02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR GENÇ EVRENDEKİ YILDIZ FABRİKALARI Uluslararası bir araştırma ekibi uzun dalgalı submilimetre alanındaki büyük bir galaksi kümesini incelerken alışılmışın dışında parlak bir cisimle karşılaştı. Galaksi kümesinin çekim merceği etkisi yapan kütle çekimiyle on altı misli büyütülen bu cismin on milyar ışık yılı uzaklıktaki bir galaksi olduğu anlaşıldı. Kozmik büyüteç bu şekilde genç evrendeki yıldız oluşum bölgelerine şimdiye kadarki en iyi bakışı sunuyor. Nature dergisinde yayımlanan araştırmaya göre burada, Samanyolu’ndaki benzer bölgelere kıyasla 100 misli yıldız doğmakta. SMM J21350102 olarak kataloglandırılan yeni galakside yılda 250 yeni yıldızın doğduğunu tahmin ediyoruz, diyor Avrupa’nın Güney Gözlemevi’nden Carlos de Breuck. Uzak yıldız sistemindeki ışık bize on milyar yılda ulaştığı için, on milyon yıl önceki yani ilk patlamadan 3,7 milyar yıl sonraki durumu görüyoruz. SMM J21350102 o tarihlerde Samanyolu’muz kadar büyümüştü. Şimdi ise epiliptik dev bir galaksi olduğu tahmin edilmekte. ha iyi işleyebilmek için yavaşlamakta ve mutluluk duygusunu yaratmak için hep daha fazla abur cuburla uyarılan dopamine ihtiyaç duymakta. Aynı süreç uyuşturucu maddelerde de devreye giriyor. Toronto Üniversitesi psikoloğu Sanford DeVoe ve Rotman, ChenBo Zhong ile birlikte McDonalds ve benzeri Fast Food lokantalarını inceleyerek ilginç bir sonuca ulaştı. Hazır yiyecek, beslenme alışkanlığı dışındaki davranışlarımızı da etkilemekte. Araştırmacılara göre hazır yiyecek lokanta zincirlerini düşünmek bile bizi daha sabırsız kılmaya yetiyor. Anlaşıldığı üzere hızlı yemek yeme kültürü, mutluluk ve ödüllendirme hissini daha çabuk tadabilmek için bizi sabırsızlaştırıyor. Demek ki hazır yiyecek davranışlarımız üzerinde sanılandan çok daha fazla etkili, diyor bilim insanları. oluşturabileceğini de düşünüyor. Nitekim karbon ve hidrojenin en basit bileşimi olan metan, göreceli olarak birçok gökcisminde bulunmakta. Metanın izlerine mesela Mars atmosferinde rastlandı. Ayrıca Satürn’ün en büyük uydusu olan Titan’da da metanın varlığı bilinmekte. Yeni bakteri türü tüm bunların dışında evrimin çok eski bir bilmecesini de çözebilir. Enzimlerin birçoğu oksijenden yararlanıyor, ancak bunlar oksijenli atmosferden çok daha eski olabilir. Oksijenin fotosentezle küresel olarak yayılımı yaklaşık olarak 2,4 milyar yıl önce gerçekleşti, ama dünya üzerinde yaşam en az 3,8 milyar yıl önce başladı. Araştırmacılar bu durumu, enzimlerin mesela azot monoksit gibi alternatif moleküllere yöMethlomirabilis oxyfera bakterinelmiş sinin flüoresanlı mikroskop altınolabiledaki görüntüsü ceklerine bağlıyorlardı. İlkel mikroplar da belki ihtiyaç duydukları oksijeni kendi kendilerine üretiyorlardı diyor uzmanlar. Kanada’da bulunan çok eski İsua kayacındaki bant cevherleri METAN YİYEN BAKTERİLER OKSİJEN ÜRETİYOR Bugüne kadar bilinmeyen bir şekilde oksijen üreten bir bakteri türü bulundu. Kısa bir süre önce Nature dergisinde tanıtılan Methlomirabilis oxyfera adındaki bakteri metanı indirgeyerek ürettiği oksijenden enerji kazanmak için yararlanıyor. Bakteri 2006 yılında Holanda’daki Twentekanaal kanalındaki tortullarda bulunduğunda metabolizması hakkında çok fazla şey bilinmiyordu. Her şeyden önce çok yavaş büyüdüğü ve laboratuvarda da kültüre alınması çok zor olduğu için. Klasik mikrobiyolojinin yöntemleriyle sonuca ulaşamayan Radboud Üniversitesi bilim insanları, mikrobun metabolizmasını genetikle açıklayabilmek için Fransa’daki Genoscope uzmanlarına başvurdu. Tortul suyunda biriken bazı gen fragmanlarını toplayarak özel bir yazılım programıyla bir araya getiren Fransız genetikçiler de tatmin edici bir sonuç elde edemediler. Bakteri bol miktarda metan ama çok az oksijen içeren bir ortamda yaşadığı için araştırmacılar, oksijen yokluğuna reaksiyon gösteren metabolizma genleri bekliyorlardı. Fakat ilginç bir şekilde bakterinin oksijene bağımlı olduğu görülmüş. Bakteri metanı ve nitriti, azot, karbondioksit ve su olarak işliyor. Anaerob metabolizmanın oksijen üretmesi son derece alışılmışın dışında bir süreç, diyor Amerikalı mikrobiyolog David Valentine. Bilim insanları bu ilginç bakterinin uzak gezegenlerdeki yaşam biçimleri için bir model PATATES KIZARTMASI BİZE NELER YAPIYOR? Nature Neuroscience ve Psychological Science dergilerinde yayımlanan “Fast Food” yiyeceklerle ilgili iki farklı araştırmayla, bu tür yiyeceklerin daha önce bilinmeyen olumsuz etkilerine dikkat çekildi. Kaliforniya’daki Scripps Research Enstitüsü’nde farelerle gerçekleştirilen ilk araştırmada, Fast Food türü gıdaların her tür uyuşturucu gibi, beyindeki kimyasal dengeyi bozduğu anlaşılmış. Hazır gıdalar, insan ve hayvanda geçici olarak rahatlama duygusu veren “ödüllendirme sistemini” (“Reward System”) etkilemekte. Sistem şişmanlara da oyun oynuyor. Mesela ne kadar çok patates kızartması yerlerse, beyin son seferde yarattığı mutluluk duygusunu yaratmak için daha fazla takviye gıda istiyor. Araştırmayı yöneten bilim adamlarından biri olan Paul J. Kenny, farelerin araştırma sırasında yemek yeme kontrolünü tamamen kaybettiklerini söylüyor ki bu da bağımlılığın başlıca belirtisi. Farelere elektroşok uygulandığında bile yemekten vazgeçmemişler. Fareler sosis, yağlı et ve cheescake gibi yiyeceklerle beslenmiş. Araştırmanın başından itibaren şişmanlamaya başlayan farelere, yağlı yiyecek yerine salata ve sebze verildiğinde bunları yemeyerek aç kalmayı tercih etmişler. Araştırma ekibi beyin, seks, abur cubur ve uyuşturucu gibi uyartılara tepki olarak dopamin üretiyor. D2 reseptörünün seks ve uyuşturucu bağımlılığı üzerindeki etkisi uzun bir süredir biliniyordu, son araştırmada D2’nin Fast Food tüketimine de tepki gösterdiği ortaya çıktı. Reseptör aşırı dopamin akışını da ARKAİK ÇAĞDA İKLİM ILIMANDI Carl Sagan’ın 1970’li yıllarda isimlendirdiği iklimsel paradoks “The faint sun problem” (“Zayıf ışıyan güneş problemi”) iklimbilimcileri günümüze dek meşgul etti. Bilim insanından çok yazar ve popüler bilimsel yayınların yönetmen olarak tanınan Sagal, iklimin tarihsel istikrarı için özel bir açıklamanın olduğu görüşünü ortaya atmıştı. Nitekim günümüzden önce 42.5 milyar yıl öncesine kadar (arkaik çağ) güneşimizin ışın enerjisi günümüzdeki değerin sadece yüzde yetmişi kadardı. Tüm faktörler değiştirilmeden bırakıldığında, dünyamızın bu değere göre yaşanmayacak kadar soğuk olması gerekirdi. Yani iklim, okyanusları bile donduracak kadar soğuk olmalıydı. Fakat ne doğal iklim arşivlerinde de ne de başka bir yerde bunu doğrulayacak veriler bulunmamakta. Ayrıca bu çağda dondurucu soğukta pek olası olmayan yeni yaşam biçimleri filizlenmişti. Bu da arka ik çağda iklimin gayet ılıman olduğu anlamına geliyor. Sagan ve meslektaşı George Mullen, 1972 yılında Science dergisinde yayımlanan araştırmalarında, sera gazlarının dünyamızı aşırı soğuklardan koruduğunu öne sürüyorlardı. İki araştırmacı çalışmalarını amonyak ve metanla kanıtlamaya çalıştılarsa da teorileri kısa bir süre sonra çürütüldü. Diğer bir açıklama 1990’lı yıllarda Amerikalı bilim insanı Jim Kasting tarafından yapıldı. Kasting ilkel atmosferin karbondioksitle küresel soğumadan korunduğunu gösteren hesaplamalar sundu. Bu hesaplara göre atmosferdeki karbondioksit oranı o tarihlerde yüzde otuz civarındaydı. Günümüzde bu değer aşağı yukarı %0,038’dir. Danimarkalı paleo iklimbilimci Rosing şimdi tüm bu tahminlerin yanlış olduğunu söylüyor. Rosing’in araştırma sonuçları deniz tortullarındaki bant cevherlerinin analizlerine dayanıyor. Bu kayaçların özelliği arkaik çağda, manyetit ve siderit gibi iki demir içerikli mineralden oluşmuş olmasıdır. Biri oksitleşmiş diğeriyse indirgenmiş demir biçimini içerdiğinden o çağda aşırı atmosferik karbondioksit birikimi söz konusu olamazdı. Danimarkalı iklim araştırmacısı yeni açıklamasında, dünyamızın albedosu (güneş ışınlarını geri yansıma gücü) arkaik çağda günümüze kıyasla çok daha düşüktü diyor. Nitekim kıtaların alanı daha azken, okyanusların alanı daha büyüktü. Ayrıca dört milyar yıl önce daha az bulut vardı ki bulutlar damlacıkları oluşturacak yoğunlaşma çekirdekleri için gereklidir. Yoğunlaşma çekirdekleri olarak her şeyden önce kükürt gazları etkir. Oysa kükürt gazları okyanuslarda yosunların oluşmasından sonra bol miktarda bulunmaya başlamıştı. Amerikalı astrobiyolog Colin Goldblatt geçen yıl atmosferik azotun bir zamanlar ısınmaya neden olduğunu öne sürmüştü. Fakat bu ısınma azotun ağır ve kızılötesi ışına karşı duyarsız bir gaz olması nedeniyle doğrudan değil, klasik sera gazı karbondioksit ve metanın soğurma gücünü arttırdığı için dolaylı yoldan gerçekleşmişti diyor Goldblatt. Bilim adamanın hesaplarına göre azot oranının ikiye katlanması, küresel hava sıcaklığının dört dereceden fazla yükselmesine neden olmuştur. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma PROTONLAR ÇARPIŞTI, İLK PATLAMA GERÇEKLEŞTİ Avrupa Çekirdek Araştırma Merkezi CERN’deki iki başarısız girişimden sonra, protonlar neredeyse ışık hızında çarpıştırıldı. 3.5 tera elektronvoltluk iki proton demeti 27 km uzunluğundaki tünelde karşı karşıya gelince çarpışma esnasında yedi tera elektronvoltluk enerji açığa çıktı. Çarpışmayla ortaya çıkan parçacık kırıntıları şimdi parçacık hızlandırıcısının detektörleriyle değerlendirilmekte. 9.4 milyar dolarlık deney, her şeyden önce enerji temininde meydana gelen sorunlar yüzünden birkaç saat geç başladı. Saat 13.00’te protonların daha öncekilere göre üç misli enerjili çarpışması gerçekleşti. Bir buçuk ila iki yıl kadar devam edecek deneylerle bilim insanları, ilk patlamadan hemen sonraki fiziksel koşulları yaratmak istiyorlar. Bu şekilde evrenin kökeni ve yapısı hakkında önemli bilgiler edinilmesi bekleniyor. Deneyin diğer önemli bir amacı da “Tanrı parçacıkları” olarak da anılan Higgs parçacıklarını bulmak. Bu parçacıklar, en küçük yapıtaşlarının yani temel parçacıkların kütleye sahip olduğunu açıklıyor. Higgs parçacıkları, parçacık fiziğinin standart modelinde eksik olan son mozaik parçası. Ancak Higgs parçacıklarını aramak, samanlıkta iğne aramaktan farksız. Fizikçiler bunun için önce doğru arama algoritmalarını geliştirecekler. İşte o zaman belki dev saman yığınında bir şeyler bulabiliriz diyor CERN müdürü Rolf Dieter Heuer. CBT 1203/ 4 9 Nisan 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle