Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kültür Osmanlı Bilim Ortamından TÜBİTAK’a Fatih’in bilgisine hayran olup genç yaşta kendisine hoca yaptığı ilk İstanbul kadısı Hızır Bey’in oğlu ve 1479’da bir yıl sadrazamlık yapan Sinan Paşa bir kelamcı (mütekellim) ve şairdi. Maarifname adlı kitabında aklın yaşamak için gerekli olduğunu, fakat şeriat karşısında susması gerektiğini söyler. (M.Tolun , Tazarruat, çeviri, Tolun’un girişinden) 15. yüzyıldan sonra Osmanlı bilimi bu aşamada kalmıştır. Bugünün insanlarının hiç okumadıkları Osmanlı düşünce tarihinden bazı olayları anımsamak gittikçe daha gerekli oluyor. Doğan Kuban II. Darülfünun açıldığı zaman (1870) Hoca Tahsin Efendi oksijensiz yanma olmadığını göstermek için öğrencilere bir deney yaptığı, arkadaşı olan Cemaleddin Afgani ise biraz liberal bir konferans verdiği için üniversite kapatılmış ve 1909’a kadar doğru dürüst çalışmamıştı. Bu Türkiye’de cehaletin neden hâlâ ağır bir hastalık olduğunu anlatan bir geçmiştir. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Türkiye’de okuma yazma oranı %10’du. Köyde okuma yazma yoktu. Onlar da nüfusun %90’ı idiler. Türkiye’nin en büyük kara deliği okumamış olmaktır. Müteferrika Matbaas 17271794 arasında ancak 18 yıl açık kalmış ve sadece 18 kitap basabilmişti. Avrupa’da 14501500 arasında yirmi milyon cilt kitap (yapıt sayısını bilmiyorum) basılmıştır. Bu sayı da bugün Türkiye ile Avrupa arasındaki kültür yoğunluğunun değişmediğini gösterir. taşımak gibi. Bunlar bir demokratik özgürlük gösterisi olarak algılanmaktadır. Ama karnı aç toplumların buna tahammülü olanaksız. Araştırma yapacak parası olmayan üniversiteleri ‘evrim kuramı’ konusunda kuşkuya düşürecek politikalar, toplumu çobanlığa geri çevirebilir. Bize otomobille birlikte, New Age’i de alalım, Amerika’ya benzeyelim düşüncesi topal bir düşüncedir. Nasıl demokrasi bir kuram değil bir uygulama ise evrim kuramı da biyolojik bilimler için bir gerçektir. Genom projesi Amerika’da gerçekleşti. Evrim kuramını destekleyen yepyeni bir bilim. Dünyada evrim kuramının öğretilmediği çağdaş bir ülke yoktur. New Age’in bir moda olduğu Amerika’da dünyanın en güzel evrim ve jeoloji kitapları basılır. C ehalet hastal n n geçmi inden örnekler: 1571 yılında Müneccimbaşı Mustafa Çelebi’nin yerine Taküyiddin Bin Ahmed D m ki adlı bir Mısırlı Astronom, müneccimbaşı olarak atanmıştı. Onun ziç hesaplarının düzeltilmesi için yeni rasatlar yapmak istemesi üzerine III. Murat Tophane’de bir gözlemevi yaptırmıştır (1578). (Osmanlı başkentinde bu tarihe kadar bir rasathane olmaması da ilginçtir.) Taküyiddin, Galata gözlemevi yapıldıktan sonra burada yaptığı gözlemleri içeren ünlü bir astronomi kitabı yayımlamıştı. Ne var ki yapılan gözlemevi, üç ay sonra Şeyhülislam emseddin Efendi’nin gökleri gözlemenin uğursuz bir şey olduğunu ve devletin mahvına sebep olacağını anlatan arizesi (jurnalı) nedeniyle Sultan III. NSAN ZOFRES N N KAYNA I EVR M YALNIZ DE L Murat tarafından yıktırılmıştı. Evliya Çelebi aynı yerde bir müneccim kuyusunun da IV. Murat zamanında müftü Yahya Efendi’nin fetvası ile doldurulduğunu yazar. IV. Murat dönemi bilim düşmanlığı ile maluldur. Padişahın başhekimi Emir Çelebi, EnmuzecutTıp adlı kitabında kendi deneyimi olmadan eskilerin söylediklerini kabul etmenin doğru olmadığını yazan bir bilim adamı idi. Fakat düşmanlarının fitnelemesi üzerine Emir Çelebi, sultanın zoruyla çok miktarda afyon yedirilerek 1638’de intihara zorlanmıştı. IV. Murad (16231640) döneminde medreselerde okutulan Akaidi slam kitabında, ilmihal dışında öğretilen derslerin yaşamsal bir önemi olmadığı anlatılıyordu. Kâtip Çelebi Mizan ülHakk adlı kitabında, Abbasi döneminde Hakayiki Eşya (müspet ilim) geliştiğini söylerken kendi döneminin tutuculuğundan şikayet eder. Felsefe ve müspet ilimlerin medreselerden kaldırıldığını ve ‘Rum’da suki ilme kesat geldiğini’ söyler. Ali Pa a, rüştiye ve idadilerde okutulacak bir dünya tarihi için Türkiye’de yazacak biri olmayınca, Fransızcadan bir kitap çevirtmişti. İlgili Maarif Encümeni kitapta yazılanların Kısası Enbiya’ya uymadığı nedeniyle okullarda okutulmasına izin vermemişti. Tanzimat, rüştiye ve idadileri açarak Türkiye’de eğitime büyük bir sıçrama getirmiştir. Mordtmann Isparta’da Türk nüfusun yarısı kadar olan Rumların, Türklerin bakımsız ve hocasız rüştiyelerine karşı, hocaları Yunanistan’dan gelen bakımlı iki rüştiyeleri olduğunu yazar. Dünyada hiçbir çağdaş ülkede evrim kuramının okutulmadığı bir devlet okulu yoktur. Türkiye’ye ilk kez Ahmet Mithat Efendi tarafından getirilen evrim kuramına karşı çıkmak onunla ilişik olarak şu bilimlere de kuşkuyla bakan insanların varlığını kanıtlar: Jeofizik, jeoloji, mineroloji, paleontoloji, antropoloji, biokimya, biyoloji, genetik ve evren araştırmaları. Çağdaş toplumların düşünsel ve psikolojik yapısı şizofreniktir. Amerika’da bir kitapçı dükkânına girerseniz, New Age diye bir bölüm görürsünüz. Bu akım geleneksel Batı kültürünün dinde, tıpta, çevrede, musikide ve genelde bilimsel dünya görüşüne karşı çıkan birtakım inançlar karmaşasıdır. Bir ticari yayıncılık etkinliğidir. Amerika dünyanın en kalabalık bilim ordusuna, en büyük bilimsel araştırma olanaklarına sahip, araştırma kurumları zengin ve örgütlenmiş bir toplumdur. Bilim karşıtları da yetiştirir. Bunlar teknolojinin en son olanaklarını, tıbbın en son gelişmelerini kullanır fakat fakir insanların hayal bile etmeyecekleri batıl inançlarla yaşarlar. Ne var ki fakir toplumlarla zenginler arasında bir fark var. Amerika dünya bilimine ve en üst Tayfun Akgül düzey teknolojiye sahip olmaktan vazg e ç m e d e n , Amerikan toplumu homoseksüellerin evlenmesine, pornoya, alternatif yaşam şekillerine izin verebilir. Bu çocuğunu besleyip şımartan ve acayipliklerine göz yuman çok zengin bir ailenin davranışına benzer. Olasılıkla kendi intiharını bile besleyen ilkelliklere de izin verebilir: Silah B. Russel, Bat Felsefesi Tarihi adlı kitabında modern felsefenin ortaçağ düşüncesinden farklı bir akli bakışa dayandığını söyler. Bu bakışın en önemli bileşeni kilise otoritesinin azalışı ve bilimin otoritesinin artmasıdır. Sorunu yanlış anlamazsak modern çağda kilise etkisinin azalması, dinin yaşamsal etkisinin azaldığı anlamına gelmiyor. Sadece bilimsel düşüncenin güçlenmesi anlamına geliyor. İnsan şizofrenisi de bu ikiliği yaşamaktan kaynaklanıyor. Türkiye’de Aydınlanma devrimine yapılan vurgu laiklik bağlamında doğrudur. Fakat Türkiye’de iyi anlaşılmamış bir olgu var. Türkiye’de bir kilise yoktur. Din Osmanlı döneminde de, Cumhuriyet döneminde de zaten devlet yönetimi içinde örgütlüdür. Din ve devlet olarak her iki dönemde de, aynı devlet kurumsallaşmasının parçasıdır. Osmanlı döneminde de Cumhuriyette de kontrol devletindir. Bugün New Age, dini inancın güçlenmesi gibi olgular dünyanın bilimden uzaklaştığı anlamına yorumlanamaz. Bilimsanayi üretim üçlüsü kapitalizmin varlık nedenidir. Yakın gelecekte enerji yokluğu, iklimsel değişiklik, açlık dünyayı bilime daha çok bağımlı kılacaktır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya çapında bilimsel bir işbirliği gösterisi 1957’deki Uluslararası Jeofizik Yılı idi. O sırada Amerika’da basılan 3 centlik pulda güneş yüzeyindeki sıcak gazların varlığını gösteren bir resim vardı. Onun üzerine de Michalangelo’nun Capella Sistina Şapeli’nde yaptığı yaratılış sahnesinde Tanrı’nın Adem’e hayat verişini gösteren birbirlerine uzanmış iki kol ve uzanan işaret parmakları yerleştirilmişti. Bu, eski ve yeni yaratılış kurgularını psikolojik olarak birleştirmeyi amaçlayan bir simgesel tablo idi. CBT 1152/2 17 Nisan 2009