Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Ülkemizde kaç tane sanal katılımcı sözlük olduğunu tahmin edebilir misiniz? 5–10? Gerçek sayıyı öğrendiğinizde siz de şaşıracaksınız. Doğru, Güvenli Yargılama Beklentisi Her alanda amacına uygun sağlıklı çalışma; bilim ve deneylerin ürünü olan yöntem (usul) kural ve ilkelerin varlığına ve özenle uygulanmasına bağlıdır. Bu nedenle; çağdaş hukuk, “insanın hak arama uğruna binlerce yıl döktüğü kan ve göz yaşlarının ürünü deneyimlerini” bilimsel düşüncenin ışığında değerlendirerek; “yargılamanın doğru ve güvenli (adil) yapılmasını” sağlayacak ilke ve kurumları kabul eder.. Çetin Aşçıoğlu Yargıtay Onursal Üyesi, cetinascioglu@gmail.com Katılımcı Sözcükler Türkiye’de “sözlük” macerası 1999’da Ekşi Sözlük ile başladı. Başka bir ülkede benzer formatta web siteleri (blog ya da sosyal medya sitesi de denilebilir) var mı bilmiyorum ama Ekşi Sözlük’ün açmış olduğu oldukça ilginç bir sanal macera. Daha sonra bu formatı yayılmaya başladı. Uludağ Sözlük, İTÜ Sözlük gibi alternatifler Ekşi Sözlük’ün yanında yerini aldı. Geçtiğimiz günlerde bir vesile ile araştırma yaparken karşıma Türkiye’deki sözlükler listesi çıktı. Her ne kadar araştırma 2009 yılında yapılmış olsa da listenin büyüklüğü oldukça şaşırtıcı. Ülkemizde kaç tane sanal katılımcı sözlük olduğunu tahmin edebilir misiniz? Beş, on? 2009 yılında yapılmış olan bu araştırmaya göre sayı tam 67. (www.teknikweb.net) Evet yanlış duymadınız 67! O günden bugüne bunların bazıları yayın hayatına son vermiş olsa da onların yerini yenilerin almış olduğunu varsaymak hatalı olmayacaktır (ör. son dönemin popüler sözlüklerinden İnci Sözlük bu listede yok). O halde bugün, iki yıl sonra, bu sayının belki de yüze yaklaştığından bahsedilebilir. Günlük eklenen yeni yazı sayısına göre sıralandığında 2009 araştırmasına göre Ekşi Sözlük birinci sırada; en popüler sözlük olmaya devam ediyor. Ekşi Sözlük’ü Uludağ Sözlük (kuruluşu 2005), İHL Sözlük (2009), İTÜ Sözlük (2004) ve Lafmacun (2006) izliyor. Lafmacun, 2010 yılında isim değiştirerek Meydan Sözlük adını almış. Sözlüklerin istatistiklerine bakıldında ciddi bir sosyal fenomen olduklarını tespit etmek zor değil. Örneğin Ekşi Sözlük’ün Mart 2011 itibariyle bazı temel istatistikleri şöyle: Toplam yazı sayısı 12 milyon 399 bin. Toplam konu başlığı 2 milyon 31 bin 4 yüz. Toplam kullanıcı sayısı 331 bin. Yazar başına düşen yazı sayısı 359. Konu başına düşen yazı sayısı 6. Bir Ekşi Sözlük klonu olan ve alenen beyan ettiği için Ekşi Sözlükçüler tarafından da vefakar olarak nitelenen Uludağ Sözlük’ün Mart 2011 istatistikleri ise şöyle : Toplam yazı 8 milyon 672 bin. Toplam konu bir milyon 258 bin. Toplam yazar 22 bin 890 bin. Yazar başına düşen yazı 379. Konu başına düşen yazı sayısı 7. Ahlaki kaygılara sahip entelektüel bir platform yaratma vizyonuyla yola çıkan İHL sözlük de sözlük camiasının tabiriyle bir Ekşi Sözlük “klonu”. Ancak içerik vizyonu çerçevesinde daha “ciddi” olarak yorumlanabilir. İHL’nin istatistikleri ise şöyle: Toplam yazı sayısı bir milyon 912 bin. Toplam başlık sayısı 362 bin. Yazar sayısı 11 bin 8 yüz. Yazar başına düşen konu sayısı 287. Dördüncü sıradaki İTÜ Sözlük’te yer alan toplam yazı sayısı 4 milyon 335 bin, toplam konu sayısı ise 875 bin. İTÜ Sözlük’ün yüz binin üstünde yazarı bulunmakta. En popüler beşinci sırada yer alan Meydan Sözlük’te toplam 2 milyon 323 bin yazı, 518 bin konu yer alıyor. 4 binin üstünde yazarı olan sözlükte üye başına düşen yazı adedi 111. Dünyada Wikipedia’nın açtığı yolda “ansiklopedicilik” bir çığır açmışken, ülkemizde de Ekşi Sözlük’ün başını çektiği ve sayıları yüze yaklaşan katılımcı sanal sözlükler bir açıdan bakıldığında kültürümüzün bilgi ve mizah ögelerini sanal âlemde bir araya getirmiş oluyor. Y ürürlükteki hukuk ve ceza muhakemeleri yasaları, büyük ölçüde, çağdaş hukukun benimsediği ilke ve kurumlardan oluşur. Ne var ki; özenle uygulanmadıkça, tehlike kapıda bekler. Tanrısal bir görev üstlenerek türdeşini yargılayan yargıç, usul kurallarının uygulanmasında yüksek özen göstermekle yükümlüdür. Tersi durumda, esasa ilişkin yargı buyruğu gizil bir tehlike altında olur ve hukukun üstünlüğü tartışılır durumda kalır. Ülkemiz, uzunca bir süredir, böyle bir dönemi yaşıyor. Bu nedenle; ceza davalarında olduğu gibi, hukuk davalarında da Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) kabul edilerek sorunun çözüleceği beklentisi içine girildi. Yasanın iyi niyetli bir emek ve çalışmanın ürünü olduğu tartışmasızdır. Ne var ki, önemli olan, öngörülen amacın ne ölçüde gerçekleşeceğidir. Bu bağlamda, öncelikle, yasanın olumlu ve olumsuz yanları ana hatlarıyla ortaya konmalı. 1 1927 yılında sviçre’den aldığımız Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) Osmanlıca ağırlıklı dili; yargıç ve avukatların kuralları yanlış anlamlandırmalarına ya da dışlamalarına neden oluyordu. Bu nedenle; HMK’nın, büyük ölçüde günümüz Türkçesi ile düzenlenmesinin, uygulamaya olumlu katkısı beklenmeli. 2 HMK’da yer alan kural ve kurumların tamamına yakının, “yürürlükten kalkacak Hukuk Usulü muhakemeleri kanunundan (HUMK) olduğu gibi alınması” ya da “özündeki değerler dışlanmadan yeni kurallar oluşturulması” yerinde olmuştur. Çünkü bunlar evrensel niteliktedir. 3 lke ve kurallar açıklanırken biçemin (üslup), yer yer, yalınlaştırılması uygulamada duraksamaları ve yanlış yorumları, bir ölçüde, önlemesi söz konusu olabilir. 4 HUMK’nın, özdeki hakları sınırlayan aşırı biçimciliği, sınırlı da olsa, dışlanarak amaçla araç arasında bağın kopması önlendi. 5 Dilekçelerin verilmesinden sonra başlayacak “üç aşamalı yargılama evresi (m.137 vd)” beklentisi yüksek önemli bir düzenlemedir. Özetle: * Ön nceleme: a Yargıç, dosya üzerinde, uyuşmazlık konusunu belirleyerek diğer hazırlık işlemlerini tamamlar; b Ardından duruşma açılarak; yanların anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek saptanır ve sulha teşvik edilir; sulh sağlanamadığı takdirde ön inceleme tamamlanır. * Tahkikat: a lk aşamada, dosya üzerinde yanların sav ve savunmaları incelenir gerekirse çağrılarak görüşlerine de başvurulabilir; b Duruşma açılarak, özellikle maddi gerçeğin belirlenmesinde yanların etkin katılımıyla; tanık, bilirkişi dinlenir, belgeler incelenir ve tartışılır; gündeme gelen usul sorunları da çözümlenir. Başka gerekli husus kalmadığında tahkikat aşaması son bulur. *Sözlü Yargılama: Tahkikat tamamlandıktan sonra duruşma günü belirlenerek sözlü yargılama başlar. Bu aşamada yanlar, uyuşmazlık konusu tüm sorunlar hakkında sözlü açıklamada bulunduktan sonra yargıç buyruğu açıklanır. Bu düzenlemenin “doğru ve güvenli (adil) yargılan ma hakkının güvenceye alacağı ve öncelikle yargılamaların uzamayacağı” yanlış bir beklenti olmaz. Ne var ki; geçmiş dönemdeki uygulamalar, yarınlar için de, kaygıları gündemde tutmaktadır. 1 Aynı tarihte yayınlanan Türk Ticaret ve Borçlar yasalarına (1 Temmuz 2012) göre, HMK’nın yayımından yedi ay sonra (1 Ekim 2011) gibi kısa sürede yürürlüğe girmesi doğru olmamıştır. Yargıç ve avukatların üst düzeydeki yerleşik yetersiz usul hukuku bilgi ve bilinci; öngörülen yeni düzenlemelere kısa sürede uyum sağlamalarını zorlaştıracaktır. Bu sorun giderilmeden uygulamaya geçilmesi, dün olduğu gibi, yeni dönemde de “kadı usulü uygulamanın sürdürülmesine ortam hazırlar”. 2 HUMK’da olduğu gibi; yargıcın, duruşmada tüm açıklama ve işlemleri yazıcıya (katip) dikte ederek tutanak düzenlemesine yer verilmiştir. Ne var ki; unutma, algılama eksikliği ve gibi psikolojik durumlar ve özet biçiminde aktarmalı yazdırmaların riski yargılamayı olumsuz etkileyebilir. Yargıcın, yazdırma işlemi yaparken düşüncesini ve fiziki durumunu bu noktada yoğunlaştırması, gözlem ve izleme yeteneğinin dağılmasına yargılamadan kopmasına neden olabilir. Bu nedenle AB ülkelerinde, bu tehlikeli yöntem terk edilerek ve duruşmalar aygıtlara kaydedilmektedir. 3 Yargının temel sorunlarının başında bilirkişi kurumu gelmektedir. Bu bağlamda çözüm, sorunu yaratan nedenlerde değil de sonuçta arandığından, 2004’de yürürlüğe giren Ceza Muhakemeleri Kanununda (CMK) “adli yargı bilirkişi listeleri (1)” kabul edilmişti. Ne var ki, uzun uygulanma dönemi “dağ fare doğurdu” özdeyişini haklı çıkardı. Bu düzenlemeye HMK’da da yer verilmesi, yargıç özgürlüğünü kısıtlaması bir yana, denenmişin yanlışlığında direnilmesi kötü bir örnek oldu. 4 “Adli yardım” kurumunun sosyal içerikli işlevini zora sokan düzenleme biçimi ve “yargıçların devletçi tutumu”, “hak arama özgürlüğünü” ile “sosyal devlet ilkesi”ni olumsuz etkilemektedir. Bu konuda düzenleme yapılırken, nsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin geniş yorumlu uygulaması gözetilmeliydi. HMK’nın olumlu ve olumsuz yanları bunlarla sınırlı değildir; önemli olanları ele aldım. Bu saptamalardan sağlıklı bir yargıya ulaşmak için iki somut durum da gözetilmelidir: * 2004 yılında yürürlüğe giren CMK’nın bir çok buyruğu ya hiç uygulanmıyor ya da yanlış uygulanıyor. * HMK’da yer alan kural ve kurumlar, çok büyük ölçüde, HUMK’dan alındı. Geçmiş dönemde uygulanmadığı tartışmasız bir çok kuralın yeni dönemde uygulanacağını beklemek aşırı iyimserlik olur. HMK’nın, özellikle politik alandaki özlem ve beklentileri gerçekleştireceği yolunda kaygılarımı belleğimden silemiyorum. Çünkü “bireyin doğru ve güvenli yargılanma hakkının asıl güvencesi; etik değerleri özümsemiş bilge yargıç kimliğine sahip yargıçlardır. Çözümlenmesi gereken asıl sorun budur. Yasalar, yasa olduğu için değil, uygulamada ortaya koydukları değerlerle hukukun üstünlüğünün güvencesidir. OLUMSUZ YÖNLER : OLUMLU YÖNLER : CBT 1254/ 12 1 Nisan 2011