopotamya’dan çok daha önemli olduğu tüm kanıtlarıyla ortaya çıkmaktadır. GAP kapsamındaki barajların göl alanlarında yapılan arkeolojik çalışmalar, uygarlık tarihini değiştirecek kadar önemli sonuçlar verdi. Buna karşılık 2000’de tamamlanan Birecik Barajı yapımı sırasında tespit ve kurtarma işleri gereği gibi gerçekleştirilemediğinden yalnızca Belkıs/Zeugma örneğindeki gibi arkeolojik değerler değil, bölgeye özgü sivil mimari, kentsel ve kırsal dokuda yerine konulamaz bir şekilde, belgelenmeden suların tahribine bırakıldı. Aynı şekilde doğal mirasımızın bir parçası olan yörenin flora ve faunası da tam anlamıyla belgelenmeden yitirildi. Birecik Barajı gölü baraj gövdesinden Atatürk Barajı’na ka Yazının devamı 16. sayfada