02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Genetik, Din, Bilim ve Diyanet İşleri Başkanlığı “İntihar eden insanların çoğunluğu akıl hastasıdır. Anoreksiya, major depresyon, iki kutuplu bozukluk (manikdepresif hastalık), şizofren ve sınırda kişilik bozukluğu en sık görülenlerdir.”(1) “Diyanet İşleri Başkanlığı’na, din adına yapılan bu akla, bilime aykırı davranışlar nedeni ile büyük görev ve sorumluluk düştüğünü düşünüyorum. Bunu yerine getirdiğinden emin değilim.”(2) İlhan Vardar, [email protected] Penisilin ve diğer betalaktam antibiyotik alerjilerini ne kadar biliyoruz? Penisiline benzeyen antibiyotiklere betalaktam antibiyotikler adı verilir. Bunlar penisilinler, sefalosporinler, monobaktamlar ve karbapenemlerdir (Şekil 1). Bu ilaçlardan özellikle penisilinler, sefalosporinler ve karbapenemler arasında çapraz reaksiyonlar (bir ilaca alerjisi olan bir kişi de bu ilaca benzeyen diğer bir ilaca da alerji olması durumu) olabilir. Ancak çapraz reaksiyonların olasılığı ilaçtan ilaca ve toplumdan topluma değişebilir. Prof. Dr. Feyzullah Çetinkaya, Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları ve Çocuk Alerjisi Uzmanı Y (1) “Niçin ntihar Ediyorlar”; Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji, Say 1162, New Scientist’ten derleyen Reyhan Oksay. (2) “Sa l k bilim nançlar” Co kun Özdemir Cumhuriyet 26 Haziran 2009 (3) “ ki Uçlu Ya amlar”; lhan Vardar, Yay nlanmad (4) “Niçin ntihar ?” P nar Çekirge, (1996 Alt n Kitaplar) CBT 1169/15 14 Ağustos 2009 ukarıda kısaca ele aldığım alıntılar ilk okunduğunda ne alaka diye düşünülebilir. Çünkü ilk konu intihar ikincisi Diyanet İşleri Başkanlığı. Sn. Özdemir yazısında genetik rahatsızlıklar konusunda özellikle görsel medyanın yaptığı yanlışları örmeklerle değerlendirdikten sonra, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’na çok iş düştüğünü belirtiyor. Çünkü program sunucusu, bir kas hastasını tanıtırken “Acaba, Allah bu çocuğu bu duruma sokarken o anneye ne demek istedi, bunun hikmeti nedir”(2) gibi bir sorgulama yapıyor. Bu iki yazıdaki ortak nokta genetik. Sn. Özdemir ülkemizin önemli bir nöroloji profesörü olarak fiziksel genetik rahatsızlıklar konusunda çalışmaları olan ve bu konuda hâlâ toplumu bilinçlendirmeye çalışan değerli bir bilim insanımız. İntihar konusu ile bu konunun bağı ise intiharların en sık rastlandığı beyinsel rahatsızlıkların genetik olduğunun düşünülmesi. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın konu ile ilgisi ise, toplumumuzda yaygın kanı olan bu tür rahatsızlıkların Allah vergisi olması. Bu konuyu açmak istiyorum. Çocukluğumdan beri gördüğüm, yaşadığım çevreler olsun, okuduğum kaynaklar olsun özellikle ülkemizde her mahallenin, her köyün hor gördüğü bir "delisi" ya da fiziksel rahatsızlığı ile alay edilen insanları vardır. Dinsel bir çevreden geldiğim için daha çocuk yaşlarda bu konunun nedenlerini düşünmeye başladım. Hatta imam olan babamın öğrettiği Kutsal Kitap’ta da yazan “her insan eşit doğar” öğretisi ile bağdaştırmaya çalıştım. Madem her insan eşit doğar o halde doğumda bu şekilde doğan insanların ve ailelerin suçu ne idi? Tabi genetik bilimi o yıllarda daha ilerlemediği için bu soruya ne babam ne de sorduğu amirleri tatminkâr bir yanıt verebiliyorlardı. Kısacası “Allah vergisi” diyerek kadere sığınıyorlardı. Yıllar sonra konunun en üst makamına şahsen gittim. 70’li yılların sonunda Diyanet İşleri Başkanlığı'nda bir raportör ile görüştüm. Aynı şekilde “her bebeğin masum doğduğu” öngörüsü ile uzun uzun açıklamalarda bulundu. Tabii tatmin olmadığımı görünce "bu tür insanlar diğer insanlara örnek olsun diye yaratıldı ve onların yeri cennettir”, dedi Ardından şu sorum gelince “Peki, diğer insanlar bu tür kişilerin eksiklikleri ile alay ettiklerine göre yeterince örnek alamıyorlar sonucunu çıkarmıyor muyuz?” Bu arada genetik bilimi gelişmeye başlamış bu rahatsızlıkların nedenleri konusunda bilgiler çoğaldıkça bilimsel nedenlerini anlamaya başlamıştım. Çoğunda tedavi yöntemleri kesin olarak bulunamasa da bazı rahatsızlıkların kontrol altına alınabileceği anlaşıldı. Düşünsel olarak bakarsak yüzyılların mirası olan Din ile Bilim’in çatışması bu konuda da devam etmekte. Yıllar geçse de konu beynimin derinliklerinde her zaman canlı kaldı. Ta ki bir rastlantı sonucu yaşanmış bir olayı kitaplaştırma aşamasına gelinceye kadar. Konu yine intiharların en sık görüldüğü beyin hastalığı olan manikdepresyon (iki kutuplu bozukluk) konusu. Bilimsel veriler bu rahtsızlığın da genetik olduğunu öngörüyordu. Araştırmalarımda karşıma yine din ve bilim çekişmesi çıkıyordu. Çünkü Kutsal Kitap’a göre intihar etmek büyük günah. Bilimsel veriler ışığında intiharlar incelendiğinde en çok vaka beyinsel rahatsızlıklarda çıkıyor. O zaman şu soru akla geliyor: En büyük günah olan intihar vakalarının doğuştan olması, intihar edenlerin en masum insanlar olmasını gerektirmiyor mu? Bu soru için Diyanet İşleri Başkanlığı’nı telefonla aradığımda raportörlük başkanlığının fetva merkezine dönüşmüş olduğunu gördüm. Ve çıkan kişiyle aramızdaki diyalogda öncelikle yıllar öncesi merkezdeki konuşmaları aktardım, aldığım yanıt “Yanlış hatırlıyorsunuz öyle bir cevap verilmez. Kuranı Kerim’de genetikle ilgili bir ayet yok”. Doğuştan hasta doğmak konusu hiçbir dinde yoktu. Genetik rahatsızlıkların çoğunluğunun akraba evliliğinden kaynaklanması, dinde bir buyruk olmadığı için hep göz ardı edildi. “İki Uçlu Yaşamlar”(3) adlı araştırmamda konunun bir uzmanı olmadığım için bu rahatsızlıklar üzerine bilimsel veriler vermekten ziyade toplumun görmezden gelmesi, ailelerin gizleme çabaları, kader diye kabullenmeleri, beyinsel rahatsızlık aile tarafından kabullenilmediği için tedavinin engellenmesi, hasta ve hasta yakınlarının yaşadıkları, karşılaşılan tıbbi ve hukuksal zorluklar, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun eksiklikleri vb konular anlatılmaya çalışıldı. İşte Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi burada başlıyor bence de. Özellikle bilimi dışlayıp cin çıkarma seansları ile insanları aldatan, bu tür rahatsızlıkları iyileştirdiğine inanılan üfürükçü ve sahtekârların foyalarını ortaya çıkarıp engelleme konusu önemlisi. Ama ne yazık ki Diyanet’in bu konuda yeterli çaba sarf ettiğini görmedim. Daha da önemlisi bu konu hakkında gelen soruların değerlendirilip tatminkâr bir cevap verilmemiş olması konuya ilgi duyanlar için dostum Pınar’ın “Niçin İntihar?” (4) adlı çalışmasını önereceğim. Notlar P enisilin ve diğer betalaktam antibiyotikler insanlarda alerjik reaksiyonlara yol açan ilaçların başında gelir. İnsanların yaklaşık %10’u penisilinlere alerjik olduğunu ifade etmesine karşın yapılan ayrıntılı araştırmalar bu kişilerin %90’ında gerçek bir penisilin alerjisinin olmadığını göstermiştir. Öte yandan, hastaların penisilinlere duyarlı olduklarını çok sık ifade etmeleri ve hekimlerin de bunu araştırmadan kabul etmesi sonucu hastalara gerektiği halde penisilin ve benzeri ilaçlar verilmemekte bunun yerine daha özel durumlarda kullanılması gereken pahalı ilaçlar verilebilmektedir. Betalaktam antibiyotiklerle oluşan alerjik reaksiyonlar deride kızarıklık ve kaşıntı benzeŞekil 1 Beta Laktam antibiyotikler ri hafif olabileceği gibi, “anafilaksi” adı verilen öldürücü tablolar da olabilir. Anafilaksi, ilacın verilmesinden birkaç dakika sonra vücutta kaşıntı, kızarıklık, nefes darlığı, bulantı, kusma ve kan basıncında düşme olması durumudur. Böyle bir durumda hastanın ölme olasılığı çok yüksektir. Anafilaksiye bağlı ölümlerde en önemli patolojik bozukluklar, nefes borusunda aşırı daralma ve kalpte görülen ritm bozukluklarıdır. Betalaktam antibiyotik alerjisi veya şüphesi olan vakalara yaklaşım: Betalaktam antibiyotik alerjisinin kesin tanısı öykü ve fizik muayene ile mümkün olmadığından bu ilaçlarla alerjik reaksiyon öyküsü veren tüm hastalara, alerji şüphesini ortadan kaldırmak için deri testi yapılmalı. Penisiline bağlı olarak yalnızca deride döküntü olan bireylerde anafilaksi riski düşük olmakla beraber bu konularda hasta öyküleri güvenilir olmayacağı için deri testi yapılması uygun olur. Deri testlerinin, şüpheli ilaca bağlı olarak kesinleşmiş anafilaksi, StevensJohnson sendromu, toksik epidermal nekrolizis veya interstisyel nefrit gibi çok ciddi durumlar oluşmuş ise yapılmaması gerekir. Deri testleri, hastada ilaca bağlı belirtilerin olmadığı bir durumda ve deri testlerini baskılayacak herhangi bir ilaç –antihistaminikler gibi alınmadığı bir zamanda yapılmalı. Penisilin ile test yapılırken tercihen ticari olarak satılan hazır test solüsyonları tercih edilmeli, tedavi amacı ile kullanılan penisilinler (prokain penisilin veya benzatin penisilin gibi) kullanılmamalı. Penisilin dışında kalan diğer betalaktam antibiyotikler ile testler ise bu ilaçların ticari formlarının 10100 kat sulandırılması ile yapılabilir. Penisilin deri testlerinin alerjisi olan ve olmayan bireyleri saptama olasılığı son derece yüksektir. Doğru antijenler kullanılarak test yapılırsa test sırasında ciddi alerjik reaksiyonlar gelişme olasılığı önemli ölçüde ortadan kaldırılır. Betalaktam antibiyotiklere duyarlılığı olan bireylerin %80’inde ilaçlardan uzak kalınması durumunda 10 yılın sonunda duyarlılık çok yüksek bir oranda kaybolmakta. Bundan dolayı betalaktam alerjisi saptanan bireyleri ömür boyu bu ilaçlardan uzak tutmak gereksiz yere Vankomisin ve Kinolon gibi antibiyotiklerin kullanılmasına yol açmakta, bu da çok özel durumlarda kullanılması gereken bu pahalı ve değerli antibiyotiklere direnç gelişme olasılığını artırmaktadır. Penisilin duyarlılığının kaybolduğu vakalarda yeniden duyarlılılık oluşabilir, ancak bu olasılık çok düşüktür. Onun için deri testleri negatif bulunan vakalara her betalaktam antibiyotik uygulanması öncesinde yeniden deri testi yapılmasına gerek yoktur. Yeni deri testleri ancak antibiyotik uygulamaları sırasında veya sonrasında reaksiyonlar olmuşsa yapılmalıdır. Betalaktam antibiyotik alerjisi olan vakalarda alternatif antibiyotik seçimi: Penisilin veya diğer betalaktam antibiyotiklerle anafilaksi olmuşsa veya deri testi pozitif ise aynı veya başka bir beta laktam antibiyotik yerine mutlaka başka gruptan bir antibiyotik kullanılmalı. Kullanılacak antibiyotiğin seçimi enfeksiyonun şiddetine ve yapılmışsa antibiyogram sonuçlarına göre yapılmalı ve şunlardan biri olmalıdır: Aminoglikozidler, tetrasiklinler, makrolidler, klindamisin, kloramfenikol, metronidazol, vankomisin, kinolonlar, nitrofurantoin, monobaktamlar ve karbapenemler. Çok ender durumlarda –nörosifiliz gibi gerçekten penisilin kullanmak gerekebilir. Bu durumlarda bir alerji veya immünoloji uzmanı tarafından duyarsızlaştırma (“desensitizasyon”) gerekir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle