24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR GÜNEŞ’TEN DAHA SICAK KORONA İNCELENECEK Amerikan uzay ajansı NASA, “Solar Probe Plus” (SPP) projesi için araştırma uydusu planlıyor. Misyonun iki hedefi var. Birincisi Güneş rüzgârlarındaki parçacık hızlanmasını araştırmak. İkincisi ise Güneş atmosferindeki dış tabaka olan koronanın niçin görünen Güneş yüzeyinden beş milyon misli daha sıcak olduğunu yanıtlamak. Araştırma uydusu ilk kez Güneş’in atmosferine girerek Güneş’e 695.700 km yakalaşacak. Otomobil büyüklüğündeki uydu bu görevi sırasında en az 1400 santigrat dereceye dayanması gerekiyor. Bu amaçla sıcaklık kalkanı ile koruncak olan SPP karbon ve kompozit malzemelerle de kaplanacak. Ekipten Lika Guhathakurta, insanoğlu Güneş’i ilk kez “dokunacak, tadacak ve koklayacak” diye açıklıyor misyonu. Yeni uydu çeşitli ölçüm enstrümanları, parçacık toplayıcısı ve üçboyutlu kamerayla donatılacak. Güneş’in atmosferi, görünür fotosferden (Güneş’in yüzeyi), bunun üzerindeki kromosferden ve koronadan oluşur. Altta kalan korona Güneş’in üzerinden çok daha kızgındır. Bilim insanlarına göre bu durum korona dahilindeki düşük gaz yoğunluğu ve kuvvetli manyetizmayla ilgili. 2018 yılından önce gerçekleştirilmesi istenilen projenin 180 milyon dolara mal olacağı tahmin ediliyor. rülmüş. (“Stress” dergisi) Araştırmacılar, insanların yaşam biçimlerini değiştirerek stresten uzaklaştıklarında kalp enfarktüsünden korunabileceklerine inanıyor. prekambriyum döneminde denizlerdeki yaşama uyum sağlama sırasında geliştiğini biliyoruz, diyor bilim adamı. Araştırmadan sorumlu bilim insanı Raju Tomer, büyük beynin kökenini araştırırken, halkalı deniz solucanının, koku ve diğer duyu uyarımlarının işlenmesinden sorumlu, genelde çanak, sap ve birkaç loptan oluşan beyin bölgesini ayrıntılı bir şekilde incelemiş. Tomer bu amaçta bilim insanlarına birleşik dokuda çok sayıda geni inceleyerek hangi genin aynı hücre tiplerinde etkin olduğunu gösteren yeni bir teknikten (PrimR) yararlanmış. Her hücrenin moleküler parmak izini belirleyerek, incelenen her geni hücre tipiyle bağlamayı başarmış. Deniz solucanı beyninin gelişimini, omurgalıların verileriyle karşılaştırınca da, solucan beyninin evrim tarihinde büyük beyinle ortak bir ataya sahip olması gerektiği sonucuna varmış. Birbirinden bağımsız olarak gelişmiş olmaları büyük benzerlik nedeniyle olanaksız diyen bilim insanlarına göre, bu ilkel yapı büyük bir olasılıkla, kokuyu algılayıp işleyen ve aynı zamanda hareketleri kontrol eden hücrelerin yoğun bir şekilde bir arada toplanmasından ibaretti. İlkel canlılar besinleri koku duyusuyla bulduktan sonra bu bilgileri öncü büyük beyinle işleyip, deniz dibinde besine doğru hareket ediyorlardı. Bir olasılıkla da bu deneyimden öğrenmenin eski bir biçiminde yararlanıyorlardı. boyu yaşayan Nubiyalılar olmalı diyor Emory Üniversitesi araştırmacısı George Armelagos. Bilim adamının asıl amacı mumyalardaki osteoporozu araştırmaktı. Antibiyotik 1928 yılında penisilinin bulunuşuyla üretilmeye başlanmıştı. Ancak son bulgular insanların bakteriler hakkında hiçbir bilgisi olmadan, enfeksiyonlarla nasıl mücadele edileceğini bildiklerini gösteriyor. Tetracyclin 1948’ten itibaren antibiyotik ailesine katıldı. Bilim insanları şu sıralar eski Nubiya halkının hangi dozda antibiyotik aldığını bulmaya çalışıyorlar. BEYNİN EVRİMİ YENİDEN YAZILACAK İnsanoğlu beyninin en gelişkin bölümü olan büyük beyne sahip olmasaydı ne sanat, ne edebiyat ne de bilim yapabilirdi. Peki ama büyük beyin evrim sürecinde nasıl gelişip biçimlendi? Alman bilim insanları kısa bir sü KARINCALAR, AĞAÇLARI FİLDEN KORUYOR Filler hortumlarına karınca gelmesinden nefret eder. Doğu Afrika savanlarında yaşayan filler bu nedenle bölgede yetişen bir akasya Solda: Platynereis beyninin, 36 farklı hayvanın mikroskop görüntüsünün bir araya getirilmesiyle elde edilen rekonstrüksiyonu. Sağdaki resim bu beyindeki etkin genler. Bu tasarım, 48 saatlik deniz solucanı larvasının beyniyle örtüşmekte. SAÇTA ENFARKTÜS İZLERİ Uzun vadeli stres ve buna bağlı kalp enfarktüs riski saçlardan okunabiliyor. Western O n t a r i o Üniversitesi bilim insanları, stres hormonu kortizolün tıpkı kokain gibi saçlarda biriktiğini saptadılar. Araştırmacılar kalp enfarktüsü geçiren hastaların saçlarında daha yüksek seviyede kortizol bulmuşlar. Bugüne kadar işyerinde stres, ilişki veya parasal sorunların geçmişi doğrudan doğruya ölçülemiyordu. Fakat Gideon Koren ve Stan Van Uum, şimdi kortizolu üç santimlik insan saçında tespit ettiler. Söz konusu hormon şimdiye dek sadece kanda, idrarda ve tükürükte saptanabiliyordu ki buralardan da kısa süre içinde yok oluyordu. İnsan saçı ayda yaklaşık olarak bir santim kadar büyüdüğü için, araştırmacılar üç santimlik saçta, incelemeden üç ay önce biriken stres hormonunu görebiliyor. Bilim insanları kalp enfarktüsü geçiren 56 erkekten üçer santimlik saç örneği incelerken bunları başka nedenlerden dolayı hastaneye yatan diğer 56 erkekten alınan saç örnekleriyle karşılaştırmışlar. Kalp enfarktüsü geçiren erkeklerin saçlarında daha fazla kortizol biriktiği gö re önce beklenmedik bir keşif yaptı. Bizim büyük beynimizin benzeri toprak solucanının uzak bir akrabası olan halkalı deniz solucanında (Platynereis dumerilii) bulundu. Avrupa Moleküler Biyoloji Laboratuvarı’nda elde edilen sonuçlar, en eski gelişkin beyin bölgelerinin görünümleri ve görevleri hakkında bilgi vermekte. Aslında evrim biyolojisi açısından bakıldığında büyük beynimizi diğer omurgalılarla paylaştığımız biliniyordu, ama omurgasız atalarımızdaki erken evrim belirsizdi. Hatta bize en yakın omurgasız olan neşter balığında (Alepisaurus ferox) bile büyük beyne benzer beyin yapısı saptanmamıştı. Fakat bilim insanları şimdi deniz solucanında omurgalı hayvanların büyük beynine benzeyen ve ortak kökene işaret eden beyin yapıları saptadılar. Bulgu, insan ve solucanın evrim çizgisinin yaklaşık olarak 600 milyon yıl önce birbirinden ayrılmış olması nedeniyle araştırmacıları şaşırttı. Sonuçlar iki açıdan şaşırtıcı, diyor Detlev Arendt “Cell” dergisinde. Büyük beyin sanılandan çok daha eski, olasılıklı gelişkin hayvanlarla aynı yaşta. Ve artık bu özel yapının 2000 YIL ÖNCE ANTİBİYOTİK KULLANIMI Amerikalı bilim insanları Afrika’da bulunan mumyalarda yüksek oranda Tetracylinen saptadılar. Araştırmacılar bu antibiyotiğin biranın içinde bulunduğunu düşünüyorlar. Bu kokteyli neredeyse halkın tümü hatta çocuklar bile içmiş. Bu antibiyotikten ilk olarak yararlananlar Güney Sudan’da Nil (Acacia drepanolobium) ağacından uzak duruyorlar. Çünkü bu dikenli ağaçlarda yaşayan karıncalar, fillerin hortumlarında toplanarak hayvanları rahatsız ediyorlar. Ve bu şekilde de akasyaları koruyorlar diyor Kenya Mpala Araştırma Merkezi’nden Todd Palmer, Current Biology dergisinde. Bilim adamı karıncaları ağaçtan uzaklaştırdığında filler yaprakları yemeğe başlamışlar. Bu açıdan bakıldığında karıncaların yaşadıkları ekosistem üzerinde etkili olduğu düşünülebilir. Öyle ki karıncalar davranışlarıyla savanların kalıcı olmasında rol oynamış olabilirler. Ancak altı metre kadar büyüyen ağaçların yapraklarını yiyen zürafalar karıncalardan hiç rahatsız olmuyorlar. Zürafalar karıncaları uzun dilleriyle “silip atıyorlar” diyor Palmer. Bilimsel adı Acacia drepanolobium olar akasyalar alçak fundalıklardır. Rüzgâr estiğinde bitkinin boşluklarında ıslık sesleri oluşur. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma KÜRESEL ISINMA ETÇİL MEMELİLERİ DE KÜÇÜLTMÜŞ 55 milyon yıl önce çok hızlı gelişen küresel ısınma yüzünden sadece çok sayıda otçul değil etçil memeliler de küçülmüş. Daha önce bilinmeyen bir havyana (Paleonictis wingi) ait bir fosil bulan bilim insanları, ayı büyüklüğünde olan bu türün 200.000 yıl içinde sırtlan kadar küçüldüğünü söylüyorlar. Yaklaşık olarak 55 milyon yıl önce Eosen devri başlarında dünyada çok şiddetli bir küresel ısınma (PaleosenEosen Termal Maksimum/PETM) yaşanırken, ortalama sıcaklık beş ila yedi derece yükselmiş ve karbondioksidin atmosferdeki yoğunluğu artmıştı. Bu süreç sırasında otçul hayvanların bedenleri küçülmüştü. Bu gelişmenin nedeni tam olarak bilinmiyor, teoriye göre karbondioksidin yükselişi bitkilerdeki besin miktarını düşürmüş bu da otçul hayvanların küçülmelerine yol açmıştı. Jonathan Bloch yönetiminde çalışan bilim insanları, şimdi Florida Doğa Tarihi Müzesi’nde Eosen dönemindeki “küçülmeye” yeni bir bakış açısı sunan bir fosil buldu. Palaeonictis wingi olarak adlandırılan bu etçil memeli sadece sırtlan büyüklüğünde. Oysa Kuzey Amerika’da bulunan, daha önceki soğuk devirlere ait örnekleri daha büyüktü diyen araştırmacıların görüşüne göre Paleonictus, 200.000 yıl içinde ayı büyüklüğündeki Paleonictis peloria’dan sadece sırtlan boyundaki Paleonictis wingi ve o tarihlerde Avrupa’da yaşayan Paleonictis gigantes olarak evrilmişti. CBT 1226/ 4 17 Eylül 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle