16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dünya ekonomisinin yeni lideri Çin mi, yoksa Hindistan mı olacak? Çin Başbakanı Wen Jiabao ve Hindistan Başbakanı Manmohan Singh Dünyada pek çok ülke ekonomik bunalımda veya bunalımın eşiğinde. Oysa Çin ve Hindistan rekor düzeydeki büyüme hızlarıyla dünya ekonomisinin süper gücü olma yolunda birbirleriyle yarışıyor. Acaba bu iki ülke gerçekten de böyle bir potansiyele sahip mi? Time dergisi 21 Kasım sayısında her iki ülkenin zayıf ve güçlü yanlarını karşılaştırıyor ve liderlik yarışında hangisinin daha şanslı olduğu ile ilgili farklı görüşlere yer veriyor. Kaynak: CİA World Factbook ÇİN VE HİNDİSTAN KÜRESEL EKONOMİYİ DEĞİŞTİRECEK GÜÇTE Mİ? Time dergisi Çin ve Hindistan’ı politik, ekonomik ve kültürel açılardan karşılaştırırken şu soruları soruyor: Hangi ekonomik yol sürdürülebilirlik açısından daha şanslı? Çin’in devlet kapitalizmi mi, yoksa Hindistan’ın özel girişimciliği mi? Hangi toplum daha sağlıklı? Hangi ulus daha güçlü bir gelecek duygusuna sahip? Şimdi tüm dünya, iki ülkenin yakaladığı bu olumlu rüzgârı doğru kullanıp kullanmayacağını merak ediyor. Bloomberg Televizyonu’nun ekonomi muhabiri Robyn Meredith, “The Elephant and the DragonFil ve Ejderha” isimli kitabında, Çin ve Hindistan’ın yükselişini ve bunun dünya ekonomisi için ne anlama geldiğini ekonomik göstergelere dayanarak açıklıyor. Meredith kitabında, “Hindistan ve Çin’in yükselişi, dünyanın ekonomik ve siyasi görünümünü hepimizin gözleri önünde değiştiriyor” diyor. Hintli politikacı Jairam Ramesh de bu bu gelişmeleri “Chindia” (İngilizce China ve India sözcüklerinden yararlanarak oluşturulmuş kurgusal bir ülke adı) adını verdiği kitabında derinlemesine ele alıyor. Batılı ekonomilerin ayakta kalmakta zorlandığı son günlerde dünya pür dikkat Çin ve Hindistan’ı izliyor ve bu iki ülkenin dünyayı kurtaracak potansiyele sahip olup olmadığını merak ediyor. AB bile Pekin’inden medet umuyor; Brüksel Avro Bölgesi fonlarını satın almaları için Çinlileri ikna etmeye çabalıyor. Fakat bu görüntü, paranın yalnızca bir yüzü. Çin ve Hindistan’ın içlerinde barındırdıkları ikilem, gelecek ile ilgili yorumda bulunmayı güçleştiriyor. Bu ikilem hem kendi içlerinde hem de aralarındaki ilişkide göze çarpıyor. Çin ve Hindistan arasındaki ilişki, dergiye göre oldukça “arabesk”. Başka bir deyişle ikisi arasında ortaklıktan ziyade rekabetin ağır bastığı bir ilişki söz konusu. İkisi de son yıllardaki ekonomik başarılarına karşın aşmaları gereken çok ciddi sorunlarla karşı karşıya. Dünyanın 7 milyarlık nüfusunun %40’ını oluşturuyorlar ama paralel evrenlerde yaşıyor gibiler. Hintli gazeteci Pallavi Aiyar’ın “Smoke and Mirrors: Bir Çin Deneyimi” isimli kitabında belirttiği gibi Çinliler ve Hintliler kültürel açıdan birbirlerini anlama yeteneğinden yoksunlar. İki ulusu da yakından tanıyanlar, Çinli ve Hintlilerin birbirlerini algılamalarında ve karşılıklı davranışlarında ırkçı söylemlerin ağır bastığını belirtiyor. Örneğin Çinlilerin gözünde Hintliler yoksul, batıl itikatlı ve pis; Hintlilerin gözünde ise Çinliler tanrıtanımaz, kaba ve pis. Meredith, söz konusu kitabında Hindistan’ın en zengin sanayicilerinden biri olan Ratan Tata’ın şu sözlerine yer veriyor: “Çin dünyanın fabrikası, Hindistan ise bölgenin bilgi merkezi olmaya aday. Eğer birlikte çalışmayı başarabilirlerse bölgenin yenilmez gücü olabilirler.” en umut verici ekonomisi olarak Çin’i geride bırakabilir. Oysa genel kanı Hindistan’ın Çin’in büyük endüstriyel gücünün gerisinde kaldığı yönünde. Hindistan ekonomisi, Çin ekonomisi kadar hızlı gelişmiyor olabilir; endüstrisinin de küresel ekonomide çok önemli bir yer tuttuğu söylenemez. Hindistan’da umutsuz bir yoksulluğun pençesindeki yoksul sayısı Çin’dekinin iki katı. Ayrıca fraksiyon distan’ın arayı kısa zamanda kapatma şansı yüksektir. Gelişmekte olan bir ekonomi olarak Çin hızla yaşlanıyor. Bunun nedeni de tartışmalı tek çocuk politikasının neden olduğu nüfus çarpıklığıdır. Çinlilerin yaşlanması, genç nüfusu ile Hindistan’ın uzun vadede elini güçlendirebilir. Hepsinden önemlisi ve genel kanının tersine, Hindistan’ın ekonomik modeli, Çin’e göre daha üstündür. Hint ekonomisi daha sağlıklı, daha sağlam ve uzun vadeli hızlı kalkınmayı tolere edebilecek güçtedir. LİDERLİK YARIŞININ FAVORİSİ KİM? Time dergisi I. yazıdaki genel değerlendirmeden sonra her iki ülkeyi bir vaka analizi olarak ele alıyor ve zayıf ve üstün yönlerini tartışmaya açıyor. Hindistan’ı analiz eden derginin Uzakdoğu uzmanı Michael Schuman, Çin’deki otoriter rejimin ekonomik başarıları uzun vadede sekteye uğratacağını öne sürerken, Çin’i analiz eden Bill Powell’a göre Hindistan Çin’in bugün bulunduğu noktaya ulaştığında Çin çoktan daha ileri bir noktaya ulaşmış olacak. O yüzden de Hindistan’ın Çin’i yakalama şansı çok zayıf. IHint ekonomisinin Çin’e göre üstünlüğü, dengeli bir büyüme kaynağına sahip olmasına dayanıyor. Güçlü iç talep milli geliri yükselten bir dinamiğe sahip. Bu da ekonomiyi dış şoklara karşı koruyor. Oysa Çin böyle bir tampondan yoksun. Çin’in ekonomisi aşırı oranda yatırımlara ve ihracata bağımlı. Ekonomistler sürdürülebilir bir büyüme için Çin’in iç talebi yükseltecek teşviklere ihtiyacı olduğunu söylüyor. Mali kriz Çin’i vurduğu zaman Pekin, büyümenin devamlılığı için kamusal teşvikleri devreye sokmak ve devlet bankalarının kredi miktarlarını yükseltmek zorunda kalmıştı. Oysa Hintli tüketiciler, devlet müdahalesine gerek kalmadan ekonomiyi resesyondan çıkartmayı başarmıştı. Çin’in zayıf yönlerinden biri de olgunlaşmasını taIIÇ mamlayamamış mali sistemidir. Hem Hindistan’da, hem de Çin’de devlet, bankaların çoğunun sahibi olmakla birlikte, Çinli bürokratlar mali kurumların kredi verme politikalarına daha fazla müdahale eder. Bunun sonucunda da Çin bankaları, sistemdeki dalgalanmalardan daha fazla etkilenirken, kaynakların dağıtımında verimli olamaz. Oysa Hint bankaları için öncelik ticari başarıdır. Risk yönetiminde ve kredi analizinde daha uzman oldukları gibi, borç verirken daha akılcı davrandıkları söyleniyor. Hindistan’da özel sektör Çin şirketlerinden daha IIIH profesyonel bir çalışma rejimine sahiptir. Hintli şirketler daha dinamiktir; daha iyi yönetilir ve finansal açıdan Çinli girişimcilerden daha sağlamdır. Yatırım Bankası CLSA’ya göre Hintli şirketler daha yüksek kar marjları ile çalışıyor. IVHindistan, Çin’e göre daha girişimcidir. Infosys, Tata Consultancy Services ve Wipro isimli şirketler, uygulamada offshore IThizmet sektörünün tamamını kurma başarısını göstermiştir. Çin ancak bu sektörü kopyalayabiliyor. Dış yatırımlar konusunda Hindistan hem Çin’den VD daha fazla yatırım yapıyor (milli gelirin %’si olarak), hem de gelişmiş ekonomilerin en temel üretim ve hizmet sektörlerine yatırım yapıyor. Oysa Çinliler dış yatırımları gelişmekte olan ülkelere yöneltmekte ve doğal kaynaklara öncelik tanımakta. VIEğer her iki ülke büyümelerini sürdürmek istiyorlarsa, yüksek teknolojili üretim stratejileri geliştirmek ve yenilikçi şirketler kurmak zorundadır. Bunun için modern işletme becerisi, demokrasi ve insan haklarına saygı ön koşuldur. Çin, interneti sansürleyerek, basını kontrol altında tutarak, girişimci inovasyon için gerekli olan bilgi paylaşımını baskılayarak bu koşulları yaratamıyor. Hintliler ise fikir özgürlüğü ve özgür düşünceyi koruyan bağımsız yargının şemsiyesi altında ekonomik gelişmeye daha uygun koşullara sahip. HİNT EKONOMİSİNİN ÜSTÜN YÖNLERİ Genel olarak uluslararası çatışmaları büyük ölçüde frenliyen ekonomik çıkar ilişkileri, Çin ve Hindistan arasında nedense çok zayıf. Çin’in Hindistan’da yaptığı yatırımlar dünya toplamındaki yatırımlarının yalnızca % 0.05’ini oluşturuyor. Diğer taraftan Hindistan’ın Çin yatırımları ise toplam dış yatırımlarının içinde kayda gerek duyulmayacak kadar küçük bir yer tutuyor. İkili ticaretleri ise her gün biraz daha gelişse de, hala küresel toplamın çok küçük bir yüzdesini oluşturuyor. Özetle boyutlarına ve ekonomik faaliyetlerine oranla bu ikisi arasındaki ticari ilişkiler olması gerekenin çok altında. Buna bağlı olarak iki ülkenin ancak birkaç kenti arasında doğrudan uçak seferleri yapılıyor. Ne var ki Çin ve Hindistan’ın, dünyayı kurtarmadan önce kendi ekonomilerine çeki düzen vermeleri gerekiyor. Öncelikle birtakım olumsuz gelişmeyi kendilerine zarar vermeden çözmek zorundalar. Bu gelişmeler şöyle: • Büyüme yavaşlamış durumda. Bu Çin için olumlu bir gelişme. Çünkü aşırı ısınmış olan ekonomileri biraz ısı kaybederek rahatlayabilir. • İki ülkenin de ihracatı azalıyor. • Enflasyon tehlikeli biçimde –özellikle Hindistan için yükseliyor. • Gelir eşitsizliği giderek rahatsız edici boyutlara ulaşıyor. • Topraklara el konulması gibi sosyal adaletsizlikler şiddetli toplumsal patlamalara yol açıyor. • Adam kayırma eğilimine bağlı nitelik kaybı, ülkelerin imajına zarar veriyor. İki ülkede de milyonlarca kişi yoksulluktan kurtulmakla (Çin bu konuda daha başarılı) birlikte, milyonlarca başka insan da –gençler, işçiler, çiftçiler insanca bir yaşama kavuşamamanın umutsuzluğu içinde. Çin, devlet kontrolündeki yatırımlardan, tüketici odaklı büyümeye doğru ekonomisini yeniden şekillendirmeye uğraşırken, Hindistan’da yolsuzluklarla mücadele istenilen sonuç sağlanamıyor. İKİ ÜLKE ARASINDAKİ EKONOMİK İLİŞKİLER HİNDİSTAN: Ekonomik kalkınmanın motoru özgür düşünce DÜNYAYI KURTARMADAN ÖNCE.... Ekonomistlerin ve işadamlarının pek çoğu Hindistan ve Çin’i birbirleriyle karşılaştırırken yanlış noktalara bakıyor. Pekin’in bürokratları altyapı inşasında daha iyi olabilirler, fakat yönetimin baskıcı tavrı ve insan hakları ihlalleri ülke kalkınmasına çok büyük zarar veriyor. Asya’nın ekonomi tarihinin son yarım yüzyılına bakılırsa, sürdürülebilir bir kalkınmanın girişimcilik, güçlü bir özel sektör, hukuk devleti ve politik şeffaflık üzerine kurulduğu anlaşılır. Bu bağlamda Çin’in değil, Hindistan’ın ekonomik kalkınmanın yapıtaşları olan bu niteliklere sahip olduğu görülüyor. İşte bu nedenle Hindistan, dünyanın lara bölünmüş demokrasisi, parlamentodaki sonu gelmeyen tartışmalara ve ideolojik itişip kakışmalara sahne oluyor. Bu nedenle siyasi kararların alınmasında büyük sıkıntı yaşanıyor. Her şeye karşın bu tür siyasi tartışmalar demokrasinin olgunlaşması için gerekli; oysa Çin’in otokratik yönetiminde farklı siyasi görüşlerin tartışılması söz konusu bile değil. RAKİP Mİ MÜTTEFİK Mİ? Ancak uzun vadede hangi ülkenin kazançlı çıkacağını tahmin etmek için yüzeysel görüntünün altına inip iki ekonominin nasıl işlediğine bir göz atmak gerekiyor. Çin ekonomisi ilk bakışta parlak bir görüntü veriyor, ancak bu görüntü yanıltıcıdır. Bu, içinde Pinto motoru bulunan bir Ferrari’ye benzetilebilir. Diğer taraftan Hindistan, kaportası çarpık, toz toprak içinde bir otomobil gibidir. Ancak kaputu kaldırdığınızda içinde pırıl pırıl, güçlü bir motor barındırdığını görürsünüz. Bu durum, basit bir matematikten yararlanarak açıklanabilir. Çin ekonomisinin büyüklüğü, Hindistan’ınkinin üç misli olduğu için Çin’in büyüme hızı kaçınılmaz olarak daha yavaştır. Böylece Hin UZUN VADEDE KİM KAZANÇLI ÇIKACAK? CBT 1289/ 10 2 Aralık 2011 Global Sherpa, 2011 (www.globalsherpa.org) CBT 1289/ 11 2 Aralık 2011 “Çin mi, Hindistan mı?” tartışmasında Hindistan’ı savunanlar, özel sektörün Çin’e göre daha fazla geliştiğini, uzun vadede Hint ekonomisinin özgür düşüncenin itici gücüyle Çin’i geride bırakacağını ileri sürüyor. Öte yandan Çin’i savunanlar, kamu yatırımlarıyla güçlendirilmiş altyapının sağladığı olanaklar ile özel sektörün sanılandan daha hızlı gelişeceğini işaret ediyor. Çin’deki özel şirketlerin, özellikle de KOBİ’lerin, devlet bankalarından çok az destek aldığı belirtiliyor; bunlar daha çok kendi özkaynakları ile ayakta kalıyor. Çin’de özel sektörün giderek güçlenmesi için çeşitli projeler hayata geçiriliyor. Sermaye piyasaları yavaş ancak kararlı bir şekilde liberalleştiriliyor. Çin parası (renminbibirimi Yuan) zaman içinde tümüyle konvertibl hale getirilecek. Eticaret ve biyoteknoloji gibi geleceği parlak sektörler iç sermayeden daha fazla pay alacak. Ayrıca özel sektör, iyi yetişmiş eleman bolluğu gibi bir diğer avantaja da sahip. Hindistan taraftarlarının en güvendiği kart olan Çin nüfusunun yaşlandığı savı da uzun vadede geçersiz olabilir. Örneğin Hindistan, geleceğin genç nüfusunun eğitimi için devasa boyutlarda yatırım yapmak zorunda kalacak. Oysa Çin bu misyonunu bugüne dek hakkıyla yerine getirmiş bulunuyor. Bir diğer sorun da Hindistan’ın eğitimli nüfusunun vasıfsız işçi olarak çalışmaya ne kadar istekli olacağı. Oysa Çin’i bugünkü ekonomik düzeyine çıkartanlar vasıflı değil, vasıfsız işçilerdir. Hindistan’ın, demografik gelişimine bağlı olarak milli gelirinin orta vadede Çin’i geçeceği savının da çürütmek mümkün, zira Hindistan bugün Çin’in bulunduğu noktaya gelmek için tüm gücüyle büyüyecek. Bugün Çin, dünyanın en düşük işçi ücretlerinin ödendiği ve en sağlam altyapısının bulunduğu bir ülke olarak biliniyor. Hindistan bu noktaya geldiğinde eğer gelirse Çin çok daha ileri bir noktaya ulaşmış olacak. Ve bu noktada gezegenin en güçlü ekonomisi konumunda olması çok büyük bir olasılık. Türkçesi: Reyhan Oksay Kaynak: Time, 21 Kasım 2011 ÇİN: Ekonomik kalkınmanın motoru planlama
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle