02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

dan daha uzun bir süre bakıma alınmıştı. Onarımdan sonra makine 2009 yılında yeniden çalıştırıldığı zaman tahminlerin çok üzerinde çarpıştırma gerçekleştirdi. Sonuçta ATLAS ve CMS beklenenin üzerinde veri elde edebildi. Örneğin geçen yıl hiç kimse 2011 yılının sonunda LHC’nin Higgs arayışlarında bu kadar büyük bir ilerleme kaydedeceğini beklemiyordu. çekten varsa uzun zamandır yanıtsız kalan maddenin nasıl kütle kazandığı sorusu en sonunda açıklanacak. Ayrıca iki temel kuvvet arasındaki bağlantının yapısı da bu arada anlaşılacak. Bu iki kuvvetten biri, zayıf nükleer kuvvet, diğeri elektromanyetik kuvvettir. Bu ikisi arasındaki ilişkiye elektrozayıf etkileşim adı verilir. Bu iki kuvvet evrenin ilk anlarında birleşmiş olmasına karşın, şimdi farklı davranıyorlar. Weinberg bu yeni sonuçları bu bağlamda şöyle değerlendiriyor: “Elektrozayıf teorinin simetrisinin parçalanmasında etkili olan parçacığın Higgs olup olmadığı konusunda kesin bir sonuca ulaşılması mümkündür. Umarım bu parçacık Higgs’tir.” Higgs’in varlığı kanıtlanırsa.. Higgs ger Higgs’in varlığı kanıtlanamazsa... Higgs ile ilgili alınan sinyallerin Higgs’e ait olmadığı ortaya çıkarsa ne olacak? MIT’den Nobel ödüllü Frank Willczek gibi bazı fizikçiler Higgs’siz bir dünyanın çok “tatsız” olacağına inanıyor. Böyle bir dünya neye benzer? Wilczek bu konuda şunları söylüyor: “Bu, iki artı ikinin dörde eşit olmadığını söylemek gibi bir şey olur. Böyle saçma bir soruya akıllı bir yanıt veremeyeceğim.” Ne var ki standart modelin geliştirilmesinde emeği geçen Weinberg başka olasılıklara daha açık: “Bence Higgs’in alternatifleri var. Yani Hig gs bulunmazsa dünyanın sonu gelmez.” Bu alternatiflerden biri teknikolor adı verilen yeni bir kuvvet. Bu, sağlam nükleer kuvvetin aşırı sağlam bir türü olarak davranabilir; kuarkları, atomların çekirdekleri içinde birbirine bağlıyor olabilir. Teknikolor kuvveti, uzayı yeni parçacık çiftleri ile doldurup, diğer parçacıkların içinde yol aldığı bir çorba oluşturuyor ve bu süreç içinde kütle kazanıyor olabilir. Weinberg bu alternatif ile ilgili şunları söylüyor: “Eğer Higgs’i bulamazsak bu güçlü bir alternatif olabilir. Bu durumda daha yüksek enerjili başka parçacıklar da bulunuyor olabilir. Bunları da LHC bir gün keşfedebilir.” LHC’nin 2012’deki gündemi Lykken 2012’nin LHC için çok heyecanlı geçeceğini söylüyor: “Şu anda LHC tasarlanan enerjisinin yarısı ile çalışıyor. 2012’nin sonunda makine kapatılacak ve maksimum kapasiteye ulaşabilmesi için enerjisi yükseltilecek. Bu da çarpışmaların daha yüksek hıza çıkması ve daha fazla veri demek. Bilim insanlarını heyecanlı olduğu kadar da zorlu bir yıl bekliyor. Çarpışma sayısı arttıkça veriler giderek daha karmaşık bir hal alacak. Saman yığınında iğne aramak daha da zorlaşacak, çünkü hem saman yığını büyüyecek hem de içindeki atıklar çoğalacak.” Derleyen: Reyhan Oksay Kaynaklar: http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=lhchiggshintscern http://www.americanscientist.org/science/content1/14409 http://blogs.scientificamerican.com/degreesoffreedom/2011/12/12/waitingforthehiggswiththemanwhobuiltthelhc/ http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=higgs lhc Popular Science, January 2012 Discover, JanuaryFebruary 2012 New Scientist, 17 Aralık 2011 “Ateizmi Yıkan Gerçekler” O Bozkurt Güvenç tobüs yolculuğunda izlediğim yabancı bir filmi, tuttuğum notlarla tanıtmaya çalışıyorum. Şaşırtıcı bir soruyla başlıyordu film: “İnananların delil aramaya ihtiyacı var mıdır?” Hiç düşünmeden “yoktur” demiş ve yanıldığıma sevinmiştim. Meğer delil (kanıt) aramak, akli (müspet) bilimlerde olduğu gibi, semavi kitapların ve dinlerin bütün inananlara verdiği bir görevmiş. Belgesel, Hıristiyanların “Kateşisizm” (ilmi hal) adını verdiği bir “soruyanıt” geleneği üzerine kurulmuştu. Sözgelişi, deney tüplerindeki türlü eczalar rasgele karıştırılsa yararlı bir ilaç elde edilebilir miydi? Yeryüzündeki çeşitli varlıklar, ürünler tesadüf olabilir miydi? En sık yinelenen delil A harfi idi. Birisi kalemle yazmasa, A var olamazdı. Örnek iyi seçilmişti de her şeye “tesadüf” diyen kimdi? Açıkça söylenmeden, Yaratan’a inanmayan ateistlerin “tesadüf” dediği ima ediliyor ve ateizm yıkılıyordu. Özetle, “Harf kâtipsiz, resim ressamsız, fiil failsiz olamazdı.” Yolculuk boyunca 20 kadar delilden ancak 78’ini izledim. D Ü N Y A G Ö S T E RG E L E Rİ 2012 için ekonomik tahmin: Resesyon veya büyümede yavaşlama B orç yükü altında ayakta kalma savaşı veren OECD ülkeleri için 2012 yılı zorlu bir yıl olacak. Tahminlere göre bazı bölgeler resesyon yaşarken, bazılarının büyümesi yavaşlayacak. OECD 28 Kasım tarihinde, üye ülkeler ve gelişmekte olan piyasalar için 2012 yılını ekonomik açıdan değerlendirdi. CBT 1292/9 23 Aralık 2011 (http://www.oecd.org/document/18/0,3746,en26 4933733203475381111,00.html) 2012 yılının tahmini senaryosuna göre Avrupa orta şiddette bir resesyon yaşayacak, dünyanın geri kalanındaki zengin ülkeler büyüyecek ama hızları belirgin biçimde yavaşlayacak. Avro Bölgesi’ndeki küçülmenin 2011 yılında %1.6’da, 2012’de ise % 0.2 düzeyinde kalacağı tahmin ediliyor. Bu arada ABD ekonomisi %2 oranında büyüyecek. Bütün olarak ele alındığında OECD’yi oluşturan 34 ülke, küresel GSMH’nin üçte ikisini oluşturuyor olsa da, OECD’nin tahminlerine göre, üyelerin 2012 ile 2013 arasında küresel GSMH’nın her çeyreğine katkısı, ortalama olarak %28 düzeyinde kalacak. TÜRKİYE: 2011 yılının ilk aylarında, özel sektör harcamaları ve yatırımları ile güçlü bir şekilde büyüyen Türk ekonomisi, kredi kısıtlama politikaları ve küresel krizlere bağlı olarak hızını yitirmeye başladı.Sonuç olarak reel GSYH’nın 2012’de %3 civarında büyüyeceği tahmin ediliyor.Dış koşulların düzelmesi durumunda 2013’de yeniden hız kazanabilir. Sırasıyla, inşa, imkân, hudus (sonradan yaratılma), hayat, ruh ve intizam delilleri gibi. Bütün bu delillerin tesadüf yani kendiliğinden olamayacağı, doğadan, hayattan seçilmiş bilimsel ve teknolojik görseller eşliğinde ağır ağır, yeniden sunularak, bir nedensonuç ilişkisine varılıyordu: Ünlü “Saat varsa, bir saatçi olmalıydı.” Bir ürün varsa üreteni, bir seçim varsa seçeni olmalıydı. Bu gerçek delillerden sonra ekrana sık sık Arap harfleriyle bir “Allah” simgesi geliyordu. Belgeselde görünen erkeklerle, gösterilen çocuklar Batılı tiplerdi. Birkaç tesettürsüz aile veya grup fotoğrafı dışında kadın yoktu. Belgesel filmin sahibi, yapanı, yöneteni ve dağıtanı belli değildi. İslamiyet anılmıyordu; ancak, izlenen simgeler ve ekrana gelen “Allah” yazısı, inşa, hudus ve intizam delilleri, belgeselin bir İslam ülkesi veya kurumu tarafından veya onlar adına sipariş edilmiş olabileceğini düşündürüyordu. Türlü imkânlar arasında en iyisini, güzelini, hayırlısını “Allah” seçiyordu; ama başka bir büyük gücün, mesela Doğa’nın seçmesi olasılığı akla gelmiyor ve sorulmuyordu. Çünkü “Doğal seçilim” (Natural Selection) “Evrim kuramı”nın bilimsel açıklamasıydı. Çünkü Evrim gerçeği ilk canlının “hudus”u dışında, “Yaratılış”ı savunanların bütün sorularını yanıtlayabilirdi. Evrim, ilk canlının “hudus”unu reddetmiyor; sadece, nasıl ortaya çıktığı ve nereden geldiği sorusuna “bilmiyorum” diyordu. Meteor taşları üzerinde yapılan incelemeler, ilk canlıların uzaydan gelmiş olabileceği varsayımını kabul ediyordu. Tabii ilk canlının uzaydan gelmiş olması, evrende bir Yaratan olduğu ya da olmadığı anlamına gelmez; onun bize nasıl ulaştığını gösterebilir. Öyleyse, Yaratan’a inanan ya da inanmayan kurum ve kişilerin böyle belgeseller yapma ve yayma özgürlüğünü sınırlamaya kimsenin hakkı olamaz. Ancak yaratılış inancının bilim ölçütlerini karşılayan tek bir kanıtı (delili) bulunmadığını savunan bilim insanlarımızın, neden böyle belgeseller yapmadığını açıklayamadığım için soruyorum. Yaratılış inancını yıkacak delillere gerek yok. Biyolojiye giriş kitaplarında yer alan kanıtları görsel olarak halk diliyle açıklamak yeterli olabilir. TÜBİTAK ve birkaç iletişim ve animasyon uzmanı, makul bir bütçeyle belgeseller üretebilir. Hatta hazır olanları dilimize çevirip kamu hizmeti olarak medyaya sunabilir. Dağıtım ve yayın giderleri kuşkusuz artacaktır; ama ülkemizin teknolojik araçları üreten bilimsel gerçeklere de ihtiyacı vardır. Bilimsel bir anketin sonuçlarına göre (CBT, 25 Kasım), Türkiye, Evrim Kuramını doğru bulan %25, yanlış sayan %50, kurama kararsız görünen %25’le, AB ülkelerinin son sırasındadır. ABD, bir üstümüzde bizi teselli ediyor; evrime inanmamak çağdaşlığa engel değildir, diyor. Ancak inansa da inanmasa da ABD bilim yapıyor ve üstün teknolojisini dünyaya pazarlıyor; liderin bir Yaratan’a inanmak için maddi, manevi ulusal gerekçeleri bulunuyor. Sonuç: Sözü bağlarken, her türlü polemiği önlemek için yinelemek gereğini duyuyorum: Hedefim ne ateizmi savunmak ne de Yaratan’a inanan teizmi yıkmak; sadece, evrimcileri medyaya davet etmek ve özendirmek. Uzakdoğuda, Budhacılık, Taoculuk ve Konfüçyusçuluk gibi Tanrı inancına dayanmayan popüler dinler vardır. Yaratılış ile evrim kuramına inanç arasında üçüncü bir Agnostisizm (bilinemezlik) seçeneği de vardır. Bugün bilmiyor ama öğrenmeye açık, umudunu koruyor. Tanıdığım çoğu evrimciler, Tanrıtanımaz (ateist) değil, Tanrı’yı vicdanında arayan kişilerdir. ATEİZMİ YIKAN GERÇEKLER NEDEN BİR EVRİM BELGESELİ?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle