05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Fransa’daki Lascux mağaralarındaki hayvan ve avlanma figürleri dınlara daha cazip görünmüş olabilirler (böylece genlerini gelecek nesillere aktarma şansını yakalayabilirler). Benzer şekilde insanları neşelendirmesini bilen kadınlar, erkeklerin yanlarında daha uzun süre kalmasını garantilerler (bu da çocuğunun hayatta kalma şansını artırır). Bu görüşe göre evrim, o dönemin beyinlerini günümüzün “Ev Sineması” gibi bilgi/eğlence üreten bir sistem haline getirmiştir. Dolayısıyla karşı cinsin ilgisini çekmek ve eşini yanında tutmak için yararlı bir silahı ele geçirmiş olurlar. Bu silah sanattır. psikologların bunu açıklaması çok zordur. Kaldı ki evrensel kavramına en uzak insan faaliyeti sanattır. Sanat, insanın yaratıcılığına özeldir ve kişiye özgü bir dışavurumdur. Kaldı ki sanatı evrim kuramı ile açıklamaya çalışan evrim psikologlarına en şert eleştiri, kendisi de bir evrim bilimci olan Stephen Jay Gould’a aittir. 2002 yılında yaşamını yitiren Gould, yaşam tarihini doğal güçlerin bir sonucu olarak değil, tuhaf, planlanamayan olayların bir tezahürü olarak ele alır. Ve bu beklenmeyen olaylar, kendinden sonra gelen olayların tümünün seyrini değiştirir. Örneğin 65 milyon yıl önce bir göktaşı Dünya’ya çarpmamış olsaydı, memeliler bugün dinozorların altında dolaşan daha küçük, kürklü yaratıklar olurdu. Gould, sanat gibi daha yüksek zihinsel işlevleri de bu beklenmedik, rastlantısal oluşumlarla açıklıyor. Sanat, Gould’a göre, başka işlevleri yapabilmek için evrilmiş insan beyninin yararsız bir yan ürünüdür. bir avantaj sunuyor. Örneğin öyküler ‘duygusal yaşam için zihinsel bir harita’ vazifesi görüyor. Kitap okumak, yaşamdan bir kaçış veya gerçek yaşamdan kısa süreliğine kopuş gibi algılanabilir. Ancak aynı zamanda iyi bir kitap, dünyaya daha geniş bir perspektiften bakmayı ve başkalarının deneyimlerinden yararlanmayı da sağlar.” Dutton kitabında ayrıca müzik ve resim gibi sanat dallarının insanların hayatta kalmalarına nasıl destek sağladığını örnekleriyle anlatıyor. Derleyen: Reyhan Oksay Kaynak: Newsweek, Rage Against the Art Gene, Nisan 6, 2009 Denis Dutton, The Art Instinct, Beauty, pleasure and human evolution scienceblogs.com/cortex/2009/01 www.denisdutton.com/aesthetics&evolutionarypsychology.htm www.newsobserver.com * Evrim psikologlar , do al seçilimin davran msal e ilimlerimizi nas l etkiledi ini ve söz konusu "adaptif " e ilimlerin bizlere genlerle nas l miras b rak ld n anlamaya çal yor. **Pleistosen, yakla k 2.5 milyon y l önce ba layan ve yine yakla k 1014 bin y l önce bugün içinde bulundu umuz ve Holosen olarak adland rd m z dönemin ba lamas yla biten buzul ça lar dönemidir. Bu dönemde insan evrimsel geli mesinde belki de en büyük de i imlerden birisi olan ta aletler yapmaya ba lam t r. Bu döneme ait arkeolojik buluntular Paleolitik Ça arkeolojisi, yani Pleistosen arkeolojisi inceler. Paleolitik bu dönemin kültürel ad yken, Pleistosen, ayn dönemi ifade etmek için jeolojik bir adland rmad r. ‘SANAT EVR MSEL UYUMUN B R UZANTISI!’ Dutton ise “Art Instinct” isimli kitabında Gould’un aksine sanatın evrimsel uyumun bir uzantısı olduğunu söylüyor. Kısaca, sanat Dutton için evrimin işlevsel bir uzantısı iken, Gould için yararsız bir yan ürünüdür. Dutton’ın haklı olduğu ve sanat içgüdüsünün insan doğasının bir parçası olduğu varsayıldığı taktirde, sanatın belirli standartlarının tüm kültürlerde geçerli olduğu kabul edilmelidir. Bu da biyolojinin estetiği tetiklediği anlamına geliyor. Başka bir deyişle, Darwinizm geleneksel sanat kavramını destekliyor. Geleneksel sanat kavramına göre sanatta bazı kriterler ve tercihler evrenseldir. Ne var ki evrensellik iddiası beraberinde başka soruları da getiriyor. Dutton evrensellik iddiasına yöneltilen eleştirileri kitabında şöyle yanıtlıyor: “Diğer tüm uyum çabaları gibi sanat, atalarımıza hayatta kalma ve üreme açısından büyük BE EN LER NE BEL RL YOR? Tarih öncesi dönemde bu iki sürecin etkisiyle (evrim terminolojisi ile doğal seçilim ve cinsel seçilim yoluyla) yalnızca fiziksel olarak en güçlünün değil, en akıllının, en esprilinin ve en yaratıcının da hayatta kalmasının yolu açılmış oldu. Bundan 10.000 yıl önce, uygarlığın yeni yeni tomurcuklanmaya başladığı dönemde, atalarımızın beyni, işbirliği yapmak ve alet kullanmak üzere gelişirken, sanatsal ürünler yaratmaya ve sanattan keyif almaya da yatkın hale geldi. Böylece günümüzün pek çok felsefecisinin düşündüğü gibi, insanların beğeni sayfası, içinde yaşadığımız toplum tarafından doldurulmuş boş bir sayfa değil, tam tersi, uzak atalarımız tarafından şekillendirilmiş bir mirastır. SANATIN EVR MSEL AÇIKLAMASINA ELE T R LER Chicago Üniversitesi’nden biyolog Jerry A. Coyne, “Why Evolution is True?” (Evrim Niçin Do ru?) isimli kitabında, her davranışın altında Darwinci bir açıklama arayışının yanlışlığına değiniyor. Pleistosen döneminde insan yaşamının nasıl olduğunu anlamak için bilim insanlarının elinde bugün yaşamakta olan ilkel kabileleri ve fosilleri incelemekten başka bir seçenek ne yazık ki yok. Bu iki kaynağın da çok eski dönemlerdeki atalarımızın yaşam tarzı hakkında çok da doyurucu bilgi verdiğini söyleyemeyiz. Coyne her davranışın altında evrimsel bir neden arama alışkanlığını şu sözleriyle eleştiriyor: “Ben bugün tüm insan davranışları için evrimsel bir gerekçe uydurabilirim. Her davranışın altında hayatta kalmak ve soyunu devam ettirmek gibi bir gerekçe aramak yersiz.” Sanatı evrimsel bir kökene bağlamak evrim psikologlarını oldukça zorluyor. Örneğin müzikte anahtar modülasyonların beyni spontan bir şekilde etkilemesi, başyapıtların sıradan yapıtlardan farklı olması, karmaşıklık ve işlevsellik arasındaki bağlantı henüz doyurucu bir açıklamaya kavuşmuş değil. Diğer bir eleştiri de evrimsel psikolojinin büyük bir kısmının evrensel kavramlara dayanmasına yönelik. Dutton, kitabında evrensellik kavramını şöyle açıklıyor: “Evrimsel psikolojide ortak özelliklerden geriye do ru gidilerek, temelde yatan nedenlere inilmeye çal l r. Böylece insanlar n kendisini daha iyi anlamas n n yolu aç lm olur.” Ancak herhangi bir insan faaliyeti evrensel bir özellik taşımadığı zaman, Darwinci görüşten önce sanata bakış Psikoloji biliminden yararlanarak sanatın kökenlerini ve doğasını anlamak yeni bir yöntem değildir. Aslında bu yaklaşımın kökleri eskiYunan’a kadar uzanır. Platon sanatı yanızca metafiziksel bir bakış açısından değil, psikolojik açıdan da ele alır. Platon, diyalog tarzında yazılmış olan Cumhuriyet isimli yapıtında sanatın psikolojisi üzerinde yorumlar yapar. Oysa Aristoteles, sanata daha çok bir filozof olarak yaklaşır. Aristoteles, “estetik deneyim” olarak isimlendirdiği psikolojik özelliklerin, evrensel bir yapısı olduğuna dikkat çeker. Gerek Platon, gerekse Aristoteles sanatı, tüm kültürlere uygulanabilir genellemeler olarak tanımlasa da, Aristoteles sanat kuramını genel psikolojiye daha yakın bulur. Aristoteles’e göre sabit ve değişmez bir yapısı olan insan psikolojisi, sanatın da değişmez özelliklere sahip olmasının yolunu açar. Sanatın her dalında gelişmeler, zaman ve mekandan bağımsız, sabit bir hat üzerinde ilerler. 18. yüzyılda David Hume, 1757 yılında kaleme aldığı “Of the Standard of Taste” (Beğeni Standardı Üzerine) isimli makalesinde buna benzer bir tezi savunur. Hume “İnsan doğasında genel beğeni ilkeleri birbirine benzer” der. Hume’a göre insan doğası tarih boyunca ve farklı kültürlerde aynı olmasaydı, sanat yapıtlarından aynı tadı alamazdık. Hume, bir sanat yapıtının değeri hakkında en önemli kriterin “zaman sınavı” olduğuna inanır. Bu da tarihsel ve coğrafi açıdan ortak bir insan doğasının bulunduğu anlamına gelir. Bu bağlamda verdiği örnek Homer’in yapıtlarıdır: “Aynı Homer iki bin yıl önce Atinalıları ve Romalıları memnun ettiği gibi bugün Parislileri ve Londralıları hoşnut ediyor.” Immanuel Kant da “Saf Aklın Eleştirisi” isimli makalesinde güzellik kuramının temelini Hume’un bu görüşü üzerine kurar. Kant’a göre beğeni, kararları kökeninde öznel olmakla birlikte, Homo sapien’ler “sensus communis”e (ortak insan duygusu) sahiptir. Eğer insanlar kişisel, idyosenkratik (özel durumlarla ilgili) beğeni ve arzularını bir kenara koymayı becerebilirlerse, sanat yapıtlarının değeri ve anlamı ile ilgili ortak bir görüşe varabilirler. 20. yüzyılda, özellikle ikinci yarısında, sanat kuramcıları insan doğasının sabit, değişmez bir yapıya sahip olduğu fikrinden yavaş yavaş uzaklaştılar. Bunun yerine sanatı tarihsel ve kültürel bir çerçeve içinde değerlendirmeyi tercih ettiler. Bu da insan aklının boş bir sayfa halinde olduğu, farklı kültürlerin öğretileriyle doldurulduğu anlamına geliyordu. Aynı dönemde bu kuram psikolojiyi de etkisi altına aldı. 20.yüzyılın ortalarında estetik de bundan nasibini aldı. Estetik değerler, kültürden kültüre farklı bir yapı içeriyordu. Sanat eserleri kültürün değerleri ve kuralları içinde yaratılıyor ve değerlendiriliyordu. Böylece Aristoteles ve Hume’un savunduğu “estetikte evrensellik kuramı” reddedildi. Sonuçta var olan kültür tipi kadar sanat ve artistik değer tipi olduğu görüşü yaygınlık kazandı. Ancak evrimsel psikolojinin gelişimi ile sanatın evrensel yüzü yeniden hayat buldu. CBT 1152/ 7 17 Nisan 2009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle