05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Silivri’de ‘zorunlu konuk’ rektörlere mektup P rof. Dr. Mustafa Alt nta ’ın (GÜ İİBF İktisat Bölümü, Öğretim Üyesi, maltintas@gazi.edu.tr) yazdığı mektubu kısaltarak yayımlıyoruz. Sayın Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, Sayın Prof. Dr. Ferit Bernay, Sayın Prof.Dr. Fatih Hilmio lu; Silivri 4 Nolu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda Zorunlu Konuk Sayın Rektörüm; bir meslektaşınız olarak, Türk Yükseköğretim Sistemine gerek öğretim üyesi ve gerekse rektör olarak yaptığınız hizmetlerden sonra, bana göre, 2547 Sayılı Yükseköğretim Yasası’nın “amaç” ve “ilkeleri”ni savunmaktan, uygulamaktan öte geçmeyen işlem ve eylemleriniz nedeni ile, önce gözaltına alınmanızdan sonra da tutuklanmanızdan büyük üzüntü duydum. Kendimi, sizlerle birlikte tutuklanmış olarak duyumsamaktayım. Birer ergin yurttaş olarak topluma katışma durumunda olan öğrencilerimizi; “Atatürk Devrimleri ve İlkeleri doğrultusunda, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı; Türk Ulusunun ulusal, ahlaksal, insancıl, tinsel ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın onur ve mutluluğunu duyan; toplum yararını kişisel çıkarının üstünde tutan, aile, ülke ve ulus sevgisi ile dolu; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren; özgür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı…” olarak yetiştirmek, Yükseköğretim Yasamızın bize yüklediği görev ve sorumluluktur. Basınyayın kaynaklarından öğrendiğim kadarı ile suçlanmanızı ve tutuklanmanızı gerektiren işlem ve eylemleriniz bunlar ise, gözaltı ve tutuklu sayısının, hemen her gün, sayıları 130 aşmış üniversitelerde sizinkine benzer biçimde görev yapan öğretim üyelerinin sayıları binleri, onbinleri aşar. (SRİİ) bir iki alıntı eklemek isterim: Kimyadan Tıbba İlaç ARGE Sempozyumu Medisinal Kimya Araştırma, Geliştirme ve Uygulama Merkezi (MAGUM), Hacettepe Üniversitesi bünyesinde kurulan bir araştırma merkezi. İlaç tasarımı, yapıetki ilişkileri, aktivite çalışmaları, sentetik ve doğal kaynaklı ilaç ve ilaç hammaddelerinin analizleri ve moleküler kalite kontrolleri gibi medisinal kimya konuları MAGUM’un faaliyet alanı içinde. Prof. Dr. Hasan Seçen, Atatürk Üniversitesi MAGUM'un düzenlediği “Kimyadan Tıbba Uluslar Arası İlaç Araştırma ve Geliştirme Sempozyumu”nun (*) ikincisi 47 Mayıs 2009 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi Kültür Merkezi’nde 300’ün üstünde katılımcıyla gerçekleştirildi. Toplantı bünyesinde yer alan “İyi Laboratuar Uygulamaları ve Laboratuvar Güvenliğinde Yeni Yaklaşımlar” konulu eğitim fuarı da ilgi ve beğeniyle izlenilen bir seksiyon oldu. MAGUM, son sempozyumunda, AKADEMİK ortamlardan gelen kimya, eczacılık ve tıp alanlarından bilim insanlarıyla birlikte ilaç sanayiinin ARGE laboratuvarlarından gelen bilgili ve donanımlı araştırmacıları, iş dünyasından gelen başarılı iş adamlarını ve TÜBİTAK ve KOSGEB gibi finans kaynaklarından yetkili kişileri ve yine bu bağlamda TEKNOKENT yetkililerini bir araya getirmekle önemli bir başarı gösterdi. Sempozyumda, ilâç sentezleri, yapıaktivite ilişkileri, ilaçreseptör ilişkileri, peptitlerden ilaçlara, ilaç metabolizması, ilaç hedefleme, ilaç tasarımı ve moleküler modelleme, enzim inhibitörleri ve tedavi edici enzimler, ilaç geliştirme için doğal kaynaklardan yararlanım, biyoorganik kimya, biyoinformatik ve proteomikler, nanotıp, ilaç analizleri, iyi laboratuvar uygulamaları, laboratuvar akreditasyonları, validasyon, kalite kontrol ve kalite güvencesi, izleme ve denetim, laboratuvarlarda sağlık ve güvenlik, laboratuarlar için yasa ve düzenlemeler ve atık yönetimi gibi konularda yerliyabancı pek çok bilim insanı konuşmalar yaptı, tartıştı, tanıştı. 8 Mayıs 2009 tarihli CBT’de Bursal “Başarı Varsa, Başarısızlık Nedir?” başlıklı yazısında, Türkiye’nin bunca bilimsel araştırma makalesine rağmen ülke ihracatında ileri teknoloji ürünlerinin payının neden yalnızca %1,4 ve dünya ileri teknoloji ürünleri içindeki payının ise %0,02 olduğunu sorguluyordu. Bursalı’nın bu sorusunun Mevlânâ’nın bir sözünde cevap bulduğunu düşünürüm: Sarayda gece, sultanlar uykuda! Zindanda gece, mahkumlar uykuda! Yani sultan sultanlığından habersiz, mahkum, mahkumluğundan habersiz ve her iki taraf da rahatlıkta bir! Sanayici, işadamı, akademisyen, ve politika geliştirenler olarak hepimizin bu rahatlık ortamından kurtulmamız gerekiyor. Diyalog gerekiyor; karşılıklı güven ve alanlar arasında işbirliği gerekiyor. Çalışanın çalışmayandan, üretenin üret(e)meyenden ayrılıp ödüllendirileceği bir sistem gerekiyor. Bu açıdan, endüstri ile, akademisyen ve bilim politikalarını oluşturanları buluşturan “Kimyadan Tıbba Uluslar arası İlaç Araştırma ve Geliştirme Sempozyumu” kutlanmaya değerdi! *Kimyadan T bba Uluslararas laç Ara t rma ve Geli tirme Sempozyumu, “International Symposium on Drug Research and Development: From Chemistry to Medicine” ad alt nda marka tescili alm bir toplant d r. 2009 sempozyumu MAGUM Ba kan Prof. Dr. Ünsal Çal ba kanl nda gerçekle tirildi. NSAN HAKLARI, SAVCILARIN ROLÜ • Savc lar n görevleri, yarg sal i levlerden kesin bir biçimde ayr l r (yani savc lar, yarg ç i levi göremezler) • Savc lar, ceza muhakemesinde kovu turman n aç lmas nda ve yasa ile yetkili k l nmalar yada yerel uygulamalara uygun olmas durumunda, suçlar n soru turulmas nda, bu soru turmalar n hukuksall n n gözetilmesinde..etkin bir görev üstlenirler. • Savc lar görevlerini, hukuka uygun olarak, adil, sürekli ve h zl biçimde, insan onuruna sayg gösterip koruyarak, insan haklar n n yan nda yer alarak yürütürler ve bu yolla adil yarg lamas n n gerçekle tirilmesine ve ceza adaleti sisteminin düzgün i lemesine katk da bulunurlar. • Savc lar görevlerini yans zl kla, ve her türden siyasal,sosyal, dinsel,kültürel, cinsel ya da ba ka herhangi bir ayr mc l ktan kaç narak yürütürler. • Görevlerinin yürütümü yada adaletin gereksinimleri, tersini gerektirmedikçe ellerinde bulunan bilgiyi gizli tutarlar. • Savc lar i kence, zalimane, insanl k d ya da onur k r c i lem ya da ceza gibi a r insan haklar ihlali olu turan hukuka ayk r yollara ba vurularak ya da ba ka bir biçimde insan haklar çi nenerek elde edildiklerini bildikleri ya da bu yollarla elde edildi ine makul nedenlere dayanarak inand klar kan tlar kullanamazlar; bu durumdan mahkemeyi bilgilendirirler ve bu yollar n kullan lmas ndan sorumlu olanlar n adalet huzuruna ç kar lmalar n sa lamak için gerekli tüm i lemleri yaparlar”. Değerli Rektörüm, Devlet destekli kimi kişilerin (sivilasker), bir zamanların Başbakanı tarafından “devlet adına kurşun atanlar ve yiyenler” tanımı içinde korunan kimseler eliyle, geçmişte ya da günümüzde yasadışı uygulamalarının üstüne gidilmesini en yürekten destekleyenler arasında bulunduğunuzdan kuşku duymamaktayım. Daha dün, yargısız infazlara, faili meçhul(!) adam öldürümlerine, işkence ve insanlık dışı davranışlara karşı çıkanların en önünde saf tutanlar arasında olduğunuzun tanıklarındanım. Ancak, ne ideolojik, ne siyasi ve ne de etik değerleri bakımından kesinlikle bir araya gelemeyecek kimselerle aynı sepete konulup, darbeci, ırkçı, milliyetçi ve cinayet olaylarına karışmış oldukları söylenen kimselerle kovuşturulmanız, yargılanma sıranızı beklemeniz, yapılabilecek en büyük haksızlık olmanın ötesinde, asıl önemlisi, gerçek suçluların gizlenmesine, korunmasına neden olabilecektir. Acaba diyorum, bir zamanlar Susurluk kazası sonrasındaki toplum olarak sergilediğimiz, Aydınlık için “Bir Dakika Karanl k Eylemi”ne “fasafiso, mum söndü ayini” biçiminde yaklaşım sergileyenlerin mi, yoksa ortak görev kimliğinizi anımsadığımda “zaman gelecek rektörler türbanl k zlar m z n önünde sayg ya duracak” diyenlerin düşleri mi gerçekleşmekte? Yoksa, Yargıtay Başsavcılığı tarafından açılan AKP kapatma davasında Anayasa Mahkemesi’nin onbir üyesinden on üyesinin “laiklik kar tl n n oda na dönü mü olma” hükmünün bir rövanşı mıdır bütün bunlar? Yoksa Türkiye, karanlık bir çukura mı yuvarlandı? Anayasamıza göre yargı, Türk Ulusu adına kullanılan bir yetki. Kimi kalem tetikçileri, eski istihbaratçılar, yapılmak istenilen tasfiyenin ABD kaynaklı ve destekli olduğunu ileri sürmekte ve böylece, savcı ile yargıçları da büyük bir suçlama altına sokmaktadır. Böyle bir suçlamaya konu kılınanların herhangi bir yasal işleme giriştiklerine ilişkin bir bilgim de yoktur. Eğer, yargılama yetkisi ileri sürüldüğü gibi kullanılıyorsa, burada adına yargı yetkisi kullanılan Türk Ulusunun bireyleri arasında olmadığımı belirtirim. Çünkü sizlerin beyinsel üretiminizden yoksun kalma suçunu, kendime karşı işleyemem. Henüz bu çıldırma noktasına gelmediğim düşüncesindeyim. Sizin tutukluluğunuzda, biraz değil, belki daha da fazla kendimin tutuklanmış olduğu kanısını taşımaktayım. Sevgi ile, özlemle çıkıp yine görevinizin başına dönmenizi, öğrencilerinizle, hastalarınızla, aile bireylerinizle, biz dostlarınızla kucaklaşmanızı, Atatürk Cumhuriyetini koruma ve ötelere taşıma nöbetini sürdürmenizi diliyorum. Umudunuz, direnciniz ve özgüveniniz ilac n za kat k olsun. YÜCEL’ N ÇI LI I Size yönelik olarak yayımlanan suçlamaların bende yarattığı ikinci etki, UNESCO tarafından insanlığa hizmetlerinden ötürü onurlandırılan ve gelmişgeçmiş Milli Eğitim Bakanlarımız arasında en kalıcı izler ve hizmetler bırakan Sayın Hasan Âli Yücel’in, davacısı olduğu davada, Yargıca yönelik olarak attığı çığlığı anımsamak oldu. Bu çığlık, adalet arayan herkesin altına imzasını hiç düşünmeden atması gereken bir içerik taşımaktadır: “Say n Yarg ç, bu uzun sözlerimi özür dileyerek bitirirken, benim için çok elim olan bir olay sunaca m. Bir ak am, alaca karanl kta evime geliyordum. O günlerde mahkeme nedeni ile gazeteler, tan klar n dilinden ç km , ki ili im ile hiçbir noktada ba nt s bulunmayan suçlamalarla dolu olarak ellerde geziyordu. Bunlar n elem ve ac s ile dolu ac bir gönülle tek mülküm olan aile yuvama ak am garipli inde dönüyordum. Uzaktan bana yakla t klar n gördü üm, ya lar na ve durumlar na göre yüksek okullarda bulunduklar n kestirdi im üç genç, benim yan ma geldiklerinde, bunlardan biri, önce galiz bir küfür savurdu ve sonra ka m çat p sokaklarda gezece ime mahkemeye gidip kendimi savunmam söyledi. Bu sözleri i itince birden onlara döndüm. Onlar ki bir zamanlar sevecenlikle yüzüme bakarlar ve sayg ile verdikleri selamlar n n kar l n beklerlerdi. Bilmiyorum ne için hemen ko arcas na benden uzakla t lar. Kim bilir, k zd m m sand lar? Kendilerine kötü davranaca m m sand lar? Halbuki ben, gözlerimin ya n tutamam t m. Zehir gibi damlalar yüzümü slat yordu. u anda, Adaleti temsil eden sizden, bu haks z ak tt r lm göz ya lar m n hakk n istiyorum…” Sayın Hocam, hadi M.Kemal Atatürk’ü, H.Ali Yücel’i, çökertilmek istenilen “Laik Türk Devrimi”nin kurucusu olduklarından ve belki de bu nedenden, sonsuzluğa göçtüklerinden ötürü ellerinden kaçırmış olma nedeni ile hayıflanan kimi onur cellat tetikçi kalem sahipleri, bu tarihsel belgeleri ciddiye almayabilirler. Bu durumu düşündüğümden, onlara, yararı olmayacağını bile bile kimi ilkeleri aktaracağım. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (İHEB), “hukuk önünde eşitlik ile masumluk karinesi ilkelerine ve hukuken kurulmuş bağımsız ve yansız bir yargı tarafından adil ve açık olarak yargılanma hakkına” yer vermektedir. Bu yetmez bu gözü dönmüşlere diyorsanız, buna 1990 Tarihli Savcıların Rolüne İlişkin İlkeler’nden CBT 1158/15 29 Mayıs 2009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle