02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Doğal Afetler ve İnşaat Mühendisliği1 Yerkürenin yaşı 4.8 milyar yıl dolayında tahmin edilmektedir. Yerküre, aradan geçen süre içinde içerdiği enerji nedeniyle çok büyük değişimler geçirmiştir. Bu değişimler litosfer denilen kabukta gözlemlenmektedir. 50120 km. kalınlıktaki kabuk, altında bulunan mumsu bir kitle üzerinde sürekli hareket etmektedir. Prof. Dr. Akın Önalp (İstanbul Kültür Üniversitesi) B u hareketin en belirgin göstergesi olarak 650 milyon yıl önce güney Amerika ve Afrika’nın yapışık olmaları ve aradan geçen zaman içinde binlerce kilometre ayrılmış olmalarıdır. Benzer şekilde, Afrika ve Asya kıtaları günümüzde Kızıl Deniz boyunca ayrılmaktadır. Bu evrim jeoloji, jeomorfoloji ve jeofizik gibi bilim dallarınca incelenmekte, araştırılmaktadır. Yerkürenin iç ve dış dinamikleri, doğal afetler olarak adlandırılan yer kayması, volkan patlamaları, tsunami, deprem, çığ, sel, kuraklık gibi olayları geliştirmektedir. Dünyanın en eski mesleği olarak inşaat mühendisliği belki de insanları doğanın güçlerinden korumak, bu güçleri insan yararına yönlendirmek üzere çalışmalar yapan bir daldır. Yasaları ilk kez Hammurabi tarafından MÖ 1760’da yazılmıştır. Yine 300 yıllarında Çin’de yazılmış yapı şartnameleri bulunmaktadır. Tüm bu geçmişe karşın insanlar doğal afetlerden büyük zararlar görebilmektedir. Bunun nedenini birkaç grupta toplamak mümkündür veya geometrik olarak bilinen bir olgu olup olasılık faktörü taşımayan sonucu gösterir. Heyelan olarak da bilinen yer kayması yeryüzünü şekillendiren olayların en basitidir. Herhangi bir nedenle eğim kazanan bir arazi kar, yağmur ve yeraltındaki suyun yükselmesi sonucu dengesini kaybetmekte ve yamaç aşağıya kaymaktadır. Bu kayma, kaya veya toprakta gelişebilir ya da karın toprakla karışması sonucu çok akışkan bir çamur haline gelerek akar. Yer kayması birkaç on metreküpten milyar metreküp hacme varan büyüklükte oluşabilir. Örneğin İran’da 1965’te oluşan heyelanda bir dağın hareket etmesi ile 20 milyar metreküp kayanın kaydığı bildirilmiştir. Bu büyüklükteki yer kayması yer kabuğunun şekillenmesinden kaynaklandığından kontrolünün mümkün olmadığı açıktır. Ancak, daha küçük hacimli heyelanlarda mühendisin müdahalesi ile afeti önlemek mümkün olmaktadır. Önlemler yeraltı suyunu düşürmekten, çapı 2.5 m’ye varan kazıkların kitlenin içine veya önüne yerleştirilmesine değin değişen yöntemlerdir. Pasifikte tsunami Güney Amerika’da heyelan Tayfun CBT 1158 / 12 29 Mayıs 2009 • İnsanların kadercilikleri veya tehdidi göz ardı etme eğilimleri, • Parasal nedenlerle tehlikeyi görmezden gelme, • Teknik bilgilerin eksikliği ya da yanlışlığı, • İnsanın doğal dokuyu tahrip etmesi, • Afetin insan gücünü aşacak güçte belirmesi. Ayrıntılara girmeden, öncelikle mühendisin gerekli olanaklar sağlandığı takdirde insanları doğal afetlerin çoğundan korumasının mümkün olduğunu söylemek gerekir. Öncelikle risk, tehdit ve tehlike kavramlarını açıklamak uygun olacaktır. Risk sözcüğü bir olayın olasılığı ile oluştuğu takdirde belirecek sonuçların çarpımı olarak tanımlanmıştır. Bir başka deyimle risk, olayın belirmesi ile ilgili mevcut belirsizliktir. Tehdit, belirli alan veya bölgede belirli sürede olası zarar verici doğal ya da yaşama, yapılara, kullanılan araziye ve toplum düzenine gelecek zararın olasılık açısından ölçütüdür. Tehlike ise gerçekleşeceği mekanik Heyelanlarda can kaybı değişken olmakla birlikte doğal afetler arasında sonuçları görece en düşük olanıdır. Öte yandan, doğal değişimler yanında heyelanların insanın doğaya hoyratça müdahalesi ile kışkırtıldığı unutulmamalıdır. 1963’te İtalya’daki Vajont barajı gölünde oluşan heyelanın suları taşırması sonucu 1900 can kaybı oluşmuştur. Kitle hareketleri Türkiye’nin Karadeniz kıyılarında sıkça oluşmaktadır. Bunun nedenleri ağır ve yoğun yağışlar, arazinin yüksek eğimleri ve nemsıcaklık rejimi nedeniyle kayaların hızla çürüyerek kile dönüşmesidir. Yakın geçmişte okyanuslarda meydana gelen tsunami su altında oluşan faylanmanın büyük su kütlesini hareketlendirmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. 2004’te Hint Okyanusu’ndaki 9.2 büyüklüğünde depremde oluşan tsunami sonucunda 230,000 can kaybı olmuştur. Bu olaydan korunmak ön uyarı sistemleri ve dayanıklı yapılaşma ile mümkün olmaktadır. Gözlemler, örneğin betonarme taşıyıcı sistemli ve yeterli temel derinliği olan yapıların tsunamide yıkım görmediğini kanıtlamaktadır. Bu olayın varlığı öne sürülse de Türkiye denizlerinin boyutları, derinliği ve buralardaki fayların hareket biçimleri ve beliren deprem büyüklükleri tsunami’nin ciddi bir tehdit oluşturmadığını göstermektedir. En olumsuz koşullarda dalga boyunun 13 m’yi geçmeyeceği düşünülmektedir. Örneğin, İzmit Körfezi’nde ya da Marmara Denizi’nde oluşacak dalgaların sadece kıyıda dar bir şeridi etkilemesi olasıdır. Tayfun ve siklonlar Kuzey Amerika, Pasifik, Okyanusya gibi bazı kıtalarda yaşanan büyük hava hareketleri olup yaygın mal ve can kaybı getirmektedir. Siklon tropik bölgelere özgü olup, çok nem taşırken yükselen sıcak havanın bıraktığı enerji ile suyun yoğunlaşması ile oluştuğu bilinmektedir. 1970’te Bangladeş’te oluşan ve hızı 200 km/saate ulaşan fırtınada resmi rakamlara göre 250.000 kişi, gerçekte 500.000 kişinin öldüğü söylenmektedir. Bu tür olayın gelişmemiş ülkelerde, yetersiz yapılaşma koşullarında daha büyük kayıplara neden olduğu söylense de, 2005’te ABD’nin Meksika Körfezi kıyılarında gelişen ve üç eyaleti dağıtan Katrina kasırgasında 1800 dolayında insan ölmüş, turistik New Orleans kentinin %85’i sular altında kalarak adeta haritadan silinmiştir. Bu kentin yükseltisi okyanustan düşük olduğundan koruma amaçlı seddelerin sel suları etkisi ile kolayca yıkılması inşaat mühendisleri için bir utanç kaynağıdır. Oysa, daha sonraki araştırmalar gerekli önlemler alınmış olsa idi bu kayıpların yaşanmayacağını açıkça göstermiştir. Coğrafi konumu nedeniyle Türkiye’de büyük fırtınalar oluşmamaktadır. Bu yazımızda Yerkürenin iç ve dış dinamikleri sonucu ortaya çıkan doğal afetlerden olan yer kayması, tsunami, tayfun ve siklonlardan söz ettik. Gerekli olanaklar sağlandığı takdirde mühendisin insanları doğal afetlerin çoğundan korumasının mümkün olduğunu; toplumların bilimsel ve teknolojik gelişmelere ayak uydurması durumunda yıkım ve can kayıplarının en aza inmesi olasılığının ufukta göründüğünü vurgulayalım. Gelecek yazımızda, ülkemizi yakından ilgilendiren çığ, sel ve deprem afetlerine değineceğiz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle