Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Bulutlu dünya uygarlığı Dünyamızın atmosferi daimi bir bulut tabakası içerseydi, acaba nasıl bir uygarlık geliştirmiş olurduk?.. Bilim, her şeyden önce görünebilirlik demektir... Osman Bahadır, bahadirosman@hotmail.com er küresi, gökcisimlerinden gelen ısıyı ve ışığı geçirecek denli seyreltik, fakat gökcisimlerinin görülebilmesini önleyecek denli yoğun (veya kalın) daimi bir bulut tabakasıyla kaplı olabilirdi. (Böyle bulutlu bir atmosfer Venüs’de var. Evrende, zeki varlıkların yaşamakta olduğu, atmosferi sürekli olarak bulutlu olan başka gezegenlerin bulunması olasılığı da var). Böyle bir gezegende, en büyük bilimsel devrim, hiç şüphe yok ki, insanların bir uzay gemisiyle, Yer’i çevreleyen bulut tabakasının ötesine geçmeyi başardıkları an gerçekleşecekti. İşte o anda insanlar, hayallerinden bile geçirmemiş oldukları, parıltılı, şaşırtıcı, devasa evrenle tanışmanın büyük sarsıntısını yaşayacaklardı. (Elbette önce sadece astronotlar şaşıracaktı, acaba diğer insanlar onların dönüşte anlatacakları şeylere inanacaklar mıydı?). Ama daha bu noktaya gelmeden önce çözümlenmesi gereken çok temel nitelikte başka bir Sir İsaac Newton paradoksal sorun var. Bulut tabakasını bir uzay gemisiyle aşabilmek için, evrensel bir gravitasyon teorisine ihtiyaç var. Fakat böyle bir teori, ufku kapalı olan bir dünyada nasıl oluşturulabilecekti? Aristoteles dünyanın yuvarlak olduğunu, en başta, Ay tutulmaları sırasında dünyamızın Ay üzerine düşen siluetinin eğri oluşuna bakarak ileri sürmemiş miydi? Dünyanın kendi etrafında döndüğü sonucuna da ilk defa Pont’lu Heraklit, dünyanın sabit yıldızlara göre olan bir günlük hareketini gözleyerek ulaşmamış mıydı? Gerçi ondan 2200 yıl sonra Fransız fizikçi Foucault, ünlü sarkaç deneyi ile dünyanın kendi etrafında döndüğünü gökyüzüne hiç bak Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Y madan göstermişti ama o bu deneyi yapmadan önce dünyanın kendi etrafında döndüğünü biliyordu. Foucault gerçeği bilmese de bu deneyi akıl edebilecek miydi? Onun yapmak istediği şey sadece bu gerçeği başka bir yoldan ispatlamaktı. Heraklit’in fikrine 1900 yıl boyunca kimse inanmadı. Kopernik, “dünyanın kendi etrafında döndüğü düşünülürse, Güneş etrafında dönüyor olduğu da (olabileceği de) anlaşılabilir” dedikten sonra bu fikir insanlar arasında yayılmaya başladı. Kepler, bulutlu dünyamızda gökcisimlerini göremeyeceği için onların hareket yasalarını da formüle edememiş olacaktı. Galileo belki yerçekimi ivmesini büyük dehasıyla yine bulmuş olabilirdi ama teleskopunu kullansa bile, ne Jüpiter’in uydularını, ne de Venüs’ün evrelerini saptayamayacağı için, dünyanın Güneş etrafında döndüğü düşüncesine de güç kazandıramamış olacaktı. Bulutsuz dünyamızın Güneş’in etrafında dönmekte olduğunun doğrudan kanıtı da zaten henüz 1729 yılında gelmedi mi? Ya bir de dünyamız bulutlu olsaydı? Newton, dehâsı ne kadar büyük olursa olsun, bırakalım bulutlu bir dünyayı, bulutsuz dünyamızda bile, eğer Batlamyus’çu evren modeli kendisinden önce aşılmamış olsaydı, evrensel gravitasyon teorisini kuramazdı. Gravitasyon teorisi kurulmadan da, bulutların ötesindeki gerçeği görecek ve büyük bilimsel devrimi başlatacak uzay gemisi nasıl gönderilecekti? Bulutlu bir dünyada insanlar uzak denizlere bile açılamazdı. Bulunulan nokta ile sabit yıldızlar arasındaki açıların ölçülmesi ilkesine dayanarak mevki belirlemeye yarayan usturlab aygıtı icat edilememiş olacağı için, böyle bir açılış çok tehlikeli olabilirdi. Dolayısıyla böyle bir gezegende Avrupalılar ve dünyanın geri kalan bölgelerinde yaşayanlar Amerika kıtasından muhtemelen hâlâ habersiz olacaklardı. Bulutlu dünya uygarlığında astroloji hiç olmayacaktı. Ama bununla teselli bulma imkânı yok, çünkü o uygarlıkta şimdikinden çok daha mistik bir düşünce ve yaşam tarzı hüküm sürüyor olacaktı. Kıssadan hisse; bilim, her şeyden önce, görünebilirlik demektir. Google’ın tersine ekranda sayfa sayfa web linkleri listelemiyor. Onun yerine kendisine bir soru sorulmasını bekliyor ve eğer soruyu anlayabilirse direkt onun cevabını ekrana getiriyor. Wolfram Alpha, Google’ı Yener mi? Internetteki veri, enformasyon hacmi geometrik olarak arttıkça, bunların içinden aranılan bilgileri üretmek her geçen gün daha da zorlaşmakta. Bugüne kadar dijital kültürün geliştirmiş olduğu en iyi arama imkânlarından olan Google, aranılan veri ya da enformasyon ile onu temsil eden kelimeler arasındaki bağı en güçlü kuran imkân olarak büyük sükse yapmış durumda. Ancak bir kelime, onu yorumlayan bir zekâ yoksa, bir anlam ifade etmez. Su dediğimiz zaman canlılar için hayati önem taşıyan sıvıyı mı kastediyoruz, yoksa adı Su olan bir kişiyi mi? Dolayısıyla kelimelerin içine dahil edilemeyen bu zekâ unsurunu Google’a göndeririz, o da bize, o kelime grubu seçilerek daha önce yapılmış aramaların istatistiklerini baz alarak bir sürü internet sayfası linki listeler. Bizden beklenen, beyin fonksiyonlarımızı yeniden devreye sokarak, Google’ın bize sunmuş olduğu linklerin birer ikişer satırlık açıklamalarını incelemek ve aradığımızla en çok ilgili olacak linke tıklayarak açılacak sayfada istediğimiz bilgiyi arayıp bulmamızdır. Ancak yıllardır arama motorlarının bizi bu yönde etkileşim kurmaya yönlendirmesinden dolayı o kadar standart hale geldi ki, asıl etkileşim kurma modelimize yabancılaşmaya başladık: Aradığım bilgiyle ilgili soruyu sorayım, arama motoru da bana cevabını yazsın! Beni uğraştırmasın bir sürü web sayfasında dolaştırarak. İşte, internette hizmete başlayan Wolfram Alpha, bu basit etkileşime dönmemizi sağlama sözü veriyor. Google’ın tersine ekranda sayfa sayfa web linkleri listelemiyor. Onun yerine kendisine bir soru sorulmasını bekliyor ve eğer soruyu anlayabilirse direkt onun cevabını ekrana getiriyor. Wolfram Alpha sayfasındaki (http://www.wolframalpha.com/) açıklamalara göre bu mekanizmanın gerisinde 10 trilyondan daha çok veri parçası, 50 binin üstünde matematiksel algoritma, özel bir programlama dili ile yazılmış 5 milyon satırlık bir program var. Wolfram Alpha şu an pek çok sorunuza cevap verebilecek durumda. Ancak şimdilik bu iletişimi sadece İngilizce kurabiliyor. Hatta kendisine “Türkçe konuşabilir misin?” diye sorduğunuzda şu cevabı veriyor: “Başka diller de öğrenmeyi umuyorum ama şimdilik sadece İngilizce konuşabiliyorum”. Öte yandan Wolfram Alpha’nın estetik bir yönü de var. Ancak uzmanların ya da konuya aşina olanların bildiği sanatsal ya da edebi konularda da çok özel cevaplar verebiliyor. Örneğin “olmak ya da olmamak” diye sorduğunuzda cevap olarak “işte bütün mesele” diyor ve altına da parantez içinde William Shakespeare’e göre diye yazmayı ihmal etmiyor. Bir başka örnek de bilim kurgu dünyasından. Yaşamın anlamı nedir, diye sorduğunuzda birkaç yıl önce ölen bilim kurgu dünyasının önde gelen yazarlarından Douglas Adams’a atıfta bulunarak, doğru cevabı veriyor: 42 ! Akıllara gelen soru, Wolfram Alpha’nın Google’ın pabucunu dama atıp atmayacağı. Wolfram Alpha ile biraz etkileşime girdiğinizde onun Google’ın tam muadili olmadığını görüyorsunuz. Diyelim ki bir koleksiyoncusunuz ve koleksiyonunuzdaki eksik parçaları internet üzerinden bulabilir miyim diye araştırma yapmak istiyorsunuz. Google size internette onunla ilgili bir web sitesi olup olmadığı bilgisini verecektir. Wolfram Alpha, şu anki haliyle ya net bir cevap arayanların birinci adresi ya da Google’la işin içinden çıkamayanların ikinci adresi olacak gibi. AMBALAJLAMA TEKNOLOJİLERİNDE ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME FIRSATLARI CBT 1158/ 10 29 Mayıs 2009 TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Gıda Enstitüsü 4 Haziran 2009 tarihinde İstanbul, Taksim’deki Elite World Hotel’de “Yeni Gıda Ambalajlama Teknolojileri ve Gıda ile Temas Eden Madde ve Malzemelerin Analizleri Proje Pazarı 2009” isimli bir toplantı düzenleyecek. Bu toplantının amacı gıda ambalaj sektöründe faaliyet gösteren firmalar, üniversiteler ve araştırma kurumlarından katılımcıların bir araya gelerek, ortak araştırma konuları üzerine görüş alışverişinde bulunabilecekleri uygun bir atmosfer yaratılmasıdır. Bu sayede sanayi ve üniversiteler arasında işbirliklerin artması ve işbirlikleri neticesinde gıda ambalaj sektörünün önündeki sorunların aşılması hedeflenmektedir.