05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE lir. Ancak bu geçiş Mendel yasalarına göre olmaz. Kalıtılan, hastalığa yatkınlıktır. Çevresel etkenlerle etkileşim, bu biyolojik yatkınlığı tetikler, hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasına yol açar. Genetik yatkınlık ne kadar güçlü ise hastalık o kadar erken yaşlarda başlar. Hastalığın şiddetli mani dönemleri gösteren tipi olan Bipolar I bozukluğun toplumda görülme sıklığı yaklaşık %1’dir. Daha hafif şiddetli hipomani ve uzun sürebilen depresyon dönemleri ile giden Bipolar II bozukluk ise daha yaygın olup, son yıllardaki çalışmalara göre görülme sıklığı %4 civarında. Yineleme riski tedaviye rağmen 5 yılda %75’e ulaşır. Hastaların en az yarısında hastalık dönemleri arasıda kalıntı belirtiler bulunur ve gene yarısı bir hastalık döneminin ardından 5 yıl sonra bile işlevsel bozulma gösterir. Ülkemizde yurtdışındaki kadar sık görülmese de bipolar bozukluğun en ciddi komplikasyonu özkıyımdır. Batılı ülkelerin verilerine göre sonuca ulaşan özkıyım bu hastalıkta %1520’dir. Ayrıca bu hastalığı olmayanlara göre daha yüksek oranda kalp ve damar hastalıkları görülür. Mani/hipomani dönemi hastalığın temel öğesidir, varlığı tanıyı koydurtur. Manide kişi aşırı neşeli ya da öfkeli bir duygudurum içindedir. Az uyuma, çok enerjik olma, çok hızlı düşünme, ancak buna karşın dikkat dağınıklığı ve konsantrasyon bozukluğu, bol, ayrıntılı konuşma, yeti ve yeteneklerini olduğundan fazla görme, atak olma, riskli davranışlarda bulunma (gerçekçi temellere dayanmayan iş yatırımları, hesapsızca para harcama, tanımadığı kişilerle hemen ilişkiye girme vb), artmış cinsel istek ve bunu eyleme dökme, hareketlilikte artış başta gelen belirtilerdir. Depresyon ise bunun tam tersi bir dönemdir. Kişi karamsarlık, ümitsizlik, çaresizlik duyguları içindedir. Kendine olan güveni azalmıştır. Ölüm isteği ve özkıyım düşünceleri olabilir. Bu belirtiler nedeniyle işlevselliği bozulur. Her iki hastalık döneminde de bireyin yargılamasının, gerçeği değerlendirmesinin bozulduğu durumlar (psikoz) ortaya çıkabilir. Bipolar bozuklukla ilgili çalışmalar ve biz ne yapıyoruz? Bipolar bozukluğun iyilik dönemlerinde bilişsel yeti olarak nitelenen, dikkat ve bellek, karar verme, plan yapma ve işleri düzenli yürütme gibi yetilerde bozukluk görülür. Hastalar karşılarındakinin duygularını ve içinde bulundukları ruh halini doğru değerlendirmede güçlük yaşarlar (emosyonel düzenleme bozukluğu). Bu bozulmalar bireyin mesleki yaşamını ve kişiler arası ilişkilerini olumsuz yönde etkiler. Son yıllarda araştırmalar, bipolar bozuklukta moleküler ve hücresel düzeyden başlayarak, hastalık belirtileriyle ve bilişsel ve emosyon işlemleme bozukluklarıyla ilişkili olabilecek anatomik yapı ve bu yapılardaki işlevsel değişikliklere odaklandı. Bu amaçla çeşitli işlevsel beyin görüntüleme yöntemleri kullanılıyor. Örneğin hastaların farklı yüz ifadelerine bakarken ya da karar vermelerini gerektiren bir test uygularken beyinlerinin hangi bölgelerinin harekete geçtiği, bunun sağlıklı bireylerden nasıl farklılaştığı fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRG) yöntemiyle inceleniyor. Çalışmalarımızda bipolar bozukluğu olan bireylerin ilaç kullanmadıklarında, klinik açıdan tümüyle iyi olsalar bile beyin osilatuar yanıtlarının kendi yaş ve cinsiyetlerindeki sağlıklı bireylerden farklılık gösterdiğini, 1,5 aylık düzenli ilaç kullanımının ardından bu etkinliğin sağlıklılarınkine benzer özellik kazandığını gördük. Bu çalışmalar birkaç açıdan önemli: 1. Eğer hastalarda iyilik halindeyken bile süreklilik gösteren bir beyin aktivite değişikliği saptanabilirse, bu temel bir bozukluğa işaret ediyor olabilir. 2. Bu bulgu hastalığı göstermeyen birinci derece akrabalarda da saptanabilirse, beyinde kalıtılan bozukluğa işaret eden özellik saptanmış olabilir. 3. Bu, akrabaları arasında bipolar bozukluk tanılı kişiler olan genç bireylerde riski belirlemek ve hastalığa yakalanmalarını önlemek için önlemlerin alınması açısından çok değerlidir. Ayrıca hastalığın tüm belirtilerini tam gösteremeyen, ama erken belirtilerini gösteren bireylerde bu tür bozuklukların saptanması erken tanıyı ve hemen sağaltıma geçilmesini sağlayabilir. 4. Saptanan değişikliklerin ilaçla sağaltım sonrası düzene girmesi, hasta bireyin ilaca vereceği yanıtın saptanması açısından önemli bir teste dönüştürülebilir. Bu bağlamda yaptığımız ilk çalışmalar Prof. Dr. Ayşegül Özerdem ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Duygudurum Bozuklukları Birimi'nde sağaltımları sürdürülmekte olan hastaların katkılarıyla Dokuz Eylül Üniversitesi Beyin Dinamiği Araştırmaları Merkezi’nde gerçekleştirildi. Verilerin bir bölüm değerlendirmesi İKU BEYİNMER’de sürmekte. DEÜ Hastanesi kampüsünde Beyin Dinamiği Araştırmaları ve Sinirbilimler AD Laboratuarları yakın tarihte çalışmaya başlayacak. Yeni projelerimizin hasta kayıtları bugün için İKU BEYİNMER’in laboratuar olanakları ile gerçekleşmekte. Bu amaçla İKU Rektörlüğü ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimliği, ayrıca Maltepe Üniversitesi Rektörlüğü ile işbirliği anlaşmaları yapıldı. Bakırköy RSH’den Dr. İlhan Atagün, Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD’dan Uzm. Dr. Devran Tan İstanbul’daki projelerin çalışmacılarıdır. DEÜ laboratuarlarının açılması ile birlikte BEYİNMER ile koşut ve eşgüdümlü biçimde kayıtlamalar yürütülebilecek. Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@Gmail.com) DPT’nin her yıl düzenli olarak yaptığı, ülkemizdeki bilgisayar ve internet kullanımı ölçümleri karşımıza ilginç sonuçlar çıkarmakta. Türkiye’de Dijital Uçurum Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye’deki teknolojik gelişmeleri ve bilgi toplumu olma yolundaki gelişmeleri tespit etmek amacıyla her yıl yapmış olduğu ölçümleri 2008 yılı için tamamladı. 2008 yılının ilk üç ayı baz alınarak yapılmış olan bu anket 2004, 2005 ve 2007’den sonra bu alanda yapılan dördüncü anket. 2004’te 9 bin 571, 2005’te 10 bin 151, 2007’de ise 4 bin 674 haneyi baz alarak yapılmış olan değerlendirme anketi 2008 için 5 bin 321 hanede gerçekleştirilmiş. Temel olarak sunulan grafiklere bakıldığında hemen her kategoride artış olduğu tespit edilmekte. Örneğin bilgisayar kullanımı açısından veriler 2007’de anket yapılan hanelerin yüzde 29,5’i üç aylık dönemde bilgisayar kullanmış olduğunu ifade etmişken, 2008’de bu figür yüzde 34,3’e yükselmiş. Bir alt kırılımda incelendiğinde ise kentlerdeki bilgisayar kullanımı kırsal alandaki kullanıma göre daha yüksek. 2007’de kentlerdeki hanelerin yüzde 37’si, kırsaldaki hanelerin ise ancak yüzde 16,4’ü bilgisayar kullanmış. 2008 ise bu figürler sırasıyla yüzde 42,6 ve yüzde 19,1 olmuş. Bilgisayar kullanımı açısından dijital uçurumu değerlendirdiğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkar. 2007’ye göre 2008’de genel anlamda uçurum biraz olsun kapanmıştır. 2007’de neredeyse üç haneden ancak birisi bilgisayar kullanırken, 2008’de bu oran iki buçuk hanede bire çıkmıştır. Öte yandan kentlerdeki bilgisayar kullanımı ile kırsal kesimdeki bilgisayar kullanımı arasındaki dijital uçurumu göreceli olarak değerlendirdiğimizde karşımıza şöyle bir sonuç çıkmakta: 2007’de kent / kırsal oranı 2,25 ilen 2008’de bu oran 2,23’e gerilemiştir. Yani kırsal kesimdeki bilgisayar kullanma oranının artış hızı kentlerdeki artış hızından çok az da olsa daha yüksek. DPT’nin anketinde bireysel internet kullanımına yönelik de figürler verilmekte. Buna göre 2007’de yüzde 26,7 olan internet kullanım oranı 2008’de yüzde 32,2’ye yükseldi. Yani 2007’de internet kullanımı açısından dijital uçurum dörde bir iken (her dört haneden ancak biri internete erişirken), 2008’de bu oran üçe bir oranına geriledi. Kentlerden internet erişimi ile kırsal kesimden internete erişim oranları da 2007’de yüzde 33,9 ile yüzde 14,2 iken, 2008’de yüzde 40,6 (kent), yüzde 16,8 (kırsal) olarak tespit edilmiştir. Bu çerçevede kentler ile kırsal kesim arasındaki dijital uçurumu internet kullanımı açısından değerlendirdiğimizde 2007’de 2,38 oran göreceli oran 2008’de 2,41’e yükseldi. Bir başka deyişle internet kullanımı açısından uçurum kırsal kesim aleyhine çok az da olsa derinleşti. Yaş grupları açısından incelendiğinde internet kullanımı en yoğun olarak 1624 yaş grubunda görülüyor (yüzde 55); bu, global eğilimlere uygundur. Kadın erkek oranına bakıldığında da yine genel eğilime uygun olarak erkek nüfusu kadın nüfusundan daha yüksek. İlginç bir istatistik de 2008 yılı içinde ankete katılanların yüzde 69’unun bilgisayar ile ilgili herhangi bir kursa katılmamış olması. Bir başka deyişle dijital uçurumu el yordamıyla, sağdan soldan edindiğimiz bilgilerle öğreniyoruz. Internete en çok evden (yüzde 55,2), iş yerinden (yüzde 38,4) ve internet cafelerden (yüzde 24,2) bağlanıyoruz. Bir başka ilginç tablo da interneti kullanma amacıyla ilgili. En popüler kullanım amaçları şöyle: Gazete, dergi okuma, haber indirme (yüzde 76), eposta gönderme/alma (yüzde 74), anlık ileti gönderme, yani MSN, chat, skype vb (yüzde 69,7), müzik indirme ve dinleme (yüzde 65,2), webcam ile videolu görüşme yapma (yüzde 45,5). Örneğin blog okuryazarlığımız düşük (blog okuma yüzde 4,9, blog oluşturma yüzde 3,9) Bu temel göstergeler bize Türkiye’de bilgisayar ve internet kullanımı konusunda önceki yıllara göre bir ilerleme olduğunu gösteriyor göstermesine ama bu gelişimin ülkemizin potansiyeli dikkate alındığında kayda değer bir anlam ifade etmediğini de gözler önüne seriyor. Trene atlayacağımıza rayların üstünden yürüyerek ve etrafı seyrederek ilerliyoruz. Raporun Tamamı: www.bilgitoplumu.gov.tr/btstrateji/BilgiToplumuIstatistikleri.pdf Canan Başar Eroğlu Prof. Dr. Canan Başar Eroğlu, Bremen Üniversitesi Psikoloji ve Kognisyon Araştırma Enstitüsü Direktörü CBT 1169/ 10 14 Ağustos 2009 Prof. Canan Başar Eroğlu, şizofreni hastalarında osilatif uygulamayı ilk gerçekleştirenlerden biridir. İlk olarak, delta, teta ve alfa tepki osilasyonlarının değişimini şizofrenide gösterdi. Bunun dışında, çalışma belleğinde 40 Hz osilasyonlarının yükselmesi izlendi. Bremen Üniversitesi’nde şizofreni alanında kaydedilen bilgiler şu anda da İKÜ BEYİNMER’de değişik yönleriyle analiz edilecek. Alzheimer, DuyguDurum Bozukluğu ve Şizofreni konularında alınan datalar merkezimizde karşılaştırmalı olarak incelendiğinden burada kognitif süreçler hakkında önelmiş yeni bilgiler edinmeyi ümit ediyoruz. Örneğin; Alzheimer üzerine yapılan çalışmalardan sonra beyinde duyusal ve kognitif yolaçların içindeki nöron topluluklarının değişik devrelerde ve süreçlerde hareketlendiği ve ilaçlara tepkinin ancak kognitif devrelere etki yaptığı görüldü. Bunun dışında, duygudurum hastalarında uzun mesafeli koheransın ve alfa aktivitesinin tamamen kaybolması temel bilimler için ilginç sonuçlar vermektedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle