17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilimin İzmir’de bir öncüsü: Seydişehirli Mahmut Esat Efendi Zeki Arıkan, [email protected] H alit Ziya İstanbul’da doğdu (1865). Orada başladığı rüştiye öğrenimini İzmir’de bitirdi. Sonra Mechitaristlerin okuluna devam etti. Onun, o yıllardaki İzmir’in eğitim – öğretim kurumları üzerine verdiği bilgiler çok büyük değer taşır. Yabancıların, gayrimüslimlerin düzenli, sistemli, oldukça düzeyli okulları yanında koca İzmir’de “Türklerin erkek çocukları için her sınıfı bir hocaya verilmiş, aralarında Türkçe için bütün sınıflara ders veren bir öğretmenle bütün öğrencileri ancak yüze varan ve son sınıfından senede nihayet sekiz on gence diploma veren bir rüşdiyesi vardı.” Gözden düşerek Aydın (İzmir) valiliğine getirilmiş olan Mithat Paşa, bir gün okula gelir, perişanlığı görür ve belki bir çare olmak üzere Fransızca dersi konmasını önerir. Abdurrahman Efendi’nin çabalarıyla 1888’de İzmir İdadisi açıldığı zaman yepyeni ve genç bir kadro işe başladı. İzmir’in Halit Ziya, Bıçakıçızade Hakkı, Tevfik Nevzat, Dr. Mustafa Enver, Menemenlizade Tahir vb. gençleri idadinin öğretmen kadrosunu oluşturuyordu. Bunlar idadiye taptaze bir hava, bir ışık getirdi. Okulun, mecelle başta olmak üzere birçok derslerini yüklenen Mahmut Esat Efendi de bu kadro içinde yer alıyordu. Mahmut Esat Efendi, medrese ve hukuk çıkışlıydı. Fakat o bunlarla yetinmedi. İlk açılan üniversitenin derslerine devam etti. Kendisine verilen özel izinle kurmay sınıfının derslerini izledi. Hukuk mektebinin sınavlarına hazırlanırken yakalandığı amansız hastalığın acılarıyla çırpınan eşini bir eliyle tutmaya çalışıyor öte yandan da derslerini hazırlıyordu. Mahmut Esat Efendi 1885 yılında Aydın vilayeti bidayet mahkemesinin birinci başkanı olarak İzmir’de göreve başladı. Mahkeme başkanlığının ağır yükü yanında idadideki derslerine devam ediyor ve Fransızcadan çeviriler yapıyordu. Halit Ziya’yı Almanca öğrenmeye, Tevfik Nevzat’ı da Hukuk Fakültesi’nin sınavlarına girmeye sürükledi. Her iki çabası da olumlu sonuçlandı. Halit Ziya, onun çalışkanlığını şu sözlerle dile getirir: “Hayatımda bu derece okumaya vurgun, âdeta hastalık, çılgınlık denecek derecede bir düşkünlükle bağlı bir kimseye rastlamadım…” 1886’da Halit Ziya ve Tevfik Nevzat’ın çıkardıkları Hizmet gazetesinin ilk sayılarında çıkan yazıları büyük bir değer taşır. Bu yazıların, sansürün çok sıkı olduğu İstanbul’da yayımlanması hemen hemen olanaksızdı. İzmir öyle değildi ve daha rahattı. Bu yazılardan birincisinde basının gereği ve önemi üzerine durur. Halkın aydınlanmasıyla, egemen güçlere karşı hakkını savunacak bir konuma gelmesi arasında bağlantı kurar. İNSAN KİMDİR Gazetenin üçüncü sayısında başlayan ve günlerce devam eden “İnsan Kimdir ve Hukukı İnsaniye Nedir?” başlıklı yazı dizisinde, insan haklarının tarihsel süreç içinde gelişimini ele alır. Hindistan ve Mısır’daki kast sisteminden, Yunan ve Roma sitelerini inceler, Avrupa’daki korporasyon uygulamasından söz eder. Toplumun ilerlemesiyle birlikte insan haklarının (hukukı insaniye) gelişmeye başladığını vurgular. İngiliz insan haklarının gelişmesi, Amerika Bağımsızlık Savaşı ve Fransız İhtilali üzerinde durur. “İnsanın ve halkın hukuku” yani Fransız insan ve yurttaş hakları demecini ele alır ve yorumlar. Sözü Türkiye’deki anayasal hareketlere getirir. O şuna inanmaktadır. Özgürlük ve hak bir lütuf değildir, bir “tabiat vergisidir”. Anayasanın rafa kaldırıldığı sırada bunu övmesi önemli ve anlamlıdır. Mahmut Esat Efendi halkın bilgilendirilmesine büyük önem verir. Onun Amédé Guilleman’dan çevirdiği Kamer (Ay) ve Şems (Güneş) başlıklı fen kitapları Hizmet gazetesinde dizi halinde yayımlandı ve kitap olarak basıldı. Mecmuai Fünun’dan beri jeoloji ve doğa tarihi üzerine birtakım yayınlar yapılıyordu. Ancak onun çevirileri, Somar’ın deyimiyle daha “académique” değerde idi. Mahmut Esat Efendi, bilimsel alandaki başarılarını bir başka çeviriyle taçlandırdı. Bu, Fransız doğabilimcisi J. Langlebert’in 1883’te Paris’te basılan Histoire Naturelle başlıklı eserinin Tarihi Tabii adı altında Türkçe çevirisidir. Çeviri üç kısım halinde yapıldı ve 1000 sayfayı buluyordu. Hayvan, bitki ve madenler bölümlerini kapsayan bu eserin her üç kitabın sonunda maddelerin Latince ve Fransızcalarının yanında Türkçeleri verilmiştir. Bunun ne kadar güç bir iş olduğu kendiliğinden anlaşılır. Bu eserin yayımlanması üzerine Cemiyeti Tıbbıyei Osmaniye çevirmene bir takdirname göndermiş, İzmir Gureba Hastanesi’nin nadir mi nadir Türk hekimlerinden Mustafa Enver de Mahmut Esat’a bir mektup yazmıştır. Dr. Mustafa Enver, Mahmut Esat’ın çabalarını övüyor ve ona teşekkür ediyordu. Mahmut Esat’ın yazdığı ve çevirdiği kitapların sayısı 36’yı bulmuştur. Bunun 15’i İzmir’de basıldı. Burada basılan kitapların tamamı ne yazık ki İzmir Milli Kütüphanesi’nde yoktur. İslam tarihi, İslam hukuku, İslamın çeşitli sorunları, devletler hukuku vb. konulardaki eserleri ve çevirileri önemli bir sayı tutar. Ünlü İngiliz filozofu Thomas Carlyle üzerine yazdığı, ne yazık ki İzmir’de bulunmadığı için göremediğim 408 sayfalık bir kitabı dikkati çekiyor. Eserleri arasında, başlığı bizi yanıltabilecek bir kitabı daha var: Tarihi Sanayi (İzmir, 1307, 504 sayfa). Bu bir endüstri tarihi değil, bir güzel sanatlar tarihidir. Bu eser, onun insanlık tarihini ve insanlık tarihinin güzel sanatlardaki gelişmelerini ne kadar derin bir görüş ve kavrayışla ele aldığını ortaya koymaktadır. Eser, İzmir idadisinde okunmak üzere kaleme alınmıştır. “Sanayi tarihi henüz kendine layık bir mevki” kazanamamıştır. Sanatların durumu ve gelişmesi hakkında “bir nebze malumat vermek için” bu kitabı hazırlamıştır. Bu yolda yapılacak daha yetkin araştırmalar için “bu kitap bir çığır açmış olacaktır”. İzmir’e atanan valiler, bütün bu gelişmeleri desteklediler. Yazık ki Mithat Paşa’nın valiliği çok kısa sürdü. Halil Rıfat Paşa, Hizmet’in çıkarılmasına önayak oldu. Abdurrahman Paşa, Kastamonu’daki görevi sırasında sürekli okuduğu Hizmet gazetesinin “tiryakisi” olarak buraya geliyordu. Yanındaki genç mektupçusu (özel kalem müdürü) İzmir’e ayak basar basmaz hemen Halit Ziya, Tevfik Nevzat ve Tokadizade Şekip’le iletişim kurdu. Bu genç, uzun deneyimlerle büyük bir vali, devlet adamı ve yazar olarak ünlecek olan Ebubekir Hazım Tepeyran’dır. Mahmut Esat Efendi, 1896’da Maliye Hazinesi Hukuk Müşavirliği’ne atandı. Mülkiye’de ve üniversitede dersler verdi. Defteri Hakani Nazırlığı’nda bulundu. Kadastro sisteminin düzenlenmesinde büyük rol oynadı. Isparta’dan mebus seçildi. Şurayı Devlet Tanzimat Dairesi Başkanlığı’nda görevlendirildi. 1918 yılında baştan başa çalışmakla ve üretmekle geçen yaşamı sona erdi. Mahmut Esat Efendi’nin bilimsel yayınları, İzmir için büyük bir onurdur. Elbette bütün Türkiye için de. Kaynakça: Halit Ziya Uşaklıgil, Kırk Yıl, İstanbul, 1969; Ziya Somar,Yakınçağların Fikir ve Edebiyat Tarihimizde İzmir, İzmir, 1944,2001; Erkan Serçe, İzmir’de Kitapçılık 1839 – 1928, İzmir,1996; Ömer Faruk Huyugüzel , İzmir Fikir ve Sanat Adamları (1850 1950),Kültür Bakanlığı, Ankara,2000,s.307 313; Melih Tınal, İzmir Atatürk Lisesi Tarihçesi, İzmir, 1999. 19 Mayıs Üniversitesi’nde ideolojik kadrolaşma S CBT 1231/ 19 22 Ekim 2010 amsun Akademik Elemanlar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Süleyman Çelik “Ondokuz Mayıs Üniversitesi’ndeki ideolojik kadrolaşma, artık insanların ekmekleriyle oynama düzeyine indi” açıklamasını yaptı ve “Deneyim, nitelik, liyakat, çalışkanlık ve görevini yerine getirme yönünden en küçük bir açıklarını bulamadıkları idari personeli, sırf kendi dünya görüşlerinde olmadığı için ilçelerdeki yüksekokullara sürüyorlar” dedi. Açıklama özetle şöyle: “Eşlerinin iş ve çocuklarının okul durumları nedeniyle atandıkları ilçelere evlerini taşımaları olanaksız olan bu arkadaşlar, her gün şehirlerarası yolculuk çilesi çekiyor ve yol paraları nedeniyle bütçeleri sarsılıyor... bu uygulamayı açıklayacak bir ahlak kuralı bulamadığımız gibi, bir dünya görüşü de bilmiyoruz.” “Öğretim üyeleri arasında ideolojik kadrolaşma amacıyla en çok kullandıkları alan yardımcı doçentliktir. Sayın Rektör göreve başladığından bu yana, kendi dünya görüşünde birçok yardımcı doçent ataması yapıldı. Bunlar arasında atandıkları kadronun uzmanlığı ile ilgisi olmayanlar da var. İlan edilmiş bulunan bir yardımcı doçent kadrosuna, belirledikleri kişinin dışında başka birisi de başvurduğunda, bu kişi önce baskı yoluyla caydırılmaya çalışılıyor, başvurusunu çekmeyen kişi, ilgili fakültenin yönetim kurulu tarafından, bilimsel nitelikleri daha iyi olduğu için seçildiği halde, ataması yapılmıyor. “Görev süreleri dolan eski yardımcı doçentlerden kendi dünya görüşünde olmayanların yeniden atanmaları, Demoklesin kılıcı gibi kullanılmakta. Bu uygulamalara katlanamayan, Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinden Necati Kıvrak istifa etti. Son olarak Mehmet Atalar arkadaşımız üzerinden, başta yardımcı doçent arkadaşlarımız olmak üzere tüm öğretim üyelerine büyük gözdağı verildi. “Eğitim Fakültesi öğretim üyesi olan arkadaşımız Yrd.Doç.Dr.Mehmet Atalar’ın görev süresi 1.Temmuz.2010 tarihinde doluyor. Eğitim Fakültesi Dekanlığı bildirilen tarihten önce süreci başlattı ve Fakülte Yönetim Kurulu, arkadaşımızın “yeniden atanmasının uygun olduğunun rektörlük makamına arzına” karar verdi. 1 Temmuz geçmesine karşın rektörlük atamayı yapmadı ve yönetmeliğe aykırı olarak dekanlıktan jüri raporu istedi. Dekanlık jüri oluşturdu ve jüri raporunun da olumlu olmasına karşın atama gene yapılmadı. Bu arada jüri üyelerine baskı yapılarak raporlar değiştirildi, dekan değişti, yeni bir dekan atandı, konu yeniden fakülte yönetim kuruluna getirildi, bu kez “atanmaması” kararı çıkartıltı ve rektörlük makamınca bu karar hemen uygulanarak, üç aydır görevini sürdürmesine, derslerine girmesine, aylıklarını almasına karşın, arkadaşımızın görevine 1.Temmuz. 2010’dan geçerli olmak üzere, 6.Ekim.2010 tarihinde son verildi. Bu karar tam bir hukuk skandalıdır. Yapılan baskılar, raporların değiştirilmesi ve diğer nedenlerle üniversite tarihine yüz karası olarak geçecek bu kararı şiddetle kınıyoruz. “Öte yandan, temmuz ayında yapmış olduğumuz basın açıklamasında bazı öğretim üyelerinin yasalara aykırı olarak ticaret yaptıklarını bildirmiştik. Açıklamamızda kimsenin adı yoktu ancak yerel gazetelerde fotoğraflarıyla birlikte bazı öğretim üyelerinin adları yazıldı. Bu haberler ne tekzip edildi, ne de rektörlük makamı, bunları suç duyurusu kabul ederek soruşturma açtı. Ticaretsiyaset ilişkileri aynen devam ediyor. Aynı şekilde, bazı öğretim üyeleri tarafından, rektörlük makamına yeni kanıtlar eklenerek suç duyuruları yapılmasına karşın, “bilim hırsızlığı” yapanlar hakkında da hiçbir işlem yapılmadığını, sadece ihbarda bulunanlara gerçeğe aykırı yanıtlar verildiğini işitiyor, gelişmeleri ibret ve kaygıyla izlemeye devam ediyoruz..”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle