Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör kullanmayı tercih eder olduk: Adalar Denizi. O adalar denizi uygarlığın beşiğidir. Daha sonra içinden bilimi doğuracak olan tek din orada kök saldı, insan düşüncesinin bilimi olan felsefe orada doğdu. Adalar Denizinin insanları uygar insanlardır. Uygarlık oradan Akdeniz kıyılarını izleyerek dünyaya yayılmıştır. Pazar akşamı yerel seçimlerin gelişmesini arada bir televizyondan izlerken oluşan harita karşısında az kaldı küçük dilimi yutuyordum. Akıl düşmanı, gerici AKP, Adalar Denizinin ve Akdeniz’in sahillerinden kovalanıyordu. Uygarlığın doğduğu yerlerin halkı “artık yeter” demeye başlamıştı. Az sonra Karadeniz sahillerinde ışıklar yanmaya başladı: Artvin, Giresun, Sinop ... Kastamonu. İstanbul’a baktım. İstanbul’un uygar çekirdeği de AKP’yi kovalamıştı. AKP’nin oy aldığı semtler, Osmanlı’nın yüzyıllar boyu cahil, aç, dünyadan kopuk bıraktığı Anadolu’nun ücra yerlerinden gelip yerleşen kesimlerdi. Antalya’da sevgili dostum Mustafa Akaydın Hocamın zaferi, onu uygarlığın bayrağı olan üniversitenin iradesine rağmen rektör atamamak cüretini gösterenlere, kanatlı at Pegasus’un sırtındaki kahraman Bellerofon’un hemşerileri Antalyalılar tarafından atılmış pek okkalı bir tokattı. O tokadı yiyenlere tavsiyemdir, Bellerofon’u Aritofanes’den okusunlar. Homeros’un İzmir’ini “anlayamamışlar!” Anlayamazlar da, ta ki Homeros’u okuyup anlayana kadar. Ta ki Homeros’u kitaplaştırıp her eve sokan Pisistratos’u öğrenene kadar. İzmir uygarlıktır, İzmir bilimin doğup büyüdüğü o uygar sahillerin kraliçesidir. Bilimi tekmelemeye kalkan bedbaht, güzel İzmir’i hiçbir zaman anlayamaz. TÜBİTAK’a Darwin’i sansürleyen ucube kafayı atayacak kadar kör olan, İzmir’i asla göremez. Denizden içeri uzanan o bereketli kollar Dicle ve Fırat’ın memleketi Doğu Anadolu platosunun doruğunda zümrüt bir iç denizin kıyısında, Mezopotamya’nın nehirlerine hayat veren yükselimin tacı, Gılgameş’in uğrak yeri, Van şehri de kendilerine adam gibi uygar eğitim yerine safsata öğrettirmeye çalışan, Darwin yerine “akıllı tasarım” zırvalığını çocuklarına belletmeğe çabalayan, oturduğu makama ihanet eden Hüseyin Çelik’i sembolik olarak oylarıyla şehirlerinden kovaladılar. Bugüne kadar unutulmuş, ihmal edilmiş, horlanmış olan Orta Anadolu da, sahillerden gelen bu havayı kuşkusuz teneffüs edecektir. Ya kendini yönetenleri yola getirerek onlara uygarlık öğretecek ya da deniz kenarlarındaki vatandaşları gibi onları kovacaktır. Uygarlığı kucaklamak veya kovulmak: Bunlar 29 Mart seçimleriyle AKP’nin karşısına vatandaşları tarafından konmuş olan iki seçenektir. Uygarlığın, bilimin doğup geliştiği Anadolu sahillerinin, AKP gericiliğini kovalamaya başlaması üzerine… Bilim, Deniz ve Seçim Bugün tanımladığımız anlamıyla bilim, Anadolu’nun Ege sahillerinde doğdu. Oradan yavaş yavaş önce Akdeniz’e, sonra İslam dünyasına, bu dünyanın yardımıyla da kıta Avrupa’sına ve İngiltere’ye yayıldı. Oradan diğer kıtalara yayılması ise, batı ve orta Avrupa ülkelerinin danizaşırı müstemlekecilik siyaseti ile Rus İmpratorluğunun doğuya ve orta Asya’ya yayılmasının sonucudur. Bilimin yayılma süreci çok, ama çok yavaş gerçekleşti. Anadolu kıyılarından tüm Akdeniz havzasına yayılması ancak Roma İmparatorluğu’nun müstemleke siyasetiyle mümkün olabildi ve İskenderiye Kütüphanesi’nin ve müzesinin çevresindeki faaliyeti bu yayılmanın doruk noktası olarak alırsak 500 küsur yıl aldı. Sonra yavaş bir gerileme başladı, Hıristiyanlığın yükselişi, bilimi giderek körletti ve ancak Müslüman dünyasının Yunan eserlerinin farkına varmasıyla tekrar alevlendi; yani İskenderiye Kütüphanesi’nin ortadan kalkmasından neredeyse 800 yıl sonra! Müslüman dünyasının eski bilgi ve düşünce tarzını Avrupa’ya geçirebilmesi ise ancak Galile ile doruğa ulaştı, yani bir 800 yıl daha gerekti. Bu arada bilim Müslüman dünyasında batıp kayboldu. Bilim hep deniz kıyısını sevmiştir. Deniz, yaşamı, hayal kurmayı kolay kılar. Deniz ulaşımı, haberleşmeyi kolay kılar. Tüm büyük kültürler, denize kavuşan suların kenarında gelişti ve dünya tarihinden bildiğimiz tek uygarlık olan Yunan uygarlığı ise eski Yunanlıların “arkhi pelagos” yani “İlk Deniz” dedikleri Ege’nin çevresinde doğup serpildi. Bugün pek çok dilde arkhi pelagos, takımada anlamında kullanılır. Bunun nedeni Ege’nin adalar zenginliğidir. Biz de bugün artık giderek daha çok ona Yunanlıların verdiği ilk ismin tercümesini