25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Twitter kullanırken de uyulması gereken kurallar var. Twitter Mahallesi’nin baskısı olarak değil; Twitter Semti’nin raconu olarak algılanırsa yararlı olabilecek kurallar! İlk kadın botanik doktorumuz Lütfiye Irmak Sara Akdik’le birlikte ülkemizin ilk kadın botanikçilerinden olan Lütfiye Irmak, botanikte doktora derecesi alan ilk bilim kadınıdır. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Twitter Raconu “Avukatımın twitter’deki tüm mesajları resen takip edeceğinin ve hakaret edenlere ceza ve tazminat davası açacağının bilinmesini isterim”. Bu bir twitter mesajı. Geçtiğimiz günlerde Twitter’da hesap açan ve vatandaşlarla iletişim içinde olmak isteyen ünlü bir belediye başkanının gönderdiği. İşin ilginci bunun göndermiş olduğu henüz sekizinci mesaj oluşu. Daha sekizinci mesajda nefret söylemine karşı böyle bir uyarıda bulunmak zorunda kalmış. Bundan önce göndermiş olduğu yedi mesaja bakıldığında üç tanesinin yine saygısızlığa karşı (daha yumuşak bir üslupta) uyarı niteliğinde olduğu görülebilir. Buna benzer örnekleri Twitter’da her geçen gün daha sık görmeye başladık. Tolerans ya da empati yok! Karşımızdakini anlamak adeta yasaklanmış! İşin ilginci kimin kimi takip edeceği sanki bireylerin kendisi tarafından değil de Twitter tarafından otomatik olarak belirleniyor da “Kaderim bu; madem çekiyorum o halde nefretimi içimde tutmayayım” ruh haliyle bu tür mesajlar oradan oraya gönderilip duruyor. Twitter ortamını da kirletmek ya da bozkıra çevirmek yerine onu olumlu bir iletişim ortamı haline getirmek mümkün. Bunun için uyulması gereken, pek de zor olmayan, kurallar var. Bunlardan bazılarını aşağıda derledim. Sadece bunlara bile uyulsa yeter: Derdinizi tek mesajda anlatın. Twitter’in özünde olan şey 140 karakterlik bir mesajda derdinizi anlatmaktır. Eğer bir mesaj derdinizi anlatmak için yeterli değilse, o derdi anlatacak yer Twitter değil demektir. Onun yerine bir blog açın. Mesajınızı bloga yazın. Twitter’dan o blogun link adresini yayınlayın. Nefret söyleminden kaçının. Takip ettiğiniz kişiye hakaret mesajları göndereceğinize onu takip etmekten vazgeçin (“unfollow”). Yayınladığınız mesaja hakaret içeren cevaplar geliyorsa onu gönderen kişileri bloke edin. Ne nefret söylemi dialogunu sürdürün, ne de gereksiz yere sinirlenin. Tabii bundan beslenen bir yapınız yoksa! Gerçek kimliğinizi kullanın. Twitter’da açtığınız hesap, gerçek adınızı ve kimliğinizi yansıtsın. Ne başkası adına sahte hesap açın, ne de kendi adınızı gizleyip rumuz kullanın. Ayrıca sizi yansıtacak bir profil resmi kullanın. Twitter’ın standard resmini değiştirin. Mesaj yönlendirme (RT) imkânını hassasiyetle kullanın. Ne size gelen her mesajı RT ile sizi takip edenlere gönderin; ne de hiçbirini göndermemezlik edin. Hoşunuza gittiği, faydalı olduğuna inandığınız sürece gelen mesajları takipçilerinize yönlendirebilirsiniz. Nefret söylemi ile RT birleştiğinde Twitter’daki sığlaşma kat kat artarak yayılıyor. Mesajlarınız değer katsın. Kendi yazıp göndereceğiniz mesajlar da sizi takip edenlere bir değer katmalı. Özellikle Twitter’ı yeni kullananlar o an yaşamakta oldukları her detayı mesajla göndermeyi değer katan bir unsur olarak görüyor. Twitter’a yeni iseniz en azından bu sendromdan çabuk kurtulmaya bakın. Çünkü değer katmıyor! Mesaj içeriğiniz net olsun. Özellikle link imkânı sayesinde Twitter mesajlarının içeriği kalitesizleşebiliyor. Örneğin “Bugün önemli birisi ile görüştüm” deyip görüşmenin içeriğiyle ilgili bir link yayınlamak yerine, “Bugün Cumhurbaşkanımızla görüştüm” deyip ilgili linki yayınlamak daha sağlıklıdır. Bu kuralları kimse icat etmedi; empoze de edemez. Sadece Twitter kullanıcılarının deneyimlerinden damıtılmış önemli değerlendirmeler bunlar. Konu “mahalle baskısı” olarak yorumlandığında ters bir şeymiş gibi geliyor; oysa “racon” olarak yorumlandığında kimse rahatsız olmuyor. O halde bunları da Twitter mahallesinin baskısı olarak değil, Twitter semtinin raconu olarak değerlendirmek gerekir. 12 Kasım 2010 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknoloji dergisinde yayımlanmış olan “İlk kadın botanikçimiz Sara Akdik” başlıklı yazıda, Lütfiye Irmak’tan da bahsetmiş ve onun Sara Akdik’le hemen hemen aynı zamanlarda İstanbul Üniversitesi’nde botanik çalışmalarına başladığını belirtmiştik. Fakat Lütfiye Irmak, Sara Akdik’ten önce, 1938 yılında Umumi Botanik Enstitüsü’nde Prof. Dr. Leo Brauner ‘in (18981974) yönetiminde doktora tezini hazırlaması nedeniyle, ülkemizde botanikte doktora derecesi alan ilk bilim kadını olmuştur. Lütfiye Irmak, 1910’da Çanakkale’nin Biga ilçesinde doğdu. Ailesinin İstanbul’a taşınmasından sonra iptidai mektebin dördüncü ve beşinci sınıflarını İstanbul’da Bezmiâlem İnas Sultanisi’nde okudu. İki yıl boyunca evde müzik dersi aldı. 1925’te kendi isteğiyle Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ne kaydettirildi. Katıldığı giriş sınavında genel bilgisi yeterli görüldüğünden, doğrudan kolejin lise hazırlık bölümüne kabul edildi. Kolejde okurken ana dal olarak tabiiyeyi seçen Lütfiye Irmak, 1931’de bu okuldan mezun olduktan sonra aynı yıl İstanbul Darülfünunu Fen Fakültesi Tabiiye Bölümü’ne kaydoldu. Burada eğitimini sürdürdüğü sırada Amerikan Kız Koleji’nde de biyoloji öğretmenliği yaptı. 1933 üniversite reformundan sonra Nebatat Enstitüsü’ne öğrenci asistan olarak alınmış ve 1934’te Tabiiye bölümünden mezun olunca da, aynı enstitüye asistan olarak atanmıştır. 1938’de Leo Brauner’in yönetiminde hazırladığı “Canlı Nebatat Hücrelerinin Şeker Permeabilitesi Üzerine İyonların Liyotropik Tesiri” adlı teziyle doktora derecesini almış ve 1939’da da baş asistanlığa yükseltilmiştir. 1943’te de “Su Permeabilitesinin Sıcaklık Katsayısı Hakkında Araştırmalar” başlıklı teziyle de doçent olmuştur. 1946’da üniversite tarafından ABD’deki Missouri Üniversitesi’ne gönderilen Irmak, burada “Research Associate’ olarak hücre fizyoloğu Dr. Mazia’nın yanında, bira mayası hücrelerinin kalsiyum metabolizması konusu üzerinde iki sömestr çalıştıktan sonra, 1947’de Yale Üniversitesi’nde bitki fizyoloğu P. Burkholder’in laboratuvarında çalışmalarına devam etmiştir. Sağlık sorunları nedeniyle 1948 yılı sonlarında Türkiye’ye dönmek zorunda kalan Irmak, 1950’de tedavi için gittiği Almanya’da Münih Üniversitesi Patoloji Enstitüsü’nde Prof. Dr. Huck’un laboratuvarında çalışmalar yapmış ve bu çalışmalarının sonuçlarını Türkiye’ye dönüşünde yayımlamıştır. Lütfiye Irmak, 1954’te Paris’te toplanan Uluslararası Botanik Kongresi’ne ve 1957’de İskoçya’da St.Andrews’te yapılan 9. Uluslararası Hücre Biyolojisi Kongresi’ne katılmıştır. 1958 yılında da İngiltere’de bir ay süreyle bilimsel araştırmalar yapmıştır. Bilimsel kariyeri ve çalışmalarını, hayatının en önemli gayesi edinmiş bulunan Lütfiye Irmak, ne yazık ki sağlık sorunlarının artması yüzünden 1961’de malulen emekliye ayrılmış ve 23 Şubat 1963’te de en verimli bir çağında iken Wilson hastalığından vefat etmiştir. Lütfiye Irmak’ın telif ve çeviri eserleri ile İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Mecmuası’nda, Biologi ve Türk Biyoloji Dergisi dergilerinde yayımlanmış makaleleri vardır. Özgün eseri olan Botanik Çalışmaları Kılavuzu (Sara Akdik ile birlikte) 1943’te, Leo Brauner’den çeviri eserler olan, Nebatların Metabolizma Fizyolojisi 1939’da, Nebatların Büyüme ve Hareket Fizyolojisi 1940’ta, Kriptogamların Sistematiği ve Evrimi ise 1946’da yayımlanmıştır. Yararlanılan Kaynaklar: Sevtap İshakoğluKadıoğlu; İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Tarihçesi (19001946), İstanbul Üniversitesi Yayını, 1998. Prof. Dr. Hüsnü Demiriz; Fen Fakültesi’nin Botanik Alanındaki Araştırmalara ve Öğretime Katkısı”, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde Çeşitli Fen Bilimi Dallarının Cumhuriyet Dönemindeki Gelişmesi ve Milletlerarası Bilime Katkısı (Ed: Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre), İstanbul Üniversitesi yayını, 1982. Lütfiye Irmak’ın yaşamı ve çalışmaları hakkında bilgi veren ve onun bir fotoğrafını ileten, Lütfiye Hanım’ın yakınları Sayın Oya Boyla’ya ve Sayın Prof. Dr. İnci Çilesiz’e çok teşekkür ederiz. PROF. DR.MEHMET TONER’İN ÇIĞIR AÇAN KANSER TESTİ: “Kanser, kronik hastalıklar sınıfına girecek! Harvard Üniversitesi’nden Biyomedikal Mühendisi Prof. Dr. Mehmet Toner ve ekibinin geliştirdiği kartvizit büyüklüğünde silikon bir mikroçip, kanda 1 milyar sağlıklı hücre içindeki tek bir kanserli hücreyi bile tespit edebiliyor. Toner, çipin son şekli ile 5 yıl içinde piyasaya çıkabileceğini öne sürüyor. Reyhan Oksay CBT 1243/ 12 14 Ocak 2011 A BD’nin Boston kentindeki Massachusetts General Hospital’ın BiyoMikroElektroMekanik Sistemler Merkezi’nin yöneticisi Prof. Dr. Mehmet Toner ve ekibinin geliştirdiği test, kanserle mücadelede çığır açacak. Johnson&Johnson ve Massachusetts General Hospital’in birlikte geliştirdiği test, kişiye özel tedavi açısından hastalar için büyük önem taşıyor. “Buluşumuz kanserin teşhis ve tedavisinde devrim yaratacak” diye konuşan Toner, “Kanseri kronik bir hastalık haline dönüştürme potansiyeli taşıyor, çünkü hastaları tek tek inceleyebi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle