02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kirlenen kavramları yıkamak Değerli öğretmenim Doğan Kuban geçen nisan ayında Ankara, Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi Konferans Salonu’nda yukarıdaki başlık altında bir konuşma yaptı. Daha sonra yazıya dönüştürüldüğüne rastlamadığım bu konuşmanın bir kısmını ve bu kapsamda düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Cihat Uysal, Mimar Y. Müh. İlk ve ortaöğretimde Yeni eğitimöğrenim yılına girerken, bu yazıda okullarımızda verimlilik kültürü konusuna değinelim istedik. Konuya girmeden önce Atatürk’ün verimlilik ve çalışkanlıkla ilgili iki güzel sözünün aktarılması yararlı olacaktır. Dr. Halit Suiçmez (iktisatçı[email protected]) 2006) Türkiye’de eğitim göstergesi ile verimlilik artışı arasındaki ilişkinin kopuk olduğu ortaya çıkmıştır. Çünkü ülkemizde okullaşma oranı ve işgücünün eğitim süresi artmıştır ama bu durum sınıf büyüklüğünde bir azalış sonucu yaratmamıştır. Oysa Japonya ve Güney Kore’de öğretmen başına öğrenci sayısı düşmüştür. Ve bu gelişme her iki ülkeyi verimlilik artışında dünyada öne çıkarmıştır. K uban’ın konuşmasında özetle söyledikleri şöyle: “Kavramlarda kirlenme, sözcüklere yanlış anlamlar vermekle oluşuyor. Öğrenimdeki bozulma bu süreci hızlandırıyor. Kirlenen kavramları yıkamak çağdaş dünyaya katılma sürecinin olmazsa olmazıdır. Kirlenmenin nasıl oluştuğunu anlarsak, nasıl yıkayacağımızı, temizleyeceğimizi de çözeriz. Kavramların kirlenmeye başlamasıyla, önce bilgi, bilim, özgürlük…gibi kavramlar belirsiz hale geliyor. Kirlenme sistematiğinin mucidi Avrupa ve ABD’dir. Kirlenmenin uygulamadaki kaynağı, uzmanın yapması gerekeni yapamaması ile başlıyor. Örneğin, kent plancının sözü yerine siyasi iradenin geçmesi gibi. Böylece, toplumun sağduyusu, çıkar ile devinir hale geliyor ve kirlenmede günlük çıkar belirleyici oluyor.” Evet, kavramların kirlenmesi sorununun yaşamın bütün alanlarını sardığını hemen herkes görüyor. Ve buna dur demek nerede ise hiçbir örgütün hedefi olamıyor. Her gün sokağa çıktığımızda, yaya kaldırımından taşıt trafiğine değin çarpık hale gelen çevreyi görerek kanıksıyoruz. Bu ve benzeri kanıksamalar, bilincimizdeki kirlenmenin kaynağını oluşturuyor. Bu duruma elbette bir günde gelinmedi. Sorun, insanoğlunun tarihi ile yaşıt. Örneğin, Cumhuriyet tarihine bakılırsa, olanları daha açık seçik görebiliriz. Yeni kurulan başkent Ankara’nın planlanması sürecinde yaşananları Falih Rıfkı Atay “Çankaya” adlı kitabında yazıyor. İstanbul ile Ankara arasında yapılacak demiryolunun Çankırı’dan geçmesi Çankırılı meclis başkanı M.Abdülhalik Renda’nın girişimi ile gerçekleşiyor. Benzer biçimde, İstanbulAnkara Otoyolu da Bolu’dan geçirilmişti. O yüzden, İstanbul’a yapılacak köprünün yerinin Başbakan tarafından helikopterle dolaşarak belirlendiği haberine şaşmıyoruz. Kuşkusuz köprü için yapılmış çalışma vardır. Ancak bu çalışmalarda hangi planlama (!) ölçütlerinin dikkate alındığı bilinmiyor. Kavramların kirlenmesi, bütün meslekleri, yaşamın her yanını içine alan bir süreç. Bu kirlenme, sözcüklerin de başkalaşmasına neden oluyor. Bu dil bilinci şaşılığı, çocukluğumda bir tekerleme ile “babı/aliyüksek kapı, bir/tek, atlı/süvari, tesadüf/rastgelme” sözcükleri alaya alınırdı. Güzel Türkçemizi, sırasıyla Farsça, Arapça, Fransızca ve en sonra da İngilizce ile harmanlayarak tanınmaz hale getirdik. Üniversitelerin İngilizce eğitime heveslenmeleri de bu başkalaşımın özenti haline gelmesinin göstergesi. Günlük yaşamda sözcükler nasıl emniyetgüvenlik, hususiözel, şartkoşul, meselaörneğin, hayatyaşam, iktisatekonomi, hocaöğretmen…gibi yan yana kullanılıyorsa, mühendislik ortamında da çizim, proje, plan, tasarım; fotoğraf, resim, görüntü, dijitalsayısal… gibi sözcükler de rastgele kullanılıyor. Verdiğim örneklerin yaşamımızın her alanını kapladığını, günlük konuşmalar ile yazı dilinin birbirinden gittikçe uzaklaştığı ortada. Dilimize olanlar sadece bizim başımıza gelmiyor. Belki de sonunda insanoğlu, şimdilik süresi belirsiz bir süreç sonunda ortak bir dile dönüşecek. Ama bu arada, bizim gibi kendi dilini savunmasını beceremeyenler, biriken kirliliği yıkama becerisini de ortaya koyamayacaktır. Kavramlardaki kirlenme, sözcüklerin anlamlarının bozulması ile daha karmaşık hale geliyor. Doğan Kuban’ın yaptığı konuşma sonunda, sorunların çözüm yönteminin nasıl olacağını sordum. “İnsanlar sorunun ciddiyetini anlayınca bunun çözümünü bulur, bunun için ‘imece’ yaşayan bir toplum çözümü ortaya koyar” dedi. Evet, öylesi bir ortak bilincin oluşmasını beklemek için ne kadar zamanımız var acaba? B irçok konuda olduğu gibi verimlilik, eğitim gibi konulardaki performansımız da arzu edilen seviyede değildir. 1 Verimlilik Nedir? Genel olarak verimlilik; kullanılan kaynaklarla elde edilen üretim arasındaki ilişkiyi açıklayan bir kavramdır. Verimliliğin matematiksel formülü şudur: (Toplam verimlilik=çıktı/girdi) 2 Türkiye Verimlilikte Dünyanın Neresinde? Ülkemizin emek verimliliği düzeyini gelişmiş ülkelerle karşılaştırdığımızda önemli oranda bir açığımızın olduğu görülmektedir. 2004 yılında Türkiye’de emek verimliliği düzeyi ABD’nin yüzde 30’u mertebesindedir. Aşağıdaki grafik bu konuda fikir vermektedir. 3 Türkiye Eğitimde Dünyanın Neresinde? Birleşmiş Milletler Raporuna göre, Türkiye, 2005 yılında 177 ülke içinde eğitim endeksi göstergesinde 104’üncü sıradadır. (Kaynak: İşveren/ Mayıs 2008) Türkiye’nin milli gelir büyüklüğü bakımından dünya ülkeleri içinde 17. sırada olması ile eğitimde 104. sırada olması ciddi bir çelişkiyi ifade etmektedir. Ayrıca dünyanın en büyük 17 ekonomisi arasında olup da insani gelişmişlik endeksinde 92. sırada olmamız da ciddi bir çelişkidir. Bir ülkede verimlilik artışının en önemli belirleyicisi beşeri sermaye, yani insanlara, eğitime yapılan yatırımlardır. Ancak yapılan araştırmada (Saygılı ve Cihan, 4 Eğitim – Verimlilik İlişkileri Üzerine Yapılan bir çalışmada ülkelerde “ekonomik nitelikli eğitim amaçları” belirlenmiştir. (Dr. Feyyat Gökçe, Eğitim Sisteminin Amaçları Ve Devletin SiyasiİdeolojikEkonomik Güçleri Arasındaki İlişki, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türk Eğitim Sistemi Ulusal Sempozyumu, 25 – 27 Kasım 1999, Ankara ) Bu tabloya göre yalnızca ABD’de verimlilik kültürüne yönelik bir amaç esas alınmıştır. 5 Verimlilik Kültürü Kültür,”yaşam tarzı” olarak tanımlanır. (Muzaffer Sencer, Kültüre İlişkin Temel Kavramlar, Ulusal Kültür, Temmuz 1979) CBT 1223/ 18 27 Ağustos 2010 Bir düşüncenin, bir olgunun kültürün bir parçası olabilmesi bilgi ve bilinçlenme ile de bağlantılıdır. Verimlilik kültürü, her çeşit varlıklarımızı tam ve etkin değerlendirerek bireysel, ulusal, toplumsal gelişmeye, katkı vermektir. Kısacası günlük yaşamda “verimlilik ilkelerine” göre davranmaktır. Verimlilik ilkeleri dediğimizde şu yaklaşımları öne sürmekteyiz. Verimlilik İlkeleri 1Kişileri ve kaynakları tanımak 2Doğru işi yapmak 3İşi doğru yapmak 4İşi zamanında yapmak 5İşi uygun mekânda yapmak Grafik. AB Ülkeleri ve Türkiye’de Satınalma Gücü Paritesine Göre 6Az zamanda çok ve büyük işÇalışan Kişi Başına GSYİH, 2004, ABD ile Karşılaştırma ler yapmak Kaynak: Kalkınmada Anahtar, Ağustos 2010, Sayı 260
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle