02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

YENİ ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Ürünler Anahtar kılıfında sekiz alet gizli Anahtarın üzerine geçirildiğinde anahtarla bütünleşen bu ilginç kılıfta tam sekiz alet gizli: Üç farklı tornavida, cımbız, kablo sıkıştırma kıskacı, şişe açacağı, tırnak törpüsü ve tırnak temizleyicisi. Kılıf sahte bir anahtarlıkla birlikte satılıyor. Hangi aletin nerede olduğunun görülebilmesi için kılıfın üzerinde alet isimleri de yazılmış. Fiyatı: 10 Dolar. Bilgi için: http://www.thinkgeek.com/gadgets/tools/e25b/#tabs için: http://www.sonyinsider.com/2010/08/12/newsonyreaderebookdevicescomingsoon/ Projektörlü Camcorder Ordro firmasının yeni HDVD350S camcorder kamerası diğer örneklerinin sahip olmadığı bir özelliğe sahip. Firma kameraya bir mini projektör eklemiş. Projektör, içerikleri WVGA çözünürlükte ve maksimum 152cm büyüklüğünde gösetiryor. Kamera videoları maksimum 1440x1080 piksel (saniyede 60 görüntü) çözünürlükte ve fotoğrafları 12 megapiksel çözünürlükte çekiyor. Gerekli bellek kapasitesi SD/SDHC kart girişleriyle sağlanıyor. Ayrıca USB ve HDMI gibi bağlantılar da mümkün. Fiyatı: 550 Dolar. Bilgi için: http://www.picoprojectorinfo.com/ordrohdvd350s Çocukluğumdan beri orada burada ve bilhassa bizim ailede hep şunu duyarım: Atatürk bizlere Tanrı’nın bir lütfudur. Tanrı Türklere kıyamadığı için o en zor anlarında onlara o büyük dehâyı göndermiş, Türk halkını esaretten, hatta yok olmaktan kurtarmıştır. Ben küçücük bir çocukken bile koca kainatı yarattığı idida edilen Tanrı’nın Yahudilerin YAHWEH’si gibi neden sadece Türklere acıdığını bir türlü anlayamamışımdır. Atatürk Tanrı’nın Türklere Lütfu mu? Bir düşünelim, Atatürk çapındaki bir dâhi, Türkiye gibi nüfusunun yalnızca onda biri okuyup yazabilen, Ahmet Haşim’in anlattığı gibi 1919’da daha mayalı ekmek yapmaktan aciz, evini hayvan yuvaları gibi inşa eden, kendini kemiren hastalıklara karşı çaresiz, en batıl, en aptalca inançların pençesinde onun bunun uşağı olmaya dünden hazır, kendinden ve çoluk çocuğundan başka hiç bir şey düşünemeyen, toplum bilinci olmayan, çevresinden bihaber bir ülkenin başına gideceğine, mesela Hitler’in yerine Almanların başına gitseydi. Einsteinların, Max Planckların, Werner Heisensberglerin, Otto Hahnların, Otto Schindewolfların, Friedrich von Huenelerin, Hans Cloosların, Wilhelm Furtwänglerlerin, Ferdinand Porschelerin, Willi Messerschmidtlerin, Hugo Junkerslerin, Hjalmar Scahchtların, Wernher von Braunların, Hermann Oberthlerin, Mercedes’in, Opel’in, Krupp’un, I.G. Farben’in, Telefunken’in ve daha nicelerinin o muhteşem Almanyası’nın başında Hitler gibi bir deliyi değil de Atatürk gibi bir dâhiyi düşünebiliyor musunuz? İnsanlık İkinci Dünya Savaşı’nın cehennemi yerine, bir cennet devrinin açılışına şahit olurdu. Savaştan sonra ABD ve SSCB arasında insanlığı kemirip bitiren o iğrenç soğuk savaş yerine, “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesinin ışığında, “hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fenden başka bir mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir” sözünün peşinden giderdi. Gençlere o kadar önem veren Atatürk’ün cihan liderliğinde İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasındaki travma sonucu gelişen uyuşturucu müptelalığı, uyuşturucu kullanan ve elektronik sesler eşliğinde kulak zarlarını kakofoniyle patlatırken müzik yaptığını sanan serseriyi bir Mozart sanma aymazlığı gelişebilir miydi? Kore, Vietnam, Cezayir, Irak, Afganistan olur muydu? Stalin en az 30 milyon insanı, Mao en az 20 milyon insanı deliliğin verdiği paranoya sonucu katledebilir miydi? Atom bombası belası olur muydu? Olsa bile Truman gibi bir zır cahil çıkıp yüz binlerce insanı bir anda yok eden o iki bombanın atılması emrini vermeye cesaret edebilir miydi? Bush gibi bir insan müsvettesi Thomas Jefferson’un Amerika’sının başına geçip insanlığa hükmetmeye kalkabilir miydi? Dünyanın pek çok yerinde kadınlara ve çocuklara hayvan muamelesi yapılmasına göz yumulur muydu? Bu hayalin sonu yok, ama şu muhakkak. Atatürk 1933’ten sonra Almanya’nın başında olsaydı, insanlık 20. yüzyıl denen kâbusu yaşamak zorunda kalmazdı. Atatürk’ün bizim başımıza gelmiş olması Tanrı’nın bir lütfu değil, benim görebildiğim kadarıyla, tarihin acı bir tesadüfüdür. İnsanlık büyük bir şans kaçırmıştır. Niçin böyle söylüyorsun diyeceksiniz. Etrafınıza bakın: O bizi uygar yapmak, ortaçağın hurafelerinden kurtarmak için tekkeleri, zaviyeleri, türbeleri, medreseleri kapattı, yerine adam gibi okullar açtı, üniversitelerimizi açtı, bizi uygar dünyaya entegre etmek istedi. Şimdi ne yapıyoruz? Cemaatler hortluyor, en az bir cemaatin medresesinin nüvesi olacak yeri hem de devletin valisi açıyor, türbeler tek tek, hem de turistik tabelalarla açılıyor, üniversitelerimiz onları arttırıyoruz yalanı altında yok ediliyor, liselerimizin yerine imam mekteplerinin getirilmesi için bizzat Milli Eğitim Bakanlığı çalışıyor YÖK de omuz veriyor. Atatürk’ün medeniyetin bir temsilcisi olarak kurup barışın ve aklın bekçisi olarak yarattığı ordumuza yapılmayan kalmadı. Kendi ordumuzu bir düşman ilan etmediğimiz kaldı. Kendilerini tasvire yasal çerçeve içinde sıfat bulamadığım bazı varlıklar onu kaldıralım demeye başladı bile. Kısacası: Atatürk ortaya çıkmadan önceki akıl fakiri halimize hızla döndük. Bunu yapanlar önümüze altın tepsi içinde daha da beterini yapabilmek için bir seçenek sunuyorlar. Öyle bir seçenek ki olumlu oy verir, yani evet derseniz, sonunuz Ahmet Haşim’in 1919’da anlattığı Osmanlı cehennemidir. Gelin hep birlikte evet diyelim de istedikleri olsun, tüm dünyaya Atatürk gibi bir dâhinin bile cahil ve bağnaz bir toplumu felaketten kurtaramamış olduğunu ispat edelim. Şehitlerimiz döktükleri kanla kalsınlar ve onların torunlarını karanlığa, uşaklığa, sefalete ve rezalete hep birlikte sürükleyelim. Bilgili ve okumuş Almanya Hitler gibi bir deliden ve neredeyse yok edildikten sonra gene dünyanın en muhteşem toplumlarından biri oluverdi; cahil ve bağnaz Türkiye, Atatürk ışığından sonra tam aynı sürede tüm ışıkları tek tek kırıp gene karanlığa gömüldü. Bu mu densin arkamızdan? 12 Eyül’de iyi düşünün. USB’li sabit disk Hitachi firması yeni harici sabit disklerini USB çubuklarıyla birleştirdi. Seçilmiş içerikler disk ve USB çubuğunda senkronize edilmekte. Bu şekilde çalışmanın ardından verileri taşımak için sadece USB çubuğunu yuvasından çıkarmak yeterli. USB çubuk daha sonra yerine takıldığında değiştirilen veriler diske aktarılıyor. Aslında söz konusu olan USB çubuğu değil bir USB bellek okuyucusu. Hitachi bunun içine 4Gbyte’lık bir microSD kartı yerleştirmiş. LifeStudio olarak isimlendirilen disklerin 2,5 ve 3,5 inçlik formatları var. Diskle birlikte sunulan bir yazılım programı verileri düzenliyor, sosyal ağlarla bağlantı kuruyor ve içerikleri yedekliyor. Fiyatlar 65160 Avro arasında değişiyor. Bilgi için: http://hothardware.com/News/HitachisLifeStudioExternalHardDriveFamilyGoesStylish/ Tek kullanımlık pilleri de şarj ediyor Şarj edilebilir piller, tek kullanımlık pillere göre daha pahalıdır ama bunun yerine çevreye daha az zarar verirler. Ayrıca piller tekrar tekrar kullanıldıkları için yeni pile gerek duyulmaz. Fakat şimdi yeni bir şarj aleti sıradan alkalin pilleri de şarj edebiliyor. LifeView firmasının Not only eco şarj aleti sıradan pilleri yirmi kez şarj edebiliyor. Aletin güvenirliği, şarj sürecini kontrol eden ve pilin aşırı ısınması ya da ters yerleştirilmesi veyahut da şarj edilemeyecek duruma gelmesi halinde elektrik akımını kesen mini işlemciyle sağlanıyor. NiMH aküleri sekiz saat içinde şarj edilebilirken, NiCD aküleri ve alkalin piller için dört saat yeterli oluyor. Yeni şarj aleti AA ve AAA tipi pillerle uyumlu. Firma pillerin tamamen boşalmadan şarj edilmesi konusunda uyarıyor. Fiyatı: yaklaşık olarak 38 Dolar. Bilgi için: http://www.itbank.us/NOT+ONLY+TV+ECO+BATTERY+CHARGER/ Hem kalem hem de cetvel Giha Woo tarafından tasarlanan ve Constrained Ball olarak isimlendirilen bu ilginç ürünle, cetvelsiz düz çizgi çekilebiliyor. Dahası ucun üzerindeki minik dijital ekrandan çizilen çizginin uzunluğu da okunabiliyor. Bu kullanışlı kalemcetvel henüz bir tasarım ürünü ama her şeyden önce zor koşullarda çizim yapanlar için (mesela arazide) son derece yararlı olabilecek Constrained Ball kalemini üretecek bir firmanın kısa bir süre içinde ortaya çıkması beklenebilir. Bilgi için: http://www.yankodesign.com/2010/08/11/astraightline/ Ferrari motorlu saç kurutma makinesi Conair firması Ferrari “motoruyla” çalışan bir saç kurutma makinesi üretti. BaByliss Pro Volare bilyalı rulmanlarla tasarlanan ilk saç kurutma makinesi. Bu tasarım makinenin sessiz çalışmasını sağlıyor. Ferrari firması tarafından üretilen elektromotor 2.200 vat gücünde ki bu saatte 130 km hızında hava üflemek için yeterli. Saç kurutma makinesinin kullanım süresi 2000 saat civarında. Siyah ve kırmızı renk seçenekleri mevcut. Fiyatı: 400 Dolar. Bilgi için: http://www.babylisspro.com/en/Electricalappliances/Dryers/Volarespe cifications/tabid/224/language/enUS/Default.aspx Sony’den iki yeni ekitap okuyucusu Sony firmasının Reader PRS350 ve PRS650 markalarıyla piyasaya vereceği iki modelde de emürekkep dokunmatik ekran bulunuyor. PRS350’inin ekranı 12,7cm, PRS650’ininki ise 15,24cm büyüklüğünde. PRS350 modelinin ayrıca bir de USB girişi var ve Adope PDF, Microsoft Word, BbeB Book, ePub/ACS4 ve Adope Digital Edition gibi formatlarla uyumlu. Okuyucunun bellek kapasitesi maksimum 2GB. Bilgi Nilgün Özbaşaran Dede CBT 1223/ 5 27 Ağustos 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle