02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Çaldağı’ndan Bir Yakarış ‘Manevi Mirasım Bilim ve Akıldır!’ “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır... Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur... Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.” Mustafa Kemal Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’in sorusuna Mustafa Kemal’in yanıtı. Kaynak: İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeoloji, İ.Ü. Yayınları Salih Özbaran, Emekli tarih profesörü D Cumhuriyet BİLİM VE TEKNOLOJİ Sayı: 1223 27 Ağustos 2010 İMTİYAZ SAHİBİ Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç GENEL YAYIN YÖNETMENİ İbrahim Yıldız YAYIN YÖNETMENİ Orhan Bursalı SORUMLU MÜDÜR Miyase İlknur GÖRSEL YÖNETMEN Tüles Hasdemir Sağlık sayfası VKV Amerikan Hastanesi’nin katkıları ile hazırlanmıştır YAYIMLAYAN Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. İDARE MERKEZİ VE YAZIŞMA ADRESİ Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sokak No: 2 34382 Şişli İstanbul Tel: 0212.3437274 Faks: 0212.3437264 CUMHURİYET REKLAM Tel: 0212.2519874/3437274 Yerel Süreli Yayın BASKI DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul CBT 1223/ 3 27 Ağustos 2010 eğerli dostum ve meslektaşım Profesör Zeki Arıkan’ın bir dertleşmemiz sırasında anımsattığı Hikmet Birand’ın Alıç Ağacı ile Sohbetler kitabındaki son sözler şöyle: “Sohbetlerimizi dinleyenler, sanıyorum ki, unutmayacaklardır seni. Sonra, belki bir gün gelir, biz de, seni, dallarında öten kuşları, çiçeklerine konan kelebekleri kendimiz gibi beller; hepimiz için şenelttiğimiz bu dünya yurdunda, onların da bizim gibi yaşamaya hakkı olduğunu anlar, hiçbirinize kıyamaz oluruz”. Böyle bir yakarış Türkiye coğrafyasının her tarafından seslenmekte günümüzde; maden arama için deli gömleği giymişlerin ya da HES (hidroelektrik santrallar) için seferber olmuş avcıların doğaya uzanan ellerinden kurtulmak için “imdat” diyor; şirket ya da taşaronun, yerli ya da yabancının bırakacağı çöl manzarasını ve neden olabileceği ölümleri durdurmak için. Çaldağı’ndaki bir canlı da onlardan biri. Batı Anadolu’da dünyalar güzeli Turgutlu ovasına bakan coğrafyayı karşılaşabileceği doğa felaketi nedeniyle içi sızlayarak seyreden milyonlarca canlıdan biri. Yaralı o; köküne saplanan delici aletlerden aldığı darbeleri acıyla hissediyor; çıkarılmak istenen nikel madeni için çevresini saran işletme, sakin yaşantısına göz dikmiş durumda. Binlerce yıldır orada, kendini yenileyerek gelmiş bu günlere, çevresindeki yaşamla uyum içinde yaşayıp durmuş; Lidya uygarlığına, Bizans kültürüne, Osmanlı geleneklerine, Cumhuriyet sürecinde de onu sürükleyecek toprak kaymasına engel olan ağaçlandırmaya tanık olmuş. Bugünlere ulaşmış; ama şimdi altından oyuluyor; Üstünde yeşerdiği suyu çekilecek, boy gösterdiği hava zehirlenecek! Pekçok kimse onu tanımaz. Ağrı’dan, Antalya’dan, Edirne’den uzaktadır. Ancak TBMM’de onun adına verilen oylar kendisini yok edebilecek nitelikte; milletvekillerinin onu tanımadan kaldırdıkları parmak ya da bastıkları düğme onun için yaşamsal olmuş. Nisan 2010 tarihinde lehine verilmiş bir mahkeme kararıyla kendini güvenceye aldığına hiç sevinememiş. Aslında milletvekillerinin doğaya karşı göstereceği ilgi ve bu yolda atacakları adımlarla hayatta kalabileceğine inanmış bir ara. Ama başında Demokles’in kılıcı durmuş hep: TBMM’den 10 Haziran 2010’da geceyarısından sonra çıkarılan maden yasasının başına getirebileceği ve ardından tüm Gediz ovasına yaya bileceği ölümcül darbeleri düşünmüş, ürkmüş, korkmuş. Kimi zaman duyarlı milletvekillerin, yerel basının ve tabiat aşkıyla tutuşan Çaldağı çevresindeki köylülerin, sorumlu ve vatansever Turgutlu halkının, TEMA’nın ve Turgutlu Çevre Platformu’nun onu kurtarma yolunda gösterdiği çabaları minnet duygularıyla yadetmiş. Kendisine uzaktan bakan ve timsah gözyaşları döken milletvekillerini ise vicdanlarıyla başbaşa bırakmış. Onun tepesinde gezinen felaketleri ayrıntılarıyla anlatmaya gerek yok; bunlar doğaseverlerce dile getirildi; sorumlu gazetecilerce yazıldı, kimi milletvekillerince defalarca seslendirildi. Birçok bilgin ve aydın kişi geldi onun yanına; hüzünle, ama umutlandırarak baktılar çoğu zaman. Akademik ve duyarlı saptamalarla çevresinde nasıl bir doğa kıyımı ile karşılabileceği ortaya kondu. Geliri götürüsünden tarifsiz derecede fazla olan (15 yıllık üretim geliri olarak hesaplanan 5.1 milyar dolara karşılık 163 milyon dolara kiraya verilen) verimli topraklarında uzayıp giden bağların, bahçelerin ve tarlaların üstünde yeşeren üzümün, zeytinin, domatesin, eriğin ve nice dünyalar tatlısı sebze ve meyvelerinin bir İngiliz şirketinin çıkarmak istediği maden işletmesiyle harabeye çevrilebileceğini düşünerek, ona acıyacaksınız, eminim. “Reva mıdır”,diyeceksiniz, onu yok etmek isteyen bir girişime karşı duyarsız kalmak? “Hak ve hukuka sığar mı” diye haykıracaksınız onun etrafını saran doğa cennetine, her türlü bitki ve hayvan zenginliğine darbe indirmek, kendisini okşayan insanların hayatlarını karartmak? Bu nasıl iştir diye isyan edeceksiniz emperyalizmin kurutmaya geldiği bu güzelim coğrafyayı düşünerek. var. Uyarıları unutmamak gerekli. Başlangıçta, 15 yıl boyunca ve sürekli olarak, 135 lt/sn, yaklaşık günde 12.000 ton su çekileceği belirtilmiş işletmecilerce. Suyun yetmeyeceği anlaşılmış olmalı ki işletme sahipleri yeni projeler üretmeye yönelmiş! “Açık havada sülfürük asit sisi” ile ilgili olarak da kısaca şunu söylemek isterim: “Seyreltilmiş sülfürik asitten su buharlaşır, asit buharlaşmaz” tezine karşı bilimsel açıklamalar, TEMA raporunda ortaya serilen tehlikeler can alıcı: “Asit sisi Çaldağı’ndaki işletme süresince açıkta kullanılmak istenen 15 milyon ton sülfürik asidin bir bölümünün gideceği aerosol fazı olarak çevresel etkisi çok geniş bir alanda hissettirecek en önemli yıkıcı faktördür”. Çünkü sülfürik asitin her derişimde ve sıcaklıkta buharlaşabilir olduğu ortaya konmuş durumda, bilginlerce. İrili ufaklı ağaç kesimiyle ve kaç çam ağacı kesileceği ile ilgili söylentilere ve bunlara verilen yanıtlara ilişkin birşeyler söylenmesine hiç gerek yok!. Onun kader arkadaşlarıyla birlikte yardım eli uzatmasını bekleyen milyonlarca canlı olduğunu hatırlatmakla yetiniyorum. SON PİŞMANLIK! 19.yüzyıldan kalan ve andığım canlıya pek uzak olmayan bir Müslüman mezarlığında bulunan kırık bir taşta adı geçen “merhum”un çok “meşekkat” çekmiş olduğu yazılı; onun yakarışını duyuyor her an. Ancak, şu şıralardaki girişimin Çaldağı’nın başına getirebileceği bir felaket sadece “meşekkat” sözcüğü ile açıklanamayacaktır ileride. Onun gibi sayısız canlının yok olma olasılığı vardır. Ona kıyanların (ya da onların çocuklarının), uzaklardan okuyacakları dualar ise son pişmanlık bile olmayacaktır. Bırakalım onu rahat yaşasın dağında, oksijen dağıtsın etrafına; bırakalım ufkundaki ovalar, bahçeler doyursun canlıları, ekonominin motoru olsunlar; dualarımız onları üretenler için olsun! Çünkü Çaldağı tüm bu zenginlikleriyle refah sağlamış kadirbilir insanlarına, yüzyıllardır. Kıymayınız onlara bir “hiç” uğruna! SUYU EMİLİRSE, TEPESİNE ASİT YAĞARSA! Çaldağı’nın dibine dalan maden işletmesinin çok miktarda su kullanacağı, suyu yutacağı açıkça ortada. ÇED raporunda suyun Gediz nehrinden çekileceği, yaz aylarında ise sondaj kuyularıyla yeraltı sularından sağlanacağı belirtilmiş. Besbelli ki suyu çekilecek. Gelin görün ki, ÇED raporunun ekindeki DSİ hidroloji raporu dahi, Gediz nehrinden dört ay boyunca su çekilemeyeceği uyarısında bulunmakta. Ayrıca, ÇED raporunda, DSİ’nin sadece 2 lt/sn’lik üretim izni
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle