02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu Din derslerindeki değişim Osman Bahadır ([email protected]) C umhuriyetin kuruluş yıllarından günümüze, ilkokullarda okutulan din derslerinin programlarındaki değişim, bu derslerin 1926 ve 1987 yılları ders programlarındaki konu başlıklarının karşılaştırılmasıyla açık olarak görülebilmektedir. 1926 yılında ilkokul 4. sınıfta din dersi programının konuları:1Kimsenin dinine, iktidarına, işine karışmamak; 2Hayırlı insan olmak; 3 Çalışmak, 4İslam dininde tevekkül, her türlü önlemler alındıktan sonra caizdir; 5İslam dininde şükür esastır; 6İslamlık, hüsnü muaşeret (iyi davranışlar) demektir; 7İslamlık taassubu men eder; 8Din sahtekârlığına riya namı verilir. 1928 yılında ilkokul 4. sınıfta din dersi programının konuları: 1Allah ve Allah inancı; 2Peygamberimiz ve din; 3 İbadet, 4İslam’ın şartlarına toplu bakış, 5 Namaz, 6 Oruç, 7Zekât, 8Hac, 9 Ailemiz, evimiz ve çevremiz, 10Atatürkçü düşüncede özellik taşıyan önemli yaklaşımlar. 1926 yılında ilkokul 5. sınıfta din dersi programının konuları: 1 İslam dininde akıl her şeyin üstündedir, 2Dünya işlerini, millet iradesiyle koyulan yasalar belirler, 3 İslam dininde Allah ile kul arasında vasıta yoktur, 4 Türklerden ve Araplardan başka İslam dininde olan uluslar da vardır. 1987 yılında ilkokul 5. sınıfta din dersi programının konuları: 1Allah’a inanmak, 2Meleklere inanmak, 3Kitaplara inanmak, 4 Peygamberlere inanmak, 5Ahret gününe inanmak, 6 Kadere inanmak, 7Atatürk’ün dinimiz ve laiklikle ilgili görüşleri, 8 Ahlaki görevlerimiz, 9 Temizlik ve doğruluk, 10 Vatan sevgisi, 11 Anarşi ve terörle mücadelede kişilere düşen görevler. Kaynak: Cavit Binba o lu, Türk E itim Dü üncesi Tarihi, An Yay nc l k, Ankara 2005, s. 411412. Belki de bu tür polemiklerin müsebbibi konumuna düşen “bilimadamlarının” asıl sorunu bilimi bir hayat tarzı olarak idrak etmiş olmaktan ziyade onu bir “iş” olarak görmelerinden kaynaklanıyor. Maym Unların Tanrısı Geçtiğimiz günlerde bir vesile ile ziyaret ettiğim üniversitemin kampusunda dolaşıp öğrencilik günlerimi anarken futbol sahasının tribünlerindeki dev DEVRİM kelimesini görünce çok etkilendim. Açıkçası D harfinin kenarına ilişmiş, konunun öneminin farkında olmaktan uzak bir havada yeni sömesterin başlangıcını (mı) kutlamakta olan birkaç kız öğrencinin vurdumduymazlığı bile beni olumsuz yönde etkilemedi. Tribünün karşı cephesine ulaşana dek sahanın etrafında dolaştım ve tam karşıdan, sanki içime doğmuşcasına, hem DEVRİM halini hem de EVRİM halini kadraja alacak şekilde ayrı ayrı fotoğraflar çektim. Birkaç gün sonra ise TÜBİTAK’ın Darwin vesilesiyle oluşturduğu gündem sonucunda benzer bir yaklaşımla D harfinin üstünü örtecek şekilde toplanan ODTÜ’lü öğrenci ve öğretim üyelerinin fotoğrafları gazetelerdeydi. Değişim, değişmek ve evrim! İlk bakışta birbiriyle pek ilgili görünmüyor değil mi? İnsanoğlu bugün hangi dinden, inanıştan, ırktan ya da cinsiyetten olursa olsun gerek fiziksel, fizyolojik gerekse de zihinsel ve psikolojik açıdan kendi yaşam süresi, süreci içinde değiştiğini kabul edebiliyor. Bugün hiçkimse yeni doğmuş bebeğin yirmi yıl sonra bir genç insan olacağını reddedemiyor. Buna büyümek diyoruz. İnsanda değişmek olgusunu sadece fizyolojisi ile sınırlı tutmuyoruz; psikolojisi, fikirleri söz konusu olduğunda daha farklı bir açıdan da olsa değişim olgusunu tespit ediyoruz. Örneğin saçları beyazlayan birisi eleştirilmiyor ama fikirleri değişen birisi dönek olarak suçlanabiliyor. Gösterilen tepkiler bir yana bunlara sebep olan değişimin kendisi kimseyi şaşırtmıyor. “Değişmeyen tek şey değişim” sözüne karşı çıkan yok. Peki bunlar bile mikro düzeyde de olsa evrim değil mi? Evrim deyince aklımıza sadece “bir kısım bilimadamının insanın maymundan geldiğini öne sürdüğü” teori geliyor. Bunun önde giden savunucusu da iki yüz sene önce doğmuş İngiliz doğabilimcisini Charles Darwin. Ne yazık ki Charles Darwin insanın maymundan geldiğini savunmuyordu. Tezi insanın da maymunun da ortak bir atadan geldiği yönündeydi. Ne fark eder, aynı kapıya çıkar, demagoji yapma, diyenlerin kafasını karıştıracak daha ciddi sorularım var. Dünya üzerinde ilk canlılık olgusu, ilk canlılar nasıl oluştu? Evrim bilimsel bir teoridir, yaradılış düşüncesi bir teori olabilir mi? “Yaradılış teorisi” ifadesi doğru ise cami yerine “İslami katedral”, TL yerine “Türk doları” demek de doğrudur. Evrimi kabul etmek tesadüfü kabul etmek midir? İnsan tesadüfen mi var oldu? 13,7 milyar yıl boyunca (evrenin yaşı) ortaya çıkmış olan olasılıkların hepsini bilebilseydik “tesadüf” denilen olguya bakışımız nasıl olurdu? Ve belki de en önemlisi: Hücre bölünmesinde neden mutasyon olabiliyor? Eskiden bu tür soruların cevapları güdümlü olmayan basılı kaynaklarda yer alırdı. Kitaplar, makaleler, ansiklopediler. Bugün ise internet var. Kitapları imha etseniz de, kütüphaneleri kimsenin ulaşamadığı adreslere taşısanız da internet bugün herkesin evine girmiş durumda. O halde ne yapacağız? Interneti sansürlememiz lazım. Güncel yasaları takip etmeye takati kalmamış adalet sisteminin icracıları ile bunu manipüle edecek derecede işinin ehli temsilcileri sağ olsun. Bugün, Mart 2009’da Youtube.com sitesi mahkeme kararıyla hâlâ kapalı. Keza ateizmi savunma konusunda en az teistler kadar muhafazakâr olan Richard Dawkins’in sitesi de. Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk bir TV programında Kuranıkerim’deki bazı ayetlerin evrimi işaret ettiğini belirtti. Yarın Kuran’daki İslamı özümsemiş din bilginleri bilimin evrim dediği şeyi Kuran ayetleri ile tereddütsüz ispat ederse Darwin’i maymunların tanrısı olarak görenler bu rolü kendileri üstlenmek zorunda hissedecekler mi? Hâlâ içinizden bir sesin; ne yani maymundan mı geldik diye sorduğunu duyar gibiyim – yineliyorum maymundan gelmedik ve evrim de bize maymundan geldiğimizi söylemiyor. Belki de bu tür polemiklerin müsebbibi konumuna düşen “bilimadamlarının” asıl sorunu bilimi bir “iş” olarak görmelerinden kaynaklanıyor. Türk Sudoku Takımı Belirlendi İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere Yerleşkesi’nde gerçekleştirilen, 2009 Türkiye Sudoku Şampiyonası tamamlandı. 4. Dünya Sudoku Şampiyonası’nda Türkiye’yi temsil edecek 6 kişilik Türk Sudoku Takımı belli oldu. Dünya Zekâ Oyunları Federasyonu’nun düzenlediği 4. Dünya Sudoku Şampiyonası, bu yıl 2327 Nisan tarihlerinde Slovakya’nın Zilina kentinde yapılacak. Bu yılki şampiyonaya, önceki yıllardan farklı olarak ülke takımları, üçer kişiden oluşan iki farklı takımla katılacak. 2009 Türk Sudoku Takımı; Birinci, Mehmet Murat Sevim (21) Boğaziçi Ü. Bilgisayar Mühendisliği öğrencisi, İkinci, Salih Alan (25) ODTÜ Makine Mühendisliği yüksek lisans öğrencisi, Üçüncü, Murat Koz (41) Yazılımcı, Dördüncü, Bar Çakmak (29) Uçak Teknisyeni, Beşinci, Gülce Özkütük (24) Marmara Üniversitesi yüksek lisans öğrencisi, Altıncı, Bayram Samur (20) ODTÜ İnşaat Mühendisliği öğrencisi ve Türk Sudoku Takımı Kaptanı Ferhat Çalapkulu’dan oluşuyor. Seçmeler, Dünya Zekâ Oyunları Federasyonu’nun Türkiye Temsilcisi olan Akıl Oyunları Yayıncılık ile Sudoku ve Ötesi Dergisi tarafından düzenlendi. Türk Sudoku Takımı önceki şampiyonalarda Türkiye’yi başarıyla temsil etmiş ve 2008 yılında dünya beşincisi olmuştu. Türkiye adına yarışacak Türk Sudoku Takımı’nın bu alanda daha büyük başarılar elde etmesini sağlayacak olan ana sponsor ise hala aranıyor. Bilgi: Hatice Çalapkulu: 0535 729 48 86; [email protected] Evrime yöneltilen yaratılışcı iddalara yanıt 8. sayfadan devam evrim, organizmaların, proteinlerin veya diğer oluşumların yaratılmasında rastlantıya yer vermez. Hatta tam tersi, doğal seleksiyon random olmayan değişiklikten yararlanarak, ‘‘arzulanan’’ özellikleri korurken, ‘‘arzulanmayan’’ özellikleri yok eder. Seleksiyonun kuvvetleri sabit kaldığı sürece, doğal seleksiyon evrimi tek bir yöne doğru iter ve şaşırtıcı bir çabuklukla son derece gelişmiş yapılar ortaya çıkartır. olamaz. Bu tartışma İkinci Yasa’nın doğru anlaşılmamasından kaynaklanır. Eğer bu tartışma doğruysa mineral kristalleri, kar taneleri de mümkün olamazdı, çünkü bunlar da karmaşık yapılardır. İkinci Yasa aslında kapalı sistemlerde toplam entropilerin (enerji veya maddenin girmediği veya çıkmadığı sistemler) azalmayacağını ifade eder. Fiziksel bir kavram olan entropi genellikle karmaşa şeklinde tanımlanır ancak günlük konuşma dilinde bu anlamda kullanılmaz. Ancak hepsinden önemlisi, İkinci Yasa’ya göre entropi, sistemin bazı parçalarının azalırken, bazılarının bunu dengelemek ve telafi etmek için artmasına izin verir. Böylece gezegenimiz bütün olarak giderek daha karmaşık bir yapıya bürünür, çünkü Güneş yeryüzüne ışık ve ısı gönderir. Basit organizmalar, diğer yaşam şekillerini ve cansız maddeleri tüketerek yakıt sağlar ve daha karmaşık bir yapıya ulaşır. CBT 1149/ 10 27 Mart 2009 9) Termodinami in kinci Yasas ’na göre sistemlerin düzeni zamanla bozulur. Buna göre canl hücreler cans z kimyevi maddelerden olu mu olamaz ve çok hücreli ya am protozoadan evrimle mi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle