Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ÇAĞDAŞ GENETİK BİLİMİ: 60 yılda ne oldu? Prof. Dr. Üner Tan, Türkiye Bilimler Akademisi onur üyesi, Çukurova Üniversitesi, Adana “Bilimin tarihi bilimin kendisidir” özdeyişinden esinlenerek önce kısaca DNA sarmalının öyküsünden başlamak istiyorum. Bu konuda dört bilim insanı DNA tarihine damgasını vurdu. Bunlardan üçü Nobel ödülünü kazandı: Crick, Watson ve Wilkins; Rosalind Franklin, erken ölümü nedeni ile bu ödülü alamadı. du. Orada 35 yıl çalıştı. Ancak ırkçı görüşleri nedeni ile 2007 de ayrılmak zorunda kaldı . 1951’de Cambridge’te fizik bölümüne girdi. Francis Crick ile aynı ofisi paylaşıyordu. Mutlu bir rastlantı olarak her ikiside DNA ile ilgileniyordu. Ve DNA’nın moleküler yapısını araştırmaya başladılar, 1952 de, Crick ve Watson’ın DNA modelleme çalışmaları yasaklandı. “Tobacco mosaic virus” üzerinde çalışmaları istendi. Watson bu çalışmalar esnasında virüsün spiral yapıda olduğunu buldu. 1953’te yeniden çalışmalarına izin verildi. 1952’de hocası Luria İngiltere’ye davet edildi, fakat Luria Marksist olduğu için İngiltere’ye giremedi. Onun yerine Watson, konuşmayı slaytlarla sundu. 1953 te yeniden DNA araştırmalarına başladıktan sonra Watson ve Crick, R o s a l i n d Franklin’den elde ettikleri verilerin yardımı ile DNA’ın çift sarmal modelini oluşturdular ve Natrure’da (1953) yayınladılar. Watson saldırganlığı ile tanınıyordu. Bir arkadaşı kendisini “rastladığım en nahoş insan” olarak betimlemişti. Belki bu nedenlerle, kitapları çok eleştirildi. “Sıkıcı insanlardan kaçının” (avoid boring people) adını verdiği otobiyografisinde, akademisyen arkadaşlarını, dinazorlar, avantacılar, fosiller, sıradan, yavan insanlar olarak betimlemişti. living material”. Wilkins son derece ağırbaşlı ve mütevazı bir insandı; bilimin sadece insanlığın yararı için yapılması gertektiğini savunuyordu. Güzel sanatlara büyük ilgi duydu. İkinci eşini de sanat çevrelerinde tanıdı. İdeolojik olarak komünistti. Komünist partisinin üyesi idi. Yürekten savaş karşıtı olmasına rağmen, atom bombasının yapılması çalışmalarına katılmak üzere yapılan daveti reddetmedi: faşizme karşı savaşı her şeyin üstünde tuttu. Alman bilim adamlarının atom bombasını daha önce yapabileceklerinden çok korkuyordu. FRANCIS HARRY COMPTON CRICK (19162004) Londra Üniversitesi’nde fizik okudu; 1939’da, deniz kuvvetlerinde manyetik mayınlar üzerinde çalışmalara katıldı. 1947’ de biyoloji eğitimine başladı; Cambridge’te “X ışınlarının polipeptitler üzerine etkileri” konulu tezi ile 1954’te doktorasını verdi. 1951’de, Watson ile tanıştı ve 1953’te birlikte DNA’nın çift sarmal hipotezini oluşturdular. 1940’ta evlendi, 1947’de boşandı, 1949’da yeniden evlendi. “Golden Helix” isimli bir villada yaşadılar. 2004’te kolon kanserine yakalandı, La Jolla’da öldü. Vasiyeti üzerine bedeni yakıldı ve külleri Pasifik Okyanusu’na serpildi. Çocukluk yıllarında düzenli olarak kiliseye gitti; 12 yaşında annesine artık kiliseye gitmek istemediğini, bunun yerine dini inançları araştırmak istediğini söyledi. Üniversitelerde zorunlu din derslerine karşı idi, bunun yerine okullarda doğal seleksiyon teorisinin öğretilmesi gerektiğini savunuyordu; hristiyanlık öğretilerini yanlış buluyordu, aslında ateistti. 1951’de, James D. Watson ile çalışmaya başladı ve birlikte DNA modelini geliştirdiler ve 1953 te Nature dergisinde yayınladılar. Bu ve bunu izleyen çalışmaları nedeni ile 1962 yılında Nobel ödülünü aldılar. 19501962 arası oldukça tartışmalı geçti, DNA sarmalının moleküler yapısının bir Nobel ödülü getireceğini herkes biliyordu. Aynı konuda çalışan bir bilim insanını Cambridge’ye davet etti, onun ağzından bir şeyler alabilmek için.. Çok güzel olan kız kardeşini de yanlarına alarak onu yemeğe davet etti, ancak adam kız kardeşine hiç bakmadı bile, ser verdi sır vermedi. Watson ve Crick, aynı konuda çalışan Rosalind Franklin’in DNA verilerini öğrencisinden sızdırdılar. Rosalind Franklin’in elde ettiği “Xray diffraction” görüntüleri, aslında, DNA’nın spiral yapısını gösteriyordu. Bu önemli bilgiden Watson ve Crick yararlandı, ve DNA modelini oluşturdular. Bu aşırma olayın benzer bir aşırma olayını da ben yaşadım (14). Crick, atılgan ve gururlu olarak tanınıyor. Bilimsel başarıları, kişiliği ile birleştirilince kendisine sayısız olanaklar sağlandı. Fakat başarıları ters tepkilere neden oldu. Hızlı ve yüksek sesle konuşurdu, espiriler yapar ve kahkahalar atardı. Kesin ve açık konuşurdu (15). ROSALIND ELSIE FRANKLIN (19201958) DNA’dan Nobel alanların dışında kaldı Rosalind. Fakat DNA’yı onlara sunan, onların esin kaynağı olan Rosalind’dir.. Nobel madalyası ile taçlandırılan, Nobel’i almak için her türlü oyunu oynayan, casus bile kullanan, fikir çalanlardan çok daha değerlidir, temizdir, dürüsttür, çalışkandır Rosalind. Londra’da St Paul’s Kızlar okulunda okudu; bilim, Latin ve spor dallarını birincilikle bitirdi. Nazi döneminde Almanya’dan kaçan insanların İngiltere’ye sığınmasına yardım etti. 1951’de, Londra “King’s College” de Biyofizik bölümüne girdi. Proteinlerin yapısını “Xray diffraction” ile incelemeye başladı. Sonra DNA’ya yöneldi. Kısa sürede çok güzel Xray fotoğrafları elde etti: “şimdiye kadar gördüğüm en güzel fotoğraflar” diyordu, diğer bir DNA araştırıcısı Bernal. 1952’de DNA fotoğraflarına Patterson fonksiyonunu uyguladı. Bu çok fazla zaman alan ve yoğun uğraşı gerektiren çalışma sonucu DNA molekülü hakkında çok önemli bilgilere ulaştı. Bu bulgularını, Watson ve Crick DNA modelini tamamlamadan bir gün önce 1953’te üç makale olarak hazırladı. Rosalind konuşurken gözlerini karşısındakinin gözlerine diker ve adeta aceleci bir tavırla onu süzerdi. Bu sabırsızlık ifade eden keskin bakışları insanları çileden çıkarırdı. Buna karşılık Wilkins çekingen bir insandı, konuşurken karşısındakinin gözlerine bakamazdı. Wilkins ile çalıştığı çatışmalı bir ortamda, Rosalind DNA’nın iki şekli olduğunu buldu: A ve B. DNA lifleri ıslak ortamde ince ve uzun oluyorlardı (veriden zengin A lifleri), kuru ortamda kısa ve yağlı görünüyorlardı (sarmal özelliği olabilecek olan B lifleri). Laboratuvar direktörü, aralarındaki geçimsizliği göz önüne alarak, araştırmayı paylaştırdı. Rosalind A liflerini, Wilkins B liflerini aldı. Bir gün (30 ocak 1953) Watson, düşündüğü çift sarmal DNA modelini alarak heyecanla Rosalind’e gitti, birlikte çalışma önerdi. Rosalind bundan etkilenmedi ve hatta sinirlendi. Buna karşılık Watson’da sinirlendi ve “elinizdeki verilerin ne işe yaradığını bilmiyorsunuz, yorum yapamıyorsunuz” dedi Rosalind’e ve Wilkins’e gitti. Bundan sonra DNA’ın tarihi değişti: Rosalind’in öğrencisi, Rosalind’in elde ettiği DNA fotoğraflarını (ünlü fotoğraf 51) gizlice Wilkins’e vermişti. Wilkins bu fotoğrafları gene gizlice Watson’a gösterdi, sonra da Crick gördü… Bunlardan esinlenerek WatsonCrick DNA’ın çift sarmal modelini geliştirdiler ve Nature’da yayınladılar. 1956 da Amerika’ya bir çalışma gezisi sırasında Rosalind’in sağlığının bozulduğu sezildi: karnında şişlik vardı, pantolonunu giyinmekte zorlanıyordu. 1956’da ameliyat edildi; yumurtalık kanseri tanısı konuldu. Buna rağmen Rosalind çalışmaya devam etti: 1956’da yedi makale, 1957’de altı makale yayınladı. 1957’nin sonunda sağlığı gene bozuldu; 1958’de ge MAURICE HUGH FREDERICK WILKINS (19162004) Cambridge’te doğal bilimler okudu; “xray diffraction” çalışmalarına katıldı. Yirmi iki yaşında, fizik bölümünü bitirdi. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, California’da atom bombası çalışmalarına katıldı. Ancak Hiroşima ve Nagazaki’de sivillerin üzerine atom bombası atıldığı zaman çok üzüldü. Bu pişmanlığının da etkisi ile fiziği bıraktı, Erwin Schrödinger’in yazdığı “What is Life” adlı kitabın etkisi altında kalarak, biyofizik çalışmaya başladı. 1950’de DNA’nın yapısını araştırmaya başladı. Bir gün, bir DNAjel preparasyonunu incelerken, jele dokundurduğu cam çubuğun ucunda bir DNA iplikçiğinin yapışmış olduğunu, mikroskopta gördü. Bu rastlantısal buluş DNA moleküllerinin düzenli bir şekilde dizilmiş olabileceğini gösteriyordu. Asistanı ile bu iplikçiklerin “Xray diffraction” yöntemi ile fotoğraflarını çekti. Bu bulguyu 1951’de Naples’teki bir konferansta anlattı. Orada bulunan Watson çok etkilenmişti. Wilkins, fotoğrafta görülen difraksiyon örgülerinin bir spiral yapıyı andırdığını söylemişti. Wilkins DNA sarmalını Watson’a gösterdi ve sonunda DNA’nın sarmal yapısı kesinleşti. Ancak, sarmal nasıl bir sarmaldı? Bunun yanıtını da Watson ve Crick oluşturdukları modelde gösterdiler: çift sarmal.. Bu modelin –küçük ayrıntılar dışında doğru olduğu 1962 yılına kadar yapılan deneylerle özellikle Wilkins ve Rosalind Franklin tarafından gösterildi ve Nature’da yayınlandı. 1962 de Crick, Watson ve Wilkins, “Fizyoloji yada Tıp” dalında Nobel ödülünü paylaştılar: “for their discoveries concerning the molecular structure of nucleic acids and its significance for information transfer in JAMES DEWEY WATSON (1928…..) Chicago Üniversitesi’ne 15 yaşında iken kabul edildi. 1947 de zooloji de bilim uzmanlığını kazandı. Bakteri deneyleri ile genetikçilerin arasına katıldı. 1948’de genlerin fiziksel yapıları üzerinde doktora yapmaya başladı. O zamanlar, proteinler kendi kendine çoğalan genler olarak düşünülüyordu. İtalya’da bir kongrede Maurice Wilkins ile konuştuktan sonra, DNA’nın belli bir moleküler yapısı olduğuna karar verdi. 1951’de kimyacı Linus Pauking, Xışınları kristalografi yöntemini yayınladı. Watson aynı yöntemi DNA için kullandı. Ve doktora konusunu değiştirdi. 1968’de evlendi, 1970 ve 1972’de iki çocuğu oldu. Cold Spring Harbor laboratuvarının direktörü ol CBT 1231 / 14 22 Ekim 2010