Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
XXIII. ULUSAL KİMYA KONGRESİ Prof. Dr. Bahattin Baysal irinci Ulusal Kimya Kongresi 1984 yılında Erzurum’da Atatürk Üniversitesi’nde Prof. Dr. Metin Balc tarafından düzenlenmişti. Türkiye Kimya Derneği ile birlikte, her yıl yurdun çeşitli üniversitelerinde düzenlenen ulusal kimya kongreleri önemli bir bilimsel etkinliğin yoğunlaştığı toplantılar olarak sürdürülüyor. 16 – 20 Haziran, 2009 günleri Sıvas’ta Cumhuriyet Üniversitesi’nde toplanan XXIII. Ulusal Kimya Kongresi Prof. Dr. Ferda Candan başkanlığında, FenEdebiyat Fakültesi Kimya Bölümü tarafından düzenlendi. Çağrılı ve sözlü bildirilerin sunulduğu kongrede genç kimyacıların poster çalışmaları, hafta boyunca büyük bir ilgi ile izlenip tartışıldı. Bilindiği gibi, Türkiye’de kimyacıların oluşturduğu grup, bu ülkeden dünya bilimine en büyük katkıyı sağlayan bilim adamlarını kapsamaktadır. Kongrede sunulan (641) bildiri kongre kitapçığında verilmiş ve tüm bildirilerin özetleri CD’de yer almıştır. Özellikle karmaşık organik moleküllerin bu denli başarı ile yazılmış olması, renkli kompleks moleküllerin albenili dizilişleri bu kongrenin büyük bir emekle hazırlandığını sergiliyor. Kongreyi düzenleyen tüm kimyacıları kutluyorum. Kongrede sunulan araştırmalar arasında kimbilimine önemli katkıTanınmış kimyacılardan ya lar sağlayacak düzeydeki sadece küçük bir gru çalışmaların bulunduğu bun kongreye katılmış kuşkusuzdur. Bu tür başaolmasını anlayışla kar rılı çalışmaların değerlendirilmesini daha ayrıntılı şılama olanağı yoktur. bir incelemede yapmanın yararlı olacağını düşünüyorum. Ancak bazı gözlemlerimi belirtmenin yararlı olabileceği kuşkusuzdur. Tanınmış kimyacılardan sadece küçük bir grubun kongreye katılmış olmasını anlayışla karşılama olanağı yoktur. Anadolu üniversiteleri nasıl gelişecek? Ayrıca bilindiği gibi, dünyada bilimsel araştırma konuları hızla değişiyor. Çalışmalar son on yıl içinde üzerinde durulan konulara yöneliyor. Bu nedenle, özellikle genç araştırıcıların çalışmalarında gözlenen olumsuzlukları belirtmenin yararlı olabileceği kanısını taşıyorum. Günümüzde ilginçliğini yitirmiş çeşitli adsorpsiyon deneyleri, yerel bitkilerin ve ürünlerin analizleri gibi konulardaki çalışmaların çokluğu, üniversitelerde araştırma atmosferinin çağdaş bilimsel düzeyin oldukça gerisinde kaldığını gösteriyor. Türkiye’de üniversiteler gerekli altyapı sağlanmadan açılmış ve genellikle kapalı bir düzen içinde gelişmelerini sürdürmeye çalışan kurumlar niteliğini aşamamıştır. Üniversite kadrolarında bilim dünyasında üzerinde durulan konularda araştırma yapacak düzeyde yeterli sayıda bilim adamları bulunmuyor. Bu nedenle, üniversite kadrolarında çalışan ve meslekte ilerleme gayreti içinde olan genç insanların enerjilerini bilimsel önemi olmayan konularla uğraşarak tükettikleri gözleniyor. Bu nedenle, Sıvas Cumhuriyet Üniversitesi üzerindeki bazı gözlemlerimi de belirtmenin yararlı olacağını düşünüyorum. Üniversite kampusu geniş ve güzel bir yerleşke görüntüsü veriyor. Ancak binaların eskimiş ve bakımsız oldukları görülüyor. Kongre Merkezi binasının da böyle büyük bir kongre için yetersiz kaldığını söyleyebilirim. Bir ders, iki “yok oluş teorisi” 3 Haziran 2009 tarihli Milliyet gazetesinde “Yeni Yok oluş Teorisi” başlığıyla çıkan kısa habere göre Prof. Celâl Şengör ve öğrencisi Saniye Atayman tarafından gündeme getirilen “Yeni Yok oluş Teorisi”, dünya bilim çevrelerinde heyecan yaratmış. Bu haber bize göre içinde hem “bir ders” hem de “iki yokoluş teorisi” barındırmakta. İrfan Mukul M. Takı Yılmaz, Sinop Üniversitesi; irfanmukul@hotmail.com; taki.pdr@gmail.com B D ers, üniversitelerin yaratım oksijeni; bilginin daha doğru hale gelmesini sağlayan tartışma, yanlışlama atmosferi ile ilgilidir. Birinci teori, Prof. Celâl engör ve öğrencisi Saniye Atayman tarafından yazılan ve Amerikan Jeoloji Cemiyeti'nin “Bir Global Jeoloji Çalışması” adıyla yayımlanan kitabın tezidir. Buna göre, yaklaşık 250 milyon yıl önceki yok oluş, bir meteor düşmesi, volkanik patlama veya bütün okyanusların zehirlenmiş olması sonucunda değil de, o zamanki büyük okyanusun Karadeniz gibi oksijensiz kalması sonucunda meydana gelmiştir. İkinci teori ise Prof. Celâl Şengör Hocanın, dünyada büyük yankı uyandıran tezlerinin Türkiye’deki bilim çevrelerinde de benzer bir heyecan uyandırıp uyandırmadığı sorusuna verdiği yanıttır: “Türkiye’de bir bilim camiası yoktur.” “YEN YOK OLU TEOR S ” CBT 1165 / 14 17 Temmuz 2009 Şengör ve öğrencisi Saniye Atayman, Amerikan Jeoloji Cemiyeti tarafından yayımlanan kitapta öne sürülen teori ile bundan önceki en bilindik teorilere yenisini eklediler. “Bir Global Jeoloji Çal mas ” adıyla yayımlanan kitaba göre, yok oluşun temel sebebi, yaklaşık 250 milyon yıl önce, dünyadaki kıtaların ayrışmadığı dönemde, süper kıtanın ortasında yer B L M CAM ASI Ç N alan okyanusun bizim Karadeniz’e dönüşmesi, yani içinde so “YOKOLU TEOR S ” lunacak oksijen kalmaması. Bir süre sonra sıkışan gazlar da bir Şengör Hoca’nın, dünyada yankı uyandıran tezlerinin gazoz gibi köpürerek çevreye yayılıyor ve Türkiye’deki bilim çevrelerinde de benzer bir okyanusun çevresini hayat alanı olarak Yaklaşık 250 milyon yıl önce heyecan uyandırıp uyandırmadığı sorusuna ki yokoluş, bir meteor düşseçen ve bu zehirli havayı soluyan büverdiği: “Türkiye’de bir bilim camiası yoktur” tün canlıları öldürüyor.” Yalnızca, “bir mesi, volkanik patlama veya yanıtı, bize göre bilim camiası için “yok tek bugünkü Arktik’te ve Yeni bütün okyanusların zehirlen oluş teorisi”dir. Zelanda’da yaşayan % 5’lik kesim sağ ka miş olması sonucunda değil Şengör Hoca’nın “zaten kapasitesi üzelıyor. (14.06.2009 Milliyet) rinde çalışan üniversitelerimizin kontenjande, o zamanki büyük okyaBir ders: Haberden çıkardığımız soları arttırılmış, yeni gecekondu üniversitelenusun Karadeniz gibi oksinuca göre Şengör Hoca, aynı zamanda, ri açılmıştır. Üniversite artık sancılı değil, ağır jensiz kalması sonucunda bilim camiasının oksijeni olan, bilim ürehastadır” (CBT, sayı:1115) iddiasını, bir meydana gelmiştir. timinin olmazsa olmazı tartışma, yanüniversitemizin rektörü şu açıklaması ile kalışlama ve sonucunda bilimsel yaratımın nıtlamakta: “Öğrenci sayısını arttıracağız. nasıl oluştuğu, bilginin daha doğru hale nasıl geldiği dersini Sayıyı arttırmada iki amacımız var: Bunlardan birincisi, de vermektedir. Bu, “öğrencisinin büyük bir sabır ve inatla üniversite kapılarında bekleyen gençlerimizin önünü açmak. kendisinin ortaya attığı fikirleri bir yıl boyunca çeşitli veri İkincisi, kent ekonomisine katkı yapmaktır. 30 bin genç inlerle kontrol ettiği, sık sık kendisine karşı çıkarak fikirlerinin sanın yapacağı harcamalarla esnafımıza azımsanmayacak değişmesine, gelişmesine ve daha doğru hale gelmesine kat katkı sağlamaktır. (Birgün, 16.06.2009) kı yaptığı” dersidir. Biz son örneği Orhan Bursal ’nın 5 Eylül 2008 tarihli CBT, Maalesef bizim üniversitelerimizde ilişkilere ve buna Gündem köşesinden verelim: “R.T.Erdoğan başbakanlık bağlı olarak düşünsel yapıya, hiyerarşi hâkimdir. Bizim üni koltuğuna oturduktan kısa bir süre sonra, önüne TÜBİTAK versitelerimizde karar merciindeki rütbeli biri kendisinden da Bilim Kurulu’nun kararı ve başkanlığa yeni atama onayı gelha az rütbeli birisine bilmediği bir konu hakkında bilgi almayı di… baktı baktı ve 'yahu bunu biz atamıyor muyuz?' diye sorşanına, makamına yakıştıramaz. Alttan yukarı küçük bir eleş du. Kendisine bu kurumun özerk olduğu söylenince dosya bir tiri ya da düşüncenin ifadesi, üstte (kişisel algılandığından) kenara bırakıldı.” Böylece diğer devlet daireleri gibi algılanan büyük bir sarsıntıya neden olur. Bu anlayış ise bilim yaratı TÜBİTAK da bir operasyondan geçirilerek hizaya sokuldu. mı için gerekli olan oksijenin oluşmasını engellemektedir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, "Üniversiteler, düŞengör Hoca bu teoriyle “bilim çevrelerini meşgul eden şüncelerin serbestçe ifade edildiği, inançların serbestçe yasorunun yanıtını bulduklarını ve bu yanıtı teste (eleştiriye) şandığı yerler olmalıdır” diyerek hem üniversiteye olan bakış açtıklarını" (aynı kaynak) vurgulayarak dersi bitirmektedir. açısını dile getirmiş, hem de Şengör Hocanın “Bilim Camiası Üniversitenin doğasına aykırı tamam efendimci, haklısınız İçin Yok oluş Teorisi”ni doğrulamıştır. Oysa değişmezliğin simefendimci yapı korunduğu sürece, herkes korkunun krallığında geleri zaten tartışılamaz, tartışıldığı ya da yaşandığı yerlere de rahat ettiğini sanmaktadır. Bunların farkında olamadıkları tek üniversite denilemez. şey, oksijensiz bırakarak yönettikleri ya da çalıştıkları kurumun üniversite olduğudur. SONUÇ Dayanır (CBT, 1015) geleneksel duygusal yöneticilerin Galilei Galileo (15641642), Kopernik teorisini teleskopla özelliklerini de şu şekilde açıklıyor: “Bunlar genellikle yöne kanıtlayınca, 17. yüzyılın bilim camiası bu heyecan verici isticilik dürtülerinin güdümünde hasbelkader bir yönetici pata ilgisiz kalmıştır. Hatta “Padua Üniversitesi’ndeki koltuğu bulmuş ve zamanlarını bu koltuğun nimetlerinin tadına varmakla geçiren kişilerdir. Bu tür yöneticiler, koltukkişi birlikteliğini ne pahasına olursa olsun korumak üzere, kendilerine sadık; yumuşak huylu, itaatkâr, fazla soru sorup eleştirmeden çalışabilecekleri kişileri seçerler. Bu kişiler de her fırsatta yöneticilerinin (benliklerini şişirerek) ne kadar üstün kişiler olduklarını anımsatırlar... "Geleneksel–duygusal yöneticiler birlikte çalışmak zorunda oldukları, fikirleri ve kurumları sorgulayan, kendiliğinden üreten, itaatkârlık konusunda kuşkulu hal ve davranış örnekleri sergileyen diğer kişileri düşman grup sayar ve tüm enerjilerini onların çalışmalarını baltalamak, zayıf noktalarını aleyhlerine kullanmak ve yargılamak üzere harcarlar. Her ortamda rakip olarak gördükleri bu kişileri takip eder, onların savunduğu fikirlere, sırf onların ağzından çıktı diye karşı çıkarlar.” İzzettin Önder Hocanın “üniversiteler devlet dairesi değildir” tespitini burada vurgulamak gerekir. Devlet dairesi anlayışında kırtasiye, mesai saati, gelengiden evrak takibi önem kazanırken; nitelikli öğrenci, kaliteli eğitim, verimlilik, yarar vb. göz ardı edilmektedir.