Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DÜNYA AKADEMİLERİ, SORUNLAR, GELİŞMELER Royal Socıety ve (ABD) Ulusal Bilimler Akademisi Bu yıl haziranın son haftası boyunca Londra’da dünyadaki ulusal bilim akademilerinin büyük babası olarak bilinen “Royal Society”nin 350. Kuruluş Yılı kutlamaları yapıldı. 1660 yılında çağdaş bilimin öncülerinden ve dünyadaki ilk kimyacı olarak bilinen Robert Boyle (1) on bir arkadaşı ile birlikte “Gresham Kolej”de toplandı ve “Fiziksel – Matematiksel Deneysel Bilgilerin Desteklenmesi” için bir dernek kurmaya karar verdiler. Prof. Dr. Bahattin Baysal, Türkiye Bilimler Akademisi liniyor. Akademilerin bilim eğitimi konularında etkin olmaları yararlıdır. Avustralya, Fransa ve ABD akademilerinin okullarda bilim öğretimi konusunda yararlı işbirliği yaptıkları biliniyor. Akademilerin gelişmekte olan ülkelerle işbirliği yapmaları, bu ülkelerdeki bilim adamlarını burslarla desteklemeleri yararlıdır. Trieste’deki Bilimler Akademisi bu amaçla etkinliğini sürdürüyor. İsveç Kraliyet Bilimler akademisinin organize ettiği Nobel Ödülü gibi bilim adamlarına onur (prestij) sağlayan etkinliklerin çok yararlı olduğu biliniyor. İ ngiliz “Royal Society” ile Amerika Birleşik Devletleri’nde yer alan “Ulusal Bilimler Akademisi” (National Academy of Science, NAS), dünyaca tanınmış “iki elit” olarak bilinir. Avrupa’da etkili akademiler arasında, 1739’da kurulan İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi ile, 1808’de kurulan Hollanda Kraliyet Sanat ve Bilimler Akademisi yer alır. “Royal Society”nin üye sayısı 1.354, yabancı üye 142, bütçesi 63 milyon sterlin, hayattaki Nobel ödüllü üye sayısı ise 25’dir. (Artı 51 yabancı.) ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin üye sayısı 2,166, yabancı üye 408, hayattaki Nobel ödüllü üye 140 (Artı 60 yabancı.) “Royal Society”nin kuruluşunun 250. yıldönümünde (1910) fotoğrafta smokinli üyeler arasında kadın üye görülmüyor (Halen 11 kadın üyesi var.) Bu kurumun İngiliz hükümetinde resmi bir rolü yok. Amerika’da NAS, Amerikan iç harbi yıllarında Başkan A. Lincoln tarafından kurulmuş (1863). ABD Kongresi’ne öğüt veren bir kuruluş. Bugünlerde yaşı 40’larda olan bilim adamlarının üye olarak seçildiği biliniyor. “Royal Society”de geçen nisan ayında, bugünkü akademi başkanının yerini yıl sonunda almak üzere, bir hücre biyoloğu olan New York Rockfeller Üniversitesi Rektörü Paul Nursi’yi başkanlığa seçti. Bu büyük akademi hükümetten bağımsız bir kuruluş olarak etkisini sürdürmek istiyor. Atlantik’in öbür yakasında ABD’de NAS’ın hükümetle yakın ilişkileri olan bir kuruluş olduğu biliniyor. ABD Kongresi tarafından istenilen akademik incelemeler, federal kaynaklardan yapılan ödemelerle yürütülüyor. Akademide üye seçimleri eleştiri konusudur. Evrim ve yaratıcılık kuramı konularındaki bilimsel görüşleri yeterince desteklemedikleri nedeni ile eleştiriliyor. Bu eleştirilerin kaynağında NAS’ın bütçesinden ötürü hükümete bağımlı bir kuruluş olması ağırlık taşıyor. limsel akademisi olarak tanınmasını sağladı. Bir biyolog olan yeni Başkan Jörg Hacker kaynakları federal ve hükümet tarafından sağlanan akademinin tamamen bağımsız bir kuruluş olarak gelişeceğini savunuyor. Afrika’da birçok yeni akademinin kurulduğu görülüyor. Habeşistan’da kurulan bilimler akademisi en yeni üyedir. Bu akademilerin genç bilim adamlarını ve etkin bilimsel liderleri toplama savaşımı verdikleri görülüyor. Dünya akademileri birçok aydın tarafından kıyasıya eleştiriliyor. Akademilerin Çin’de olduğu gibi hükümetlerinden bağımsız olamadıkları ya da İtalya’da olduğu gibi iç çekişmelerle uğraştıkları için etkinlik kazanamadıkları görülüyor. Oldukça bağımsız olan akademilerin bile toplumda bilimsel görüşlerin güç kazanmasında yetersiz kaldıkları anlaşılıyor. Oysa iklim değişiklikleri ve embriyonik kök hücre araştırmaları gibi önemli konularda gerekli otoriteyi göstermeleri ve bilimsel görüşlerin toplumda saygınlık kazanmasını sağlamaları gerekir. ULUSLARARASI SORUMLULUKLARI Bilim akademileri, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri bölen teknoloji konularında ve doğal afetlere verilen reaksiyonlarda uluslararası bir rol üstlenmelidir. Akademiler arası konsül ve akademiler arası panel gibi ortak kuruluşların Haiti depreminde olduğu gibi bazı yararlı etkinlikleri yürüttükleri, biyosilahlar ve evrim kuramı ile ilgili konularda olumlu yaklaşımlar geliştirdikleri biliniyor. Bu pozitif etkinliklere karşın “Royal Society”Nin 250. Yıl Kutlamaları (1910). 24 June dünyadaki birçok bi 2010 (465) tarihli NATURE Dergisinden alındı. limler akademisinin oldukça ilgisiz ve sessiz kaldıkları görülüyor. Oysa bütün akademilerin bu konularda sorumlulukları var. Bilim adamlarına yapılan insan hakları dışındaki uygulamalar, eğitimin saptırılması ve yeterince desteklenmemesi durumunda, bu tür etkinliklerin kamuoyu tartışmalarına açılmasını bilim akademileri sağlamalıdır. Bilim akademilerinin temel sorumluluklarına sahip çıkarak bilimsel görüşlerin insanlık için taşıdığı değerleri açıklamaları gezegende mahrumiyet içindeki insanlar için büyük bir ümit kaynağıdır. Litvanya, Küba, Güney Afrika ve Meksika bilim akademilerinde kadın üye sayısının % 20’nin üstüne çıkmış olması olumlu bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Türkiye Bilimler Akademisi’nde kadın üye sayısı oldukça düşüktür (% 10). Kaynaklar: (1) – Fritz Arndt, Genel Kimya Dersleri, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1942. (2) – C. Macilwain, In the Best Company, Nature, 465, 1002 (2010). (3) – Editorials, The Right Kind of Elitism. Nature, 465, 986 (2010). (4) – Yves Quéré, Academies Must Engage with Society, Nature, 465, 1009 (2010). TOPLUMLA İÇ İÇE OLMALIDIR Akademilerin yaşlı centilmenlerin bir kulübü olmaları önlenmelidir. İlk çağdaş bilim akademisinin 1603 yılında Roma’da kurulduğu biliniyor. (Lincean Akademisi) Akademinin başlıca üç görevi üzerinde duruluyor (3). Akademi üyeliği ülkelerin en ileri düzeydeki bilim adamlarına verildiği için bilimsel konularda öncülük onların ilk görevidir. Üyeler, politik, ekonomik, dinsel ya da sosyal baskıların dışında kalarak, herhangi bir konu üzerindeki görüşlerini açıkça belirtebilmelidir. Ve ayrıca, sürekli olarak değişen sosyal ve politik atmosferde ömür boyu seçildikleri üyeliklerinde kararlı bir tutum sergilemeleri beklenir. Akademisyenlerin görevleri arasında birkaç önemli girişimi belirtmek yerinde olur. Üstün düzeydeki bilimsel araştırmaların desteklenmesi, başarılı çalışmaların ödüllendirilmesi, bu konularla ilgili yayınların hazırlanması ve tartışmaların ve raporların düzenlenmesi önemlidir. Akademiler bilim adamları ile politikacıların işbirliği yapmalarına yardımcı olmalıdır. Bu tür ilişkilerin bazı akademiler tarafından geliştirdikleri ve yararlı sonuçlar sağladığı bi DÜNYA AKADEMİLERİ Dünyadaki ulusal akademiler, “Royal Society” ve ABD Ulusal Bilimler Akademisi gibi bilimsel etkinlikler gösterme çabası içindeler. Avrupa’de bu tür etkinliklere sahip sadece bir iki akademi var. Almanya 2007 yılında büyük bir sıçrama yaparak federal hükümetin Halle’deki Leopoldina’nın ülkenin bi Eğitimde temel sorunlar üzerine B CBT 1225/ 19 10 Eylül 2010 Ahmet Kocaman, Ufuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi ize göre, önemsediğimiz çağdaş, laik, bilim temelli eğitimde en temel sorun meslek eğitimi ve akademik eğitim sorununun çözümlenememiş olmasıdır. Avrupa ülkelerinin çoğunda öğrencilerin yaklaşık % 40’ı akademik eğitim, % 65’i meslek eğitimi alırken, bizde sürekli akademik eğitimi öne çıkararak üniversite açılmasının bilimsel bir dayanağını bulmak zordur. Meslek eğitiminin imamhatip ağırlıklı olması ne denli yanlışsa, teknik okulların, öğretmen okullarının işlevsel eğitime kavuşturulamamış olmaları da o ölçüde yanlıştır. Bunun temel nedenlerinden birisi uzun erimli işgücü ve eğitim planlaması yapılmamasıdır. Eğitimin işlevselliği, işe yararlılığı ancak temel doğrultunun, yaşama dönük, amaçlara uygun, gerçekçi eğitim hedeflerinin belirlenmesi ile sağlanır. Meslek okulunu ya da üniversiteyi bitiren kişinin ertesi gün okula dönüp şimdi ne yapacağız diye sorması, eğitimin en acıklı sorunudur. Üniversite açılırken, meslek okulu türlerini belirlerken bu konuların içtenlikle düşünülmesi gerekir. Üzerinde çokça durulmayan önemli bir sorun da eğitici, öğretmen yetiştirme siyasasıdır. Binlerce öğretmen adayının atamasının yapılamaması eğitimdeki plansızlığın ve savurganlığın açık bir göstergesidir. Eğitimde gerçekçi bir planlama yapmamak ve değişik görüşlerin yeterince tartışılmasına olanak tanımamak ya da eleştirilere karşın yanlışları sürdürmek, eğitimde de yanlış uygulamaların sürüp gitmesine neden olmaktadır. Özellikle ilk ve ortaöğretimdeki eğitimin niteliğinin iyileştirilmesi ise Eğitim Fakültesi eğiticilerinin eğitimi ile doğrudan ilişkilidir. Akademik eğitimle ilgili olan üniversite öğretim elemanlarının uygulama ile ilişkileri ikincil önemde olabilir, ancak Eğitim Fakültesi öğretim elemanlarının uygulamadan uzak durmalarının açıklaması olamaz. Sözgelimi, ilköğretime öğretmen yetiştiren anabilim dalları öğretim elemanları salt kuramsal bilgilerle ve öğrencilikleri dönemlerin deki kısa uygulama bilgileri ile yetinemezler; bu konularda uzmanlık çalışması yapmak isteyen adaylara hiç değilse iki yıl öğretmenlik, eğiticilik yapmaları zorunluluğu getirilmesi, ya da daha gerçekçi ortamlarda uzun süre uygulama yapmalarının sağlanması, öğretmen eğitimini daha gerçekçi hale getirecektir.. Anaokulu eğitiminin öncelikle vurgulanması, okul öncesi ve ilköğretim öğretmenliğini daha da önemli hale getirmiştir. Çocuğun okulu ve okumayı sevmesi, yaşamla okulun iç içeliğini duyumsaması, bilgi ve bilim sevgisinin filizlenmesi en iyi bu dönemde başlatılabilir. Gözleme, deneye, araştırıp bulmaya en yatkın olduğu dönemdir ilk öğretim dönemleri; düşünsel, sanatsal, insana özgü duyarlıkların, insan sevgisinin yeşermesi bu dönemlerde olacaktır. Eğitim konusunda birçok düşünür görüş bildirmiştir; konu ile ilgili olarak B.Russell’ın şu görüşü özellikle çok çarpıcıdır: ‘Çocuk cahil doğar ama aptal değildir; onu aptallaştıran eğitimdir.’ Ezberci eğitimle çocuklarımızı belki aptallaştırmıyoruz ama robotlaştırıyoruz. En büyük eksiğimiz köy enstitüleri, öğretmen okulları ve eğitim enstitüleri gibi güzel örneklerden yeterince yararlanmamaktır.