02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POL T K B L M Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] CBT 25 yaşını doldurmuş ama hâlâ akıllanmamış... Baksanıza benim gibileri doldurmuş sayfalarına, ipe sapa gelmez konularla uğraşıp duruyor! Gelişmemişlikten Kim Sorumlu? (4) Demiryolculukta, havacılık sanayiinde, nükleer bilim ve teknoloji alanlarında, çağımıza damgasını vuran enformasyon ve telekomünikasyon sanayilerinde, otomotivde, bizimle aşağı yukarı aynı dönemlerde yola çıkmış toplumların bile gerisinde kaldığımıza ilişkin örnekler vermiştim. Başka bilim, teknoloji ve sanayi alanlarından da verilebilecek çok örnek var. Bu durum, bizim, sınai üretimde bütünüyle başarısız olduğumuz anlamına gelmiyor. Defalarca belirttim; pek çok sanayi dalında, otomotivde olduğu gibi, istenen kalite ve sürelerde ve uygun fiyatlarla imalat yapabiliyor ve imal ettiğimiz malları ihraç edebiliyoruz. Bizim başarısızlığımız, yeni teknolojiler geliştirmek, mevcut ya da yeni teknolojilerden hareketle yeni ürün kavram ve tasarımları geliştirmek gibi, yenilikçi, yaratıcı faaliyet alanlarındadır. Hiç kuşkusuz bu tür faaliyetler ülkede sağlam bir bilim tabanının varlığına da bağlıdır. Bizi geçenlerse, sadece imalatta değil bu alanlarda da yetkinleştikleri için bizi geçtiler. Kim bilime, teknolojiye egemense; yenilikçilikte, yaratıcılıkta kim daha yetkinse yeni ürünleri de, yeni üretim yöntemlerini de ilk onlar dünya pazarlarına sürerler. Sizde o yetkinlik yoksa ancak onların lisansıyla, ortaklığıyla imalat yapabilirsiniz. Üstelik onların öngördükleri kaliteyi, teslim süresini ve fiyat düzeyini tutturabilirseniz; dolayısıyla da düşük kâr paylarında kalmayı kabullenirseniz imalatınızı sürdürebilirsiniz; aksi takdirde ortaklarınız kendilerine daha uygun gelen başka coğrafyalara yönelirler. Niçin o alanlarda yetkinleşemedik? Yoksa yetersizliğimizin farkında mı değiliz? En azından bazılarımız farkında olmalı ki, değişik zamanlarda değişik kadroların, eksikliklerimizi giderebilmek için izlenmesi gereken stratejiler, politikalar konusunda hükümetlere epeyce öneri sundukları biliniyor. Ama, bu önerilerin çoğunun başlangıçta kabul edilmiş gibi gözükmesine rağmen uygulanmadığı da biliniyor. Siyasi kadroların elbette bunda büyük vebali var. Ama işin acı yanı, bu önerilere, sanayiye yönelmiş sermaye sahiplerinin bile sahip çıkmamalarıdır. Oysa, ülkenin bilim ve teknolojide yetkinleşmesi ve devletin bunun için destek sağlaması önerilmişse buna en çok sahip çıkması gerekenler onlardı. Çünkü, bu yetkinlik kazanıldığında hem onlar kârlarını sürekli büyütebilmeyi güvence altına almış hem de kendi uluslarının dünya nimetlerinden giderek daha büyük paylar almasını sağlamış olacaklardı. Üstelik bunlardan ikincisi, onlara, mevcut iktisadi sistemin, kendi açılarından meşruiyetini savunabilme imkânını da verirdi. Gerekeni yapmadıklarının örneklerini son 30 yıldan vereyim: Pek çok ülkenin çağa damgasını vuran yeni teknolojilerde sıçrama yaptığı 1980’li yıllarda, Türk Bilim Politikası 19832003 (bu bir teknoloji politikasıydı da) yürürlüğe konur konmaz rafa kalktı. Söz konusu sermaye kesimlerinden, merak edip de, bu niçin rafa kalktı diye, soruşturan olmadı. Diyelim ki, o zamanlar sanayicilerimiz hâlâ, “teknoloji gerekirse bastırır parayı dışardan alırız” anlayışındaydı. Ama dünyada işlerin öyle yürümediğinin artık iyiden iyiye görülebildiği 1990’lı yılların başında yürürlüğe konan Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 19932003 niçin yarım yamalak uygulandı diyen ya da ‘Vizyon 2023’ adıyla anılan 20032023 Strateji Belgesi yayımlanır yayımlanmaz rafa kalkınca, bunun peşine düşen de olmadı. Ya da bunlar, yanlış stratejiler, politikalar idiyse, doğrusunu hazırlatmaları için hükümetlerin kapılarına dayanmalıydılar. Türkiye’yi gerilerde bırakıp geçen ülkelerin gösterdikleri başarının sırrı, bilim, teknoloji, yenilikçilik ve sanayide izledikleri uzun vadeli stratejilerindedir. Görünürdeki fark, onların siyasi iktidar el değiştirse bile, bu stratejileri, kararlılıkla ve kesintisiz olarak izlemeleri ve bütün tarafların bu stratejilere sahip çıkmalarıdır. Onlar bunu yapabiliyor da biz niye yapamıyoruz? Mademki biz de bir pazar ekonomisiyiz, bu soruyu yanıtlamanın ve buna çare bulmanın siyasi sorumluluğu da en çok kimin omuzlarındadır, artık kararı siz verin. Mega depremler birbirini mi tetikliyor? Japonya II. Dünya Savaşı’ndan sonra başına gelen bu çok büyük üçlü felaketin (deprem, tsunami, nükleer kaza) yaralarını sarmaya çalışırken, yerbilimciler mega depremlerin birbiri ile bağlantılı olup olmadığını araştırıyor. Bu bağlamda şimdi sıranın Kaliforniya’ya geldiği düşüncesi ağır basıyor. Ancak bilim insanları Kuzeydoğu Pasifik’in en tehlikeli kısmının Cascadia dalmabatma zonu (CSZ) boyunca uzanan kısım olduğunu ileri sürüyor. 9 sında bi r bağlantı olduğuna inanıyor. Santa .0 büyüklüğündeki deprem, Japonya’nın en Kruz’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden Thorne büyük adası olan Honşu Adası’nı ABD’ye Lay, “2004’ten bu yana aradan geçen 6.2 yılda, 2.5 metre yaklaştırırken, Dünya’nın ekse sismik kayıtların tutulduğu 110 yıllık tarihimizin nini 16 cm. kadar kaydırdı. Kuzeydoğu kıyıları herhangi bir 6.2 yılındakinden daha fazla sayıda na 130 km. uzaklıktaki deprem merkezinde tek deprem yaşandı” diye konuşuyor. Meslektaşı tonik levhalar, batıya doğru yalpalandı. Bunun Emily Brodsky bir adım daha ileri gidiyor: “Son sonucunda oluşan tsunami, 10 metre yüksekliğe yıllardaki 8’in üzerindeki büyüklükte depremerişen dalgaların kıyıdaki Sendai kentini yerle lerdeki artış, 2004 yılındaki Sumatra depremibir etmesine yol açtı. nin artçıları olabilir.” Japon halkını teselli edecek tek açıklama, büyüklüğü 8.5 ve üzerindeki depremlerin nadir ‘DEPREMLER Ç FTER Ç FTER’ olmasıdır. Örneğin Sendai depremi son 100 yıMega deprem sayısındaki artışın domino etlın en büyük 10 depreminden biridir. Ancak kisinden kaynaklandığı iddiasını bilimsel bir tebunlardan üç tanesi 2004 Aralık ayında Su mele oturtmak için Lay, birkaç ay arayla meymatra, 2010 Şubat ayında Şili ve şimdi Sendai dana gelen mega depremlerin arasında bir bağson 6 yıl içinde meydana geldi. lantı olduğunu gösteren jeolojik bir mekanizBu eğilime bakıldığında ortaya son derece madan yararlanıyor. “ kileme” adı verilen bu ürkütücü bir tablo çıkıyor. Tablo, mega dep mekanizma, görece olarak büyük deprem çiftleremlerin birbirini tetiklediğini gösteriyor ve bu rinin, aynı veya komşu fayların üzerinde birkaç trendin bu şekilde devam etmesi, yeni mega ay arayla oluşabildiği varsayımına dayanıyor. deprem olasılığının artması anlamına geliyor. 2006 Kasım ayında JaYerbilimciler, bu ponya’nın kuzeyindeki Kubağlantıyı istatistiksel İKİLEME TEHLİKESİ ril Adaları’nda meydana geaçıdan inandırıcı bir te Yayılma, levha üzerinde yeni len 8.3 büyüklüğündeki faylar yaratarak ikinci bir mele oturtmak için ge büyük depreme neden olur. depremde Pasifik levhası rekli olan mega deprem adaların altına doğru itilsayısının çok az olduğu mişti. ki ay sonra 2007 Stres birikmiş tektonik kanısında. KaliforniOcak ayında aynı adalarda levha yırtılır ya’daki Amerikan Jeobu sefer 8.1 büyüklüğünde lojik Araştırma Kurubir deprem daha oldu. Bu mu’ndan (USGS) Ross Kuril Adaları iki depremin ilkinde, PasiPasifik levhası Stei n, “ nandırıcı olfik levhası adaların altına Çukur mak için bu sayının dadalınca, okyanus kabuğuha büyük olması gerenun üzerinde çok büyük bir 15 Kasım kir. Biz elimizdeki bu gerilim yaratmıştı. 2006 rakamlarla bir yere vaOcak ayındaki deprem, Büyüklük 8.3 13 Ocak 2007 ramayız” diyor. levhanın, üzerindeki bu geBüyüklük 8.1 Ne var ki az sayıda rilimden kurtulup yayılmabilim insanı bu kanıda sına yol açan yeni bir yırtıldeğil; son olaylar araDalmabatma Nükleer kazaların değerlendirilmesinde hangi ölçek kullanılmalı? Prof. Dr. Celal Şengör 29 Eylül 1988 tarihli Nature’de yer alan “Nükleer Kazaları Değerlendirme” başlıklı makalesinde, nükleer kazaların şiddetinin değerlendirilmesinde ünlü Çinli yerbilimci K.J. Hsü’nin doğal felaketlerin ölçümü için önerdiği ölçüm yönteminin, Fransa’nın Sanayi Bakanı Alan Madelin’in ölçeğine göre daha yararlı ve güvenilir olduğunu iddia ediyor. Metinde şöyle deniyor: Nükleer kazaların şiddetinin değerlendirilmesi için Fransız Sanayi Bakanı Alain Madelin’in önerdiği ölçek, sokaktaki adamın büyük ve riskli projelerin içerdiği risk derecelerini değerlendirebilmesinin yolunu açıyor. Ancak yanıltıcı bir nesnellik sunduğu için eleştiriliyor. Madelin’in altıkademeli ölçeği, kirlilik riski bağlamında tanımlanıyor. Bu da nükleer reaktörler söz konusu olduğunda, olası bir kaza sırasında salınan radyoaktivite miktarına tekabül ediyor. Ancak Madelin’in ölçeğinin daha önemli bir sa CBT 1254/ 6 1 Nisan 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle