02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) Dijital dünyada bir esere erişirken onun bir kopyası bizim için oluşmak zorunda. Bu dinamiklik kültürün sadece oku modelinden okuyaz modeline dönüşmesine neden olmakta. Bugünün dijital yerlileri bir malzemeyi alıp, onu değiştirip, kendisine ait yepyeni bir malzeme haline getirmekte ve bunu yasadışı olarak algılamamakta. Yeni Bir Anayasal Kurum Kamu Denetçiliğinin Başarı Şansı Ülkemiz; çağdaş, modern devlet ve toplum olma yolunda kilometre taşlarını geride bırakırken büyük ölçüde Batı uygarlığının düzenleme ve kurumlarından yararlanmış ve yararlanmaktadır. Çetin Aşçıoğlu Yargıtay Onursal üyesi, [email protected] zorunlu değildir. Ancak hukukun üstünlüğünün her konumda güncelleşmiş ülkelerde; kamu yönetimleri, ilke olarak, kamu denetçisinin buyruklarını yerine getirmektedirler. Remiks Kültürü ROM ya da RAM gibi kısaltmaları bilgisayar eğitimimizin ilk yıllarında öğrenmiştik. Bellek bir bilgisayarı oluşturan önemli parçalardan biridir. ROM ve RAM de bu parçanın iki farklı türüdür. Her bilgisayarda ikisi de yer alır. İlki sadece okuma yapılabilen bellektir. Sınırlı ama önemli bir işlevi vardır. İkincisi ise bilgisayar alırken “Bunun hafızası ne kadar?” diye sorduğumuzda kastettiğimiz bellektir. Tüm programlar bu bellekte çalıştırılır. O nedenle bu bellek hem okunabilen hem de yazılabilen bellektir. (ROM=Read Only Memory, RAM=Read Access Memory). Remiks Kültürü olgusunu araştırırken bu bellek türlerine özgülenen bir metaforun da kullanıldığını görünce önce duraksadım; sonra hak verdim. Remiks Kültürü’nü ilk öne süren Harvard Üniversitesi’nde hukuk profesörü olan Lawrence Lessig’dir. Bunu, internetten ücretsiz olarak indirebileceğiniz, Remix isimli kitabında ele almıştır. İnternetten ücretsiz indirebileceğiniz ifadesi pek çok okurun aklına bunun yasal olup olmayacağı sorusunu getirmiştir. Hemen belirteyim ki yasal! Remiks kültürü, en basit anlatımıyla, yeni bir şey üretirken, halihazırda üretilmiş malzemelerden de istifade etmeyi doğal karşılayan kültürü işaret etmektedir. Örneğin bir süre önce ülkemizdeki televizyonlarda da sık sık yayınlanan bir videoklip vardı. George W. Bush ve Tony Blair’in konuşmaları ile Lionell Richie’nin Endless Love şarkısının remikslenmesi sonucunda oluşturulan. Lessig, Remix kitabında, kültürü ReadOnly ve ReadWrite olarak ikiye ayırıyor. Sadece okunabilen kültür, biz dijital göçmenlerin yüzyıllardır bildiği kültür modeli. Bir eserle olan diyaloğumuz sadece onu “okuma” şeklindedir. Bir tabloyu izleriz, bir romanı okuruz, bir müzik eserini dinleriz. Bu kültür modelinde zaten bu eylemlerin ötesine geçmek yasadışı sulara girmek anlamına gelmektedir. Oysa dijital altyapının getirdiği imkânlar sayesinde kültürde kökten bir dönüşüme neden olacak imkân da hayatımıza girmiş durumda. O da aslında dijital dünyada herhangi bir eser ya da malzemeye erişirken, onun bir kopyasının bizim için oluşmasıdır. Örneğin bir web sitesine gidip de bir sanatçının çektiği bir fotoğrafı görmek isterseniz, o fotoğrafın saklandığı sunucu bilgisayardaki dosyanın bir kopyasının sizin bilgisayarınıza indirilmesi gerekir. Bu basit ama dramatik değişiklik kültürel düzeyde Oku/Yaz (ReadWrite) modelinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. İşte bu nedenden ötürü bugünün dijital yerlileri (Y Kuşağı) herhangi bir malzeme üzerinde oynayarak ondan yeni bir şey üretmeyi yaşamın, kültürün çok doğal bir parçası olarak algılamaktadır. Her ne kadar SadeceOku kültürünün mensubu olan dijital göçmenler açısından bu durum telif haklarına aykırı, o nedenle de yasadışı olarak değerlendirilmesi gereken bir olgu olsa da. OkuYaz Kültürü giderek daha da baskın hale gelmekte; çünkü dijital teknolojiler inanılmaz bir hızda değişmekte. Örneğin blogosfer gibi bir imkânın ortaya çıkması medyayı dramatik bir şekilde etkiledi. Bugün eli klavye tutan herkes bir köşe yazarı olabilir (kendisine bir blog açıp, fikirlerini tüm dünya ile paylaşabilir – hem de bedavaya). Ya da profesyonelce bu işi yapan bir kişinin dijital köşesindeki makalelerle ilgili görüşlerini yazara ve tüm okurlara iletebilir. OkuYaz kültürü biz istesek de istemesek de burada ve büyük bir fanatik kitlesine sahip. Öyle ki eski köye yeni âdet getirmekten, telif olgusunu günümüz dijital kültürüne göre yeniden ele almaktan başka bir seçenek kalmadı! B CBT 1233/ 12 5 Kasım 2010 atı’nın yüz yıllardır elde ettiği bilgi ve deneyimin ürünü olan düzenleme ve kurumları almanın kınanacak bir yanı olmamalı. Kaldı ki, bunların çoğu Batı’nın coğrafi sınırlarını aşarak diğer toplumların ortak değerleri olmuştur. Sorun; bu yolda gereksinim duyan ülkelerin kendi sosyal, siyasal ve coğrafi yapısı ile ekin (kültür) düzeyinin uygulanan ülkelerle karşılaştırmalı olarak incelenmeden alıntı yolunun yeğlenmesidir. Ülkemiz açısından anayasal bir kurum olarak yasalaşan Kamu Denetçiliği bunun tipik örneğidir. Kamu Denetçiliği olarak isimlendirdiğimiz bu kurum; İsveç Kralı XII. Şarl’ın (Demirbaş Şarl), 18 yüzyılın başlarında, Osmanlı’da sürgün yıllarında, “ülkesindeki yönetici ve yargıçların yasalara gereği gibi uymasını gözetecek bir girişimiyle” doğmuş ve 19. yüzyılın başlarında Ombudsman adı altında anayasal bir kurum olarak güncelleşmiştir. Daha sonraları, birçok ülkenin hukuk düzeninde yer almıştır. Ne var ki; bu ülkeler, çoğun, kendi hukuk düzenleri, sosyal yapıları ve özel gereksinmelerine göre değişiklikler yaparak uyum sağlamayı yeğlemişlerdir. Ombudsman kurumu, demokrasinin olmazsa olmaz bir kurumu değildir. Nitekim Almanya, İsviçre ve İtalya hukuk düzenlerinde yer almamıştır. Bununla birlikte, amacına uygun olarak çalıştığında saydam ve hukuka bağlı yönetimin oluşmasına sağladığı katkı, demokrasinin gelişmesine yardımcı olduğu da göz ardı edilemez. Çağdaş, modern devletlerde; nicelik ve nitelikçe artan karmaşık kamu hizmetleri yerine getirilirken şu ya da bu nedenle ortaya çıkan yanlışlık ve özensiz eylem ve işlemler de yakınma nedeni olmaktadır. Yönetsel (idari) işlem eylemlerinin yargısal denetimi bireyler için güvence olsa da; yargının biçimsel, katı koşulları, ağır akçalı yükümlülükler ve yavaş çalışması gibi nedenler hak aramayı olumsuz etkileyen olgulardır. Bu nedenle kamu hizmetinin yerine getirilmesinde ortaya çıkan haksız ve adaletsizliklerden etkilenenlerin yakınmalarını, “Hiçbir biçimsel koşula bağlı olmaksızın, hızlı ve akçalı yükümlülük olmadan” çözmekle görevlendirilmiş hak arama oluşumuna gereksinim duyulmuştur. Ombudsman kurumunun, uygulamada başarısı; bağımsızlığının, yansızlığının ve güvenilirliğinin sağlanmasına bağlıdır. Bunun ilk adımı; Ombudsmanın, yansızlık ve bilgi gibi niteliklere sahip kişiler arasından, uzlaşmayla seçilmiş olmasıdır. Parlamento tarafından atanmakla birlikte yürütmeye (hükümet) ve yasamaya karşı da bağımsızlığı ancak bu sayede sağlanır. Ombudsmanın görev yetkileri her ülkenin kendi gereksinim ve koşullarına göre belirlenmektedir. Bu bağlamda ortak koşul, yönetsel eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğu yanında “yerindelik denetimi” de yaparak; kamu gücü karşısında bireyin hakkını adalet ölçüleri içinde korumadır. Kamu denetçiliğinin kararları, yönetime yapılan bir öneri, uyarı niteliğindedir. Yargı buyruğu gibi uyulması BAŞARILI OLABİLİR Mİ? Bu özet açıklamalardan sonra şu soruyu sorabiliriz: Anayasamızda yer alan kamu denetçiliği kurumu başarılı olabilir mi? Anayasaya koşut olarak henüz yasal düzenleme yapılmamış olmamakla birlikte iki açıdan soruya yanıt arama olanağına sahibiz: 1 İsveç’te ve diğer ülkelerde, ombudsman, “tüm partilerin üzerinde görüş birliğine vardıkları kesinlikle politika dışı kişiler arasından parlamento tarafından seçildiğinden” bağımsızlığı ve yansızlığı özenle ve titizlikle korunur (1). Anayasada, Kamubaşdenetçisi’nin, TBMM’de “ilk iki oylamada üye tamsayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğuyla”; “üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır ve en fazla oy alan aday seçilmiş olur” buyruğu öngörülmüştür. Bu seçim düzeni, uzlaşmayı değil çoğunluğu elinde bulunduran partinin “güç bende” söylemini güncelleştirmeye olanak tanır. Bu bağlamda TBMM’de yapılan benzer seçimler yeterli örnek oluşturmaktadır. Bu nedenle bu seçim düzeni, kurumun olmazsa olmazı “bağımsızlığı ve yansızlığını” işin başında tehlikeye sokması ve güven sorununu gündeme getirmesi kaçınılmaz olacaktır. Nitekim İsveç Baş Ombudsmanı Claes Eklundh: Ombudsman seçiminin siyasallaşması riski söz konusudur. İsveç bu sorundan kaçınmıştır. Ancak tam olarak biliyorum ki; siz (Türkiye) bununla karşılaşacaksınız (1). İş başındaki AKP yönetiminin yargı ve diğer kurumlar üzerinde egemenliğini artırdığı günümüzde; Kamu Denetçiliği üzerinde kendi politik inançlarını etkili olacak bir yapılanmayı yeğlememesi düşünülemez. 2 Ombudsman kurumu, coğrafi yüzölçümü küçük, nüfusu az; hukukun ilkesinin kökleştiği, kültür düzeyi yüksek ve sağlıklı bir yargı düzeni kurmuş ülkelerde verimli olmuştur. Ülkemizin bu koşullara sahip olmadığı ise bir olgudur. Bu iki durum birlikte değerlendirildiğinde Kamubaşdenetçiliği’nin uygulamada başarılı olacağını düşünmek bir düştür. Anayasaya koşut olarak yapılacak yasal düzenlemenin yeni sorunları gündeme getirmesi de beklenmelidir. Ülkemiz açısından uygulamada riskli olacak ve sorun yaratacak Kamu Denetçiliği yerine, yargıda gerçek yeniden yapılanmaya öncelik verilmeliydi (2). Yanıt aranması gereken bir durum da, bu düzenlemenin TBMM’de görüşülmesinde ve halk oylamasında muhalefet partilerinin sorun üzerinde durmamalarıdır. Ankara Barosu Hukuk Kurultayı 2000 c: 4 s:501 Çetin Aşçıoğlu Doğru Güvenli Yargılama Özlemi Ve Yeniden Yapılanma, 2010’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle