Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ler adımlarımızı bu değişikliklere göre atmalıyız.” SICAK B R GELECEK NELERE GEBE? Şu anda hayatta olan insanların bu felaketi yaşayabileceği olasılığını aklımızdan çıkartmadan, mümkün olan en az kayıp ile hayatta nasıl kalabileceğimizi düşünmemiz gerekiyor. Böyle bir gelecek bize nelere mal olacak? Dünya buna benzer bir sıcaklık artışını son olarak 55 milyon yıl önce PaleosenEosen Termal Maksimum olayında yaşamıştı. O dönemde suçlunun “klatrat”lar (iki kimyasal cismin kristalsel birleşmesi; bu birleşmede cisimlerden birinin molekülleri, diğer cismin moleküllerinin oluşturduğu kristal örgüdeki atom boşluklarına yerleşirkimyasal olarak kafeslenmiş ve donmuş metanın bulunduğu geniş topraklar) olduğu düşünülüyor. Metanın derin deniz dibinden serbest kalıp, atmosfere püskürerek 5 gigaton karbon oluşturduğu tahmin ediliyor. Zaten sıcak olan gezegen 5 veya 6 derece ısınınca, buzlardan arınmış olan kutup bölgelerinde tropik ormanlar yetişmiş ve okyanus suları o kadar asidik hale gelmiş ki deniz canlıları kütlesel olarak ortadan kalkmış. Deniz seviyesi bugüne göre 100 metre yükselmiş ve güney Afrika’dan Avrupa’ya kadar olan bölge tümüyle çölleşmiş. Deniz seviyesinin yükselmesi kıyılarda suların iki metre yükselmesine yol açabilir. Öyle ki eğer Grönland buzul tabakası ve Antarktika’nın bir kısmı erirse bu yükselme daha da fazla olabilir. New York’ta NASA’nın Goddard Uzay Çalışmaları Enstitüsü’nden iklim bilimcisi James Hansen, su seviyesindeki yükselme konusunda şunları söylüyor: “Batı Antarktika’daki buzul tabakalarının bu yüzyıldaki ısınma karşısında direneceğini hiç sanmıyorum. Bu da deniz seviyesindeki yükselmenin en az 1 veya 2 metre arasında olacağı anlamına geliyor. CO2 yoğunluğunun 550 ppm (parts per million) seviyesine (bugün yoğunluk 385 ppm seviyesinde) yükselmesi ise kıyamete yol açacak. Bu da deniz seviyesinin 80 m veya daha fazla yükselmesi demek oluyor.” kadar geniş bir popülasyon nereye sıkışacak? Lovelock gibi bilim insanları bu konuda çok da iyimser değiller: “İnsanlar çok güç bir durumda ve önlerindeki bu zorlu evreyi aşabilecek kadar da akıllı olduklarını sanmıyorum. Tür olarak varlıklarını sürdürecekler ama çok fire verecekler” diye konuşan Lovelock, “Bu yüzyılın sonunda sağ kalan insanların sayısı bir milyarı geçmeyebilir” diyor. ENERJ ÜRET M NDE DARBO AZLAR Yeni kentlere enerji sağlamak için de yaratıcı fikirler yaşama geçirilecek. Afrika, Ortadoğu ve Güney ABD’yi kapsayacak şekilde geniş bir kuşak, güneş enerjisi üretim tesislerine ayrılacak. Yüksekvoltaj doğru akım nakil hatları bu enerjiyi kentlere taşıyacak veya bu enerji hidrojen olarak depolandıktan sonra nakledilecek. Eğer güneş enerjisi üretim tesisleri Ürdün, Fas ve Libya’da 2010 yılında devreye girerse, 2020 yılında toplam enerji sevkiyatı yılda 55 teravat saate çıkabilir. Bu da 35 milyon insanın evde kullanacağı elektrik gereksiniminin karşılanacağı anlamına geliyor. 9 milyara çıkacak olan dünya nüfusunun enerji talebini karşılamaktan çok uzak olan bu miktarın arttırılması için güneş enerjisi üretim tesislerinin geniş bir alana yayılması gerekiyor. Nükleer, rüzgâr, hidroenerji, jeotermal ve açık deniz rüzgâr jeneratörleri de devreye girerek, enerji arzına katkıda bulunacak. Y MSER BAKI Almanya’daki Potsdam İklim Değişikliği Araştırmaları Enstitüsü’nden John Schellnhuber gelecekle ilgili daha iyimser görüşlere sahip. Dört derecelik bir ısınmanın çok büyük bir etkisi olacağını kabul ediyor ama insanoğlunun bu felaketin üstesinden geleceğine de inanıyor. Hayatta kalabilmek için insanların radikal değişiklikler yapması gerekiyor. Schellnhuber topluma jeopolitik açıdan değil, kaynak dağılımı açısından bakılmasının daha doğru olduğunu söylüyor. “Her ülkenin yiyecek, su ve enerji bakımından kendi kendine yetmesi gerektiğine inanmak gibi bir yanılgı içindeyiz” diye konuşan Cox, “Dünyayı daha farklı ve taze bir bakış açısıyla değerlendirmemiz gerekiyor. Başka bir deyişle, kaynakların nerede bulunduğuna bakıp, popülasyonu, yiyecekleri ve enerjiyi, planlamamız gerekiyor. Eğer uzaylılar Dünyamıza inse, Pakistan ve Mısır gibi dünyanın en kurak bölgelerinde pirinç gibi çok fazla su isteyen bitkilerin yetiştirilmesini delilik olarak nitelendirebilir” diyor. ESK , YE L DÜNYA UMUDU Toprak, enerji, yiyecek ve suyu planlı bir şekilde kullandığımız takdirde insan popülasyonunun hayatta kalma şansı artar. Ancak buna yaşamak denirse… Bir kere Dünya’daki biyolojik çeşitlilik azalacak, çünkü pek çok organizma yüksek sıcaklığa, susuzluğa, ekosistemlerinin yok olmasına dayanamayacak veya aç insanlar tarafından avlanacaklardır. Schellnhuber, koşulların bu kadar elverişsiz olduğu bir dünyada insanların eski yeşil dünyalarını geri getirmek için ellerinden geleni yapacaklarına inanıyor: “İnsan POL T KAYI DEVRE DI I BIRAKMAK Doğal kaynaklar üzerindeki çatışmaların, iklim değişiklikleri ile birlikte artması kaçınılmaz. Kaldı ki dünya liderlerinin siyaseti bir kenara bırakarak, kendi serbest iradeleriyle sahip oldukları yetkilerden vazgeçeceklerini düşünmek bile hayaldir. “İnsanoğlunun tek şansı siyasi engellerin üstesinden gelmektir” diye konuşan Mikronezya’da sular altında kalmak üzere olan ada devleti Kiribati’nin Devlet Başkanı Anote Tong, “Bizim için artık çok geç. Halkımızı yavaş yavaş Avustralya ve Yeni Zelanda’ya taşıyoruz. Dünyanın diğer bölgelerinin de benzer bir akıbete maruz kalmasını engellemek için ulusal sınırları ortadan kaldırmak gibi sert tedbirler almalıyız” diyor. Cox da aynı fikirde: “Hayatta kalmamızın önündeki tek engel ulusal sınırlar ise bu konuda gerekli adımları atmalıyız. Hayatta kalmamız her şeyden önemli.” İklim modellerinin çoğu gezegenin kuzey ve güney uçlarının daha fazla yağış alacağını öngörüyor. Kuzey yarıkürede Kanada, Sibirya, İskandinavya ve Grönland’ın buzullardan temizlenen kısımları, güney yarıkürede ise Patagonya, Tasmanya, Avustralya’nın ve Yeni Zelanda’nın kuzeyi, Antarktika’nın buzullardan arınmış batı kıyıları insan yaşamına uygun görünüyor. Bir insana gerekli olan yerleşim alanının 20 metre kare olduğunu varsayarsak, 9 milyar insana 18.000 kilometre kare genişliğinde bir alan gerekir. Kanada’nın tek başına 9.1 milyon kilometre kare olduğuna göre ve Alaska, Rusya ve İskandinavya gibi yüksek enlem ülkeleriyle birleştirildiğinde, herkesin yerleşmesine yetecek miktarda toprak bulunduğu sonucu çıkıyor. Suya erişimi olan bu değerli topraklarda yiyecek üretmek mümkün olabilecek. Dolayısıyla insanlar, yüksekte kalan bu bölgelerde kalabalık kentlerde yaşayabilecek. Ne var ki bu kadar sıkışık ortamlarda yaşam sürdürmek beraberinde birçok sorunu da getirecek. Örneğin salgın hastalıklar kolayca yayılabilecek ve kitlesel ölümlere yol açabilecek. HANG BÖLGELER ETK LENECEK? Dünya yüzeyinin yarısı 30 ve 30 derece enlemleri arasında tropik bölgelerde yer alıyor ve burası özellikle iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgeler. Örneğin Hindistan, Bangladeş ve Pakistan daha şiddetli muson yağmurlarına maruz kalacak. Bu da bu bölgelerin şimdi olduğundan daha yıkıcı su baskınlarına hedef olacağı anlamına geliyor. Yine de toprak daha da sıcak olacağı için bu su daha çabuk buharlaşacak. Sonuçta Asya büyük bir kuraklığa teslim olacak. Bangladeş’in topraklarının üçte birini kaybedeceği düşünülüyor. Afrika musonlarının, daha az bilinmesine karşın, daha da yoğun olması bekleniyor. Bu da Sahel Bölgesi’nin –Sahra Çölü’nün güneyinde kıtayı bir ucundan diğerine bölen kuşak yeşillenmesine yol açabilir. Ancak diğer modellere göre Afrika’daki kuraklık daha da kötüleşecek. İçme suyu sıkıntısı dünyanın her yerinde hissedilecek. Çin’de, güneybatı ABD’de, Orta Amerika’da, Güney Amerika’nın büyük bir kısmında ve Avustralya’da daha sıcak havalar, toprağın nemini buharlaştıracak ve kuraklık başlayacak. Dünya’da bugün var olan çöller daha da genişleyecek. Öyle ki Sahra çölü Orta Avrupa’ya kadar ilerleyecek. Buzulların erimesi, Tuna’dan Ren’e, Avrupa nehirlerinin kurumasına neden olacak. Benzer etkiler Peru’daki And Dağları, Himalayalar, Karakurum Dağları’nda da hissedilecek. Dolayısıyla Afganistan, Pakistan, Çin, Butan, Hindistan ve Vietnam susuz kalacak. türünün hayatta kalması CO2 düzeyini 280 ppm’ye çekmesine bağlıdır. Artan sıcaklık yüzünden ormanları yeniden oluşturamazsak da bazı bölgelerde yeni ağaçlar yetiştirebiliriz. Böylece az sayıda ağaç, yerel iklimi değiştirerek yağmur miktarını arttırmaya yetebilir. Bu da ormanların gelişmesi için uygun zemini yaratır.” GER DÖNÜ Ü OLMAYAN NOKTA Dört derece ısınmış bir dünya ile ilgili en korkutucu senaryo bugünkü dünyamızın koşullarına bir daha sahip olamayacak noktaya gelmemizdir. Daha da kötüsü pek çok model, dört derecelik sıcaklık artışının bir kere meydana geldikten sonra durdurulamayacak hale geleceğini öngörüyor. Daha da sıcak bir dünyada bilim insanları insan türünün akıbeti hakkında hiç de olumlu şeyler düşünülmüyor. Crutzen iyimser olmaya çalıştıklarını ancak bugünkü verilerin buna izin vermediğini söylüyor: “Gelecek hakkında iyimser düşünmek için karbon emisyonunu 2015 yılına kadar %70 oranında düşürmemiz gerekir. Oysa biz ne yapıyoruz? Karbon emisyonunu her yıl %3 oranında arttırıyoruz.” Derleyen: Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 28 Şubat 2009 www.ipcc.ch www.climaticchange.com www.metoffice.gov.uk/climatechange KARAMSAR BAKI “Yeterli su garantisine yalnızca yüksek enlemlere çıktıkça sahip olabileceğiz” diye konuşan NASA’da görevli James Lovelock, “Bu bölgede her şey çıldırmış gibi gelişecek. İşte yaşam yalnızca burada barınacak. Dünya’nın geriye kalanı birkaç vahanın bulunduğu koskoca bir çöl olacak” diyor. “Gaia Kuramı”nın kurucusu olan Lovelock, bu kuramıyla Dünya’yı kendi varlığını koruyabilen ve düzene sokan bir organizma olarak değerlendiriyor. Bu durumda gezegenin yalnızca bir kısmında insanlar yaşayabilecekse bu VEJETARYEN B R DÜNYA İnsanların yeni bir yaşam kurduğu bu bölgelerde büyük bir olasılıkla vejetaryen bir dünya kurulacak. Isınma ve asitlenmeye bağlı olarak denizlerde balık kalmayacak. Kümes hayvanı yetiştiriciliği yalnızca çiftliklerden arta kalan bölgelerde görülecek. Hayvancılık da otlak azlığına bağlı olarak yalnızca keçi gibi çöl bitkileriyle beslenen hayvanlarla sınırlı tutulacak. Et azlığı sentetik etlerin üretimini artıracak. Yosun temel gıda maddeleri arasına girecek. Bataklık ve sulak arazilerde tarım yapılması sağlanacak. CBT 1149/ 7 27 Mart 2009