17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan Bir zamanlar Allianoi derler bir kent varmış... Zekiye Yenen, mimarşehir plancı, Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi [email protected] www.tahirceylan.com Karbonun bütün yaşamı ayakta tutucu, yapışkan yaratıcılığı/yapıcılığı doğrultusunda, organizmanın da kendi içinde, karbonyoğun bileşikler üzerinden yarattığı özgün motivasyon kaynakları vardır. Y ıllar önce Antik Bergama (Pergamon) kentini, sağlık yerleşmesi Asklepion’u, ardından Bergama çarşısını gördüğümde bu kentin potansiyelleri, gelecekte sahip olabileceği prestijli konumu ile büyülenmiştim. İlgi alanım ve verdiğim derslerle ilgili olarak önce yerleşmeler tarihi açısından Pergamon’un ifade ettiklerini keşfetmeye başladım. 2005 yılından başlayarak Bergama, daha sonra Bakırçay Havzası araştırma ve çalışma konumuz oldu. Bu kez Allianoi ören yeri ile sarsıldım. Etkilendiğim başta gelen konu Antik Çağın egemen kentlerinden olan Pergamon’un, biri görüş alanı içinde en fazla bir saatlik yolculukla hastane yerleşmesi Asklepion’a, diğeri kuşkusuz yaya olarak en fazla bir günlük yolcu centivesensitization theory of addiction. Brain Res. Revs. 18:247291 1993 CBT 1226/ 7 17 Eylül 2010 lukla dinlenmehoş vakit geçirme yerleşmesi Allianoi’ye, yani iki önemli zenginliğe, donanıma, hizmet alanına… sahip olmasıydı. Günümüzde büyük kent yaşamı içinde gerçekten hayal gibi. Bergama’nın zenginlikleri bunlarla sınırlı değil: Bergama yine kısa mesafede erişilebilen Kozak Yaylası’nın da sahibi. Kozak yöresi fıstık çamı ile Bergama’nın diğer zenginlikleri gibi dünyada ilk sırada, sakladığı doğal güzellikler de eklenince ‘ulusal park’ olacak özgünlükte. Bergama’nın bu konumu Antik devir sonrasında Anadolu Selçukluları ve Osmanlı dönemlerinde de kentin bir yandan çevresine egemen olması, diğer yandan önemli sayıda kırsal yerleşmenin merkezi olması sonucunu getirmiş. Başka bir deyişle, Bergama tüm bu etkisi altındaki yerleşmelerin tarım için gerekli her türlü alet, tohumluk vb. zirai gereksinmelerinin karşılandığı, türlü eşyanın ve yiyecek maddesinin satıldığı, harman sonu düğünlerin kotarıldığı muhteşem bir üretim ve alışveriş merkezine, donanımlı bir çarşıya da sahip olmuş. Bakırçay sakinlerinin ve Bergama’nın bu nimetlerin ne denli farkında olabildikleri, olmalarının sağlandığı ise bu yazının yazılmasının nedeni. ‘Pergamon – Asklepion – Allianoi’ antik yerleşmeler üçlemesi, Kozak Yaylası ve Bergama Çarşısı’nı da içeren kentsel sit alanı, hep birlikte turizm ekonomisi açısından gezme – görme – hoş vakit geçirme – yeme içme… ve tarımsal, yöresel ürünleri sunma/satma potansiyeline sahip. Günümüzdeki durum ise; verimli tarım arazisinde yayılmayı pervasızca sürdüren, her ziyaretimizde tarımsal alandan bir miktar daha arazinin tüm bu özgünlüklerin ortaya çıktığı özel çevreye yakışmayan çirkinlikte yapılarla ve hesapsızca kentsel alana katıldığı, köyleri ile birleşmiş bir kent. Oysa, Allianoi Antik yerleşmesinin ve bu yerleşmenin bir kısım yapılarını da kullanarak kaplıca geleneği yaşatmayı sürdüren Paşa Ilıcası’nın ölüm fermanı olan baraj ile tarım alanlarında sulu tarım hedefleniyor. Bir an Bergama bir kenarda tutulup konuya Bakırçay Havzası bütünlüğünde bakıldığında; şu sorulara yanıt almak gerekiyor: • Baraj Gölü’nün kapasitesi kaç yılla sınırlıdır? • Baraj Gölü ne büyüklükte bir alana hizmet verecek? • Baraj Gölü’nün sulama imkânlarından yararlanacak nüfus büyüklüğü nedir? • Örneğin, GAP projesinden esirgenen, yani ekilecek ürün cinsi, değişik bir tür ise çevreye uygunluğu, bu türün tarımının köylü tarafından bilinir kılınması ve benzeri araştırma bu proje için yapılmış mı? • Pazar imkânları araştırması hazır mı? • Bakırçay Havzası; deltasındaki olası limana bağlanacak yeni hızlı ve ağır taşıt trafiği için düşünülen (!) karayolları ile parçalanırken; • Bakırçay, havzanın doğu kısmındaki sanayinin yarattığı kirliliği ovaya taşırken ve tarımsal alanlar Bergama’nın güneyindeki verimli tarım arazilerine kondurulan yeni organize sanayi bölgeleri ile parçalanmaya ve daha da kirlenmeye adayken.. bu yatırımın getirisi ne olacak? Bu yukarıda dile getirdiğimiz “ören yerleri – tarihi merkez – dinlenme alanları” organizasyonu ile elde edilebilecek kazanımlardan daha fazla bir getiri mi? Yani Bakırçay sakinleri yanlış sulama yapılmadığı varsayılarak bu baraj ile daha varlıklı olacaklar mı? Yaptığımız onca araştırmadan sonra, bu hesabın yapılmadığını biliyoruz. İyi bir pazarlama ile Kozak’ta (iklim koşulları izin verdiğince) Dünyamızın en kaliteli fıstığının üretiminin sürdürülmesinin Kozaklılar için kendileri tarafından altın madeni üretiminden dahi daha fazla ve sürekli gelir getireceği nasıl hesaplanmadı ya da bilinmesi istenmedi ise, sözkonusu baraj meselesinde de durum aynıdır. Bu yanlıştan dönülmez ise, kabaca otuz yıl sonra Bergama kentlisi ve köylüsü Dünya döndükçe yaşatılabilecek bir ayrıcalığın ve onun kazandıracağı statünün ve ekonomik getirinin “hayal” olduğunu kavrayacak... Motivasyon Dopamin, taşıdığı sekiz karbon molekülüyle, organizmayı gün boyu motive halde tutan, aşağıdan yukarıya çıkan ve beyin kabuğunda motor alanı uyaran yolaklarda çalışır. Bunların en önemlisi orta beyindeki mezensefalon denilen sahadaki ventral tegmental alan (VTA) dan kalkan dopamin yüklü hücreler, hipotalamustan geçerek akkümbens çekirdeğe, oradan da motor alana ulaşır. Bu, beyinde bilinen, en önemli arama (seeking) davranışı yönlendiricisi yolaktır, hipotalamustan geçtiği için doğrudan iştahla ilgilidir, arama davranışının güdülediği motivasyon bu nedenle hayvanlarda iştah olarak karşımıza çıkar. İştah bağlı motivasyon insanda “istemek” karşılığıdır ve “sevmek” karşılığı olanından farklıdır (Robinson 1993). İstemek karşılığı motivasyon, sahip olmak için motivasyon şeklinde de algılanabilir. Günümüzde özellikle gelişmiş ülkelerde her alana hakim bu motivasyon şekli, diğer motivasyon şeklini tümüyle silip süpürmüştür. Girişimcilik, daha üst pozisyona tırmanma, karşı cinsi elde etme, zengin olma hırsı şeklinde günlük hayatın içinde gördüğümüz motivasyon biçiminde, hedef alınan nesnenin yutulup yok edilmesi amaçlanır. O nesne uzakta bir hedef olarak durdukça, özne ona ulaşmak için her yolu dener, ulaştığı zaman da yutarak yok eder ve ardından yutulacak yeni hedef belirler. Eğer hedef özneden önce başka bir özne tarafından yutulursa, birinci özne ruhsal bir sorunla karşı karşıya kalır. Sevmek karşılığı olan motivasyonda ise yutmak değil, yaşatmak esası vardır. Kişi, hedeflediği nesne yaşadıkça, motive olur. Onun biraz daha iyi yaşaması eğer, kendi sayesine ise özne o zaman ek bir mutluluk duyar. Özne için en büyük mutluluk, nesnenin “onun sayesinde mutluyum” diyebilmesidir, bütün doğu felsefelerinin, özellikle tasavvufun hizmet ettiği anlayış budur. Sevmek karşılığı olan motivasyonda, girişimci, elde edici, istemeyi tutturan, yaratmak ve yapmak sonucunu doğuran motivasyondan tümüyle ayrı, hatta büsbütün ona karşı olarak, birisinin iştahına kurban gitmemek, güçlü bir istenmeye karşı direnmek, yutulmaya karşı gelmek, bütün yutulanlarla birlik olmak vardır. İştah/istemek karşılığı motivasyonu olup da güç sahibi olamayanların, güçlünün yanında durarak ondan pay kapma özelliği vardır. Bu son nokta şöyle önemlidir: Yutacak birisi güçlü birisidir. Yutulacak kişi bunu bilir ve yutulmadan onun yanında yutulmuş gibi durmak ister. Böylece onun gücünü paylaşmış, kendinde olmayan bir gücü kendisine transfer etmiş olur. Çekici bir eşi olup da kendisi o kadar yakışıklı olmayan erkeklerin eşlerinin etrafında pervane oldukları bilinir. Bu erkekler, eşlerinin güzelliği karşılığında toplumdan kendileri de bir ilgi görürler. Kendilerine bu kazanımı aktaran eşleri tarafından yutulmamak için(gücün yutucu etkisi bilinir) ona faydalı olmaya çaba gösterirler ki, bu kadar faydalı bir eşin yutulmasıyla kadın, kendisinin zarara uğrayacağını düşünüp, yutma işleminden vazgeçsin. Bu erkeklerin eşlerine tam itaati söz konusudur, dışarıda ekonomik bir imparatorluğu yöneten adamların evlendikleri bazı kadınlarca köleleştirilmeleri bu şekilde, “istemek” üzerinden yürüyen motivasyonla olur. Sevmek güdümündeki motivasyon ne kadar yaşam içgüdüsü kaynaklı ise, istemek karşılığı motivasyon da o kadar ölüm içgüdüsü bağlantılıdır. Çünkü bu kişilerin ancak, nesneleri yutarak, yani onlara yaşam hakkı tanımayarak kendi ölmüş hallerini kabullenebilecek bir yapıları vardır. Şunu demek istiyorum, bu kişiliklerin uç örneklerinde, etraflarındaki bütün nesnelerin kendi başlarına bir canının olmaması, hatta fantastik olarak kendi başına giden bir hayatın bile bulunmaması tercih edilir. Bu, canlıya tahammül edememek demekse eğer, insanın kendi ölümünden kaynaklanır; ben öldüysem eğer, benim ölümümü bana durmadan hatırlatan her canlı da ölsün. Her yerin ölü, her şeyin cansız olduğu yerde kimse ölümü bilmez. İstemek kökenli motivasyon onun için bu kadar canhıraş biçimde uğraşır, yaşamı sona ererken bile gözü hala yapmak, etmek, sahip olmak peşinde kalır, yoksa gerçek bir ölü olduğunun hemen farkına varır; sevgisizlik ölümdür zira. Robinson TE, Berridge KC, The neural basis of drug craving: An in
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle