22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR Hacettepeli doktorlar dünyaya ders verdi Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Nöroradyolojik Endovasküler Cerrahi ekibinden Prof. Dr. Işıl Saatçi ve Prof. Dr. Saruhan Çekirge’nin beyin damar hastalıkları için birlikte geliştirdikleri “kansız beyin ameliyatı” bin kadar uluslararası nöroendovasküler tedavi uzmanı tarafından takip edildi. Ankara ve ABD’nin Houston kenti arasında uydu aracılığıyla canlı bağlantı yapılarak Hacettepe hastanesinde gerçekleştirilen ders niteliğindeki ameliyatta on beş yaşındaki bir hastanın beynindeki yumak, Prof. Saatçi ve ekibi tarafından başarıyla dolduruldu. Yurtdışından Hacettepe Hastanesi’ne gelip ameliyat yöntemini öğrenmek isteyen yabancı doktorların dışında, Türk doktorlar da yurtdışına çıkarak bu yöntemi öğretiyorlar. 1999 yılından bu yana uygulanan yöntemin bu alandaki en iyi merkezlerinden biri Hacettepe. Türkiye’deki ameliyatın Amerika’ya uydu aracılığıyla ulaştırılması ve bunun eşzamanlı olarak bin kadar doktor tarafından izlenmesi ilk kez gerçekleşti. Daha önce beyin kanaması geçiren on beş yaşındaki hastanın beyin damarı yumağının içi, kasık damarından iletilen ince borular içindeki yapıştırıcı bir malzemeyle dolduruldu. Damar yumakları beyin kanaması riski taşırlar. “Kansız beyin ameliyatı” beyin kanaması riski taşıyan genç hastalarda tercih ediliyor. Tedavi, beyin kanaması, komaya girme, felç gibi riskler nedeniyle yaşlılar için pek uygun görülmemekte. Prof. Dr. Saatçi, küçük damar yumakları ve hiç beyin kanaması geçirmeyenlere ışın tedavisinin alternatif olabildiğini söyledi. Arkeologlar şimdiye dek daha çok bu tür zanaatsal davranış değişiklikleriyle ilgilenirlerken, evlerin iç düzenlemeleri gibi yapı özellikleri karanlıkta kalmıştı. İlk insanların bu tarihlerde evlerinde de bazı gelişmelere imza attıklarını son şilte kalıntıları gösteriyor. Bu kalıntılar, Güney Afrika’daki Durban kentinin 40km kuzeyindeki önemli bir arkeolojik buluntu yeri olan Sibudu mağarasında bulundu. Mağara Lyn Wadley tarafından 1998 yılından bu yana inceleniyor, ancak son çalışmasında 15 farklı tortul tabakasını çok daha ayrıntılı bir şekilde incelemiş araştırmacı. 75.000 ila 36.000 yıl önceki dönemi temsil eden bu tortul tabakalarının birçoğunda sıkıştırılmış ot ve yaprağımsı bitki kalıntıları bulunmuş. En eskileri en iyi korunagelmiş olanlar ve fosilleşmiş ot ve yapraklardan oluşuyorlar. 77.000 yıllık şiltenin en üzerinde Cryptocarya woodi bitkisine ait bir katman bulunmuş. Bu bitkinin yaprakları böcekleri uzaklaştıran kimyasal madde içeriyor. Bu yaprakların seçilmiş olması Sibuda mağarasında yaşayan insanların çevrelerindeki bitkileri çok iyi bildikleri anlamına geliyor. Araştırmacı ot ve yapraklardan oluşan şiltenin gündüz üzerine oturmak için de kullanıldığını tahmin ediyor. Mağara sakinleri 73.000 yıl kadar önce şilteleri zaman zaman yakmaya başlamış. Bir olasılıkla bu şekilde zararlı böceklerden kurtuluyorlardı, diyor Christoph Miller (Tübingen Üniversitesi). Sağlıksız yaşam biçimi, en önemli kanser tetikleyicisi Sigara içimi, alkol tüketimi ve aşırı kilo kansere neden oluyor: İngiltere’de gerçekleştirilen son bir araştırmaya göre, bir yılda teşhis edilen kanser hastalıklarının yüzde ellisi sağlıksız yaşam biçimine bağlı olarak gelişmekte. Sigara içimi, alkol tüketimi ve hatalı beslenme yüzünden İngiltere’de her yıl 130.000’i aşkın insan kansere yakalanıyor. İngiliz Kanser Araştırmaları’na göre sigara içimi erkeklerde görülen kanser vakalarının yüzde 23’ünden, kadınlardaki vakaların ise yüzde 15.6’sından sorumlu. Bunu erkeklerde yetersiz taze meyve ve sebze tüketimi ve kadınlarda ise aşırı kilo takip ediyor. Konuyla ilgili ayrıntılı araştırma British Journal of Cancer dergisinde yayımlandı. Araştırmayı yöneten bilim insanı Max Parkin, insanların kanseri kader olarak gördüklerini ve kalıtsal olduğuna inandıklarını, oysa kanser hastalıklarının yüzde kırk kadarının elimizde olan sebeplere bağlı olarak geliştiğini söylüyor. Erkekler için en iyi öneri: Sigarayı bırakmak, daha fazla meyve, sebze yemek ve daha az alkol tüketmek. Kadınlar da sigarayı bırakmalı ve kilolarına dikkat etmeli. İngiltere’de meydana gelen 134.000 kanser vakasında, yaşam biçimi alanında 14 faktör ve çev re etkili oluyor. Yüzde 34’ü sağlıksız yaşam biçimiyle ilgiliyken, yirmi beş kanser hastalığından biri örneğin kimyasal veya asbest gibi maddelerle temas edildiği işlere bağlı olarak gelişiyor. Sigara içimi akciğer kanserine yol açarken, meme kanseri vakalarının onda biri aşırı kilo ve yağlanmaya bağlı olarak ortaya çıkıyor. Beden ağırlığı, alkolü bırakmak veya bırakmamaktan daha fazla önem taşıyor. Yemek borusu kanserindeki riskin yüzde ellisi beslenme listesinde çok az meyve ve sebze bulunmasıyla ilişkili. Bu kanser türünün sadece beşte biri alkol tüketimine bağlı olarak gelişiyor. Mide kanserinde ise fazla tuzlu yiyecekler, beş vakadan birinde sorumlu. Ağız veya gırtlak kanseri de neredeyse tümüyle yaşam biçimiyle ilgili. Örneğin safrakesesi hastalıklarının yaşam biçimiyle neredeyse hiçbir alakası yok. Araştırmacıların hesapları 2010 yılı için tahmin edilen 18 kanser biçimi vakalarına dayanıyor. Bilim insanları bu araştırma için 19932007 yılları arasındaki oranlardan yararlanmışlar. Taciz çocuk beyninde kalıcı izler bırakıyor Çocukluk döneminde yaşanan şiddet deneyimi ve taciz beyni uzun vadede değiştiri Araştırma Amerika’nın fethi, yerli halkın yarısını yok etmiş Kuzey ve Güney Amerika’nın Avrupalılar tarafından fethedilmesi Amerikan yerlilerinin yaklaşık olarak yarısının yaşamına mal olmuş. Sonuç, modern ve prehistorik gen örneklerinin karşılaştırılmasıyla elde edildi. Sonuçlar yaklaşık olarak 500 yıl önce yerli nüfusunun önemli ölçüde azaldığını kanıtlamakta. Tarihi belgelerde de Avrupalıların Yeni Dünyaya taşıdıkları hastalıklar, savaş, açlık ve köleleştirme yüzünden yerli halk nüfusunun önemli ölçüde küçüldüğünde söz ediliyordu. Son araştırma bu belgeleri de kanıtlamış oldu deniyor Proceedings of the National Academy of Science dergisinde. Üstelik de kayıplar belli başlı bölgelerde sınırlı değil, iki Amerikan kıtasına da dağılmış. En büyük kayıplar ise yoğun nüfuslu bölgelerde yaşanmış. Fakat genetik verilerden anlaşıldığı üzere bu dramatik gelişme uzun vadede kalıcı olmamış. Yerli halk sonraki yüzyıllarda yeniden büyümeye başlamış. Bu da, yok oluş nedenleri için sadece hızlı ve kısa vadede etkili faktörlerin geçerli olduğu anlamına gelmekte. Tahminlere göre yerlilerin çoğu hastalıklar, açlık ve soykırım yüzünden ölmüştü. Bu akut tehditler ortadan kalkınca ya da insanlar yeni durumlara alışınca yeniden çoğalmış olabilirler. Yerli halkın, Avrupalıların kıtaya ayak basmalarından önce yok olmaya başladıklarını ileri süren teori de çürümekte. İklim değişimi ya da yüzyıllar süren süreçler genetik verilerle örtüşmüyor. Araştırmada, hücrelerin enerji santralları olan mitokondrilerde depolanan genetik verilerden yararlanılmış. Kalıtımın bu kısımları yalnızca anneden çocuğa geçtiği için anne tarafının soyağacını çıkartmaya izin verir. Bilim insanları 137 modern Amerikan yerlisinin mitokondriyal kalıtımını ve fosil kemiklerdeki 63 mitokondriyal sekansı incelemişler. Bu kemikler 800 ila 5000 yıl önce Kuzey ve Güney Amerika’da yaşayan insanlara aitti. İki grubun karşılaştırılması sonucunda yerli halkta genetik çeşitliliğin yaklaşık olarak 500 yıl önce önemli ölçüde küçüldüğü görülmüş. Bu tür bir genetik dar geçit genelde bir nüfusun belli bir zaman içinde önemli ölçüde azalması halinde ortaya çıkar. Genetik veriler yerli halkın, Avrupalıların kıtaya ayak basmalarından önceki dönemlerdeki nüfus gelişimi hakkında da bilgi veriyor. Buna göre 15.00017.000 yıl önce Bering kara köprüsünü geçerek Asya’dan Amerika’ya gelen ilk göçmenler, kıyılar boyunca çok hızlı bir şekilde güneye doğru yayılmış. Ancak bu gruplar ilk başlarda sadece birkaç bin kişiden oluşuyordu. Gerçek anlamda ilk nüfus artışı çok daha sonra grupların yeni yaşam alanlarına uyum sağlamalarından sonra yaşanmış. 11.000 yıl önce yerli nüfusu neredeyse bin misli artmış. Amerikan kıtasındaki en zengin arkeolojik buluntular da bu döneme ait. Dünyanın en eski y a ta ğ ı Yatak üzerinde yatmanın sert ve çıplak zeminde uyumaktan daha rahat olduğunu taş devrinde yaşayan atalarımız bile biliyorlarmış. Güney Afrika’da bulunan 77.000 yıllık şilte bugüne kadar bulunanların en eskisi. Bitkiden üretilen şilte sivrisineklerden bile koruyormuş. Witwatersrand Üniversitesi (Johannesburg) arkeologlarından Lyn Wadley’e göre yeni bulunan şilte, daha önce bulunan benzer kalıntılarından 50.000 yıl daha eski. 80.000 yıl kadar önce birtakım demografik değişimler yaşanırken, Afrika’nın güneyinde nüfus artmıştı. Aynı zamanda “modern” insanın davranışlarıyla ilgili ilk belirtiler de ortaya çıkmıştı. Mesela midye kabuğundan yapılma boncuk kullanımı, oyma kazıma işleri, yeni taş işçiliği, ok ve yay üretimi gibi. CBT 1292/ 4 23 Aralık 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle