Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Asıl Susurluk Balıkesir’den Susurluk’a geldik. Kentin ortasında bir kırmızı ışığa doğru yavaşladık. O sırada şoför ‘A! otobüsle araba kavga ediyorlar!’ dedi. Önümüzde koca bir lüks oto REJİMİN NİTELİĞİ Bugün Türkiye’de demokrasi olduğu söylenen rejim, büs küçük bir arabaya düpedüz hücum kentle ve araba ile kucak kucağa yaşayan kırsal kültür ediyordu. Sonra onu kenara sıkıştırmaktan mensuplarının kurduğu rejimdir. Osmanlı geri kalmışvazgeçti. Işığa doğru uzaklaştı. Kırmızı ışık lığı ile cumhuriyetin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonrata arka arkaya durdular. Burada ciddi bir ki geri kalmışlığının bileşenidir. Bu halk, Kurtuluş Savaşı’nı yapanların torunlarıdır. Bugünkü Türk toplumu Susurluk olayına tanık olduk. savaş görmedi. Cumhuriyet onları savaştan korudu. Fakat toplum geçmişi ile yaşamıyor. Marketi bakkala yeğlemiş köylü, telefonu ile yatan, otomobili ile evi arasında eşitlik kurmuş kentliler ne köylüdür, ne de softa. Bukalemun giysili bu insanları sözleriyle yönlendirdiklerini sananlar, hiçbir çelişkiyi sorgulamaya yanaşmıyor. K ırmızı ışığın yeşile döndüğü zaman yolu tıkayacaklarını düşünmeyen üç iri yarı adam otobüsten indi. Küçük arabanın yanına geldiler. Özel arabadaki vatandaş, Türk toplumunun trafikteki davranışından haberi olmayan biri olmalı ki pencereyi açıp hâlâ bir şeyler söylemeye devam ediyordu. Önde giden ‘yarma’ tipi vatandaş açık pencereden bir direkt çaktı. Yumruklar birbirini izliyordu. Arkadaki otomobilin kapısı açıldı, cesur bir kadın ‘yarmalara’ bağırmaya başladı. Ödevlerini görmüş olan kahramanlar biraz duraladı. Biz bu uygar trafik sahnesine ve araba kullananların ilkelliğine daha fazla dayanamayarak kurtarıcı yeşilde oradan uzaklaştık. Belki toplumsal ödevimizi tam yerine getirmedik. Ne var ki bu şiddet ve ilkelliği birleştiren olay beni çok etkiledi. Aklıma gelen ilk Susurluk ile bu ikinci Susurluk’u karşılaştırdım. Birinci Susurluk gelişmemiş bir demokrasi ve toplum güvenliği örgütlenmesi bağlamında, gelişmemiş bir bürokratik uygulamayı yansıtıyordu. Devletin güvenliği ile menfaat ağları arasındaki sakat ilişkiler de tesadüfen ortaya çıkmıştı. Bu her gün gazetelere yansıyan sayısız olayın tesadüfen eşelenmiş bir örneğiydi. Yukarıda anlattığım olay, Türk toplumunun kente inip, apartman ve otomobille müşerref olması aşamasının önemli bir özelliğidir. Özeti zorbalıktır. Apartman, otomobil, yağma ve zorbalık 1950’den bu yana Türkiye’nin çağdaşlaşma tarihinin simgesi olan ve varlıklarına yeterli duyarlı olmadığımız zehirli çiçeklerdir. Biz kenti uygarca yaşanan bir ortam olmaktan çıkardık. Gerçi değişme tarihi bir zorunluluktu. Fakat hiçbir bu halk ülkesinden çıkmadan dünyayı gördü. Önlerine televizyon diye bir alet ve o ekrandaki imajları çağdaşlık diye satan çığırtkanlar aracı ile kentli olduklarını sandılar. Bilmeden demokrat (!) ve çağdaş (!) oldular. Bugünkü Türk toplumu Atatürk ile Anadolu köylüsünün bileşenidir. Aydınlarının büyük çoğunluğu, dünya aydını değil Anadolu aydınıdır. Bunlar ülkenin geri kalmışlık statüsünü saptamaktadır. Kentlerde hiçbir şey öğrenmeden birkaç çarpık klişe ile lise mezunu olunabilir. Eski az öğrencili, çok hocalı üniversiteler yerine, çok öğrencili az hocalı üniversitelerimiz var. Bunlardan üniversitede okumuşlar değil, diplomalılar çıkar. Bu diplomalılarla kentlileşmekte zorluk çekenlerin toplumunda araba sahibi olmak en büyük toplumsal hobby’dir. Ulaşım bir mahalle kavgası niteliğine bürünmüştür. Ve uygar yaşamı tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. GÜVERCİN KÖFTESİNİN BİLEŞİMİ Lao Tzu’nun dediği gibi, bu toplum iyi ve kötünün, doğru ve yanlışın, çirkin ve güzelin bir birleşimidir. Bu karışımın performansı zekice tasarlanmış aşağıdaki hikâyede özetlenmiştir: İyi iş yapan bir aşçı dükkânı açan birisine arkadaşı sorar: Nasıl başardın? Yeni bir köfte formülü buldum. Güvercin köftesi yapıyorum. O kadar güvercin etini nereden buluyorsun? Biraz at eti karıştırıyorum. Ne kadar?’ Yarım güvercine, yarım at katıyorum. Türkiye’nin sorunu, kırsal bileşenin çağdaşlaşmış azınlık karşısındaki oranıdır. Türkiye’de çağdaşlaşmanın ni teliksel ve niceliksel parametrelerini sosyal bilimcilerimizden öğrenemedik. Belki bu bilgiler küçük bir uzman kulübünün üyeleri arasında kalıyor. Kuşaktan kuşağa neler intikal ediyor? Neler etmiyor? Gerçi uluslararası iletişimin çağdaş insanı yaratma süreci Türkiye’ye özgü değildir. Türk toplumu –ki Osmanlı ile Akdeniz, Yakındoğu ve Balkan insanları ve kültürleri simbiyosisidir hangi geleneksel kaliteleri, hangi çağdaş atılımları, hangi çağdaş dünya yorumu ile geleceğe hazırlanıyor? Türkiye dünyadan bağımsız yaşamıyor. Ve yaşayamaz. Fakat Afganistan, Yemen, Somali ya da Irak ve Pakistan gibi yaşamakla, Yunanistan ya da İspanya gibi bağımsız yaşamak aynı şeyler değil. Hiçbir toplum dünyada geçmişi ile yaşamıyor. Türkiye telefon teknolojisi üretmiyor. Teknolojide geridir. Bilgi üretmiyor. Dünya pazarında yeri olan bir kültürel üretimi yok gibi. İnsanın aklına sorular geliyor: Haendel’in Messia’sı ya da benzer bir musikiyi bu toplum kültürünün hangi köşesine yerleştireceksiniz? Toplum ve onu sözleriyle yönlendirdiklerini sananlar bu garip çelişkileri sorgulamaktan çok uzakta. Çünkü toplumu aldatmak daha kolay. Toplum iyisi ve kötüsü, aptalı ve zekisi, doğrusu yanlışı, okumuşu okumamışı ile bir bütün oluşturur. Hiçbir kötülük ya da hiçbir iyilik, gerileme ya da ilerleme toplumsal desteksiz gerçekleşmiyor. Fakat dünya tarihinin her döneminde bileşenler, en değişmez oldukları sanıldığı sırada, değişebilirler. Bu geri de gider, ileri de gider. Fakat ne sürekli geri, ne de sürekli ileri gitmez. Sevgili okuyucular, Kırsal toplumun günlük yaşamında apartman, otomobil, bilgisizlik, örgütlenememişlik ve zorbalığın ne kadar ağırlıklı olduğunu kendi deneyim ve gözlemlerinize dayanarak irdeleyin. Bizim insanımız fakir, inancı gereği kaderci, başına gelenlerin nedenini fazla kurcalamayan bir gelenekten kurtulamamıştır. Fakat zengin, etkili ve görkemli olduğu kadar tehditkâr bir dünyanın seyircisidir. Bu ulaşmayı arzuladığı dünyaya yetişmenin yolunu kestiremiyor. Çünkü bilgisizdir. Türk insanının kendini en güçlü sandığı zaman gaz pedalına bastığı zamandır. O sırada kendini dünya fatihi zannediyor. Arabasının Batı teknolojisi ile çalıştığı aklına gelmiyor. Bu, Anadolu’nun en ücra köşelerinden Ankara’nın göbeğine kadar aynıdır. Sorun dünyanın farkında olan iyi insanların inandırıcı çabalarının başarısına bağlıdır. Atatürk vatanın bütün kaleleri fethedilmiş olsa da bu ulusun zafer gücüne inanıyordu. Bu zafer, dünyadan önce kendini fethetmek anlamına geliyordu. Tayfun Akgül Matematik Dünyası Derginin bu yılın ikinci sayısı yayımlandı. Kapak konusu türev. Dergi iddialı: Türevi anlamayan lise öğrencisi kalmayacak! Bu sayıda matematiksel oyunlara özel olarak çok yer verilmiş. Oyunlar kuramının birçok önemli teoremi bu sayıda. Dergide, yine başta liselilerin ilgilenmesi gereken “matematik olimpiyatlari” köşesi var. Dergide abonelik kampanyası açtı. Editör Ali Nesin, “meslektaşlarıma da sesleniyorum: Lütfen öğrencilerinizi onların iyiliği için abone ettirin. Dergi 5 TL. Abonelik 16 TL. Toplu abonelik 12,5 TL. Bunlar zararına satışlar. Ama dergiyi desteklemek istiyorsanız Platin (100 TL), Altın (75 TL), Gümüş (50 TL) ve Bronz (25 TL) abone olarak dergiyi destekleyebilirsiniz. Bu arada artık bir blogumuz var. www.matematikdunyasi.org/blog/ Yazılarınızı, yorumlarınızı bekleriz. www.matematikdunyasi.org İçindekilerden seçmeler: Tosun Terzioğlu’yla Söyleşi; Zaman Makinesi Nasıl Yapılır? Stephen Hawking; Geniş Halk Yığınlarına Türev, Ali Nesin, Türev, Tanım ve Örnekler; Süreklilik ve Türev Aritmetiği; Sağdan ve Soldan Türev, Sonsuz Olan Türev; Artan ve Azalan Fonksiyonlar ve Türev; Ortalama Değer Teoremi; L’Hospital Kuralları; Sürekli Ama Türevi Olmayan Bir Fonksiyon Zafer Ercan; Diferansiyeller; Topoloji Her Şeyin Bir Sınırı Vardır Mehmet Kıral; Bir Deste Kâğıdı İkiye Bölme Oyunu.. CBT 1226/2 17 Eylül 2010