17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İNSAN EVRİMİ İLE İLGİLİ İKİ YENİ ÖNEMLİ BULGU 1Taş devrinden bu yana beynimiz küçülüyor Kimi görüşe göre iyi, kimine göre ise kötü. Son yapılan araştırmalar taş devrinden sonra beynimizin küçüldüğünü gösteriyor. İnsan evrimini inceleyen bilim insanları küçülen beynin olası nedenleri konusunda farklı görüşler ileri sürüyor. aş devrinden sonra insan iskeletinde ve kafatasında meydana gelen değişiklikleri inceleyen paleontologlar, son 20.000 yılda insanda beyin hacminin ortalama 1.500 cm3’ten 1.350 cm3’e düştüğünü keşfetti. Bu da beynin tenis topu büyüklüğündeki bir parçasını yitirdiği anlamına geliyor. Wisconsin Üniversitesi’nden antropolog Dr. John Hawks, beynimizin bu hızda küçülmeye devam etmesi durumunda yarım milyon yıl önce yaşayan Homo Erectus’un beyninin boyutlarına yaklaşacağını öne sürüyor. Tahminlere göre Homo Erectus beyni 1.100 cm3 hacmindeydi. İnsan beyninin küçülmesinin nedenlerini araştıran paleontologlar, gri maddede gözlenen bu erozyonun ne anlama geldiği konusunda çeşitli varsayımlar geliştiriyor. Öncelikle küçülen beyin Antropolog John Hawks kafatası örile birlikte insanların ginekleri topluyor derek aptallaştığını ileri sürenler olduğu gibi bunun tam tersini savunanlar da var. Londra Doğa Tarihi Müzesi’nden paleantropolog Christopher Stringer bu güne dek konuya gereken ilginin gösterilmediğini, bazı uzmanların göz ardı ettiğine veya önemsemediğine dikkat çekiyor. Oysa insan beyninin boyutları uygarlığın şekillenmesinde çok önemli bir rol oynamış olabilir. Küçüklen beyin ile ilgili varsayımlar kısaca şöyle: 2İnsanlığı birkaç yüzbin kişi kurtardı! İnsanlığı birkaç bir kaç yüzbin kişi kurtardıHomo sapiens’lerin ortaya çıkışından hemen sonra dünyamızı etkisi altına alan sert iklim koşulları, türümüzü yok olmanın eşiğine getirdi. İnsanoğlu, Afrika’nın güney kıyılarında hayatta kalmayı başaran çok küçük bir popülasyon sayesinde bugünlere ulaşabildi. Sayıları birkaç yüz kişiyi geçmeyen bu insanlar, Afrika’nın güney kıyılarında deniz ürünleri ve bölgeye özgü karbonhidrat bakımından zengin bitkilerle beslenerek hayatta kalabildiler . T nun her şeyi açıkladığına inanmıyor. Çünkü önceki 2 milyon yıl boyunca birden fazla ısınma ve soğuma dönemleri yaşanmasına karşın insan beyninin küçüldüğü görülmemiş. D TARIMIN ORTAYA ÇIKMASI: Beynin küçülmesini avcı/toplayıcı insanların tarım ile birlikte yerleşik düzene geçmesine bağlayan görüş ilk bakışta çelişkili gibi görünebilir. Toprağın ekilip biçilmesinin insanlar üzerindeki ilk etkisi, bu varsayıma göre yetersiz beslenme şeklinde kendini göstermiş olabilir. İlk çiftçiler yiyeceklerini topraktan elde etme konusunda yeterli beceriye sahip olmadıkları için yiyecekleri protein ve vitamin açısından zayıf kalmış ve beyinleri yeterince beslenememiş olabilir. Ne var ki çok sayıda antropolog bu görüşe kuşkuyla yaklaşıyor, çünkü tarım devrimi Güney Afrika ve Avustralya’ya çok geç gelmiş olmasına karşın, burada yaşayan insanların da beyinlerinin küçüldüğü tespit edilmiş. APTALLAŞMA KURAMI: Hiç kimsenin duymak istemeyeceği bu kuram insan beyninin küçülmesiyle insanların aptallaştığını ileri sürüyor. Missouri Üniversitesi’nden bilişsel gelişim uzmanı David Geary, yürüttüğü bir araştırmada beynin büyüklüğü ile popülasyon yoğunluğu arasında bir ilişki olduğunu ortaya çıkarttı. Popülasyon yoğunluğu düşük olduğu zaman kafatası büyür. Bu gözlem sonucunda Geary ve meslektaşı Drew Bailey şu sonuca vardı: Toplumlar yapısal olarak geliştikçe, beyin giderek küçülür, çünkü insanların hayatta kalmak için çok akıllı olmalarına gerek kalmaz. Hayatta kalmalarına yetecek kadar zekâsı olmayan insanlar, sosyal dayanışma kurumlarının yardımıyla yaşamlarını sürdürebilir. Aslında Geary bu varsayımı ile atalarımızın zekâ yönünden bizlerden çok üstün olduğunu söylemek istemiyor: “Eğer CroMagnon’ların modern çağımızın eğitim olanaklarına ve teknooyuncaklarına sahip olma şansları olsaydı bugün uygarlık çok farklı bir yerde olurdu. Unutmayın ki CroMagnon’lar kültürel patlamayı başlatmışlardı.” Geary yine de CroMagnon’ları üstün zekâlı veya parlak zekâlı olarak tanımlamaktan çekiniyor: “Atalarımız zekâ ve yaratıcılık açısından bizimle aynı düzeyde değillerdi, çünkü bizlerin sahip olduğu kültürel destekten yoksundu.” EQ KURAMI (Ensafalizasyon Katsayısı): Stringer’e göre genel kural şöyle: “Kemikler ne kadar fazla miktarda kas taşırsa, bu kas kütlesini kontrol eden beynin de o kadar büyük olması gerekir.” Örnek olarak gösterilen fil beyni insan beyninden 4 misli büyüktür. Bu bağlamda 30.000 yıl önce yaşayan Neanderthal’lerin beyninin daha büyük olması normaldir. Neanderthal’ler ile aynı dönemde yaşayan bugünkü insan türü boyut olarak daha küçüktü. Son yapılan araştırmalara göre modern dönemde insan beyni, vücuduna oranla daha hızlı bir şekilde küçülüyor. Uzmanlar bu orantısızlığı şöyle açıklıyor: Beynin gelişim sistemine bağlı olarak DNA’mızın üzerinde çeşitli uyum mutasyonları birikim yaptığı için beyin küçülmüş olsa dahi, beynin içsel bağlantıları daha verimli çalışıyor. CBT 1226/10 17 Eylül 2010 fazla işlevsel olmasına karşın, gelişimi daha uzun zaman alıyor ve daha fazla enerji tüketiyor. Hawks bu soruna çözüm olarak evrimin en az enerji ile çalışan zeki bir beynin gelişimini teşvik ettiğini söylüyor. Evrim, böyle bir ürünü ortaya çıkartmak için nadir görülen yararlı mutasyonlara ihtiyaç duyuyor. Hawks bunun nasıl olduğunu şöyle açıklıyor: “20.000 ile 10.000 yıl önce nüfus arttıkça genetik havuz büyüdü. Böylece bu tür yararlı mutasyonların ortaya çıkma şansı arttı. İşte bu nedenle hayvan besicileri sağlıklı bir nesil elde etmek için büyük sürüler yetiştirir. Böylece istenilen bir özelliği elde etmek için uzun süre beklemek zorunda kalmazlar.” İşte son 20.000 yılda beyinle ilgili DNA mutasyonlarının ortaya çıkmasıyla beyin küçülmekle birlikte bilişsel yeteneği aynı oranda arttıyor. ünya nüfusunun 7 milyara yaklaştığı şu günlerde Homo sapiens’lerin bir zamanlar soyunun tükenmek olduğuna inanmak zor. Ancak bugünkü modern insanın DNA’larının inceleyen bilim insanları, atalarımızın geçmişte gerçekten çok ciddi bir yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını keşfettiler. İnsanın ortaya çıkışı ve yok oluş tehlikesinin tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmamasına karşın, bilim insanları fosil kayıtlarından yola çıkarak atalarımızın bundan 195.000 yıl öncesinde Afrika’da ortaya çıktığını tahmin ediyor. O dönemde iklim ılıman ve yiyecekler boldu. Kısaca yaşam keyifliydi. Ancak 195.000 yıl öncesinden başlayarak koşullar sertleşmeye başladı. Gezegen, Deniz İzotop Dönemi 6 (Marin Isotope Stage 6MIS6) adı verilen buzul devrine girdi ve bu dönem 123.000 yıl öncesine kadar devam etti. MIS6 döneminde Afrika’da geçerli olan çevresel koşullar ile ilgili ayrıntılı bilgi yok, ancak daha sonraki, daha iyi bilinen buzul dönemlerinden yola çıkan iklim bilimciler, MIS6’da iklimin çok soğuk, çok kurak ve kıtanın büyük bir kısmının çöllerle kaplanmış olduğunu tahmin ediyor. Öyle ki karasal bölgenin büyük bir kısmı insanların yaşamlarını sürdürmesine izin vermeyecek kadar çoraktı. Dolayısıyla gezegen, buzullarla kaplanırken insan sayısı tehlikeli bir şekilde azalıyordu. Yaklaşık 10.000 kişiden geriye yalnızca birkaç yüz kişi kalmıştı. Son yıllarda yapılan genetik çalışmalar bu darboğazın ne zaman yaşandığı ve geride kaç kişinin kaldığı sorusuna farklı yanıtlar vermesine karşın, hepsi bir noktada birleşiyor: Bugün hayatta olan herkes, bu buzul döneminde Afrika’nın korunaklı bir bölgesinde hayatta kalmayı başarmış insanlardan türemiştir. Afrika’nın Pinnacle Point bölgesinin dışında yaşayan H. sapiens’lerin hayatta kalma şansı çok azalmıştı, çünkü toplayıp avladıkları bitki ve hayvan türleri kuraklık ve soğuğa bağlı olarak yok olmuştu. DENİZ KIYISINDAKİ BEREKETLİ TOPRAKLAR Hayatta kalmayı kolaylaştıran koşullar açısından Afrika’nın güney ucunu bu kadar cazip kılan neydi? Büyük bir olasılıkla başka hiçbir yerde görülmeyen bitki ve hayvan kombinasyonuydu. Bitki örtüsü açısından bu PP13B adı verilen mağarada yapılan kazılarda bilim insanları kabuklu deniz hayvanı ince kıyı parçası dünyanın en zengin florasına sahiptir. Cape fosillerini araştırıyor Floral Bölgesi olarak bilinen 90.000 km2’lik kıyı şeridi 9.000 tiriyor ve dış etmenlere karşı yalıtıyorlar; daha sonra sıcaklığı 350 debitki türüne sahiptir; bunların %64’ü yalnızca bu bölgeye özgüdür. Avcı receye (santigrat) kadar çıkartıp o düzeyde bir süre tutup, sonra yavaş toplayıcı topluluklar için çok zengin besin değeri olan geofitler ((Yun. yavaş düşürmeyi akıl edebiliyorlardı. Soğuk iklimlerde yaşayan geo: dünya, yer; phyton: bitki tomurcukları toprak altında korunan yumNeanterthal’ler bu tekniği geliştiremedikleri için yok olmuşlardı. rulu bitkiler) buranın en yaygın bitkileridir. Geofitler günümüzün avcıtoplayıcı toplulukları için çok önemli bir besin kaynağıdır. Bu bitkilerin SANATSAL EĞİLİMLER en büyük üstünlüğü karbonhidrat içeriğinin çok zengin olması ve topTeknolojik açıdan oldukça becerikli olan Pinnacle Poin’in sakinrak üzerindeki bitkilerden farklı olarak toprağın altında tehlikelere karleri ayrıca sanatsal faalişı daha iyi korunmuş olmalarıdır. Cape Floral Bölgesi’nde bulunan geoyetlerde de bulunuyorfitlerin diğer bölgelerdekilerden bir farkı da düşük lif içeriğine sahip ollardı. PP13B’nin en derin maları ve çocuklar tarafından da kolayca sindirilebilmeleridir. katmanlarında bilim inBu kıyı şeridi, bitki örtüsünün zenginliğinin yanı sıra protein açısanları kırmızı aşı boyalı sından da zengin deniz kabuklularına sahiptir. Açık denizde fışkıran so(demir oksit) parça bulğuk Benguela kaynak sularının sıcak Agulhas akıntısı ile karışması sodular. Bunların sembonucu oluşan soğuksıcak girdaplar zengin su kabuklularının üremesi için lik anlamlar taşıdığı ve inideal bir ortam sağlar. Su kabukluları, protein ve omega3 asitleri açısanların sosyal kimliğine sından çok zengindir. Geofitlerde olduğu gibi soğuk ve kurak iklim koilişkin bilgi içerdiği koşulları su kabuklularının sayısını azaltmak şöyle dursun, çoğalmalarını nusunda görüş birliğine tetikleyen bir etkendir. vardılar. 110.000 yıl öncesine dayanan buluntuMALZEMEYİ İŞLEYEN ZEKÂ ların estetik kaygılarla Su kabuklularından protein, geofitlerden karbonhidrat ihtiyaçlarıüretilmiş ya da toplanmış Mağarada bulunan taşlardan, ilk insanların ateş kullanı gideren az sayıdaki H.sapiens kadını, erkeklerden bağımsız olarak kenolması çok büyük bir ola narak taşların kalitesini arttırdığı anlaşılıyor. di başlarına beslenme ve çocuklarını besleme şansına kavuşmuş oldusılıktı. Uzmanlara göre, lar. Ayrıca yiyeceklerin kolayca elde dilmesi kadınların üreme yetebuluntuların arasındaki dekoratif deniz kabukları insanların denizin verneklerinin de artmasına yol açmıştı. diği nimetler karşısında duyduğu minnet duygusunu temsil ediyordu. Bu bölgede gelgit olaylarının yaşanması kabuklu deniz hayvanlarıÖncelikle türümüzün ortaya çıkışı ile yaratıcılığın ortaya çıkışı aranın avlanmasını da kolaylaştırmıştı. Ay takvimini izleme becerisini kasında sanıldığı kadar uzun bir süre geçmemiş olduğu anlaşılıyor. zanan bölge sakinleri, suların çekildiği dönemlerde kıyıya vuran canlıÖrneğin çalışmalarını Güney Afrika’da sürdüren arkeolog Ian Watts, ları kolayca toplayabildiler. 120 yıl öncesine dayanan yüzlerce aşı boyalı dekoratif eşyayı gün ışığıPinnacle Point’in 164.000 yıl önceki sakinlerinin tek becerisi ayakna çıkartmıştı. Pinnacle Point’teki buluntularla benzerlikler taşıyan bu larına kadar gelen kabukluları avlamak değildi. PP13B mağarasında ayeşyalar, modern insanın bilişsel yeteneklerinin doğuşu olarak değerrıca taştan yapılmış küçük boyda bıçakların bulunmuş olması, bu inlendiriliyor. Dolayısıyla türümüzün bilişsel yaratıcılığı ile anatomik gesanların teknolojik knowhow açısından da oldukça donanımlı olduğunu lişimi arasında uzun bir sürenin geçmediği anlaşılıyor. gösteriyor. Kuartzit adı verilen kayalar işlenmesi çok zor olduğu için döGüney Afrika’nın bereketli topraklarında yaşamış olan bu birkaç yüz nem insanının bu kayaları şekillendirmek için silkret adı verilen sert kakişinin gezegenimizde yaşayan herkesin atası olma olasılığı çok yüksek. yadan yararlanmış olduklarını düşündürüyor. Ne var ki kazı alanında buGenetik, fosil ve arkeolojik kayıtlara göre Afrika’dan ilk insan gölunan silkretlerin doğada bulunanlardan renk ve parlaklık açısından farkçü 50.000 yıl önce başlamış olabilir. Ancak insanları bu göçe neyin zorlı olması, taşın bir çeşit işlemden geçmiş olduğunu düşündürdüğü için ladığı henüz bilinmiyor. Kaldı ki MIS6 döneminin sonunda Afrika’daki arkeologlar, taşın nasıl bu hale gelmiş olduğunu araştırdılar. Sonuçta taşH. apiens’lerin yalnızca Pinnacle Point’te yaşayanlar ile sınırlı kalıp kalların ateşe tutulup ısıl işlemden geçmiş olduğu anlaşıldı. Bütün bunlar madığı da tam olarak bilinmiyor. Dolayısıyla bilim insanlarının hedeuzmanlara göre iki şeye işaret ediyordu: fi, MIS6 döneminin sert koşullarından kurtulmak için Afrika’daki diİnsanlar hammaddeyi kullanışlı hale getirmek için işlemden geğer korunaklı bölgelerine sığınan başka grupların bulunup bulunmadıçirmeyi akıl edebiliyorlardı ğını araştırmak. İnsanlar birbirini izleyen zincirleme süreçler geliştirip, uygulayaTürkçesi: Reyhan Oksay biliyorlardı. Örneğin kumun içinde çukurlar açıp silkreti içine yerleşKaynak: Scientific American, Ağustos 2010 1990’LARDA BAŞLAYAN TARTIŞMA İnsan nüfusundaki bu azalmanın yaşandığı darboğazın tarihi ile ilgili tartışmalar ilk kez 1990’lı yıllarda başladı. Genetik bilimciler bugünkü insanın diğer türlere oranla çok az genetik çeşitlilik içerdiğini o yıllarda tespit etmişti. Dolayısıyla bunların küçük bir bölgede yaşamış olan bir gruptan türemiş olmaları çok büyük bir olasılıktı. Peki, bu küçük grup nerede yaşamış olabilirdi? O dönemde çok az sayıda bölgenin, avcı/toplayıcı atalarımızı barındırmaya yetecek doğal kaynaklara sahip olmasından hareketle, paleoantropologlar bu ideal bölgenin neresi olabileceği konusunda varsayımlar üretmeye başladılar. Arizona State Üniversitesi’nden İnsan Evrimi ve Sosyal Değişiklikler Bölümü’nden profesör Curtis W. Marean, bu bağlamda Afrika’nın güney sahillerinin en uygun mekân olabileceğini düşünüyordu. Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü, gelgit olaylarına bağlı olarak deniz ürünlerinin kolayca avlanabilir olduğu bu bölgenin ideal bir sığınma noktası olduğuna karar veren Marean, bölgeye giderek MIS6 dönemi ile ilgili kalıntıları yerinde araştırmaya başladı. 1999 yılında Marean ve Güney Afrikalı meslektaşı Peter Nissen, Afrika’nın Hint Okyanusu kıyılarındaki Pinnacle Point denilen bölgedeki mağaralardan birinin sığınmak için çok uygun olduğuna karar verdiler. Deniz seviyesinden yüksekteki ve gelgit hareketlerinin uzağındaki bu mağaraya kısaca PP13B adını verdiler. Keşif ekibi burayı seçmekte ne kadar isabetli bir karar vermiş olduklarını kısa süre içinde anladılar. Yılların biriktirmiş olduğu tortulların altında taştan yapılmış aletler ve ocak kalıntıları bulundu. Bu önemli keşif, kazı ekibini çevre mağaralarını da araştırmaya itti. Bu mağaralarda bulunan eşyalar yaklaşık 164.000 ve 35.000 yıl öncesinde insanların yaşamak için neler yaptığına ilişkin çok değerli bilgiler içeriyordu. Bu keşif ayrıca bilişsel modernitenin anatomik moderniteden çok sonra ortaya çıktığı görüşünü de çürütmüş oldu. İnsanların sanılandan çok önce yaratıcı zekâ gerektiren davranışlar sergiledikleri böylece anlaşılmış oldu. BEYNİN ENERJİ TALEBİ: Bronz çağında başlayarak Avrupa’da yaşamış insanların kafataslarını inceleyen Hawks, beyin ile enerji talebi arasında bir ilişki olduğunu ileri sürüyor. Hawks’a göre beyin tükettiğimiz enerjinin %20’sini emiyor. Büyük beyin tahminen daha CBT 1226/11 17 Eylül 2010 KÜRESEL ISINMA: Bilim insanları Dünya’da ısınma eğiliminin 20.000 yıl önce başladığına dikkat çekiyor. Kütlesi daha fazla olan vücutlar ısıyı içlerinde daha iyi koruyabildikleri için soğuk havalarda daha rahat yaşar. Gezegen ısındıkça doğal seçilim, tercihini gövdesi daha küçük olan canlılardan yana kullanır. Dolayısıyla sıcaklık arttıkça iskeletler ve kafatasları küçülür. Stringer bu süreçte beyinlerin de küçüldüğünü düşünse bile, bu SALDIRGANLIK EĞİLİMİ: Harvard Üniversitesi’nden primatolog Richard Wrangham ise insan beyninin küçülmesi ile saldırganlık arasında bir bağlantı kuruyor. Wrangham’a göre doğal seçilim, saldırganlığı azaltmak için tercihini vücuduna oranla daha yavaş gelişen beyinlerden yana kullanıyor. Bundan 100.000 yıl önce saldırganlık eğilimi fazla olan bireylerin toplum tarafından dışlanması ve cezalandırılması saldırganlığın istenilmeyen bir özellik olarak ortaya çıkmasına yol açtı. Bunun için de evrimsel gelişim insan beyninin küçük kalmasına zemin hazırladı. Wrangham bu varsayımına örnek olarak büyük beyinli kurtları ve köpekleri gösteriyor. Kurtlar sorunlarını saldırganlık yoluyla çözümlerken daha küçük beyne sahip olan köpekler insanlardan yararlanarak çözüme ulaşıyor. Türkçesi: Reyhan Oksay Kaynak: Discover Magazine, Eylül 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle