27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR BAĞIRSAK BAKTERİLERİ ANTİKANSER ETKİSİNİ GÜÇLENDİRİYOR Bağırsak bakterilerinin kanserle mücadelede yardımcı olabileceği ortaya çıktı. Nitekim bakteriler brokoli içindeki maddelerden, kanserle savaşımda çok etkili olan sülforafan maddesini üretiyor. Amerikalı bilim insanları bu yüzden bakterileri daha fazla etkinleştirerek, brokolideki kanser önleyici etkisinin güçlendirilebileceğini düşünüyor. Brokoli fazla pişirildiğinde, bağırsak bakterileri normalde sülforafan üretiminden sorumlu olan enzimlerin görevini üstleniyor ve bu şekilde kısmen de olsa brokolinin antikanser etkisini kurtarıyorlar. I l l i n o i s Üniversitesi’nde Elizabeth Jeffery ve arkadaşları, bağırsak bakterilerinin sülforafan ürettiklerini aslında uzun bir süre önce tahmin etmişlerdi. Araştırmacılar bu tahminlerini kontrol etmek için sülfrorafan maddesini fare bağırsağının alt kısmına enjekte etmiş. Fare bağırsağının bu kısmında, sindirim ve metabolizma için önemli rol oynayan bakteriler bulunur ve bu açıdan bakıldığında insanın kalınbağırsağıyla benzerlik gösterir. Aşılamadan sonra bağırsak toplardamarında gerçekten de bu antikanser maddesi saptanmış. Bu damar bağırsaktan karaciğere uzanır. Bu durum sülforafanın damarın alt kısmında üretildiği ve bedene kabul edilmeye hazır hale geldiğini gösteriyor. Sülforafan kansere karşı çok etkili bir madde. Haftada bir porsiyon brokoli ile alınan sülforafan maddesi bile antikanser etkisini yerine getirebiliyor. Brokolinin etkisi bakterilerin çoğaltılmasıyla daha da güçlendirilebilir. Bu, bağırsakları çalıştıran lifli ürünlerle sağlanabilir. Ayrıca brokolinin yoğurtla birlikte tüketilmesi de sülforafan üretimini güçlendirebiliyor, diyor bilim insanları. şansına kavuştu. Hesaplara göre çarpışma sayesinde 155 kilo kadar su savrulmuş. Bu miktara göre Cabeus kraterindeki toprağın %5.6’sının su buzundan oluştuğu tahmin ediliyor. Ay’daki suyun varlığı uzay yolculukları için çok önemli. Nitekim suyun bulunduğu bölgeler gelecekteki Ay istasyonlarının yerlerini belirleyecek. Bulunan diğer hammaddeler de bilimin ilgisini çekmekte. Ama bağışıklık sistemi görevini yerine getirmediği takdirde JC virüsü yaşamı tehdit edecek kadar tehlikeli olabilir. Bu durum bazen AIDS hastalarında ya da bağışıklık sistemleri bir otobağışıklık hastalığı yüzünden baskılanan kişilerde ortaya çıkabiliyor. Böyle durumlarda virüs beyne “yürüyerek” sinirlerin miyelin tabakasına zarar veriyor ki bu durumda sinirler sinyal iletemez hale geliyorlar. Son araştırma sonuçlarına göre virüs, konakçı hücre üzerinde LSTc –Lactoseries tetrasaccharide c olarak isimlendirilen belli başlı bir şeker molekülüne kenetleniyor. Laboratuvarda gerçekleştirilen deneylerde, JC virüsleri önceden LSTc ile temas ettirildiğinde, kenetlenme bölgeleri bu molekülle kaplandığı için hücreler için bulaşıcı olmaktan çıkmış. Bilim insanları JCvirüsünün LSTc ile birleşmesini görebilmek için bu süreci röntgen yapı analiziyle incelemiş. Bu yöntem, protein yapısıyla ilgili ayrıntılı bir görüntü sunuyor. VP1 üzerinde, LSTc’ye kenetlenmeye yarayan bölge mutasyondan geçirildiği zaman, JC virüsü hücrelere bulaşma ve çoğalma yetisini yitiriyor. Böylece virüsün bir hücreye tutunmasını ve yayılmasını önleyecek bir yol bulundu. hayvanların beyinlerinde de birkaç hafta içinde protein plakaları oluşmuş (Science). Abeta kümelerini, beden bölgesinden beyne taşıyan mekanizmalar var. Bu da bedende ya da çevre içinde, beyindeki Abeta birikimlerine ve yeni dejenerasyonlara yol açan maddelerin bulunup bulunmadığı sorusunu doğuruyor, diyor araştırmayı yöneten Matthias Jucker. VİRÜSLER HÜCREYE NASIL TUTUNUYORLAR? Elde edilen yeni veriler, yeni antiviral ilaçların geliştirilmesinde yardımcı olacak. Virüsler bir hücrenin üzerinde spesifik bağlantı yerleri buldukları zaman hücreye tutunuyor. Uluslararası bir araştırma ekibi şimdi bu kenetlenmenin atomsal düzlemde ne şekilde işlediğini polima virüsüyle (JCV) gösterdi. Virüsün bir hücreye tutunabilmesi için virüsün ve hücre yüzeyinin özellikleri uyumlu olması gerekiyor. Bunu açıklamak için de genelde anahtar deliği ve anahtar örneği verilir. Fakat bilim insanlarına göre çoğunlukla tek bir anahtar yeterli oluyor. Çünkü virüsün üzerinde, hücrenin yüzeyinde bulunan şeker veya protein molekülleriyle (reseptörler) bağlanabilen çok sayıda bölge bulunuyor. Bu reseptörler yardımıyla virüs konakçı hücrelerini tanıyarak onlara tutunuyor ve enfeksiyonu başlatıyor. Bilim insanları şimdi soyut bir örnekle tutunma mekanizmasını atomsal doğrulukla açıkladı. Bu amaçla insanda yaygın olarak görülen, polima virüs ailesinden JC virüsündeki kılıf proteinlerinin yapısını okudular. Böylece ilk kez insana bulaşan bir polima virüsünün atomsal yapısı açıklanmış oldu. Oldukça yaygın olan JCvirüsü tahminlere göre dünya nüfusunun %7090’ına bulaşmış durumda. Fakat bağışıklık sistemi virüsleri kontrol altında tutabildiği için birçok insanda semptomlar görülmez. Bu şekilde enfeksiyon böbrek dokusunda sınırlı kalarak herhangi bir hasara yol açmıyor. SPOR ZEKÂYI GÜÇLENDİRİYOR Koşma, hızlı yürüyüş ve bisiklet gibi sporları düzenli olarak yapanlar zekâlarını da güçlendiriyor. İsveç’te 18 yaşında erkeklerle ger ALZHEİMER PLAKALARI BEDENDEN BEYNE SIÇRAYABİLİYOR Alzheimerden sorumlu olan protein parçaları sanılandan daha bulaşıcı. Hatalı katlanmış protein molekülleri sağlıklı farelerin beyinlerine aşılandığında hayvanlarda demans belirtileri ortaya çıkıyor. Alman bilim insanları, protein moleküllerinin bedenin diğer bölgelerine aşılanması halinde bile farelerin hastalandığını buldu. Hatalı katlanmış Amyloit beta veya Abeta, Alzheimer hastalığından sorumlu. Doğal olarak oluşan bu madde normalde sinir hücreleri tarafından yok edilmekte. Alzheimer hastalığında bu moleküller belli noktalarda birikiyor. Bu birikimler ise sinir hücrelerini öldürüyor. Alman bilim insanları daha önceki araştırmalarla da bu parçacıkların bulaşıcı olduğunu göstermişlerdi. Az miktarda Abeta proteini farelerin beyinlerine aşılandığında benzer birikimler oluşuyor. Son araştırmada Abeta içerikli beyin maddesi farelerin karın bölgesine aşılanmış. Bu çekleştirilen bir araştırma düzenli spor yapmanın zekâ seviyesini yükselttiği gösterdi. 19501978 arasında askerlik için bedensel ve zihinsel yetileri test edilen 1.221 erkeğin verileri incelenmiş. Buna göre sadece kas gücü ve zekâ arasında bir bağlantı bulunmuyor. Oysa yorucu sporlar yapanlarda başka bir tablo çıkmış ortaya. Yorucu spor yetisi ne kadar güçlüyse, dil/konuşma yeteneği, mekânsal hayal gücü, matematiksel/teknik ve mantıklı düşünme yetisi de o denli güçlü oluyor. Çünkü iyi antrenmanlı kalp/dolaşım sistemi, beyne en yüksek seviyede önemli maddeler taşıyor. Uzmanlar bu nedenle haftada birkaç kez yürüyüş yapmayı, bisiklete binmeyi ya da uzun mesafe yüzmeyi öneriyor. Spor yapma süresiyse 60 dakika kadar sürmeli. AY’DAKİ YERALTI ZENGİNLİKLERİ NASA Ay’daki hammadde rezervlerini ortaya çıkardı. Brown Üniversitesi’nden Peter Schultz ve arkadaşları, Ay’ın güney kutbunda su, karbondioksit, sodyum, amonyak ve gümüş bulunduğunu saptadı. 2009 Ekim’inde güney kutbun yakınlarında bulunan Cabeus kraterine inen roket, 2530 metre çapında bir delik oluşturdu. Patlamanın etkisiyle de yaklaşık olarak iki ton Ay toprağı bir kilometre yukarı uçtu. Bu şekilde parçacıklar kraterin karanlığından gün ışığına çıkarak dört dakikalığına özelliklerini gösterecek duruma geldiler. Bir sondanın ölçüm enstrümanları bu şekilde havaya savrulan Ay toprağından çok sayıda veri topladı. İşte bilim insanları bu bilgilerle Ay’ın güney kutbundaki yeraltı zenginliklerini açıklama Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma YENİ BİR ENERJİ KAYNAĞI MI? Campinas Üniversitesi (Brezilya) bilim insanları, atmosferdeki suda depolanan elektrikten yararlanılabileceğine inanıyor. Havadan elde edilecek elektrik enerjisi hidroelektrik olarak isimlendirilmiş. Atmosferdeki elektrik enerjisinin dönüştürülmesi sayesinde alternatif elektrik kaynağı elde edebiliriz, diyor araştırmacı Fernando Galembeck: “Güneş enerjisiyle bugün nasıl hesaplı elektrik elde ediliyorsa, atmosferdeki sudan da ucuz enerji kaynağı kazanabiliriz.” Washington Üniversitesi’nden Kate Ovchininkova ve Gerald Pollack, suyun gerçekten de elektrik depolayabildiğini bulmuşlardı. Galembeck’in araştırmaları şimdi atmosferdeki su damlalarının CBT 1233/ 4 5 Kasım 2010 da elektrikle yüklenebileceğini kanıtladı. Araştırmacılar, havada bol miktarda bulunan silisyum ve alüminyum fosfat parçacıklarının suyla temasını simüle edince, silisyum parçacıklarının havadaki nemde yükseldiklerinde daha çok negatif, alüminyum fosfat parçacıklarının ise daha ziyade pozitif yüklendiğini saptamış. Bu bulgu, suyun partiküllerle, elektrik yüklerini değiştirdiğini göstermekte. Bu da atmosferdeki suyun elektrik yükleri topladığını ve bunları temas ettiği maddelere aktarabildiğini kanıtlamakta. Bilim insanları bu sonuçlar ışığında, hidroelektrik toplayan sistemlerin geliştirilebileceğine inanıyor. Ayrıca atmosferdeki elektriğin ne şekilde yapılandığı ve dağıldığı öğrenilirse, yıldırıma bağlı kazalar ve hasarlar da önlenebilecek. Araştırmacılar hidroelektriği en iyi şekilde depolayacak malzemeyi bulmak için deneyler yapıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle