Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Bireylerin ticari anlamda yola getirilememesi üzerine sosyal ağlara yatırım yapanların bir sonraki adresi büyük bir olasılıkla kurumsal iş dünyası olacak. “O Bize Doğudan Gelen Bir Yıldızdır” Paris Pişmiş, ülkemizde yetişmiş ilk kadın matematikçi ve astronomdur. Doktora tezini Türkiye’de tamamlayan Pişmiş, önce Harvard Üniversitesi’ne gitti, sonra da Meksika’ya yerleşerek orada astronomi enstitüsünün kuruluşuna katıldı. Meksika Milli Otonom Üniversitesi rektörü Dr. Jose Sarukhan, 19 Ocak 1993’te Pişmiş onuruna düzenlenen bir astronomi seminerinde onu yukarıdaki sözlerle tanıtmıştı. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Sosyal Ağların Geleceği Hızın en büyük dijital parametre olduğu günümüzde sosyal ağ gibi doğrudan dijital kültürle ilgili bir olgunun “geleceği” dendiğinde akla onlarca yıl yerine bir kaç yıllık bir perspektif gelmeli. Gelecek bir kaç yılda sosyal ağlarda ne tür gelişmeleri gözleyeceğiz; yaşayacağız? Bireyin toplum içinde gerçekleştirdiği etkileşimleri simüle edebildiği web siteleri olarak tanımlanabilecek sosyal ağlar bir yandan son dönemin en popüler konusu oldu diğer yanda ise yatırımcılarına hâlâ para kazandıramıyor. Altimeter Group’un kurucusu Charlene Li’nin de altını çizdiği gibi sosyal ağlar gelecekte etrafımızı saran hava gibi olacak. Bu analojideki tek farklılık yeryüzünde canlılığın “hava”nın sayesinde ortaya çıkmış olması. Dijital kültürde ise “canlılık” sosyal ağlardan önce de vardı. İşte tam da bu nedenle sosyal ağ olgusuna ticari bir meta olarak bakılmakta ve ondan nasıl kâr elde ederim (yanlış) düşüncesi olgunun doğasını değiştirmeye zorlamakta. Sosyal ağlar doğrudan ticari bir getiri kazandırmak için var olmadılar. Tıpkı internet altyapısının kendisinin ticari kaygılarla icat edilmediği gibi. Şanslıyız ki bugün yeryüzünde hiçbir ülke ya da devlet vatandaşlarından havayı soluduğu için vergi ya da başka bir isim altında bedel tahsil etmiyor. Peki sosyal ağların boğazını sıkmaya ne gerek var? Cevap basit: Bireyler dijital ağda sosyalleşsin diye yapılmadı bu yatırımlar! Daha fazla bireyin parçası olması için birer cazibe merkezi haline getirmek ve daha sonra da ölçek ekonomisine göre para kazanmak için yapıldı. Oysa bireyler dünya üzerinde sosyal ağların “ticarileşmesine” izin vermiyor. Örneğin kulaktankulağa pazarlama modelini ele alalım. Bu modeli kendi başına bıraktığınızda sosyal ağlarda çok doğal bir şekilde amacına ulaşıyor. Bireyler sözlerine güvendikleri arkadaşlarının tavsiyelerini dikkate alarak bir sonraki ürün alımını yapabiliyor. Ancak bu süreci suistimal edecek şekilde profesyonel pazarlamacıların devreye girmesi süreci adeta hormonlu sebze meyve haline getiriyor ve bireyler bundan uzak duruyor. Kurumsallaşmamış, kendi başına buyruk bireylerin ticari anlamda yola getirilememesi üzerine sosyal ağlara yatırım yapanların bir sonraki adresi büyük bir olasılıkla kurumsal iş dünyası olacak. Çünkü kurumsal iş dünyasının firma intranetleri var (bunlar adeta küçük birer kapalı devre internet) ve bu kurumsal intranetleri de bireyler (kurum çalışanları) kullanıyor. Bu ortak payda (birey) baz alınarak kurumların intranetlerine sosyal ağ imkânlarının enjekte edilmesi empoze edilmeye başladı. Gelecek yıllarda bu durum çok daha büyük boyutlarda gerçekleşecektir. Tabii kurumsal dünyadaki sosyal ağ daha “iş” odaklı olacak. Ancak bu da aslında “ticari kaygı”nın ortadan kalkmasını sağlayacak gizilgücü bünyesinde barındırmaktadır. Kurumsal bir sosyal ağda belki internetteki tipik bir sosyal ağda gerçekleştirilen aktivitelerin tamamı gerçekleştirilemeyecek ama gerçekleştirilebilenler ticari işlemlerin yapılmasını sağlayacak türde olacak. Doğal olarak bunun adına sosyal ağ demek ne kadar doğru olur bilinmez ama büyük bir olasılıkla bunun için de çarpıcı bir isim icat edilecektir. Peki internet üzerinde doğrudan bireylerin istifade ettiği sosyal ağlarda öne çıkan şeyler neler olacak? Dürüst olmak gerekirse sosyal ağlar bu halleriyle dijital uçurumun açılmasına katkı yapmayı sürdürecekler. Donanımları sayesinde dijital kültürden yapıcı olarak istifade eden bireyler için bu süreç gelişerek devam edecek; geriye kalanlar için ise sosyal ağlar birer eğlence merkezi olmanın ötesine (yine) geçemeyecek. Ü lkemizin ilk kadın matematikçisi ve astronomu, Nüzhet Gökdoğan’dır. Nüzhet Gökdoğan Fransa’da matematik lisansını 1932’de, astronomi lisansını ise 1933 yazında aldı. Paris Pişmiş ise Darülfünun Fen Fakültesi Riyaziye Bölümü’nden 1933 güzünde mezun oldu. Paris Pişmiş, 1911’de İstanbul’da Ortaköy’de doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’ni bitirdi. Darülfünun matematik bölümünü 1933 yılında bitirdikten sonra doktora tezini hazırlarken, hem üniversitede Prof. Freundlich’in asistanı olarak onun verdiği dersleri İngilizceden çeviriyor, hem de Galatasaray Lisesi’nde matematik ve astronomi dersleri veriyordu. Doktora tezini bitirdikten bir süre sonra bir burs bularak Harvard Üniversitesi Rasathanesi’nde araştırma asistanı olarak çalışmalarda bulundu. 1942 yılında, Harvard’da bulunan Meksikalı meslektaşı Felix Recillas ile evlenerek Meksika’ya yerleşti. Meksika Ulusal Özerk Üniversitesi (UNAM) Astronomi Enstitüsü’nün kuruluş çalışmalarına katılan Paris Pişmiş, 1955’te profesör oldu ve emekli olduğu 1981 yılına kadar bu üniversitede çok sayıda bilimsel araştırma yürüttü ve yönetti. Ayrıca çok sayıdaki uluslararası bilimsel örgütlerde ve organizasyonlarda görev aldı. Paris Pişmiş, yıldızların ve galaksilerin oluşumu ve gelişimi konusuna çok önem vermiş ve bu konuda yoğun bir şekilde çalışmıştır. Onun bu çerçevede en önemli araştırma konularından biri de fotometri ko nusu oldu. Bu çalışmaları sırasında yeni yıldız kümeleri buldu. Bu yıldız kümeleri onun soyadına atfen Pişmiş’in kısaltılmışı olan “PIS” sözcüğüyle adlandırılmıştır. Bugün Paris Pişmiş’in adıyla anılan 23 tane yıldız kümesi vardır. Bulduğu her fırsatta Türkiye’ye gelen, ODTÜ ve Ege Üniversitesi’nde dersler ve konferanslar veren, ülkemizde Ulusal Rasathane kurulmasının da fikir öncülerinden olan Paris Pişmiş, 1999 yılında vefat etti. Paris Pişmiş’in doktora tezi olan “KTeriminin Yorumlanması Üzerine” başlıklı doktora tezi, 1938 yılında İstanbul Üniversitesi’nde yayımlanmıştı. Pişmiş, daha sonra astrofiziğin çok çeşitli konularında İngilizce olarak, Meksika dergilerinde ve uluslararası yayın organlarında 110 yayın yaptı. Meslektaşları ve onu tanıyanlar, Paris Pişmiş’in, alışılmışın dışında ve zamanın çok ilerisinde olduğunu söylemişlerdir. Paris Pişmiş ise kendisiyle ilgili söylenen bu sözlere karşılık şu cevabı vermişti: “Eğer hepimiz alışıldığı şekilde hareket etmiş olsaydık, bilim yerinde sayar ve hâlâ Aristoteles’in zamanındaki seviyesinde kalırdı.” Paris Pişmiş, ülkemizin bilim tarihinde, uluslararası bilime en çok katkıda bulunmuş bilim insanlarımızdan birisidir. Yararlanılan kaynak: Füsun Oralalp, “Paris Pişmiş”, Bilim ve Teknik, sayı 334, Eylül 1995, S.3847 TÜBİTAK, Ankara. METRO 2033: Nükleer savaş sonrası Moskova Metrosu’nda yaşam mücadelesi Dmitry Glukhovsky 568 s.Gürer Yayınları Çeviren: Deniz Banoğlu Metro 2033, genç Artyom’un, insanlığın son kalesi gerçekten de dünyanın en büyük nükleer sığınaklarından Moskova Metrosu’nda yaptığı yolculuğu ve bu yolculuk boyunca başından geçen olayları konu alıyor. 1979 Moskova doğumlu yazarı Dmitry Glukhovsky, hayatının yarısını Metro 2033 romanına harcamış. 1415 yaşlarında kafasında salt bir fikir olarak oluşturduğu hikâyesini önce İnternet’te yayınlayan yazar, daha sonra ülkesinin saygın bir yayınevi ile anlaşarak eserini kitap haline getirmiş. “Metro 2033” bugüne dek 25 dile çevrildi, Rusya’da bir milyon sattı. Metro 2033 dünyası Yıl 2033…Nükleer savaş ve onu izleyen çevre felaketi sonrasında, dünya yaşanmaz bir yer haline CBT 1212/ 12 11 Haziran 2010 gelmiş ve insan soyu neredeyse yok olmuştur. Kurtulan birkaç bin kişi, en büyük nükleer sığınak olan Moskova metrosuna sığınmış ve kendilerine yeraltında yeni bir hayat kurmuştur. İçlerinde çok az “insani” dürtü kalmıştır. Endişe ve bilinmeyene karşı duyulan korku hayatlarındaki egemen dürtü olmuştur. Merkezi idare çoktan tarihe karışmış ve istasyonlar bağımsız birimler haline gelmiştir. Kurdukları bariyerler, sığınağa hava geçirmez ve onları hem radyasyon hem de mutantlardan korur. Eski, harap olmuş filtreler sığınağın su ve havasını temizler. Teknisyenler elektrik üretmek için dinamolar kurmuştur. Yeraltı çiftliklerinde mantar ve domuz yetiştirirler. Bu yeraltı sığınağı, insanlığın son kalesidir. Çok katmanlı, düşündürücü ve bir o kadar da sürükleyici bir roman olan Metro 2033’ü kendi kelimeleriyle tanımlamak mümkün: “…var olan sadece bu iki istasyondu, doğum ve ölüm istasyonları, tünel de sadece bu iki istasyonu birbirlerine bağlamak için inşa edilmişti.” (s. 484). Zaman, mekân ne olursa olsun, asla değişmeyecek iki istasyon vardır: Doğum ve ölüm istasyonları.