16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Depremde medyaya sorumlular çıkarılıp hesap sorulmalı! Depremde yıkılan evler olmasa, devlet ve belediye sorumlularından tutun yapı elemanı ve müteahhitlere kadar herkes, jeologların önünde rol kapar... Ama yıkım olursa, hepsi ortadan kaybolur, sanki sorumluymuşlar gibi, bilimciler ve mühendisler ortalıkta kalır! Prof.Dr. Cemal Tunoğlu, Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği, [email protected] Afet yönetiminde tüm tarafları rahatlatacak öneriler! Y Erdal Beşer, [email protected] A CBT 1289/ 18 2 Aralık 2011 rtık alıştık, her deprem sonrası radyolarda, televizyonlarda dizi dizi jeoloji ve deprem mühendisleri/akademisyenleri, bir kısmı gerçekten konusunun uzmanı üniversite profesörleri, konuşurlar da konuşurlar, bizlerin dört yılda jeolojinin devasa zaman ve mekân boyutu ile öğrencilerimize öğretmeye çalıştıkları teknik konuları, hem de birkaç dakika içinde renkli haritalar, jeoloji kesitleri, üç boyutlu blok şekiller üzerinden halka anlatmaya çalışır. Karşılarındaki televizyon, radyo sorumlusu, yapımcısı ya da sunucusu, konuştukları uzman kişinin gerçekten konusunun uzmanı olup olmadığını sorgulamaz, bu konuda kaç yayını vardır, kaç projesi vardır, ulusal ve uluslararası deneyimleri nedir? Aslında, bunları sorgulamak günümüzde son derece kolaydır. Depremin sebepleri, nedenleri, oluşum biçimi, deprem beklentisi bunlar ve bunları içeren tüm teknik detaylar jeoloji, jeofizik mühendislerini doğrudan ilgilendirir ve bu konularda araştırma sonuçları, öneriler ve alınması gereken tedbirler yetkililere aktarılır. Tüm bu teknik konular, özellikle her yıl Jeoloji Mühendisleri Odası’nın düzenlediği kurultayda bilimsel ve teknik olarak ortaya konulur ve tartışılır. Nitekim bu konuda 26 Nisan 2012’de gerçekleştirilecek olan 65. Türkiye Jeoloji Kurultayı’nda Van ve Erçiş depremi ile ilgili birçok bildiri sunulması beklenmektedir. Ayrıca, özellikle bu konuda hemen her yıl üniversite ve araştırma kurumlarımız tarafından gerek ulusal ve gerek uluslararası pek çok kongre, sempozyum, çalıştay vs. düzenlenir. Ancak, bu toplantılara ne televizyonlar, ne radyolar, ne yazılı basın, ne yerel yöneticiler, ne hükümet yetkilileri ve ne de deprem sonrası birbirleri ile demeç yarışı halindeki partilerden en ufak bir ilgi, alaka yoktur. Bu ilgisizliğe önümüzdeki nisan ayında bir kaz daha tanık olacağız. Bir an için şöyle düşünelim. Diyelim ki ülkemizin bir köşesinde büyük bir deprem oluyor ve her ne hikmetse bir tek ölen ya da yaralanan kişi olmadığı gibi, bir iki sıva dökülmesi dışında tüm binalar ayakta. Acaba yazılı ve görsel basın yine aynı şekilde işin jeolojik kısmına mı yönelecektir? Hayır. Bu sefer dizi dizi hükümet yetkilileri, yerel yönetimler, inşaat mühendisleri, müteahhitler, yapı denetçileri, işe ne kadar önem verdiklerini, ciddi tuttuklarını ve bunun da semeresini aldıklarını, tek bir vatandaşın bile burnunun kanamadığını, yapılarımızın tüm mevzuat aynen uygulanarak gerçekleştiğini ifade ederek, bu durumu haklı ve gurur verici bir şekilde anlatacak ve jeoloji mühendislerinin ve jeologların önünde yer alacaklardır. Deprem sonrası önlemler, tedbirler, vatandaşa aş, giyimkuşam, çadır, geçici konut, kalıcı konut sağlamak, bunlar zaten bir devletin vatandaşları için yapmak zorunda olduğu, insani ve vicdani boyuttaki felaket sonrası tedbirlerdir. Farkındaysak, 1999 depreminden sonra iki önemli konuda gerekli tedbirleri en iyi şekilde almaya başladık. Mademki en ufak bir deprem esnasında binalarımız yıkılıyor, o halde; 1 Kurtarma tim sayısını, ekipmanını ve techizat sayısını arttıralım ve en seri şekilde müdahaleyi gerçekleştirelim. Nitekim bu durumla ilgili onlarca sivil ve kamu kurumu teknik ekipler oluşturmuşlardır ve son VanErciş depreminde yaklaşık iki yüz vatandaşımız yıkıntılar altından kurtarılabildi, 2 Ceset torba sayısı stoklamak ve hazırda tutmak. Gelişmiş ülkelerde deprem sonrası önlemler üst düzeyde alınırken, deprem öncesi önlemlere hazırlık ise felaket öncesi dönemlerde tüm hızı ile devam eder. Bizde ise örneğin 1999 depreminden bu yana, 2011 VanErciş depremine kadar geçen 12 yıllık büyük depremsiz dönemde ne yapıldı? Hangi önlemler alındı? (İstanbul’da bazı hastane, dkul, viyadük, köprü güçlendirmeleri dışında). Tüm bunları sorgulamamız gerekir. Örneğin, şu sıralar yurdun bir başka noktasında, benzer şiddette ve büyüklükte bir başka deprem olsa, Kızılay’ın elinde çadır yoktur. Çünkü, basından takip ettiğimize göre, tüm çadır stokları tükenmiştir. Üstelik Van’da hâlâ çadır alamayan vatandaşlarımız vardır. Şu an tüm çadır üreten fabrikaların, irili ufaklı atölyelerin seri halde, hızlı bir şekilde bir sonraki deprem ya da felaket için stoklanmak üzere çadır üretiyor olması gerekmektedir. Neden ön sıralarda sanki bu sürecin sorumlusuymuş gibi doğa ve bu doğal oluşumları inceleyen, araştıran jeologlar ve jeoloji mühendisleri görünüyor? Neden televizyonlarda, radyolarda dizi dizi hükümet yetkilileri, özellikle bayındırlık ve iskândan sorumlu bakanlar ve müsteşarlar, müteahhitler, yerel yöneticiler, belediye başkanları, inşaat mühendisleri, inşaat denetçileri çıkıp da, yıkılan, devrilen, gömülen ve onlarca kişiye mezar olan bu binaların, proje aşamasından iskân aşamasına kadar geçen süreç boyunca yapılan hatalardan, eksiklerden, mevzuata aykırı malzeme kullanımından, bunların oy uğruna ve bir rüşvet çarkı içinde kamufle edilerek yaşanılan mezarlara dönüştürüldüğünden açık yüreklilikle bahsetmezler. Ben şahsen televizyonlarda ve radyolarda jeoloji ve jeofizik mühendislerinden ziyade, tamamıyla yukarıda bahsi geçen bu kişileri ve bunların itiraflarını, özeleştirilerini görmek istiyorum. Tüm bu kişiler acaba vicdanen rahat ve huzurlular mı? Sanki özellikle bu kişiler ortaya çıkmamak ve görünmemek için, yaptıkları soruşturulmasın diye ve özellikle ifşa edilmesin, ihmaller ve tabandan tavana örülmüş rüşvet çarkından söz edilmesin diye, özel bir çaba harcıyorlar.. .. ve sanki doğa ve doğayı araştıran jeoloji mühendisleri ise tek sorumlu gibi, asıl sorumlular ve suçluların üstleri kapansın, örtülsün diye öne çıkarılıyorlar. Jeolojiye felaket sonrası değil, felaket öncesi önem vermeliyiz. Aynen bir yurt savunmasında nasıl ordularımızı hazır tutuyorsak, deprem konusunda da yıllarca uyuyup, felaket sonrası birden uyanıp bolca jeoloji konuşmanın bir anlamı yoktur. Acil olarak ilk yapılması gerekeni Milli Eğitim Bakanlığımız derhal yapmalı ve en kısa zamanda ilköğretim ve lise müfredatına Jeoloji, Yer Bilimleri ya da Doğa Bilimleri başlıklı bir dersi mutlaka koymalıdır. Deprem ülkesi olan vatanımızı bu doğal felakete karşı korumanın birinci koşulu çocuklarımızı ve vatandaşlarımızı bu konularda bilinçlendirmektir. Bilinçli vatandaş sorgular, sorgulatır, ihmale, kayırmaya ve bu konudaki rüşvet çarkına, ölüm çarkına çomak sokar. SORUMLU NE DOĞA NE DE JEOLOG akınlarını, tüm birikimlerini birkaç saniye içinde yitirmiş insanlarla empati kurabilmek bile çok zor. Afetzedeler, belki kayıpları olmasa afetlerde sık olan olay yerini hızla terk edip daha güvenli bir yerlere gidebilme refleksini yaşama geçirebilecekler. Ama bu o kadar da kolay değil. Sanki lanetlenmiş bir yerde kalmak zorundalar. Belki olaydan saatler sonra hiçbir sıvı, gıda almadıklarını, üşüdüklerini, titrediklerini veya terlediklerini ancak mecalsiz kalınca hissetmeye başlayacaklar. İşte bu noktaya gelmeden devlet, ana şefkati ile afetzedeleri sarıp sarmalamalı, karnını doyurup, savunmasız olunan bu dönemde bulaşıcı hastalıklardan korumalı, temel gereksinimler karşılandıktan sora hızla psikolojik destek sunmalıdır. Afetlerde devletin birçok kurumu seferber olmakta, olağanüstü çalışmakta ama genellikle afetzedeler mutlu edilememektedir. Risk altındaki kişilerin iki katı çadır dağıtılmış olabilir ama çadır almayan hâlâ çok fazla kişi kalabilir. Risk altındaki afetzedelerin üç katı gıda, giysi vb dağıtılmış, ama bunlara ulaşabilen oranı çok düşük düzeyde kalabilir. Bu yazının yazarı iki afette koordinatörlük yapmış biri olarak, kilit noktaları şu şekilde saptamıştır: Afet sonu kurtarma çalışmaları sürdürülürken hızla şu süreç başlatılmalıdır (Önerilerin gerçekleşebilmesi için, afet öncesinde il içinde yapılacaklar bilinmeli, gerekli planlamalar afet öncesinden yaşama geçirilmeli. Hızla önceden belirlenmiş, altyapısı çadır kent kurmaya uygun alanlar, tuvalet, atık su bağlantıları, su, jeneratör, içmekullanma suyu, gerekli ilaç stoku, afetten etkilenmeyecek uydu haberleşmesi vb. alt yapıları hazır çadır kent ve kriz merkezi yerleri hazırlanmalı): *Ülke içinde bölgesel olarak stoklanan, biriki saatte afet yerine ulaşabilecek ve o bölgenin koşullarına uygun olan çadırlar afetten sonraki ilk 6 saat içinde kurulmuş, içinde oturulur hale getirilmiş, risk altındakilere hitap edecek sayıda ve düzeyde olmalıdır. *İkinci 6 saatte de tüm afetzedeler buralara yerleştirilmiş olmalı. Bu arada her türlü iklim koşuluna uyabilecek konteynırlar (ülke veya ülkeler stokundan) afet bölgesine hemen gönderilerek, en kısa sürede çadırların yerini almalı. Artık iş oldukça kolaylaşmıştır. Tüm kurumlar kendi işlerini yaparlarken, il sağlık kuruluşu derhal aktif sürveyans ekiplerini (ASE) oluşturmalı. 20 çadıra 1 ASE planlanmalı. Tüm gıda, giysi, ısınma, soğutma akla gelecek her türlü yapılandırılmış destek ve yardım malzemeleri kayıt altında çadır sorumlusuna ASE tarafından verilmeli. ASE çadıra gelince önce çadır sorumlusunun iletişim bilgileri alınır. Sırasıyla çadırda yaşayanların yaş ve cinsiyetleri, risk grupları, salgınları önlemek için 1.ishal 2. ateş 3. sarılık 4. döküntülü hastalığı olanlar kaydedilir. *İlk 6 saatte oluşturulup başında bir akademisyen enfeksiyon hastalıkları uzmanının olduğu referans laboratuvarına hastalar ambulansla gönderilir, gitmek istemeyenlerin tetkikleri ASE tarafından alınır ve referans laboratuvarına gönderilir. İshal ve sarılığı olanlar tuvaleti kullandıktan sonra tuvaletlere klor eriyiği dökülmelidir. Klor eriyiği, sabun vb malzeme. Bilindiği gibi afet sonu çıkaler de ASE tarafından her çadıra verilmeli. bilecek salgınlarda afette kaybedilenden çok daha fazla kayıp verilebilir. Afet sonu salgınlar genellikle afet öncesi var olan hastalıklardan kaynaklanmaktadır. Her yapılan kaydedilmeli. Bu arada diyaliz hastası vb. kronik hastalar da hizmeti planlayabilmek için kaydedilir. *ASE gerekenleri muayene ederek araçları ile getirilen ilaçlardan verebilmeli (kısa sürede çadır kent bünyesinde oluşturulacak ve sürekli orada kalacak olan sağlık birimi, ASE tarafından yapılmayan; eğitim, koruma, tanı ve tedavi hizmetlerini yürütecektir) , dağıtılan her malzeme, yapılan tüm işlemler ekip tarafından kaydedilir. *Her çadır içinde hijyen eğitimi (kısa zamanda psikolojik destek sağlanmalı) verilmelidir. Var ise önceden programları yüklenmiş (düşük kapasiteli bile olabilir) laptoplarla bu veriler çadırda girilir (bilgisayar yok ise önceden hazırlanmış formlar doldurulur). Gün sonunda her ekip yaptıklarını kriz merkezine sunmalıdır. Her gün yeni kayıtlar bir öncekinin üzerine eklenerek, her an kaç afetzedeye neler yapıldığının izlenebileceği bir veri tabanı da elde edilmiş olacaktır. İşin en can alıcı noktası, ilk 6 saatte tüm çadır kentlerin kurulması, ikinci 6 saatte tüm risk gruplarının buralara yerleştirilmeleri, ASE’lerinin tüm risk gruplarına ulaşabilecek düzeyde planlanması; kısacası en son hizmet alan afetzede, afetten sonra ilk 12 saatte bir çadırda olmalı; tüm gereksinimleri ASE tarafından karşılanmış, yapılan her işlem kayda geçmiş olmalı. Tabii ilk 12 saat içinde çadıra yerleştirme sürecinde su, gıda ve bazı yardımlar da yapılmalıdır. Çadır kentte kalmak istemeyen, evlerine yakın yerlerde kalmak isteyen kişilere verilen çadırlar da kaydedilerek “yapılandırılmış çadırlar dışındaki çadır bölgeleri” adı altında aynı çadır kentlerde olduğu gibi izlenmeli. En kısa zamanda rutin sağlık hizmetleri verilmeye başlanmalı. Sonuçta en geç 12 saat içinde tüm afetzedelerin tüm acil gereksinimleri karşılanmış, ilk eğitimler yapılmış, salgına karşı önlemler başlatılmış olmalıdır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle