05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ETKİNLİKLE KUTLANDI geçmişi var, ama yarını belli değil! Cerrahi kliniği Şefi olarak görev alan Doç.Dr. Haz m Bumin in özellikle Cerrahi kliniklerinin yapılanmasında önemli rolü var. Bugün Şişli Etfal Hastanesi’nde 40'ı aşkın klinik ve laboratuvarda çok sayıda doktor görev yapmakta.. Eğitim kadrosu elemanlarının büyük bir bölümü Doç. ve Prof. gibi akademik unvanlara sahip ve bu unvanların Dr.İbrahim Paşa Abdülhamit’e büyük bir kısmı hastane “Bir çocuk hastanesi kurmanız çalışmaları esnasında elde daha hayırlı olur” dedi ve Etfal edildi. En son modern teşböyle doğdu. his ve tedavi yönetmleri yurdumuzun birçok merkezinde olduğu gibi Şişli Etfal Hastanesi’nde de uygulanmakta. Bugün yurdumuzun dörtbir yanında hizmet veren çok sayıda uzman hekim Şişli Etfal Hastanesi’nde eğitim aldılar. zı birimlerinin Seyrantepe'ye taşınacağı, özellikle Çocuk ile ilgili birimlerinin bugünkü yerinde kalacağı şeklindedir. Burada ise en önemli sorun tam teşekkülü bir eğitim ve araştırma hastanesi olarak Şişli Etfalin birbirinden 67 kilometre uzakta iki birimde nasıl hizmet verebileceği sorunudur. Planlanmanın tüm detayları ile değerlendirilmesi, uygulamada önemli aksaklıkların yaşanmaması için son derece gerekli. Di er bir söylenti de, deprem güçlendirme çalışmaları nedeniyle hastanenin 23 yıllık bir süre için Halkalı'da yapılan hastaneye taşınacağıdır. 1999 depreminde Şişli Etfal de hasar gördü. Ana binanın güçlendirilmesi, konferans salonunun bulunduğu binanın ise yıkılması gerektiği raporlarda belirtildi. Bu hususta maalesef depremden bu yana bir şey yapılmadı. Bir hastanenin bulunduğu yerden 23 yıl için taşınıp sonra tekrar eski yerine dönmesi gibi bir uygulama var mı bilmiyoruz. Böyle bir süreçte Şişli Etfa’lin bugüne kadar hizmet verdiği insanlar nereye yönlendirilecektir? Halkalı'da görev bittikten sonra Etfal ayrılınca bir başka hastane mi Halkalı'ya taşınıp binası güçlendirilecektir bu da bilinmiyor. 1981 yılında YÖK yasası çıktıktan 1 yıl sonra üniversitedeki görevinden ayrılarak Şişli Etfal Hastanesi Klinik Şefliği görevine başlayan bir hekim olarak, hastanemi çok sevdim ve adeta onunla bütünleştim. Akademik faaliyetlerimizi burada sürdürmeye gayret ettik ve birçok uzman hekim yetiştirmenin yanında klinik şefi, şef muavini ve üniversite doçentinin yetişmesine katkılarımız oldu. Bunları kendi gayretlerimiz ve devletimizin bizlere verdiği imkânlarla Şişli Etfal Hastanesi’nde gerçekleştirdik. Hastanenin geçmişini araştırdığımızda bugüne kadar bu kurumda hizmet verenlerin özverilerini, kuruma bağlılıklarını gördük ve biz de aynı şekilde bağlandık. Bakteriyoloji Laboratuvarı GELECEK PARLAK DE L Hastanenin bugünkü durumundan geleceğe baktığımızda ise maalesef gelecek karanlık görünmektedir. 810 senedir Şişli Etfalin Seyrantepe'de yapılacak bir hastaneye taşınacağı ve bırakacağı alana ise TOKİ tarafından başka amaçlı yapıların yapılacağı konuşuluyor. Şu anda Seyrantepe'de ayrılmış olan alanda 500 yataklı bir hastanenin planları çiziliyor. Adı korunsa bile, Etfal'in 1000 yataktan 500 yatağa küçülmesi öngörülüyor. Bir diğer konuşulan nokta ise, Etfal Hastanesi’nin ba Şu an bulunduğumuz noktada hastanemizin geleceğini görememek büyük bir haksızlık olsa gerek. Dr. İbrahim Paşa’dan başlayarak, Dr.İhsan Hilmi Alantar, Dr. Şevket Salih Soysal, Dr.Akif Şakir Şakar, Dr.Münir Ahmet Sarpyener daha sonraları Dr.Hazım Bumin, Dr. Suat Efe,Dr.Nurettin Apaydın, Dr. Nadire Apaydın, Dr. Saim Polat Bengiserp, Dr.Medih Egemen, Dr.Raife Torun, Dr.Bahattin Yardımcı, Dr.Yıldırım Aktuna, Dr.Ümit Kırdar, Dr. Zeki Erdoğmuş, Dr. Ertuğrul Tarhan, Dr. Tuğyan Atatüre, Dr. Mahmut Güney, Dr.İbrahim İskeçe, Dr. Münevver Akman, Fevzi Günalp gibi artık ebediyete intikal etmiş meslekdaşlarımızın ve halen emekli olup da Etfalle gönül bağı devam eden büyüklerimizin böyle bir durum için neler düşünebileceklerini tahmin etmek zor olmasa gerektir. Dilerim önemli geçmişi olan ve halen de çok önemli hizmetler vermekte olan Şişli Etfal’in geleceği konusundaki karamsar düşüncelerimiz bir an önce aydırnlığa kavuşturulur. bildiği bir çekiciliktir.” (s.263). Kuhn biraz sonra daha da ileri giderek diyor ki: “...Fakat bir paradigma eğer yarışı kazanacaksa, bir miktar ilk taraftar bulmak zorundadır. Paradigmayı sağlam kanıtlamalar üreten ve bunları çoğaltabilen bir düzeye getirecek olanlar bunlardır. Ama bu kanıtlamalar bile, geliştirildikleri zaman, bir başlarına belirleyici olamazlar. Bilim adamları akılcı insanlar oldukları için, şu ya da bu kanıtlama er geç çoğunu ikna edecektir nasılsa. Fakat hepsini birden ikna edecek tek bir kanıtlama olamaz.” (s.264). Kuhn, işte bunları söylüyor. İnsanları, özellikle de bilim insanlarını ikna etmek zordur. Ama bilimsel kanıtların ayırt edici özelliği, nesnel verilere dayanıyor olması değil midir? 1919’daki Güneş tutulması sırasında, evrenin uzak bölgelerinden gelen ışık ışınlarının Güneş’in yakınından geçerken Güneş’e doğru hafifçe büküldüklerinin saptanması, sadece bu kanıt (başka kanıtın bulunmadığı anlamında değil), genel gravitasyon kuramının herkes tarafından kabul edilmesi için yeterli olmadı mı? Paradigmalar karşılaştırılabilir ve bu karşılaştırmanın kriterleri, geliştirilmiş, daha hassas ölçeklerde elde edilmiş gözlem, deney ve ölçme sonuçlarıdır. Kuhn ise paradigmaların karşılaştırılamaz olduğunu savunuyor ve bunu yaparken hiçbir paradigmanın diğerinden üstün olmadığı düşüncesinden hareket ediyor. Fakat bu savını kanıtlamaya çalışırken, dikkatli okuyucunun kolaylıkla fark edebileceği gibi, adeta bütün kitabı boyunca sürekli olarak kendi tezini de kısmen inkâr ede ede ilerliyor. Kuhn’un görelilikçilik düşüncesi, kendi tezleri için de geçerlidir. Kuhn’un görelilikçiliği mutlaktır. Thomas Kuhn ve postmodernizmin yükselişi Postmodern olarak nitelendirilen düşünce tarzının yaygınlaşmasındaki en büyük rollerden biri, Thomas Kuhn’a aittir. Kuhn’un 1962’de yayımlanan Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı ünlü eseri, bilimin temelleri ve yöntemleri konusunda yanıltıcı tezler öne sürerek bilime duyulan güvende sarsıntı yaratmış ve bununla da kalmayarak felsefe, sanat ve siyaset düşüncesine de olumsuz etkilerde bulunmuştur. Osman Bahadır, bahadirosman@hotmail.com K Thomas S. Kuhl, Bilimsel Devrimlerin Yap s , çev. Nilüfer Kuya , K rm z Yay., Birinci bas m, st. 2006. CBT 1169/ 7 14 Ağustos 2009 uhn’un en önemli tezi, devrim öncesi ve sonrası olağan bilim geleneklerinin eş ölçülere vurulamazlığı tezidir. Başka bir deyişle, Kuhn’a göre, farklı paradigmaların nesnel bir karşılaştırma kriteri yoktur. Daha az önemli diğer tezlerin yanı sıra, Bilimsel Devrimlerin Yap s kitabına egemen olan tez budur. Acaba bu tez tarihsel olgulara uyuyor mu? Kuhn, bilim tarihinden çok sayıda örnek vererek bu düşüncesini açıklamaya çalışıyor. Ama verdiği örneklerin birçoğunda, gözlem ve deney sonuçlarına bağlı kalma ilkesine uygun davranmıyor. Örneğin şunları söylüyor: “...Gerçekten de, Kopernik’in kuramı Ptoleme’ninkinden daha doğru değildi ve takvim konusunda doğrudan doğruya bir iyileşme hemen sağlanamamıştı.” (s. 258). Kopernik’in kuramı kuşkusuz Ptoleme’ninkinden daha doğruydu. Dünya merkezli Ptolemik evren modelinin Kopernik’inkinden daha yanlış olmadığı nasıl söylenebilir? Takvim konusunda doğrudan bir iyileşmenin hemen sağlanamamasının nedeni ise, Kopernik’in gözlem yapma koşullarının yetersizliği ve Yer’in Güneş etrafındaki yörüngesinin dairesel olduğunu düşünmesiyle ilgiliydi. Nitekim Tycho Brahe’nin daha gelişmiş gözlem araçlarıyla ulaştığı daha doğru verileri kullanan ve eliptik yörünge kuramını öneren Kepler’in çalışmalarıyla takvim konusunda ilerlemeler sağlandı. Kuhn, daha rafine gözlem ve deney sonuçlarına dayanarak iki farklı paradigmanın karşılaştırılabileceğini düşünmüyor. Bir paradigmadan yeni bir paradigmaya geçişte, yeni gözlem ve deney verilerinin esas alınması konusu, Kuhn’da şaşırtıcı bir biçimde belirsiz ve karmaşıktır: “...Öne sürülen adaya inanmak için bir de temel olması lazımdır, her ne kadar bu temelin akıcı ya da son tahlilde doğru olması gerekmese de. En azından birkaç bilim adamına yeni önerinin doğru yolda olduğunu hissettirecek bir şeyler olmalıdır ve bazen bunu yalnızca kişisel, tam biçimlenmemiş estetik kaygılar sağlayabilmektedir.” (s.263). Yeni önermelerin kabul zemini bu kadar kaygan mı? Bir paradigmanın kabulünde elbette bazen estetik kaygıların ve beğenilerin rolü olabilir. Fakat belirleyici olan, paradigmaların estetik özellikleri midir? Ama Kuhn şunları söyleyebiliyor: “...Bugün bile Einstein’ın genel kuramı insanları başlıca estetik ilkeler sayesinde kendine çekebilmektedir ve öyle sanıyoruz ki bu, matematikçiler dışında çok az kişinin algılaya
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle