27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Bir sanayici dosta: ...her şeyden önce onlara ‘üretim’i anlat... Üretim ortamının havasını solumalarını sağla... Ve de yüreği bu ülke için çarpan sanayicilerle konuştur onları... Nobel Ödülleri Konusunda Bilmediklerimiz Dinamiti bulan İsveçli Alfred Nobel bu buluşuyla savaşa katkıda bulunmuş olmasından öylesine büyük bir pişmanlık duydu ki, her yıl “bir önceki yıl insanlığa en çok hizmet eden beş kişiye” ödül verilmesini vasiyet etti. Nobel Derneği tarafından ilk kez 1901 yılında dağıtılmaya başlanan ödüller fizik, kimya, tıp, edebiyat ve barış olmak üzere beş daldan oluşuyordu. 1969 yılında bunlara bir de ekonomi ödülü eklendi. Alfred Nobel’in böyle bir karar almasında bir Fransız gazetesinde ölümünden önce yayımlanan bir ölüm ilanında kendisinden “ölüm taciri” olarak söz edilmiş olmasının büyük bir payı olabilir. İsveç Kralı Oscar, “Amcanın birtakım fantastik fikirleri uğruna kardeşlerinin haklarından yoksun kalmalarına izin vermemelisin,” diyerek, Alfred Nobel’in yeğeni Emanuel’i bu yardımsever kişinin vasiyetini değiştirmeye razı etmeye çalıştı. Nobel ödülüne aday gösterilen kişilerin kimlikleri asla açıklanmaz ve bununla ilgili tüm kayıtlar 50 yıl boyunca gizli tutulur. Aklınızın ucundan bile geçmesin: kendilerini aday gösterenler anında diskalifiye olur. Fabrika Havasını Solumak Ekim başlarında bir sanayici dostun Gebze’de kurulu iki fabrikasını gezdim. Fabrika havasını solumak bana çok iyi geldi. Ama galiba bana asıl iyi gelen, yeniden bir üretim ortamında olmak, üretenleri işlerinin başında görmek kadar, dostumun sanayiciliği sürdürme hem de adam gibi sürdürme konusundaki inat ve heyecanının her köşeye sindiği bir ortamda olmaktı. İnsanın gönlünü ferahlatan ve çoğu ağacını kendi elleriyle diktiği bahçeler içindeki iki fabrikasından biri gençlik, diğeri olgunluk çağındaydı. Bana öyle geldi ki, genç olanı, yarınlar düşünülerek tasarlanmış geniş, ferah ve yeni atılımlara hazır tutulan mekânlarıyla sanayici dostun işini geliştirerek sürdürme inadını, heyecanını; diğeriyse, bu inadın, heyecanın dayandığı bilgi ve deneyim birikimini simgeliyordu... Her iki fabrikada da nerdeyse bütün üretim hatlarını, üretim hücrelerini, çok iyi donatılmış kalite kontrol laboratuarlarını, girdi stok ve ürün sevk alanlarını, idarî büroları gezdim. Devinip duran robot kolları seyrettim. Dostumun, karşılaşılan teknik bir sorunun çözümü için mühendisleriyle, uzmanlarıyla yaptığı bir toplantıyı izledim. ARGE biriminde çalışan pırıl pırıl iki genç hanımdan neler yaptıklarını dinledim, onlarla sohbet ettim. İşleri başındaki mühendisler ve işçilerle tanıştım; herkese aynı yemeğin çıktığı yemekhanelerinde güzel bir öğle yemeği yedim. Her işçiyi, her ay belirli sayıda kitap okumaya özendirmek için kurulmuş, edebî, meslekî, çeşitli kitapların bulunduğu kütüphaneyi, teknoparklarda görülebilecek türden bir seminer salonunu, koridor duvarlarını donatan tabloları ve özenle saklanan geçmişin anılarını gördüm. Tabiî dostumun sıkıntılarını da dinledim. Bunlar aslında, sayısız ülkeye, o ülkelerin bütün dünyaca tanınan ana firmalarına yaptıkları ihracatla ayakta duran bütün sanayicilerimizin karşı karşıya oldukları yakıcı sorunlardı. Hele bir de ithal girdiye olan bağımlılığını en az düzeyde tutmakta direnen, ihraca dönük bir sanayicinin durumunu düşünün. Ve bu sanayicinin, giderek büyüyen dış ticaret açığını azaltabilmek için, örneğin, kurulu sanayiinin ithal girdilere olan bağımlılığını azaltıp yerli üretimi artırmaya yönelik ulusal ölçekte hiçbir sanayi politikası olmayan bir ülkenin sanayicisi olduğunu tasavvur edin. İhracatı değil ithalâtı teşvik eden bir kur politikasının sürdürüldüğü; geleceğini üretimden çok sıcak para girişini artırmaya, ulusal varlık olarak elde avuçta ne varsa, yabancı yerli demeden önüne gelene, haraç mezat satmaya bağlamış bir ülkenin sanayicisini... Kriz koşullarında, ana sanayicileri kendilerine daha pahalı gelmesine rağmen kendi ülkelerinde üretilen girdileri almayı tercih eden; yöneticileri, bunun böyle olmasını zâten bir devlet politikası olarak benimseyip kollayan gelişmiş ülkelerdeki pazar paylarını kaybetmemenin mücadelesini verenlerin elinden tutulmadığı bir ülkenin sanayicisini... Bu iç karartıcı gidişi tersine çevirecek bir siyasî seçenek ufukta gözüküyor mu? Bu konudaki umudunu korumak isteyen sanayici dost, kamuoyunun güven duyacağı böylesi bir seçeneğin potansiyel olarak bulunduğu görüşündeydi. Dahası onun, bu potansiyelin kuvveden fiile çıkması için katkıda bulunma kararlılığında olduğunu da gördüm... Kendisinden dileğim şu oldu: O potansiyeli taşıdığına inandığı siyasî seçeneğin temsilcilerine, eğer mümkünse, lütfen sunabilecekleri kalıcı çözümün ‘üretim’ olduğunu anlat... Üretim olmadan, üretimde yetkinlik kazanmadan, bilim ve teknolojiye egemen olmadan ekonomik, siyasî, toplumsal hiçbir sorunun çözüme kavuşturulamayacağını anlat. Bunu anlatabilmek için de her şeyden önce onlara ‘üretim’i anlat... Üretim ortamının havasını solumalarını sağla... İşçisiyle, teknisyeniyle, mühendisiyle bütün üretenleri işlerinin başındayken de görsünler. Ne yaptıklarını görsünler. Ve de yüreği bu ülke için çarpan sanayicilerle konuştur onları... Hiç olmazsa bazı günlerini onlarla paylaşsınlar... Sanayici dosta bu köşeden de yolun açık olsun, diyorum. götürür “buluşuyla” 1926 yılında Nobel tıp ödülünü alması oldu. 1949 yılında Nobel tıp ödülü yine tartışmalı bir konu olan lobotomi ile Antonio Egas Moniz’e verildi. Moniz düş kırıklığına uğramış bir hastası tarafından vurularak felç oldu ve bulduğu bu tıbbi işlemin adı da kötüye çıkmış oldu. Nükleer parçalanmanın bulunmasına yol açan hesaplamaları yapan fizik uzmanı Lise Meitner söylenenlere bakılırsa 13 kez Nobel ödülüne aday gösterildi ama hiç kazanamadı. Meitner ile birlikte çalışan Otto Hahn ise o çalışmaları ile 1944 yılında kimya ödülüne hak kazandı. Yahudi bir kadın olan Meitner 1938 yılında İsveç’e kaçmak zorunda kalırken Hahn Nazi Almanyasında kaldı. Ancak Meitner daha sonra Hahn’ın alamadığı bir ödüle layık görüldü. 1992 yılında element 109’u bulanlar “yüzyılın en önde gelen kadın bilimcisi” olduğuna inandıkları Meitner’i onurlandırmak amacıyla elemente “meitnerium” adını verdi. Nobel ödülünü alamayan bir başka önemli kişi de Gandhi idi. Suikasta uğradığında Nobel barış ödülünü alacağına inanılmaktaydı. Çağdaş bir Rönesans insanı: Paul Greengard sinir hücresi iletişimiyle ilgili buluşlarından ötürü 2000 yılında Nobel tıp ödülünü kazanmakla kalmayıp, aynı yıl New York’ta erkek izciler arasında yapılan patates çuvalı yarışında da birinci geldi. Bilimde sınır nedir? Fizikçi Barry Marshall Helicobacter pylori türü bakterilerin mide ülserine yol açtığı yönündeki savını önceleri kendisiyle dalga geçilmesine neden olan görüşü kanıtlamak amacıyla sarmal mikroplarla dolu bakteri kültürünü içmek zorunda kaldı. Marshall ile meslektaşı Robin Warren 2005 yılında “Helicobacter pylori ve bu bakterilerin gastrit/peptik ülser hastalığındaki rolü” ile ilgili buluşlarından ötürü Nobel tıp ödülünü aldı. Nobel ödülü alamıyorsanız 1991 yılından beri Olanaksız Araştırmalar Tarihi tarafından “yapılamayan ya da yapılmaması gereken bilimsel çalışmalara” verilen Ig Nobel’i deneyin. Ig Nobel’i kazananlar arasında “Star Wars= Yıldız Savaşları” filminden kimi sahneleri izleyen bir çekirgenin beynini görüntüledikleri için barış ödülüne layık görülen Newcastle Üniversitesi araştırmacılarından Claire Rind ile Peter Simmons’u sayabiliriz. Rita Urgan, kaynak Discover dağıtılan toplam 508 ödülden yalnızca 11’i kadınlara verildi. Bu 11 kadından biri olan Marie Curie, 1903 yılında fizik ve 1911 yılında kimya dalında olmak üzere, iki kez Nobel ödülüne hak kazandı. Kızı Iréne JoliotCurie de 1935 yılında Nobel kimya ödülünü aldı. Fizik ve kimya dallarında Nobel ödülü kazananlara verilen madalyaların arka yüzü göğsü çıplak bir kadın imgesiyle bezenmiştir. Curie’nin dışında bir kişi daha iki farklı dalda Nobel ödülünü kapmıştır: 1954 yılında kimya, 1962 yılında da nükleer silahların denenmesine karşı çıkışıyla barış ödülüne hak kazanan Linus Pauling. Ne var ki, Pauling yanlışlıkla DNA için üçlü bir sarmal yapı önerisinde bulundu. Böylelikle, 1962 Nobel tıp ödülü doğru saptama olan ikili sarmal yapıyı öneren James Watson, Francis Crick ve Maurice Wilkins arasında paylaştırılmış oldu. Nobel tarihine damgasını vuran büyük gaflardan biri asalak kurtlarla kuşatılmış hamamböcekleriyle beslenen sıçanların kansere yakalanabileceklerini öne süren Johannes Fibiger’in bu kuşku Fizik, kimya ve tıp alanlarında bugüne dek CBT 1233/ 6 5 Kasım 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle