Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
•KÜLTÜR• DOĞAN KUBAN Neden Salzburg uygar, stanbul uygar değil? Mozart’ın doğduğu kent olan Salzburg’a birkaç günlüğüne gitme olanağım oldu. Bu kent Avusturya’nın Viyana’dan sonra en ünlü kenti. Bir turizm efsanesi. Halkı da Bodrum gibi turizmle yaşıyor. İçinden bir boğaz değil ama Salzach diye bir nehir geçiyor. 18. yüzyıla kadar muhafazakâr bir din devletinin merkezi olan Salzburg’un nüfusu yüz elli bin; İstanbul’un nüfusunun yüzde biri. Burada yaşayanların sayısı Beykoz’la Paşabahçe’de yaşayanlardan daha az. duğunu bilince bazı soruları sormak gerek. Bu toplumun insanları bunu merak ediyorlar mı? Derin ve iyice araştırılmış nedenleri anlamayacak olanlara şu basit gerçekleri yinelemek gerek: Evinin çöpünü kentin sokak ve arsalarına bırakan adam diğer insanlara karşı saygısızdır. Onların temizlik haklarına, estetik haklarına tecavüz eder. O pis adamın çevresini temiz tutmak, güzel tutmak gibi bir kaygısı yoktur. Yani kentsel duyarlığı oluşmamıştır. Estetik duyarlılık çevre duyarlığı ile birlikte oluşur. Kentin çirkinliği de bunu sonucudur. Temiz olan kent, çöp dolu bir kentten daha uygardır. Kurala uyan bir araba sürücüsü, uymayandan daha uygardır. Taksici müşterinin gitmek istediği yere gitmezse, giden daha uygardır. Tarihi kentini koruyan, korumayandan daha uygardır. Kentini heykelle süsleyen, süslemeyenden daha uygardır. Operası olan, olmayandan daha uygardır. Müzeleri olan olmayandan daha uygardır. Okumuş fakat fakir bir kentli, çok zengin bir ağadan daha uygardır. Güzel kent çirkin kentten daha uygardır. Ciddi bir müzik eğitimi olan toplum, olmayandan daha uygardır. nşaat yasağı uygulayan toplum, uygulamayandan daha uygardır. Rüşvet olmayan bir toplum, olandan daha uygardır. Uygarlık toplumun ve insanın kendini kontrol mekanizmasıdır. Bu kontrol ortak yaşam kuralları toplum tarafından özümsenmişse var olabilir. Özümsenme eğitimle, eğitim insan ve toplum hakkında üzerinde anlaşılan kurallar olduğu zaman gerçekleşir. Üzerinde anlaşılan kurallar tesadüfen iktidarların koyduğu kurallar değildir. O toplumun ve başka toplumların yüzyıllar boyunca kendi düşünürlerinin öğretilerinde dile getirilen davranışların bir sentezidir. Gerçi iletişimin neredeyse yok olduğu çağlarda, toplumların egemen nüfusları tarafından dayatılmış kuralla da yaşamını sürdüğü söylenebilir. Bugün uyulsa da uyulmasa da evrensel olarak kabul görmüş idare sistemleri var, kuralları var. Bunlara uyan devletler, toplumlar ve insanlar daha uygardır. Dünya mükemmel bir yer değildir. En uygar ülkeler bile hâlâ ordular besleyip, silahlar geliştirip başka insanları toplu olarak yok etmek üzere örgütleniyorlarsa uygarlığın aynı zamanda gelişmemiş bir kavram olduğunu da düşünebiliriz. Ama Salzburg’la stanbul arasında koca bir uygarlık uçurumu yine var. Türkiye’de insanlar ‘ne olacak halimiz?’ diye soruyor. Gelecek geçmişten önemli. Haklılar bunu sormakta. Ne var ki ‘Neden bu haldeyiz?’ diye bir soruya yanıt bulmadan geleceğimizin başkaları tarafından kontrol edilmesinden kurtulamayız. B u kentin belediye başkanları, politikacıları ve halkı Salzburg’un özel tarihi konumunu anlamış, bu bilinçle yaşıyor. Burası Mozart’ın doğduğu kent. Kentin merkezinde apartman yok. Eski binalar yeni işlevler için restore edilmiş. Kent 1719. yüzyıl arasındaki fizyonomisini kent merkezinde tümüyle korumuş. Dünya da bu kenti görmeye geliyor. Tarihi yapılar yeni işlevlere uygun olarak restore edilmiş. Fakat kentin tarihi fizyonomisi değişmemiş. Modern Sanat Müzesi yeni ve ödül kazanmış bir bina. Orada olağanüstü zengin bir Giacometti sergisi vardı. Kent Müzesi bir eski saray içinde ve dünyanın en iyi düzenlenmiş müzesi unvanı kazanmış. Büyük kitapçı dükkânları var. Müzeler, heykellerle süslü çeşmeler, her köşe yeşil, çiçekli ve şarıldayan su ile dolu. stanbul’da burası ile karşılaştırılacak tek bir park ya da bahçe yok. Ağaç ve çiçekler bizim kaldırımların ortalarına sıkıştırdıklarımızdan oldukça farklı. Çiçeğin gerekliliğini öğrendik, zamanla bakımını da öğreniriz. Burada her şey çok büyük bir bilgi ve özenle yetiştirilmiş. Estetik düzeyi çok yüksek bir bahçe kültürü var. stanbul’un geri kalmışlığını öğrenmeniz için bir iki gün Salzburg’a gidip sadece sokaklarda dolaşmak yeter. Kuşkusuz bu bizimkinden farklı çevrenin sunduğu örneklere karşı duyarlı olmak da bir uygarlık davranışı. Ama dikilen lalelerin üzerine oturup resim çektirenlerin olduğu kent daha uygar olmuş sayılmaz. Kanımca her namuslu ve ülkenin geleceğini düşünen Türk şunu sormalı: Neden modern sanat müzeleri o kadar güzel? Avusturyalılar neden yere çöp atmıyor? Avusturya’nın dağlarına köylerine de gitseniz böyle. Neden kitaplıklar, kitapçılar bizden çok? Neden sokaklarında resim yapıp satan genç ressamlar var? Kiliselerin resimle, heykelle süslenmesi bu kültüre bizde olmayan ne katmış olabilir? Kiliselerde orglar çalınıp şarkılar söyleniyor. Bunun yokluğunu Türk toplumu neyle karşılamış acaba? Nedenini bildiğinizi sanıyorsanız, bir kez daha düşünün. Neden bize geri kalmış diyorlar? Avusturya’nın nüfusunun üç kat fazla öğrencimiz var. Onlar sokaklarını neden kirletmiyor? Bizim yeni yaptığımız kentlerin hepsi neden çirkin? Akla ilk gelen özeleştiri yapmayan, yapamayan, yaptırılmayan toplumların kendi ürettiği pisliklerle birlikte yaşamasıdır. Bu olgunun içine cinayet de karışırsa Türkiye’nin şansı Mısır’dan fazla olmaz. Herkes bir Türkle Avusturyalı farkını bilir. Biri Müslüman, biri Hıristiyan; biri Türkçe konuşur, öteki Almanca. Fakat stanbul ile Viyana ya da Salzburg ile Bursa’da yaşayan iki kentlinin farklarını anlatmak ve bunların uygarlık denen bir davranış farkı olduğunu açıklamak kolay değil. kisi de Mercedes ve cep telefonu sahibi iki kentlinin davranışlarındaki farklılıklar uygarlık denen ve konunun içeriğine göre değişik görüntüleri olan bir davranışlar bütününün doğasına ilişkindir. Bir ulusal tarih karşılaştırmasına girer. Avusturyalıların hiç stanbul’a gelemediklerini, bizim ise iki kez Viyana önüne gittiğimizi düşünürsek, Osmanlı’nın askeri gücünün bir uygarlık olmadığını, en azından, bugünün uygarlık tanımı ile bağdaşmadığını söyleyebiliriz. Cengiz Han’ın göçer orduları Avrupa’nın ortasında önlerine geleni yendikleri ve Hulagu Bağdat’ı yıktığı zaman Moğollar uygarlık temsilcisi değillerdi. Avusturya’da bir hafta dolaşıp ne Viyana’da ne de yollarda ne de başka kasabalarda çöp olduğunu, bahçelerin, parkların, çiçek tarhlarının düzen, güzellik ve bakımlılığını, neredeyse bütün geçmiş yapıtların korumuşluğunu görünce ve bu yabancıların bizden daha çok ürettiğini, daha zengin ol UYGARLIK: KONTROL MEKAN ZMASI K KENTL N N FARKI Avrupalılar eski kentlerini neden apartmanlarla çirkinleştirmiyor? Neden modern apartman, yüksek bina hastalığına tutulmamışlar? Neden eski tiyatroları yıkıp ucube binalar yapmıyorlar? Salzburg’da her kilise karşısında genelde heykellerle süslü bir meydan var. Bizde meydan olmaması nedeninin karanlık, boyutsuz geleneksel sosyal yaşamla ilişkisini kimse etüt etti mi acaba? SORULAR VE SORULAR D Ü N Y A G Ö S T E RG E L E Rİ Tayfun Akgül İnsanlar bir gününü nasıl geçiriyor? Bir söylentiye göre İngiltere’nin eski başbakanı Margaret Thatcher geceleri yalnızca 4 saat uyuyormuş. Bu kadar kısa bir uyku pek çok insanda sorun yaratabilir; özellikle geceleri ortalama 9 saat uyuyan Fransızlarda bu olasılık yüksek..OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) düzenlediği son bir rapora göre Fransızlar 9 saat uykunun yanı sıra, yemeiçmeye de OECD ülkeleri içinde en fazla zaman ayıran ulus. Gerçekten de Amerikalılara göre yemeğe iki misli zaman ayırıyorlar. Japonlar ise en uzun süre çalışan ulus olarak çalışkanlıkta birinci. Fakat çocuk bakımı, ev işleri gibi ücret almadan yapılan işlere OECD ortalamasının altında zaman ayırıyorlar. Yaşamda bir gün CBT 1258/2 29 Nisan 2011