24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP “Türkiye’de insanlar kobay olarak kullanılıyor olamaz” Başta Independent gazetesi gibi Batı medyasının önde gelen haber kaynaklarına göre çokuluslu dev ilaç şirketleri, araştırmalar maliyetlerini düşürmek amacıyla yeni ilaç denemelerini gelişmekte olan ülkelerdeki yoksul insanlar üzerinde sürdürüyor. 178 ülkede gerçekleştirilen 116.254 deneyde, insan kobayların kullanıldığının belirtildiği haberde, bunun yeni bir sömürgecilik şekli olduğu vurgulanıyor. Ancak görüşlerine başvurduğumuz Türk doktorları, Türkiye’de durumun Hindistan’daki gibi olmadığını, deneylerin daha sıkı bir denetim altında yürütüldüğünü söylüyor. Reyhan Oksay Mustafa Çetiner cetiner.m@superonline.com www.mustafacetiner.com TÜBA’nın 2003 yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde düzenlediği “Türkçe Tıp Terimleri Çalıştayı”, akademinin Türkçenin bilim dili olması çabalarına iyi bir örnek oluşturur. “Tenk Yu” Bir hekim arkadaşımdan dinlemiştim. Ülkemizde yabancı dil ile tıp eğitiminin başladığı yıllardan kalan bir öykü. Öğretim üyeleri, asistanlar ve öğrencilerin büyük bir hevesle İngilizce tıp eğitimi yapmaya çalıştığı yıllardan. O dönemlerde İngilizce eğitim isteklendirmesi öylesine yüksekmiş ki, hekimler hasta başında bile İngilizce konuşur, tartışır olmuşlar. Bir gün böyle hasta değerlendirmelerinden birinde profesörler, doçentler, araştırma görevlileri, öğrenciler hastanın başına toplanmış İngilizce olarak hastayı ve hastalığını tartışmaya başlamışlar. Hasta bildiğiniz kendi halinde bir vatandaş… Büyük bir panik halinde, kendisi hakkında konuşulduğunun farkında ama söylenenlerin tek kelimesini anlamadan başına çöreklenen beyaz önlüklü kalabalığı izliyormuş. Nihayet tartışma sona ermiş, hastaya tek kelime açıklama yapmadan hastayla ilgili bir takım tıbbi kararlar alınmış ve grup hastaya tek söz etmeden koğuşu terk etmiş. Grubun sonundaki en kıdemsiz araştırma görevlisi hekim, adamcağızın perişan haline acımış, çıkarken adama eğilip, Türkçe olarak “geçmiş olsun amca” demiş… Hastanın yanıtı beni çok güldürmüştü. Tenk yu”… “T Son günlerde yurtdışından hekim tartışması başlayalı beri bu hikâyeyi anımsayıp gülümsüyorum. Uzun yıllar yabancı dilde tıp eğitimi olmaz diye yazdım ben. Tıp eğitimi sırasında kendi diline yabancılaşan bir hekimin meslek yaşantısında hastalar ile olan ilişkisinde de zorluklar yaşayacağını düşünüyordum çünkü. Lise eğitimini tamamlayıp tıp fakültesine başlayan, zaten tamamen yabancısı olduğu bir teknik disiplinin Latince ağırlıklı terminolojisini anlamaya ve öğrenmeye çalışan bir gencin bunu yaparken ana dili dışında bir dil kullanmak zorunda olduğunu düşünün. Buna bir de öğretim üyelerinin kendi ana dilleri dışında bir dil ile eğitim yapmaya çalıştığını ekleyin. Bu işin zorluğunu daha iyi anlarsınız. Eski TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) bilim dili olarak Türkçe konusuna büyük önem verdi. TÜBA’nın 2003 yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde düzenlediği “Türkçe Tıp Terimleri Çalıştayı”, akademinin Türkçenin bilim dili olması çabalarına iyi bir örnek oluşturur. Nitekim Akademi bu çalıştayın ardından “Hekimlik ve Türkçe” isimli önemli bir kitap yayımladı. Geçmişteki bu tür çabalar büyük ölçüde başarısızlığa uğradı. Türkçe bir bilim dili olarak bilim insanlarımızın diline tam olarak yerleşemedi. Kimilerine göre bu tür çabalar ilk baştan başarısızlığa mahkumdu. Prof. Dr. İclal Ergenç’in sözleri bu tartışmanın belki de en kritik noktasıydı. “Hiçbir dil dizgesi, doğasından bilim dili değildir. Bir dilin bilim dili olmasının ön koşulu o dilin konuşulduğu toplumda bilim üretiminin var olmasıdır. “ Peki, bugün bilim üretecek olan üniversitelerde neler oluyor? Tıp Fakültelerinin kürsüleri boşalıyor, hekimler kaçıyorlar üniversitelerden… Hekimlerimizi “Türkçe” eğitelim derken, yabancı hekimler geliyor Türkiye’ye, dillerinden tam anlamadıkları, anlayamayacakları bizim insanlarımızı tedavi etmeye… “Hekimlik ve Türkçe” kitabını basan TÜBA’nın yerinde yeller esiyor… Melih Cevdet Anday diyor ki, “Bir yabancı dille elde edilen bilgi anadile mal edilmedikçe, o dilin konuşulduğu ülkede gerçek bir ilerleme, bir kalkınma gerçekleştirilemez.” Onun uyarısını dinler miyiz acaba, önemser miyiz, çabalar mıyız bir şeyleri değiştirmeye? Belki de en güvenlisi hiçbir şey yapmamak aslında ve hatta şöyle demeliyiz belki olup bitenlere? “Tenk yu” G azetenin haberine göre son 20 yıldır ilaç üreticileri ABD ilaç piyasaları için geliştirdikleri ilaçların faz III klinik denemelerini gelişmekte olan ülkelerdeki yoksul hastalar üzerinde gerçekleştiriyor. Bu deneyleri Üçüncü Dünya Ülkeleri’nde sürdürerek maliyetleri büyük ölçüde düşüren ilaç şirketleri için insanların ölmesi veya sakat kalması önem taşımıyor. Naturalnews (http://www.naturalnews.com/031109drugtrialsdevelopingnations.html) isimli kaynağa göre ise son yıllara kadar Amerikalılar için tasarlanan ilaçlar ya ABD’de ya da en kötüsü Avrupa ülkelerindeki hastalar üzerinde deneniyordu. 1990 yılına kadar ABD’de kullanılması düşünülen 271 ilaç, yabancı ülkelerde gerçekleştirildi. 2008 yılına gelindiğinde bu rakam 6.485’e çıktı. Amerikan Sağlık Enstitüsü veritabanına göre 2000 yılından sonra yabancı ülkelerde yapılan 58.788 deney, ABD dışındaki 173 ülkede gerçekleştirildi. Yalnızca 2008 yılında FDA’ya yeni ilaçlarla ilgili yapılan başvuruların %80’i yabancı ülkelerdeki klinik deneylerinden elde edilen verileri içeriyor. Kaldı ki bu rakamların gerçeği yansıtmıyor olması da büyük bir olasılık. Çünkü şirketler yurtdışında yaptıkları tüm deneyleri bildirmek zorunda değil. İlaç sanayiinin kalkınmakta olan ülke insanlarını tercih etmelerinin nedeni bu insanların çok fazla ilaç kullanmamış veya kullanmıyor olmaları. Bu insanlardan deneylerde daha iyi sonuç alınıyor. Ayrıca pek çok deneyde, deneklerin ilaçların kendilerini iyileştireceğine inandıkları ve bunun deneysel amaçlı olduğunun bilincinde olmadıkları belirtiliyor. Hastalardan alınan onay, bazı durumlarda yalnızca parmak izi veya “X” işareti ile geçerli oluyor. CBT 1287/15 18 Kasım 2011 dünyada yürütülen deney sayısı ülkelere göre belirtiliyor. Türkiye için bu sayı 893. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı öğretim görevlisi ve Klinik Araştırmalar Derneği Başkanı Prof. Dr. Hamdi Akan’dan Türkiye’de yürütülen yabancı kaynaklı araştırmalar hakkında bilgi aldık. Akan, söz konusu haberde, üzerinde durulması gereken tek konunun hastaların bilgilendirilmeden deneylere dahil edilmesi olduğunu söylüyor: “Hastaların bilgilendirilmeden deneylere dahil edilmesinin nedeni, Hindistan’da bu konudaki yasaların gevşekliğinden kaynaklanıyor olabilir. Oysa Türkiye’de durum farklı. Yasaların çok sıkı olduğunu söyleyemeyiz ama Etik Kurulu’nun bu alandaki denetimlerini de yabana atamayız. Avrupa İlaç Ajansı (EMA), FDA gibi kurumlar da bu ülkede etkili; hastalardan onay almadan faz III deneye hasta kabul edilmez.” Akan haberin Türkiye’de bu kadar ses getirmesinin nedenleri hakkında şöyle konuşuyor: “Bu tür haberlerin satınalınırlığı çok yüksektir. Independent’ta çıkan bu yazının Türk kamuoyunda da ilgiyle izlenmesi normal.” Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi ve VKV Amerikan Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı HABER TARTIŞMALI Prof. Dr. Önder Ergönül de bu konuda Prof. Akan Independent gazetesindeki haberde yer alan gibi düşünüyor: “Ülkemizdeki Sağlık Bakanlığı haritada (kaynak: www.clinicaltrials.gov) şu anda Etik Kurulu çok sağlıklı çalışmıyor olsa bile, bizdeki durum Hindistan’dan farklıdır. Kaldı ki ilaç şirketlerinin araştırmalarında yoksul ülkelerdeki hastaları kullanmaları Helsinki Deklarasyonuna aykırı. Bizler Kırım Kongo kanamalı Hastalığı ile ilgili ilaç çalışmalarımızda mevzuat ile ilgili engellerle karşılaştık. Örneğin randomize kontrollü çalışmaya izin vermediler. Bu ilaç FDA’dan onay almadı çünkü ABD’de bu hastalık yok.” Gelişmekte olan ülkelerde şu anda yürütülen faz III klinik deney sayısı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle