Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner cetiner.m@superonline.com Bilimin dinamiği hiç bir zaman sosyal, dini ve siyasi eğilimleri umursamaz. Örneğin TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Dr. Çiğdem Atakuman’a Darwin’i kapak yaptı diye yaptırım uygulayanları hiç ciddiye almaz. KARŞI OY: Şeriatçı Prof. Nasıl Kurtarıldı? “Delilleriyle Aile İlmihali” isimli şeriatçı kitabıyla pozitif hukuka aykırı suç işleyen Prof. Dr. Hamdi Döndüren’in YÖK Yüksek Disiplin Kurulu sürecinde nasıl sonunda kurtarıldığına ilişkin, YÖK üyesi Bülent Serim’in “Karşı Oy” yazısını, YÖK ve üniversitelerimizde dinci suçların nasıl korunduğunu anlatan, utanılacak bir belge olarak yayımlıyoruz. H.Bülent Serim Yükseköğretim Kurulu Üyesi Din Ve Bilim Türk Tabipleri Birliği ve İstanbul Tabip Odası’nın 14 Mart yürüyüşünde sevgili dostum Doç. Dr. Ali Serdar Fak’ın taşıdığı pankart çok anlamlıydı. “Darwin teorisi, ne meczuplar, ne mürteciler, ne padişahlar gördü”. Şunu demeye çalışıyordu sevgili Ali. Bilim gerçeğin arayışıdır ve ne yaparsanız yapın, bunu değiştiremezsiniz. Kim ne derse desin, istediği kadar Darwin’i eleştirsin, bir gerçek hep var olacaktır. Evrim teorisi biyoloji biliminin temel 3 teorisinden biridir. Darwin’i bilimsel olmayan nedenlerle reddetmek bir anlamda bilimi ve biyolojiyi reddetmektir. Ama aksi doğru değildir. Yani Darwin’i ciddiye almak, anlamaya çalışmak, bilimsel zeminde onu haklı bulmak dinden çıkmak anlamı taşımaz. Malpighi, tıp tarihinin en önemli yüzlerinden biridir. Bolonya Üniversitesindeki meslektaşları, 17. yy’da otopsi yapıyor olduğu için ona karşı büyük bir savaş başlattılar. Evine iki kez saldırı düzenlendi. Gallen’in insan vücudunun bütün sırlarını ortaya çıkardığına inanan anatomi profesörleri onu halkın önünde suçlayıp otopsi yapmasını engellemeye çalıştılar. Ama o, içindeki merakı yenemiyordu. Gözünü karartmış ve anlamaya çalışıyordu. Kılcal dolaşımı tanımladığı 1661 tarihli ünlü makalesinde yazdıkları ne muhteşemdir. “Kanın süreli akıntılarla, sel gibi atardamarlara aktığını gördüm. Kanın boş bir alana kaçıp, ağzı açık bir damar tarafından tekrar toplandığını düşünebilirdim, ama bu fikir kanın belirli bir yol izleyerek değişik yönlere dağılması ve sonra hep aynı noktada tekrar birleşmesi nedeniyle şüpheli bir hal alıyordu”. Malpighi öldüğünde Papa’nın hekimiydi. Tüp bebek tartışmalarını anımsayınız. İnsanlar yıllarca tüp bebek uygulamalarının dine aykırılığını tartıştı. Bugün böyle bir tartışma duyuyor muyuz? Yeryüzünde binlerce koyu hristiyan, koyu katolik, koyu musevi bu yöntemle çocuk sahibi oldular. Kök hücre tartışmalarına da gülüp geçiyorum bu yüzden. Çünkü kurallar, gelenekler insanın içindeki “merak” duygusunu yok edemiyor, insanın aklına hükmedemiyor. Bilimin dinamiği, yasalar, dini kurallar, gelenekler istemiyor diye bu çok önemli biyolojik servetten yani kök hücreden vazgeçemez, yokmuş gibi davranamaz. Yeryüzünde kuralları, bilimin geldiği nokta koyar; gelenekler, yasalar, dinsel yorumlar ona göre değişikliğe uğrar, yenilenir. Şurası kesindir ki, çok yakın bir gelecekte insanlık, içine sindirmiş bir biçimde kök hücrelerin nimetlerinden yararlanmaya başlayacak ve bunu asla sorgulamayacaktır Bilimde akıl vardır, inanmak bilime özgü değildir. Bilimin özünde kuşku ve sorgulama yatar; mutlak bir itaat bilimin yöntemi değildir. Bilim değişkendir, devingendir, sürekli kendini haksız çıkartır, yeni doğrular bulur, değiştirilebilirdir, mutlak değildir. Tarih boyunca “dine karşı düşünce” veya “dine karşı bilim” hep çok ürkütücü çağrışımlar yapmıştır insanların aklında. Bu tamlamaların ardındaki “meydan okuma” nettir çünkü. Peki, böyle bir meydan okuma gerekli midir ? Ünlü fizyolog Claude Bernard’ın “ben her Pazar kiliseye giderim, ama laboratuvarda üzerime beyaz önlüğümü giydiğimde tanrı dahil kimseyi tanımam” sözü ünlüdür. Dahası ünlü Einstein’ın söyledikleri din bilim ikileminde tam bir yakarıştır. “Bilebileceğimize olan inancımızı yok etmeyin”. Geçtiğimiz günlerde sayın Celal Şengör’ü bir televizyon programında ilahiyatçı bir öğretim üyesi ile “Darwin” üzerine tartışırlarken izledim. Akademik çevrelerde Şengör’ün bu tartışma programına katılması epey konuşuldu. Gerçekten de bir din adamı ile bir bilim adamı Darwin’i aynı masada tartışabilir miydi? Kanımca Şengör, programda sergilediği geniş hoşgörüsü ile ülkemiz insanına şu mesajı vermeye çalıştı. Bilim toplumu olmaya çalışmak, dinden çıkmak anlamı taşımaz. Uzlaşmaz sayılan din ve bilim arasında bir saygı ve hoşgörü ortamının kurulması ülkemiz için şarttır. Doğrusu, ben kendi adıma onu haklı buldum, yaptığını taktir ettim... Y üksek Disiplin Kurulu’nun 24 Şubat 2009 günlü toplantısında, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren’e, Tuzla Belediyesi tarafından dağıtılan “Delilleriyle Aile lmihali” adlı kitapta şeriat esaslarına göre görüş açıklamak ve değerlendirme yapmak yoluyla disiplin suçu işlediği ve “Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurlar Disiplin Yönetmeliği”nin (11/b2) maddesi uyarınca “kamu görevinden çıkarma cezası” verme önerisi; aynı yönetmeliğin 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki, “Disiplin cezasını gerektiren fiil ve hallerin işlendiği tarihten itibaren nihayet iki yıl içinde disiplin cezası verilmediği takdirde ceza verme yetkisi zamanaşımına uğrar” kuralı ve anılan kitabın Aralık 2006’da basıldığı gözetilerek, “zamanaşımı nedeniyle adı geçene disiplin cezası verilemeyeceği” gerekçesiyle ve oyçokluğuyla reddedilmiştir. ZAMANA IMINA U RAMAZ 1. Prof. Dr. Hamdi Döndüren’in 12.07.2006 günlü savunmasında da belirtildiği gibi, ilki 1995 yılında basılıp tüm yayın hakları aynı yıl Erkam Yayıncılık’a süresiz devredilen “Delilleriyle Aile İlmihali” adlı kitabın Tuzla Belediyesi’nce dağıtılmasından sonra, kitapta şeriat propagandası yapıldığı yolunda basında çıkan haberler üzerine 03.05.2006 günlü onayla soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma Komisyonu raporuna dayalı Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü önerisinde; Adı geçenin, yayınında, dinsel değerlere dayalı tez ve savları ile Anayasa’nın güvencesinde olan düşünce özgürlüğünden yararlanarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel öğeleriyle bağdaştırılması olanağı bulunmayan, yayın yoluyla pozitif hukuka aykırı suç fiili yarattığı, Adı geçenin yayını ile yaptığı, dinsel temele dayalı düşünce, fikir ve değer savunusunun toplumu bir tür yönlendirme ve bir anlamda zorlama niteliğinde bulunduğu; yayın ile dinsel bir düşünce, değer ve yaşam biçimine yapılan vurguların, hukuka aykırılığın ötesinde ayrım aracı niteliğinde olduğu, bu durumun kamu düzenini ve toplumsal barışı bozucu nitelik içerdiği; böylece, Anayasa’nın 14. maddesinde anlatımını bulan temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılması yasağına aykırı davranıldığı, belirtilerek, adı geçene, “Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği”nin (11/b2) maddesi uyarınca “kamu görevinden çıkarma cezası” verilmesi istenilmiştir. Kitabın gerek sunuş, gerek diğer bölümlerinde yer verilen ve gündem eki metine de alınan ifadelerin incelenmesi, Üniversite Rektörlüğü’nün değerlendirmelerinin haklı olduğunu göstermektedir. Kamuoyunu etkilemede süreklilik gösteren yayın yoluyla işlenen disiplin suçlarının, zamanaşımı yönünden, belli tarihlerde başlayıp biten diğer disiplin suçları gibi değerlendirilemeyeceği açıktır. Bir kitabın, çoğaltılarak, satılarak, dağıtılarak, özel ve genel kitaplıklarda herkesin her zaman yararlanmasına sunularak, kamuyu sürekli etkileyecek konumda bulunması, yayın larda zamanaşımı süresinin olmadığı sonucuna varmak için yeterlidir. Başka bir anlatımla, yayın yoluyla işlenen suçlarda zamanaşımı süresinin bulunmaması işin doğası gereğidir. Bir kitabın yeniden basılması yeni bir suçun başlangıcını değil, mevcut suçun sürdüğünü gösterir. Çünkü, yeni bir eser ortaya konulmamakta, dağıtılacak, satılacak vs. sayısı kalmayan kitap yeniden basılmaktadır. Nitekim, intihal suçlarında, yayının yeniden basılarak süreklilik göstermesi nedeniyle zamanaşımından söz edilemeyeceği, önceki olaylarda Yüksek Disiplin Kurulu ve idari yargı tarafından kabul edilmiş bir olgudur. Öte yandan, soruşturma, kitabın Tuzla Belediyesi’nce dağıtılan 1995 yılı baskısı esas alınarak başlatıldığına; Yüksek Disiplin Kurulu’nca konu 18.05.2007, 24.08.2007 ve 22.04.2008 günlü toplantılarında ele alınıp incelendiğine göre, bu olayda zamanaşımı bulunmadığı örtülü olarak (zımnen) kabul edilmiş demektir. Bu nedenlerle, Prof. Dr. Hamdi Döndüren’e ilişkin disiplin suçunun zamanaşımına uğramadığını düşünüyor ve çoğunluk kararına katılmıyorum. 2. Öte yandan, olayda zamanaşımı bulunduğu bir an için varsayılsa bile, suçun zamanaşımına uğratılmaması yönünden gereğinin yapılmadığını düşünüyorum. Yukarıda da belirtildiği gibi, soruşturma 03.05.2006 günlü onayla başlatılmış, Soruşturma Komisyonu raporuna dayalı Üniversite Rektörlüğü önerisi, ilk kez 18.05.2007 günlü Yüksek Disiplin Kurulu gündemine alınmış ve, • “Delilleriyle Aile İlmihali” adlı kitabın yayınevince hangi tarihte basıldığının, • Atılı bulunan suçun, 5525 sayılı disiplin affına ilişkin yasa kapsamına girip girmediğinin, • Adı geçen hakkında aynı fiilden dolayı verilen “lüzumu muhakeme” kararının sonucunun, öğrenilmesine karar verilmiştir (2007/28). Bu karar, 01.06.2007 günlü yazı ile Üniversite Rektörlüğü’ne iletilmiştir. Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü’nün 19.06.2007 ve 20.07.2007 günlü yazılarıyla, Kitabın 2006 yılında basıldığı; “lüzumu muhakeme” kararının, Danıştay Birinci Dairesi’nin 03.07.2007 günlü kararıyla onandığı, yargılamanın İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’nde yapılmak üzere dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildiği bildirilmiştir. Yüksek Disiplin Kurulu’nun 24.08.2007 günlü toplantısında yapılan görüşmeler sonunda, adı geçen hakkında anılan mahkemece dava açılıp açılmadığı ve duruşma günü verilip verilmediğinin öğrenilmesi kararlaştırılmıştır (2007/61). Rektörlük 18.10.2007 günlü yanıt yazısında; dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 24.07.2007 gününde İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderildiğini bildirmiştir. Bunun üzerine, dosya yeniden, ancak verilen yanıttan 6 ay sonra, Yüksek Disiplin Kurulu’nun 22.04.2008 günlü toplantı gündemine alınmış ve bu kez de, • Kitabın tam olarak hangi tarihte yayımlandığı konusunda net bir sonuca ulaşılamadığı, anılan kitap için OYALAMA BA LIYOR CBT 1149 / 14 27 Mart 2009