02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

•KÜLTÜR• DOĞAN KUBAN Milliyetçilik ve Vatanseverlik Namık Kemal’in 19. yüzyıl Osmanlı toplumu için temel aldığı ilke özgürlüktü. Özgürlük onun öngördüğü bütün toplumsal, politik değişmelerin temeliydi. Özgür doğan insanın elinden özgürlüğünün alınması Tanrı’nın isteğine de karşı gelmekti. uşkusuz bu düşünceler Batı’dan geliyordu. Fakat Namık Kemal’in “Köpektir zevk alan sayyadı biinsafa hizmetten” adlı mısrası, bir zamanlar okumuş Türklerin boyuna yineledikleri bir sözcüktü. Annem Namık Kemal’den şiirler okurken hep bunu anımsatırdı. Milliyetçilik ve vatanseverlik konusunu bu köşede işlemiş olduğumu anımsıyorum. Bazı şeyleri yineleyerek Milliyetçilikten hastalık milliyetçilik sorununu yine ele almak istiyorum. Çünkü gibi korkan birtakım inbu bağlamda körebe sanlar nasıl türedi bilmi toplumoynar gibi içeriksiz ve oyunu yorum. Peki vatansever gerçekdışı söylemlerle oyalaliğe ne oldu? “Bir politik nıyor. Anneannem Midillili bir düşünceye katılmak, ah Türk’tü. Türkçe kadar Rumlaki bütünlük ve entelek ca da konuşurdu. stanbul doğumlu babamın babası ve tüel dürüstlükle birlikte annesi Kuzey Kafkasya’dan olmalıdır.” Biz bu bağgelmişlerdi. Annemin baba lamda bir boşlukta yaşı tarafı ise 16. yüzyılda Orta yoruz. Oysa entelektüel Asya’dan gelmiş ve Erzurum’a yerleşmişti. Eşimin badürüstlük, ulusun tarihbası Lazdı ve babaannesi ten gelen yapısının doğ Türkçeden çok Lazca konuşuyordu. Anası ise olasılıkla ru değerlendirilmesini Yörüktü. gerektiriyor. Benim en iyi arkadaşımdan biri Pertekli bir Kürt ağasının oğlu ve Ankara Belediye Başkanı olan Vedat Dalokay, diğeri Szegedli bir Macar ailesinin oğlu olan Profesör Atilla Arpat’tı. Gelinimin ailesi, baba tarafından Türkiye’ye göç etmiş Boşnak, annesi ise Türkiye’ye göç etmiş Çerkez bir aileden geliyor. 187879 Osmanlı Rus Savaşı’ndan önce Türkiye’nin doğu illerini incelemek üzere Türkiye’ye gönderilen ünlü ngiliz subayı ve gezgini Kaptan Burnaby doğuda Türk, Kürt, Ermeni, Yezidi ve Çerkez köylerini an K latır. 1970’de Sivas’a gittiğim zaman henüz orada yaşayan Ermeni öğrencilerimin ailelerini ziyaret etmiştim. Bugün Türkiye’nin muhtelif köşelerinde hâlâ Boşnakça, Arnavutça, Bulgarca konuşan Balkanlılar yaşıyor. Kürtler ise başta stanbul olmak üzere her yerde var. Gençliğimde birlikte okuduğum Ermeni, Rum, Yahudi arkadaşlarımı da listeye koymam gerek. Osmanlı toplumu ve devleti bir Türk milliyetçisi olamazdı ve olmadı. Dini, dili, kültürü birbirlerinden farklı milletlerden oluşuyordu. Osmanlı’nın son dönem Türk milliyetçileri Rusya’dan, Orta Asya’dan gelenlerdi. Ziya Gökalp gibi Kürt kökenli olanlar da vardı. Osmanlı’da Sırp, Rum, Bulgar, Arnavut, Hırvat, Ermeni, Kürt, Arap milliyetçileri vardı. Bu vatanseverler Türk değil Osmanlı milletindendi. Türklerin egemen millet olduklarını hatırlamaları, Cumhuriyet’ten kısa bir süre önce biçimlendi. Osmanlı Türkçe konuşan bir idari sınıfın altında etnik grupların bir aradalığıdır. Jön Türkler Türk tarihinin yeni bir aşamasıdır. Genç Türkler politik olarak Osmanlı idiler. Türk olma düşüncesine yeni ulaşmışlardı. Sultan ve idaresi Türk’ü diğer milletler lehine dışlamışlardır. Türk’e Türklüğünü hatırlatan ve yineleyen Avrupalılardır. Onlar Türk’ün Müslümanlığı kadar Türklüğünü de anımsadı. Burada belki de Osmanlı tarihinin olumlu bir özelliği var. Selçuk ve Osmanlı devletleri bir etnik kimlik kavgası sürdürmedi. Nasıl ki Osmanlı’da soy sop kavgası Osmanlı sülalesinden başlayarak tamamıyla anlamsızdı, Cumhuriyet döneminde de anlamsızdır. Bu sadece ülkeyi parçalama aracı olur. Eğer insanda vatan sevgisi kalmışsa bunun üç temeli olabilir: Dil, yurdun herhangi bir köşesi ile anılarda özdeşleşme, paylaşılan bir geçmiş. ENTELEKTÜEL DÜRÜSTLÜK Milliyetçilikten hastalık gibi korkan birtakım insanlar nasıl türedi bilmiyorum. Peki vatanseverliğe ne oldu? Princeton Üniversitesi’nin politik bilimler profe sörlerinden Maurizio Viroli 1995’de yayımlanan ‘For Love of Country an Essay on Patriotism and Nationalism’ (Vatan Sevgisi Vatanseverlik ve Milliyetçilik Üzerine bir Deneme) adlı kitabında, kitabı ithaf ettiği ünlü talyan Norberto Bobbio’dan öğrendiğini söylediği şu düşünceyi vurgular: “Bir politik düşünceye katılmak ahlaki bütünlük ve entelektüel dürüstlükle birlikte olmalıdır.” Biz bu bağlamda bir boşlukta yaşıyoruz. Oysa entelektüel dürüstlük, ulusun tarihten gelen yapısının doğru değerlendirilmesini gerektiriyor. Toplum, anlaşılmamış yüzeysel bir sözde çağdaşlık ortamında yaşıyor. Batı’dan gelen kavramların içerik, tarih ve modalitelerinden sadece halk değil, okumuş geçinenler de haberdar değil. Demokrasi, özgürlük, hak, hukuk gerçekte birtakım klişe sözcükler olarak, herhangi bir eyleme etiket olarak yapıştırılıyor. Bunlar halk için bayram yerindeki içleri hava ile dolu, renkli balonlardan ibarettir. Geçenlerde, bir Batı Anadolu köylüsünün kahvede n ‘neye evet, neye hayır’ deneceğini birbirlerine sorduklarını söylemiştim. Eğer bu halkın formel hukuk hakkındaki kör cahilliğini hatırlarsak, referandumdan hiçbir şey anlamayacağını tahmin edebiliriz. r O zaman neden ‘referandum’ dedik? Bu sözcük halk için hiçbir şey çağrıştırmıyor. Biz demokrasi, liberalizm, referandum gibi sözcükler kullanınca çağdaş mı oluyoruz? Bu, köyden gelmiş birine stanbul’da yol sormaya benziyor. Pek çok stanbul şoförüne sizi Samatya’ya götürmesini isteyince, ‘Abi, sen yolu göster, ben gideyim!’ diyor. Bu halkın yaşam için yol göstericilere gereksinimi var. Kuşkusuz bu yol göstericilerin de çağdaş kültür kavramlarını iyi bilmesi gerekiyor. Toplumun kültür düzeyi ne olursa olsun bu kavramların yorumu ve uygulanma mekanizmaları uluslararası standartlardan aşağı olamaz. Yoksa her şey HacivatKaragöz oyununa dönüşür. Bizi de uluslararası platformlarda ciddiye almazlar. Ayrıca günlük yaşamda kullanılan araç ile düşünce ve davranış arasında bir uyuşma gerek. Bu oturmak, yemek yemek, alışveriş yapmak, konuşmak, çağdaş olanı fiziksel olarak gözlemlemek, sokakta yürümek, okuyup yazmak gibi Aristo’nun sözünü ettiği ‘toplumsal hayvan’ olmanın bütün davranışları arasında görülmesi gereken bir uyumdur. Bu uyum lafla geçiştirilirse toplum topallar ve dünya ulusları arasında nal toplar. 4. Ulusal Kongre: Sanayici ve Akademisyenlere çağrı Değerli Sanayiciler/Akademisyenler ve Sayın ilgililer, Üniversite Sanayi İşbirliği Merkezleri Platformu (ÜSİMP) tarafından düzenlenen ve bu yıl “ÜniversiteSanayi İşbirliğinde Beklentiler, Sorunlar, Ulusal Modeller” teması ile organize edilecek olan 4. Ulusal Kongre, üniversite sanayi işbirliğinin önemini geleneksel bir etkinlikle devam ettirme amacıyla gerçekleştirilmektedir. Ege Üniversitesi Bilim Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBİLTEM) ile Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO)’nın işbirliği ile 23 Haziran 2011 tarihleri arasında “Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenecek olan etkinlik, Türkiye’nin tüm üniversitelerinden akademisyenleri, sanayicileri/ iş adamları ve ülkemizin kalkınma alanında çalışan beyinlerini bir araya getirmeyi hedeflemektedir. Taslak programına www.usimpkongre2011.org <http://www.usimpkongre2011.org> adresinden ulaşılabilen USİMP 2011’de üniversitesanayikamu bakış açılarından Ü “ÜniversiteSanayi İşbirliğinde Beklentiler, Sorunlar, Ulusal Modeller” ana başlıkları katılımcılardan toplanan cevaplar ışığında açık oturumlarda tartışılacaktır. ÜSİMP 2011’in, katılımcıların da katkıları ile ülkemizde üniversite–sanayikamu işbirliğinin kurumsallaşması için somut öneriler getireceği görüşündeyiz. Dinleyici olarak katılmayı veya bildiri sunmayı arzu eden ilgililerin 22 Nisan 2011 tarihine kadar web sitesi üzerinden ulaşılacak “Online Bildiri Formu” ile başvurmaları rica ederiz. ÜSİMP 2011 Ulusal Kongresi Organizasyon Komitesi Tayfun Akgül CBT 1254/2 1 Nisan 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle