24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

LİDERLİK VE LİDERLER: Topluluklar için kaçınılmaz bir olgu! Liderler doğuştan mı bu özelliğe sahiptir, yoksa bu becerilerini sonradan mı edinirler? Günümüz dünyasında lider seçmek söz konusu olduğunda, doğal seçilim bizi şaşırtıyor olabilir mi? K afanızda şöyle bir ortamı canlandırın. Siz ve meslektaşlarınız toplantı salonunda bir araya gelmişsiniz. Kapıyı açıyor ve günün uygun adaylarından ilkini karşılıyorsunuz. Gün sona ermeden önce şanslı bir adaya, “Yöneticimiz olmayı kabul eder misiniz?” sorusu yöneltilecek. Astların kendi üstlerini seçme fikri sizlere çok garip gelebilir ama atalarımız için hiç de öyle değildi. Amsterdam VU Üniversitesi ruhbilim uzmanlarından Mark van Vugt ile The Times gazetesi yazarlarından Anjana Ahuja’nın birlikte kaleme aldıkları “Seçilmiş” adlı kitapta, liderlik ve birilerinin peşine takılma gibi davranış biçimlerinin izlerine insanlık tarihinin en eski dönemlerinden beri tanık olunduğuna dikkat çekiliyor. Kitapta ister ulus, ister çete ya da tarikatlar biçiminde olsun her türde insan topluluklarının bir önderi ve önderin de izinden gidenleri olduğu, liderlik ve yandaşlık gibi kendiliğinden ortaya çıkan bu tür davranışların uyumlayıcı davranış biçimleri kapsamında yer aldıkları belirtiliyor. Bir başka deyişle, bu tür davranışların atalarımıza yaşamda kalabilme üstünlüğü sağlamak üzere evrildikleri dile getiriliyor. (Kitabın başlığını oluşturan Seçilmiş sözcüğü doğal seçilimin önderlikteki rolünü yansıtıyor.) Gerçekten de, bu düzenleme öylesine yararlı oluyor ki, balık, kuş ve şempanze gibi başka canlı türlerinde de liderlik ve izleyicilik gibi davranışların farklı biçimlerine tanık olunuyor. topluluklarda sıradüzenin (hiyerarşi) pek yaygın olmadığını, bireyler arasındaki gelir farklılıklarının en düşük düzeyde olduğunu da gözler önüne seriyor. Belgeler, kimi kabilelerde özel mülkiyet ve hırsızlık gibi kavramların bilinmediğini, bu tür soyutlanmış topluluklarda başkanlık seçimleri türünden uygulamalar olmadığını, aşırı düzeyde baskıcı ya da başat kişiliklere boyun eğmek şöyle dursun, bu kişilerin öldürüldüklerini de ortaya koyuyor. Gelişmiş ülkelerdeki büyük ortaklıklarda tanık olunan durumun tersine, saldırgan tavırlarıyla öne çıkmaya çalışan ya da kendi çıkarlarını kolladıklarını açıkça belli eden kişilere karşı alabildiğine sert bir tavır takınılıyor. BOY MESELESİ Liderlik ve izleyicilik konularına evrimsel ruhbilim açısından yaklaşıldığında, liderlerimizi seçerken sergilediğimiz birtakım garip davranışlar bizlere o kadar da garip gelmeyebilir. Örneğin, siyasal bilim uzmanları, seçimlerde uzun boylu adayların neden hemen hemen her zaman kısa boylulardan daha üstün geldiklerine mantıklı bir açıklama getiremiyor. Oysa, kabileler arasındaki sorunların fiziksel yollarla çözüme ulaştırıldığı yüz binlerce yıl önce, şişman kabile üyeleri boylu poslu üyelere fark atarlardı. Günümüzde toplumlar, bu konuya kesin bir açıklama getiremeseler de, liderlerin “devlet büyüğüne” yaraşır bir görüntüye sahip olmaları gerektiği görüşünde ısrar ediyor. Bu da, bir liderin nasıl olması gerektiği konusunda doğuştan bir görüşümüz olduğuna işaret ediyor. Zaman içinde birtakım değişikliklere uğrasa da, iyi bir liderin nasıl olması gerektiği konusundaki bu tür bir içsel şablonun evrimsel tarihimiz boyunca gelişip güçlendirilmiş olması gerekiyor. Ruhbilim uzmanları bu şablonların günümüze dek ulaşan kalıntılarını ortaya çıkartabilir. Sözgelimi, insanların karşılaştıkları kişilerin salt yüzlerine bakarak (alt çenenin kare biçiminde olup olmaması işin püf noktasını oluşturuyor) üst düzey yöneticilerle daha alt kademelerdeki üyeleri ayırt edebilecekleri yönündeki şaşırtıcı bulguyu ele alalım. Uzun boylu olmak da gerek şirketlerin üst düzey yöneticileri, gerekse politikacılar açısından oldukça ağır basan bir özellik. Küçük çocuklara seçime katılan adayların fotoğraflarının gösterildiği bir başka araştırmada, deneklerin çoğunun seçimlerini tek bir kişiden yana yaptıkları görülüyor. sit ve bilinçli bir açıklaması olmadığını laboratuvar deneylerinden de biliyoruz. Üniversite öğrencilerinin katıldığı bir deneyde van Vugt, X görevini yerine getirmeleri istenen grupların genelde kendilerine lider olarak daha önce aynı görevde başarılı olan B’nin yerine, başarısız olan A’yı seçtiklerini ortaya koydu. Neden mi? Çünkü lider A, deneklerin okuduğu üniversiteden mezundu, oysa B farklı bir kurumdan mezun olmuştu. Öyle ki, beyinmizin derinliklerine kazınmış “bizler” ve “onlar” kavramı, günümüzün kozmopolit üniversitelerinde bile geçerli. Evrimsel açıdan bakıldığında, kişinin seçimini hiç tanımadığı ve bir olasılıkla hain olduğunu düşündüğü melek yerine, yakından tanıdığı şeytandan yana yapması konusunda söylenecek çok şey olsa gerek! OBAMA ÖRNEĞİ Bu durum işyerlerinin, ilkelliğin kol gezdiği ortamlara dönüşmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Evrim süreci kısa boylu, kadın ya da farklı kabilelerden (deri rengi belirgin bir aidiyet göstergesidir) olan liderlere karşı içgüdüsel bir kuşku duymamızı sağlamış olsa bile, her renkten ve her dinden insanların hep birlikte yaşamak durumunda oldukları günümüz dünyasında bu tür önyargılara kapılmanın uygun düşüp düşmeyeceğini kendimize sormak zorundayız. ABD’de ilk kez bir siyahın başkan seçilmesi, başarısında fiziksel görünümünün payı ne denli büyük olursa olsun, bu tür önyargıların üstesinden gelinebileceğinin de somut bir göstergesidir. “Seçilmiş” adlı kitapta verilmek istenen en önemli ileti, günümüzün yönetme ve izinden gitme biçimiyle atalarımızın uygulama biçimi arasında büyük bir uyumsuzluk olduğudur. Atalarımız Afrika savanlıklarında küçük gruplar halinde yaşarlarken şimdilerde dünya nüfusunun yarısı kentlerde yaşıyor. O dönemlerde birçok kişiye dağıtılmış bir durum olan liderlik, şimdilerde kurumsallaşmış siyasal seçkinlerin elinde. Kendimizi liderlerimizden kopuk hissetmemizin nedeni de bu olabilir mi acaba? İyi haber şu ki, yakın geçmişimizle ilgili anlayışımız daha olumlu adımlar atmamıza yardımcı olabilir. Küçük şirketlerde çalışanların büyük şirketlerde çalışanlara kıyasla çok daha mutlu oldukları görülüyor. (Küçük kabileleri düşünün.) Başarılı yöneticiler ve becerikli politikacılar, kişisel iletişimin ne denli işe yaradığını bilirler (geniş aileleri düşünün) alt kademelerle dayanışma içinde olmanın ve onların onayını almanın sağlayacağı yararların da farkındadır. İşyerinde bu tür uygulamaların insanlara iyi ya da doğru gelmesinin bir nedeni, atalarımızın da bu uygulamalarla beslenip gelişmiş olmalarıdır. O halde, bölüm başkanınız performansınızı değerlendirme zamanının geldiğini belirtecek olursa yalnızca gülümseyin ve yanlarında kendi çalışmalarından örnekler getirmelerini söyleyin. YUKARIDAN AŞAĞI SEÇİM İyi de, liderlik ve birilerinin izinden gitme özelliklerinin evrilmiş davranışlar olduğunu savunan kuramla, sizin ve meslektaşlarınızın yöneticinizi kendinizin seçmesi arasında ne gibi bir bağlantı olabilir? Kimi avcıtoplayıcı toplumlar üzerinde yapılan araştırmalar, yetenekli kişilerin aşağıdan yukarıya değil, yukarıdan aşağıya doğru bir düzenle seçildiklerini ortaya koyuyor. Liderliğin akışkan bir durum olduğu ve belirli alanlarda daha üstün oldukları gözlenen kişilerin, çevresindekiler tarafından liderlik konumuna atandıkları görülüyor. Kimi şirketlerde atalarımızdan kalma bu terfi yöntemi günümüzde de çok başarılı bir biçimde uygulanıyor. Örneğin, W.L. Gore & Associates şirketinin CEO’su yönetim tarafından başa getirilmeyip, alt kademe çalışanları tarafından seçiliyor. (Şirketin çalışanlarından “işçi” değil, “ortak” diye söz ediliyor.) Avcıtoplayıcı toplumlarla ilgili araştırmalar, bu “BİZ HAŞİN ÇOCUKLARIZ” Tüm bu araştırmalar liderlerin çoğunun sahip oldukları konumu ince hesaplamalara ve enine boyuna düşünmelere değil, yalnızca insan ruhunda “liderlik ışığını” yakma becerilerine borçlu olduklarını ortaya koyuyor. İster spor salonlarında boy gösteren Barack Obama, ister göğsünü bağrını açıp poz veren Vladimir Putin olsun politikacılar, sanki devlet yönetimi beyin gücünden çok kas gücünü gerektiren bir özellikmişçesine, bizlere “haşin çocuklar” olduklarını her fırsatta kanıtlamaya çalışıyor. Nitekim, liderlerimizi seçme biçiminin genellikle ba CBT 1231/ 6 22 Ekim 2010 Rita Urgan, New Scientist, 4 Eylül
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle