23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Küreselleşmenin Doğası Türkiye’de gelişi güzel bir klişe olarak kullanılan ulusal kültür, uygarlık, demokrasi gibi kavramların şu sıralarda dünyanın içine girdiği kaotik koşullarda ne anlama geldikleri ve geleceği hazırlamakta etkileri üzerinde konuşmak her zaman yararlı olabilecek bir uğraştır. ültürü insanın yaşamak için yarattığı bütün fiziksel ve kurumsal araçlar ve bunlar çerçevesinde oluşturulan nesneler ve söylemler olarak tanımlarsak üretilen her şey kültürdür. Bugün dünyadan izole edilmiş toplum kalmadı. Bazen Amazonlar’da yeni bir kabile bulunduğu haber olarak çıksa bile, iletişim ve ulaşım toplumların birbirlerinden izolasyonunu ortadan kaldırmıştır. Dünyanın gelecek 1015 yılı Kültürlerin yaşama saygılı en üst, entelektüiçindeki gelişmeler, el, incelmiş, insancıl üreözellikle fakir ve az okumuş timlerinin bütünü evtoplumların dengelerini rensel uygarlığı oluşturuyor. Atatürk’ün vaksanıldığından çok daha tiyle vurguladığı gibi güyıkıcı ölçülerde nümüzde egemen bir tayitirmelerine neden olabilir. ne uygarlık var: Bütün Bu tür endişeleri dile kültürlerin evrensel nitelikli yaratılarını içeren getirenlere felaket tellalı olarak bakılsa da geleceğin ve bunu özümseme kabiliyeti gösteren Batı uydar boğazlarını görmeye ve garlığı. göstermeye çalışmak En iyi örnekleri Batı’da olduğu kabul edilaydınların görevidir. se de uygarlık Doğu’ya ya da Batı’ya ait değildir. İnsanların ortak oldukları değer yargıları, yaşama saygı, insana saygı, güzeli aramak, acımak, sevmek, bilgiyi insan için kullanmak, yardımlaşma, doğruyu arama, başkalarının hakkını tanıma, uygarlığı herkes için tanımlar. ‘K UYGARLIK NEDİR NE DEĞİLDİR Kin, nefret, şiddet, dayatma, zorbalık, eziyet etme, tehdit uygarlık değildir. Zenginlik ve sömürü de uygarlık değildir. Uygarlık ölümü, işkenceyi, insanlara acı çektirme jestlerini içermiyor. Silah üretip, sömürge kurmak, atom bombasıyla bir kenti yok etmek uygarlık değildir. Evrensel bilim uygarlıktır. Atom bilgisi evrenseldir. Fakat atom bombası uygarlık jesti değildir. Kimya uygarlık, tıp uygarlık, zehirli gaz uygarlık değildir. Uygarlık Antikite’den başlayarak Çin’den Roma’ya bileşenler içerir. Bu bileşenler inancın, aklın ve sanatın ürünleridir. Fikirler dolaşır, yaşamın üst katlarında buluşur, uygarlık dokusunu dokurlar. Değişik kültür alanlarının bilgeleri bunları özümser. Örneğin Budizm Çin’i ve Uzak Doğu’yu fetheder. Yunan felsefesi ve bilimi 9. yüzyılda İslam bilim ve felsefesine temel oluşturur. Akdeniz çevresinde politika, din ve dil sınırları aşılarak evrenselleşen bir uygarlık kurgusu oluşur. Düşüncelerin eski dünyada nasıl dolaştıklarını gösteren ilginç bir kültürel ilişkiyi bu bağlamda anımsatmak istiyorum: İslam Felsefesi Profesörü Japon Toshihiko İzutsu’nun ‘Tasavvuf ve Taoizm’ adlı ilginç bir kitabı var. İsa’dan önce 43 yüzyıllarda şekillenen Taoizm Lao Tzu ve Chuang Tzu’nun öğretilerini içerir. İzutsu’nun bunu karşılaştırdığı tasavvuf düşüncesi ise İspanya’da 1165 yılında doğan Muhyiddin İbn Arabi’nin Fusus el Hikem (Bilgeliklerin Mücevherleri) adlı, 1229 yazılmış yapıtından alınmıştır. Arada 1500 yıl var. Kitapta her iki öğretinin ideal insan ve insan ontolojisi üzerinde paralellikleri anlatılıyor. Bu ilişki devletler, ülkeler, kültürler ve zamanlar arasındaki büyük farklara karşın insan aklının birleştiriciliğini ve uygarlık denilen insanlık ürünün hepsinin üstündeki konumunu kanıtlar. Akıl her iklimde benzer yeteneklere sahip. Benzer konularda, özellikle soyut düşünürken benzer sonuçlara ulaşıyor. Kültürler arasında değişik kökenli düşünceler birbirlerini döllüyor. Evrensel uygarlığın temeli bu. Bugün dünyanın büyük bir yoğunluğu için bilim, teknoloji, görsel sanat, musiki, edebiyat, felsefe ortak ölçütlere dayanıyor. Ticaret, finans, turizm, si nema, televizyon, internet ortak. Folklor ve müzelik eşya dışında ne ulusal kültür var, ne de farklı uygarlıklar. Görünüşe göre dışarıda kalmak isteyen de pek yok. Fakat her toplum, bir yandan kendinin olduğunu varsaydığı bir şeylere sarılırken öte yandan insanlığın ortak gösterisine kendisinin de katkısı olduğunu kanıtlamak için elinden geleni yapıyor. Din zaten ulus üstü, evrensel bir olgu. Kuran Arap’a ayrı, Türk’e ayrı emretmiyor. Müslümanlar dünyanın her köşesinde yaşıyor. Bir soru ortada kalıyor. Ulusal kültür nerede barınıyor? Dil, özdeyişler, örf ve adetler, halk musikisi, mutfak gelenekleri, bazı duyarlıklar. Bunlar ulusal yaşamın bir yerlerinde çağdaş duyarlığa hitap edebildikleri oranda, örneğin modern yorumlarla yeniden doğdukları zaman varlıklarını belli ediyorlar. Geleceğin dünyasında kimlik sadece dilde ve toplumların yeni uygarlığın yaratılmasına katıkları ile belirlenecek. TARİHİ DEĞİŞİM EŞİĞİNDEYİZ Dünyanın bugünkü durumu, olasılıkla bugüne kadar geçerli görünen bütün politik ve ekonomik hatta kültürel formüllerin boşaldığına işaret ediyor. Serbest piyasa ekonomisinin, bir sahtekârlık kılıfı olduğu son krizde kanıtlandı. Ne var ki daha ciddi bir tarihi değişim eşiğindeyiz. Fiziksel dünya doğal bir iklimsel dönemece girdi. Bunda insanların da biraz payı var. Kuraklık, susuzluk, doğal afetler, su baskınları, yangınlar dünyanın kapısına dayandı. İkinci eşik ise enerji bunalımı. Petrol ve doğalgaz kaynakları tükeniyor, pahalılaşıyor. Yerlerine alternatif enerjileri üretmek zorundayız. Geç kalan her adım ekonomik gerileme demek. Bunu gerçekleştirmek yeni bir toplumsal yapılaşma ile olası. Yeni dünya toplumunun gerçekleri politik, dinsel ya da ideolojik değil. Sadece bilimsel. Bütün dünyada ‘Akıl’ı egemen kılacak köktenci politik değişimler gerekiyor. Kuraklık, susuzluk, açlık, hangi dinden olduğumuzun farkında olmayacak. Yaşamın sürdürülmesi için yaratıcı bir eğitim ve bilimsel bir dünya görüşünün dünyaya egemen olması için özgür düşünce gerek. Özgür düşünce için özgür insan gerek. Özgür insan için gerçek demokrasi gerek. Ve bu gerçekleştiği zaman küreselleşme şimdiki gibi zenginin kölesi olmaktan farklı bir şey olacak. Bu küreselleşme o zaman gerçek içeriğine kavuşacak. Tayfun Akgül Ödül, çocuğun risk almasını ve yaratıcılığını öldürür T CBT 1231/2 22 Ekim 2010 ürkiye’de ilk kez Eyüboğlu Eğitim Kurumları tarafından 2001’de başlatılan Veli Sempozyumu’nun bu yıl onuncusu düzenlendi. Eyüboğlu Eğitim Kurumları’nda her yıl ekim ayında düzenlenen sempozyumun amacı; anne ve babanın, çocuğun eğitim hayatında aktif rol almasını sağlamak, çocuk ile aile arasındaki iletişimi güçlendirmek. Öğretmenler ve uzmanlar tarafından ilköğretimden liseye kadar tüm seviyelere yönelik konuların ele alındığı sempozyumda, çocuğun başarısı için okul ve aile işbirliği ile neler yapılabileceğine dikkat çekildi. Üç oturumdan oluşan sempozyumda, fark lı içeriğe sahip 16 konu ele alındı. Sempozyum, Massachusets Institute of Technology (MIT) Liderlik Merkezi ve Cambridge Üniversitesi Liderlik Merkezi’nde akademisyen olarak görev yapan Özgür Bolat’ın “ Eğitimde Doğru Bildiğimiz Yanlışlar” başlıklı konuşmasıyla başladı. Velilerin yoğun katılımı ile geçen sempozyumda Bolat şöyle konuştu: “Çocuklara verilen ceza ve ödülün özünde kontrol etmek vardır. Ödül, çocuğun risk almasını ve yaratıcılığını öldürür. Verilecek ödül eğer çocuklarınıza o anlık iş yaptırmak içinse işe yarayacaktır ancak çocuklarımızda davranış değişikliği istiyorsak ödül kullanmak yanlıştır.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle