Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Şaban (bir köylü) ve Referandum Referandum Türk halkı için bir temizlik malzemesi ya da ilaç adı olabilir. Türk politikacısının ilk ayıbı bunu şimdiye kadar halka anlatmamış olmasıdır. Bu basit gibi görünen olgu, aslında Türk politik yaşamı için çok aydınlatıcı bir özelliktir. T ürkiye gibi geri kalmış toplumlar Batıdan kurumları alırlar, fakat içeriğini anlamadıkları, hazmedemeyecekleri ya da örgütleyemeyecekleri için, onu iyice öğrenmeden kurarlar. Fakat doğru dürüst uygulayamazlar. Dünya kamuoyu da bunu bir geri kalmışlık göstergesi olarak değerlendirir. Bu durum sadece seçim, parti oy, demokrasi, muhalefet gibi politik kavramlarda değil, daha can alıcı öğretim, üniversite, hukuk ve insan hakları alanlarında da aynıdır. Uygarlık alanına herkes kendi giysileriyle katılmak isterse dünya düzeni köy panayırına döner. Bu çağdaşlık giysisi, toplumların kişi özgürlüğünü koruyan hukuk düzenlerinin ve toplumun teknoloji düzeyinin, ekonomik refahın sonuçta refahın ülkelere kazandırdığı evrensel statü ile orantılıdır. Üç anahtar kavram, özgürlük hukuku, bilimselteknolojik üretim düzeyi, maddi refahtır. Türkiye’nin uluslararası statüsü, sınır kapılarında sahne alır. Fransız, ya da İngiliz Türkiye’ye bize şeref verdiğini sanan bir derebeyi edasıyla girerler. Ne var ki Türklerin en itibarlısı İngiltere’ye neredeyse iç çamaşırlarını göstermeden giremez. Türkiye bu utanç verici barajı aşacak kadar uluslararası itibar sahibi olamamıştır. Bunu herhangi bir yalanla saklayamayız. Yurtdışına çıkan herkes bilir. Bu zavallı statünün bileşenleri, referandum, demokrasi gibi halkın anlamadığı ve ona doğrusu anlatılmayan sözcüklerden başlar, vize alırken Türklere uygulanan davranışlarla devam eder. Bilimsel, örgütsel, ekonomik ve politik geri kalmışlıkla sonlanır. Bu yetmezlikler, politikacıların durumu halkın anlamadığı kavramlar ve yanlış yorumlarla aldatmasına dayanır. “BİZE NİYE SORUYORLAR?” Şaban (bir köylü vatandaş) sordu: Doğan Bey, biz neye evet, neye hayır deyeceğiz? Köyde kimse bilmiyor. Şaban, bu Türkiye anayasasının değişikliğine ait bir oylama. Ben anayasayı hiç görmedim. Ne olduğunu bilmem. (Şaban, okuması pek olmayan bir eski çobandır.) Niye bize soruyorlar? Anayasa devletin yapısını, işleyişini düzenlemek, toplumdaki bütün insanların haklarını gözetmek için kurulmuştur. İnsanların birbirlerinin haklarını yememeleri için hazırlanır. Komşu benim hakkımı yerse beni korur mu? Ona dayalı yasalar korur. Eğer korumuyorlarsa, senin temsilcilerin senin hakkını Anayasa Mahkemesinde sorarlar. Bu anayasaya herkesin hakkı nasıl girer? Anayasa her hak sahibinin, işçinin, işverenin, memurun, emeklinin, esnafın, köylünün, çiftçinin, değişik dinden insanların, partilerin temsilcilerine sorarak hazırlanırsa girer. Ne kadar çok insanın görüşü ortaya konursa, anayasa o kadar demokratik olur. Bey, bu senin söylediğin olmaz. Çünkü o kadar değişik düşünen adamın temsilcisi olmaz. Doğru, fakat ne kadar çok olursa o kadar demokratik olur. Peki, bu anayasada her hak sahibinin fikri alınmış mı? Hayır, bu sade AKP’nin hazırladığı bir değişiklik kanunu tasarısı. Batıl İnanç Robert L. Park; Çeviren: Prof. Dr. E. Rennan Pekünlü; İstanbul Kültür Üniversitesi Yayını Senfoniler yazan, diferansiyel denklemler çözen beynimiz son birkaç yüzbin yılda çok az değişti. Bilim bizi jet hızıyla yolculuklara, elektronik işlemlere taşıdı, ancak beynimiz hâlâ eski vahşi ortamda yaşam savaşımı veren barbar insanın içgüdüleriyle donatılmış durumda. Her zaman olduğu gibi bugün de silahlı çatışmalar içindeyiz ve bu çatışmaların nedenlerinden biri de, daha henüz çocukken bizlere aşılanan batıl inançlar, kültürel farklılıklar. Bilim, günlük yaşantılarını hızla değiştiriyor olmasına karşın çoğu kişi, düşlerinin ve duygusallıklarının fizik yasalarıyla açıklanabileceği gerçeğine inanmak istemiyor. Ancak bilinmesi gerekir ki, bilim, evreni yöneten yasaları ortaya çıkardıkça, içinde yaşadığımız dünyayı, düşlediğimiz cennete daha yakın duruma getiriyor. Bu bilgiler bize kutsal kitaplardan gelmiyor. Bilgilenme konusundaki tek yol bilimdir, gerisi batıl! Seksen yaşına merdiven dayamış ABD’li fizikçi Robert L. Park, Batıl İnanç adlı eserinde, bilim ile batıl inanç ilişkisinin bir tarihsel tablosunu, ilginç ve birçoğuna kendisinin bizzat şahit olduğu örneklerle şaşırtıcı ve aynı zamanda basit ve hoş bir dille sunuyor. Evrim kuramından kuantum kuramına, kök hücre araştırmalarından ahlak tartışmalarına günümüzün birçok temel sorununu, bilim batıl inanç ekseninde ve keskin eleştirel bir bakışla ele alıyor ve olayların pek fazla dikkat edilmemiş olan yönlerine ışık tutuyor. Bu açıklamaları sırasında, en gelişmiş ülkelerin fen ve eğitim alanlarında çalışmakta olan “uzmanlar” arasında bile, ecinni masalı gibi hurafelere saplantılı kalmış insanlarla karşılaşıyoruz. Bunlardan bazıları, yanlışlıklara safça inanıyor, bazıları ise bunları başkalarına “yutturup” çıkar sağlamak amacıyla dolandırıcılık yapıyor. Devlet ve sponsor desteği ayarlayarak “araştırma fonu” adı altında inanılmaz meblağları bulan paraları ceplerine indiriyor. Robert L. Park, bu tür insanların da peşinden ayrılmıyor. Bu tür kimselerin çevresinde uzun süre bulunduğu ve çevirdikleri dolapları yakından gördüğü için, hepsini kitabında renkli ayrıntılarıyla anlatabiliyor. Batıl İnanç kitabının en büyük özelliği, sadece şaşırtıcı, kızdırıcı ve güldürücü olması değil, fakat aynı zamanda, okuyanı, artık “kül yutması olanaksız“ kişi haline getirmesidir. O zaman neden oyluyorlar? Buna yanıt veremedim. Şaban, sana şu halka sorulacak şeyleri hazırla dense ne sorarsın? Bilmem Ben sana bu referandumda sorulan soruları kısaca anlatsam belki de kahvede işe yarar. Sen hele bir deyiver Anayasa Mahkemesi Türkiye’deki bütün hakları korumak için kuruluyorsa, sence bunun üyelerini nasıl seçmeli? Bizim hakkımızı koruyacaksa onun seçimini herkes yapmalı. O olası değil. Öyleyse hak sahiplerinin temsilcileri kimse, onlar seçmeli. Hükümet partileri mi, Meclisteki çoğunluk mu seçmeli? Doğan Bey, onlar her şeyi kendileri için seçer. Sen Türkiye’deki adaletten ne anlıyorsun? Ben rüşvet, particilik, senben kavgasının hiç bir mahkemeye girmesini istemem. Ben hakkımı her zaman kime karşı olursa olsun isterim. Devlet bunu sağlasın isterim. Sen YÖK, ya da HSYK (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) işittin mi? Doğan Bey, biz bunları bilmeyiz. Bunları yüksek yargının üyeleri seçer, hakimleri, savcıları tayin eder. Bunlar hükümete bağlı olmalı mı? Bilemem bey, ama partili hakim partinin hakimi olur. Sence kadının hakkı erkek gibi olmalı mı? Doğan Bey, o kendiliğinden olur. Ama, kız, erkek demeden herkes okuyup, meslek sahibi olmalı. Başka çıkış yok. Sen ‘toplu iş sözleşmesi’ işittin mi? Hayır Peki, bir hükümetin yaptığı işler nasıl denetlenir, bilir misin? Bilmem. Hükümet kendini denetler mi? Kimse kendini denetleyip suçlamaz. Sen telefonun dinlenmesini ister misin? Beni dinleyecekler de ne olacak? Kahvede birisi senin telefonda amcaoğluna söylediklerini tekrarlarsa ne olur? Önce amcaoğluna kızarım, sonra da ötekine. Sence Hayır mı, Evet mi? Sen Evet diyecek bir şey demedin! Ama deyeceğim şu: Ne olduğunu anlamadığımız şeyleri bize sorarlarsa bundan hayır gelmez. Tayfun Akgül CBT 1225/2 10 Eylül 2010