02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] ŞEKER KONUSUNDA BİLMEDİKLERİMİZ Aşağıda okuyacaklarınız bazılarımıza biraz ürkütücü gelebilir ama bunları bilmek ve üzerinde düşünmek zorundayız. Konumuz Yine Biyoteknoloji2 Günümüzün biyoteknolojisi gerçekten insanlık için daha iyi bir gelecek yaratabilme potansiyeline sahip mi? Sorunun yanıtını, sözünü ettiğim sempozyum raporundan (Symposium on Opportunities and Challenges in the Emerging Field of Synthetic Biology: Synthesis Report) alıyorum: “...Sentetik biyoloji, gezegenimizin ve onun üstünde yaşayan nüfusun karşı karşıya olduğu gıda güvenliği, sürdürülebilir enerji ve sağlık gibi yaşamsal sorunların üstesinden gelme konusunda bize yardımcı olabilir. Sentetik biyolojinin bu potansiyeli [elbette] kendimizi ve çevremizi nasıl değiştirmeliyiz (nasıl değiştireceğiz) gibi soruları gündeme getirmektedir. Sentetik biyoloji özellikle bu tür sorular çerçevesinde güç kazanmaktadır; çünkü, bu bilim ve mühendislik disiplini biyolojik sistemlerin tasarımını doğal evrim sürecinden bağımsızlaştırmaktadır [altı tarafımdan çizildi.] DNA dizi analizi ve daha sonra da DNA sentezinin başarılması (hatta yeni baz kodlarının bulunması), insanlara, kendilerinin de parçası oldukları biyolojik sistemleri yeniden tasarlama imkânını kazandırarak, doğanın gücüne yeni bir güç katma fırsatını vermiştir. “...Geleceğin biyoteknolojisinin gerektirdiği yeni araçları sentetik biyoloji sağlayabilir ve bu alanda bir ‘araç devrimi (tool revolution)’ yaratabilir. Sentetik biyolojinin ortaya koyacağı bu yeni araçlar, günümüz biyoteknolojisinin rekombinant DNA teknolojisi, polimeraz zincir reaksiyonu, DNA dizi analizi ve DNA sentezi gibi yerleşik tekniklerini tamamlayacak niteliktedir.” Görüldüğü gibi, sentetik biyolojinin insanlığa, hayal edilmesi bile zor, yepyeni imkânlar sunması söz konusudur. İnsanoğlu, kendisinin de parçası olduğu biyolojik sistemleri tasarlayabilmenin teknolojik araçlarını ele geçirecektir. Bu, bir anlamda, doğal evrime özgü bir sürece insan eliyle radikal müdahalelerde bulunabilme gücü demektir. Sentetik biyolojinin böylesi bir gelecek vaadiyle ortaya çıkışı, raporda da işaret edildiği gibi, “tam da, bilimin toplumdaki rol ve konumunun kamuoyunca giderek daha çok sorgulanır hale geldiği bir zamana rastlamaktadır. Zor sorular ortadır: Bilimin geleceğini kimden öğreneceğiz? Toplumun çıkarı için hangi bilimsel ve teknolojik müdahalelerde bulunulabileceğine nasıl karar veririz? Ortaya konan yeniliklerin sonuçlarından, olumlu ya da olumsuz, kim sorumludur?” Sentetik Biyoloji Mühendisliği Araştırma Merkezi (ABD) Beşeri Uygulamalar Direktörü Paul Rabinow, bu ve benzeri soruları sentetik biyoloji bağlamında ele alarak, sempozyumda şunları söylemiş: “...Bu alanda yapılan işin ehemmiyeti konusundaki düşünce tarzımızı, özellikle etik ve bilim ilişkisini, köklü bir biçimde yeniden ele almalıyız. 1970’lerde rekombinant DNA, 1990’larda genom dizilimiyle ilgili çalışmalar konusunda geliştirilen genel düşünce çerçevesi, kısmen bilim ve teknolojideki evrim kısmen de toplumsal ve politik ortam değiştiği için yetersiz kalmıştır. Sentetik biyoloji, karşılıklı temasların ve bilgi alışverişinin, internet sayesinde dünya ölçeğinde arttığı ve güvenlik konusunun iyice bastırdığı bir zamanda ortaya çıkmıştır. Bu durum, bizi önceki kabullerimize dayanmaktan çok, sentetik biyolojinin teknik, toplumsal ve etik yanlarına ilişkin araştırmalarımızı yenilemeye zorlamaktadır. ...Yaşam bilimleriyle ilgili çalışmalarda uygulanan otonomi, güvenlik ve sorumluluk gibi ölçütler bugün de önemlidir ama bunlar sentetik biyolojinin muazzam potansiyeli söz konusu olduğunda yetersiz kalmaktadır.” Evet, bu sorunlar ortada durmaktadır; ama sentetik biyoloji ve onun getireceği araçlarla donanmış bir biyoteknolojinin insanlık yararına kullanılabilecek potansiyel gücü de apaçık ortadadır. Görülen o ki, bilim dünyası, bir yandan bu potansiyel gücü kuvveden fiile çıkarma yolundadır; öte yandan da, işin doğasıyla ilgili sorunlara çözüm arayışındadır. Dilerim, bilim insanlarının bu iki yönlü çabası, ekonomik ve siyasi gücü elinde tutanlarca da bütün ülkelerde desteklenir. Ve dilerim, Türkiye’de de bu meseleler hükümet katında ya da bu konunun politikasıyla ilgili olabilecek kurumunda böyle ele alınır. “Lugduname”, sofra şekerinden 200.000 kat daha tatlı 1 Ortalama bir Amerikalı yılda yaklaşık 24,5 kilo rafine şeker tüketiyor. Bunun 10 kilosunu şekerlemeler oluşturuyor. Cadılar bayramında şeker tüketimi doruk noktasına ulaşıyor. Öte yandan, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’na bağlı Tarımsal Ekonomi ve Araştırma Enstitüsü’nün değerlendirmeleri, 19942005 döneminde Türkiye’de kişi başına tozşeker tüketiminin yılda ortalama 18 kilodan 15,3 kiloya düştüğünü ortaya koyuyor. Ülkemizde de şeker bayramı sırasında şeker tüketimi artıyor. var ki, bu araştırmacıların en azından bir gerekçeleri vardı. Şimdilerde Splenda markasıyla satılan sükralozu bulan bilim insanları, aslında bir böcek ilacı oluşturmaya çalışıyorlardı. 10 Bugüne dek bilinen en tatlı bileşim olan “lugduname”, sofrada kullandığımız şekerden 200.000 kat daha tatlı. 11 Şekerler karbon, hidrojen ve oksijen moleküllerinden oluşur. En basit şekerler glikoz, fruktoz ve galaktoz içerir. Sofra şekeri kristalleştirilmiş sukrozdur. Sukroz ise bir fruktoz molekülü ile bir glikoz molekülünün birleşmesi sonucunda oluşur. 12 Şekerler, canlılarda en fazla bulunan organik molekül türü olan karbonhidratların yapıtaşlarıdır. 13 Sekiz atomlu bir şeker türü olan glikolaldehid’e, Samanyolu’nun merkezine yakın bir yerdeki yıldızlar arası bir gaz bulutunda bile rastlanıldı. 14 Glikolaldehid üç karbonlu bir şekerle tepkimeye geçerek hem RNA, hem de DNA’nın temelini oluşturan riboz maddesinin oluşmasına yol açabilir. Öyle ki, uzayın derinliklerinde bulunan glikolaldehid yeryüzünde yaşamın habercisi sayılan kimyasal olabilir. 15 Sözü edilen gaz bulutu glikolaldehidin tatlı bir akrabası ve antifrizlerin temel maddesi olan etilen glikol de içerir. Ya karmaşık şekerler yıldızlar arasında birleştirilebiliyorlar ya da evrenin ucunda bir kamyon durağı olabilir. 16 Bu konuyu araştırmak üzere uzaya gitmenize şeker yardımcı olabilir. Sukrozu bir miktar glikoz ve güherçile ile yaktığınızda amatörler arasında son derece gözde olan şekerli bir roket yakıtını elde edebilirsiniz. 17 Derdinize çare mi arıyorsunuz? Amerikan Gıda ve İlaç Birimi’nin ölçütlerine göre üretilen “Obecalp” adlı ilaç, çocuklarda görülen hafif sıkıntılara çözüm getirmek üzere piyasaya sürüldü. (İlacın adını bir de tersten okumayı deneyin!) 18 Glükosamin adlı şeker türü farelerde bağışıklığı önleyici bir etki yaratıyor. Bir şeker alkolü olan ksilitol de küçük çocuklarda görülen kulak iltihaplanmalarının önüne geçebiliyor. Rita Urgan, Kaynak: Discover 2 Kandaki şekerin fazlası glikolizlenme adıyla bilinen bir süreçle derideki kolajenlere ilişir. Bu da derinin esnekliğini yitirmesine ve kırışıklıkların oluşmasına yol açabilir. 3 Şeker tüketiminin azaltılması derinin yeniden esnekliğine kavuşmasına yardımcı olabilir. 4 Hindistan’da insanlar en az 2000 yıldır şeker kamışından elde ettikleri şekeri kristalleştiriyor. Büyük İskender’in eşlikçileri oraya ayak bastıklarında arısız bal üreten bu insanlar karşısında şaşkınlığa kapılmışlardı. 5 Alman kimya uzmanı Andreas Marggraf, 1747 yılında, şeker pancarının içerdiği şeker ile şeker kamışındaki şekerin birbirleriyle aynı olduklarını keşfetti. Şeker pancarından elde edilen şekerin arıtım işlemlerine ilk kez 1802 yılında başlandı ve böylelikle kuzey iklim ülkeleri ilk kez ucuz şekerlemelere kavuşmuş oldu. 6 A.B.D’de bir yılda üretilen 8,4 milyon ton şekerin yarısından fazlası şeker pancarından elde ediliyor. Türkiye’de de üretilen şekerin %90 kadarı... 7 Bir oturuşta tam 16 kesme şekeri midenize indirdiğinizi düşünebiliyor musunuz? Oysa, bu miktar 20 cl’lik bir şişe kola içtiğinizde tükettiğiniz şekerin biraz altında. 8 Sakarin ve aspartam gibi yapay tatlandırıcılar, çok farklı başka bir araştırma yapmakta olan uzmanların, deneydeki bileşimleri tatmaları ve tadından hoşlanmaları sonucunda kazara bulundular. 9 Bir araştırmacının deney malzemesini tatmaya kalkışması pek de olağan bir durum sayılmaz. Ne CBT 1212/ 6 11 Haziran 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle