Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR 52 milyon yıllık ortakyaşarlık Alman bilimciler Hindistan’da bulunan 52 milyon yıllık bir kehribar içinde, günümüzde de hâlâ sürmekte olan mantar ve bitki kökü ortakyaşarlığını (mikoriza) kanıtlayan izler saptadı. Anlaşıldığı üzere mikoriza, ilk tropikal yağmur ormanları için de önemliydi diyor araştırmacılar New Phytologist dergisinde. Mikoriza yer mantarı ve belli başlı bitkilerin kökleri arasındaki bir sembiyozdur. Mantar, konakçı bitkinin kök sistemiyle temas ederek ipliksi hücreleriyle bitkinin kök yüzeyini genişletir ve besleyici madde alımını destekler. Bitki de buna karşılık mantara enerji (şeker) üretir. Mantar bu şekerlerle büyümesi için gerekli olan maddeleri üretiyor. Göttingen Üniversitesi bilim insanları ilk kez kapalı tohumlu çiçekli bitkilerle birleşen mikorhizalar buldu. Bu çok özel mantar bitki ortakyaşarlığı, ektomikorhiza olarak bilinir. Bu ortakyaşarlık biçiminde mantar bitkinin kök hücrelerine işlemez. Kehribar içindeki kalıtlarda çeşitli gelişim evreleri izlenmekte ve çeşitli morfolojik ayrıntılar hakkında bilgi veriyorlar. Fosil reçine ilkel bir tropikal ormanın ağaçları tarafından üretilmiş ki fosiller içinde mikorhiza buluntuları çok enderdir. Bugüne kadar sadece bir ektomikorhiz daha bulunmuştu diyor Alexander Schmidt. Mantarlar bitkilerin karada yayılmalarını 400 milyon yılı aşkın bir süredir destekliyor ve bu ortakyaşarlık bitkilerin evrimindeki anahtar gelişme sayılmakta. 52 milyonluk yıllık kehribar, günümüz ekosisteminde de önemli bir işlevi bulunan mikorhizaların morfolojik dayanıklılığının da bir kanıtı. da kalan sinir maddesi kokuları karıştırarak işlevini yitirmekte. Bir yemeğin kokusu tadını güçlendirir. Koku daha az algılandığında yemek de lezzetsizleşir ki bu da neden birçok yaşlının iştahsızlaştığını açıklamakta. yanusu’ndaki derin deniz sırtlarını araştırmak isteyen bilim insanları manyetik alan ölçümleri yaparak çeşitli noktalardan taş örnekleri toplamış. Bazalt gibi volkanik taş beklerken sürpriz bir şekilde granit, gnays ve içinde fosiller bulunan kum taşı gibi kıtasal taşlarla karşılaştık. Bunlar belki de Gondvana’nın dağılışı sırasında oluşan adalar diyor bilim insanları. Hindistan ve Batı Avustralya 130 milyon yıldan daha önceleri hâlâ birbirine bağlı olmalarına rağmen yavaş yavaş uzaklaşmaya başlamışlardı. Bu tektonik kayma sonucunda bu iki mikro kıta, büyük kıta kütlesinden koparak Hint Okyanusu’na gömülmüş. te. Cern fizikçileri yeni bir deneyle nötrinoların ışıktan 60 nanosaniye daha hızlı olduğunu saptadı. Araştırmacılar Cenevre ve GranSasso arasında gidip gelen ışık ve nötrino ışınlarının hızını günlerce yeniden ölçtü. Sonuçlar hep birkaç ay öncesiyle aynı çıktı. Hatta araştırmacılar bu sefer istatistiksel analizlerin çok daha kesin sonuçlar verdiğini söylüyor. Öyleyse ışık, evrendeki en büyük hız değil mi? Gerçi araştırmacılar deneylerde hiçbir hata bulamamışlar ama insana bağlı ölçüm hataları her zaman olabilir, diyor fizikçiler. Bu tür güvensizliklerin ortadan kaldıracak olan farklı araştırma grupları tarafından gerçekleştirilecek yeni deneylerdir. İşte bu nedenle Japonya’dan Amerika ve Güney Kutbu’na kadar araştırmacılar önümüzdeki aylarda neyin daha hızlı olduğunu inceleyecek. Temel parçacıklar gerçekten de daha hızlılarsa, görelilik kuramı yine de hatalı değil, sadece biraz geliştirilmesi gerekir diyor bilim insanları. Simsiyah bir malzeme Nano malzemeden üretilen bir kaplama, enfraruj, morötesi ve görünür ışığı %99 oranında yutuyor. Uzay tekniğinde yepyeni gelişmeler vaat eden NASA başka hiçbir malzemenin, elektromanyetik tayfın bu kadar geniş bir alanında bu kadar siyah olmadığını söylüyor. Yeni kaplama yüzeye dikey olarak yerleştirilen ince bir tabaka karbon nano tüplerden oluşuyor. Nano tüpler insan saçından yaklaşık olarak 10.000 kat daha inceler. Karbon nano tüpler arasındaki minik boşluklar, saçılmış ışığı yakalayarak yüzeyden yansımasını engelliyorlar. Bunlar normalde sobanın içindeki uygun koşullarda karbon içerikli gazla büyüyorlar. NASA araştırmacıları laboratuvarda bu yöntemle, silisyumu, silisyum nitratı, titanı ve çeliği kapladılar. Gerçi benzer bir şekilde ışık yutan kaplamalar yok değil ama bunlar sadece görünür ve morötesi ışıkta işliyorlar. Goddart Uzay Uçuşları Merkezi’ndeki geliştirme ekibi, soğurabilir dalga boyu alanını elli kat genişletmiş. NASA yeni malzemenin mesela uyduları saçılmış ışıktan koruyacağını söylüyor. Derin denizde mikro kıtalar Avustralyalı jeologlar suya gömülmüş iki ada buldu. İki engebe de Avustralya’nın batı sahillerinde birkaç yüz metre derinlikte yer almakta. Bilim insanları bunların süper kıta Gondvana’ya ait parçalar olduğunu düşünüyor. Sydney Üniversitesi’nde Simon Williams ve Joanne Whittaker ile çalışan ekip, adaları Hint Okyanusu’ndaki üç haftalık keşif gezisi sırasında bulmuş. Gezi sırasında haritalandırdığımız adaların yüzeyi düz, bu da onların bir zamanlar suyun üzerinde bulunduğunun göstergesi diyor Whittaker. Araştırma gezisi sırasında Hint Ok Einstein’a göre olanaksız olan, deneye göre gerçek. Fizikçiler yeniden ışıktan hızlı olan nötrinolar kaydetti. Cern Araştırma Merkezi’nden eylül ayında yapılan bir açıklama tüm dünyada yankı uyandırmıştı. Uluslararası Opera Projesi’nin deneylerine göre nötrinolar ışıktan hızlı hareket ediyorlardı. Sonuçlar Albert Einstein’ın ışık hızının evrendeki en büyük hız olduğuna dayanan görelilik kuramına kuşku düşürüyordu. Son derece küçük kütleli temel parçacıklar gerçekten de ışıktan hızlı mı? Eğer evetse, niçin? İlk sorunun yanıtı git gide kesinleşmek Nötrinolar gerçekten de ışıktan hızlı Yaşlılarda koku alma yetisi zayıflıyor Colorado Üniversitesi sinirbilim uzmanları yaşlı insan beyninin, farklı kokuları ayırt etmekte zorlandığını buldu. Neurobiology of Aging dergisindeki makaleye göre yaşlılar tehlikeli kimyasalları, gaz sızıntısını veya bozuk yemek kokusunu iyi alamıyor. Araştırma çerçevesinde yaşları kırk beşten az ve altmıştan fazla olan dört yüz kırk kişide, koku duyusundan sorumlu beyin hücrelerinin kokular ve içeriklerine ne şekilde tepki gösterdikleri incelenmiş. Genç insanların nöronları bir veya diğer içeriğe reaksiyon gösterirken yaşlı insanlarınki ikisine birden tepki veriyor. Bu nedenle de bir kokunun kesin olarak algılanması yaşlı insanlar için zorlaşmakta diyor Diego Restrepo. Sonuçlar ayrıca iki yaş grubundaki insanların hücre biyopsileriyle de kanıtlanmış. Bu durumda da sayıları aynı olmasına rağmen genç bağışçıların beyin hücreleri daha seçici davranmış. Yaşlı insanlarda beklendiği gibi koku siniri azalmıyor, buna karşın aynı miktar Avrupa Komisyonu’na göre Avrupa Birliği’nde her yıl yaklaşık 25.000 kişi belli başlı bakterilere karşı etkisiz kalan antibiyotikler yüzünden yaşamını yitirmekte. Dirençli bakterilerin oluşumunu ve yayılmasını önlemek isteyen komisyon, Avrupa Birliği ülkelerinin yeni antibiyotik arayışına ağırlık vermelerini ve hastanelerde daha fazla hijyen sağlanmasını istedi. Antibiyotikler yalnızca insanlarda değil hayvanlarda daha az etkimeye başladı. Dirençli bakterilerin bu yüzden özellikle de et tüketimiyle insanlara bulaşabileceği endişesi var. Avrupa Birliği bu yüzden veterinerlik ilaçları yasasını da değiştirmeye hazırlanıyor. AB sağlık komiseri John Dalli, sağlıklı hayvanlara önlem olarak çok fazla ilaç verildiği konusunda uyararak özellikle de insandaki hastalıklarda kullanılan belli başlı antibiyo Dirençli bakteriler ve binlerce ölüm Araştırma Dünyanın en hafif metali Bilim insanları dünyanın en hafif metalini üretti. Yüzde 99,99’u havadan oluşan yeni metal bu yüzden strafordan yüz misli hafif. Üstelik de aerojel veya nano tüp kafesler gibi ultra hafif malzemelere kıyasla çok dayanıklı. Science dergisindeki yazıya göre, yeni metal çok yüksek basınçla yarı yarıya sıkıştırıldığında bile daha sonra yeniden özgün biçimine kavuşuyor. Malzemenin yüksek enerjili darbelere ve yüksek basınca dayanıklı olması yepyeni kullanım alanlarının kapısını araladı. Yeni malzeme mesela yüksek darbelerin kontrol altına alınması gerektiği her yerde kullanılabilir diyor araştırmacılar. Yeni malzemeyle ayrıca susturucu veya elektronik aletler için ultra hafif yapı parçaları da üretilebilir. CBT 1289/ 4 2 Aralık 2011 Dünyanın en hafif metali olağanüstü dayanıklılığını yapısına borçlu. İçleri hava dolu düzensiz baloncuklardan oluşan strafor ve diğer ultra hafif malzemelerin aksine düzenli metal kafesten oluşuyor. Birbirlerine bağlı, kenarları insan saçından bin misli ince olan oyuk tüplerden bir mikro kafes ürettik, diyor Malibu HRL Laboratuvarları’ndan Tobias Schaedler. Oyuk metal tüpler, her kesişme noktasından sekiz bağlantı kolu çıkacak şekilde düzenlenmiş. Araştırmacılar bu yapıyı, Eyfel Kulesi veya Golden Gate Köprüsü gibi çelik yapılara benzetiyorlar. Nitekim bu yapılar da düzenli kafes yapısı sayesinde inanılmaz derecede hafif olmalarına rağmen sağlamdır. Ultra hafif malzemenin tasarımında araştırmacılar, morötesi ışında özelliklerini değiştiren bir malzeme olan fotopolimer şablonundan yararlandı. Bu şablon üçboyutlu taşıyıcı malzeme görevini gördü ve ikinci adımda da çok ince bir nikel fosfor alaşımıyla kaplandı. Daha sonra ise taşıyıcı polimer çıkarılınca geriye oyuk metal tüplerden oluşan bir kafes kaldı.